Siyah Kan - Jean-Christophe Grangé Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Siyah Kan kimin eseri? Siyah Kan kitabının yazarı kimdir? Siyah Kan konusu ve anafikri nedir? Siyah Kan kitabı ne anlatıyor? Siyah Kan kitabının yazarı Jean-Christophe Grangé kimdir? İşte Siyah Kan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Jean-Christophe Grangé
Çevirmen: Şevket Deniz
Orijinal Adı: La Ligne Noire
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9789759914332
Sayfa Sayısı: 458
Siyah Kan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Güneydoğu Asya'da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol.
PARİS. İlk temas. KUALA LUMPUR. Hayat Yolu. Uçuşan ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. KAMBOÇYA. Bal ve Fresk. TAYLAND. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! BANGKOK. Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengi'dir! Ve PARİS. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor.
ÇABUK SAKLAN, BABA GELİYOR!
Siyah Kan Alıntıları - Sözleri
- “Gerçeği derinlemesine biliyorum. Sevmek yok etmektir.”
- Tek bir fotoğraf, resmi çekilen kişinin ruhunu yansıtabilir.
- Sana ulaşmak için izlemem gereken yol ne kadar tuhaf.
- “Gerçeği derinlemesine biliyorum. Sevmek yok etmektir.”
- Gizlenen bir yara insanı güçsüz kılar.
- Sana ulaşmak için izlemem gereken yol ne kadar tuhaf...
- Tutunacak bir dal bulmalıydı, edebiyatı seçti
- Ne kadar renkli olursan ol, bir yanın daima siyahtır.
- Düşünceleri birbiriyle çarpışıyor, her biri farklı yönlere gidiyordu.
- Çünkü gizlenen bir yara insanı güçsüz kılar.
- Ne kadar az gizlersen o kadar az görülürsün.
- “..aslında her şey anlamdan yoksun ve yapaydı. ”
- Her bakımdan kendini yalnız hissediyordu.
- Ey yavuklum, Bal damlatır dudakların.
- Anıları o kadar güçlüydü ki bir an bayılacağını hissetti.
Siyah Kan İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Erkekten fahişe olur mu? Fahişe, nedir bu fahişe kavramı? Biliyor musunuz, fahişe kavramından nefret ederim. Çünkü sizin fahişe algılayışınız, kendini satan, para için türlü şekillere giren kadınlara denildiğini biliyorum. Ama bunu yapmayın, en azından geçmişinde üvey babası tarafından tecavüz edilmiş, evde kaçmak zorunda kalmış, tuzaklarla ağına düşürülmüş ya da türlü yollarla bu işe sürüklenmiş, sürüklenmek zorunda kalmış kişilere... Birçoğunuz Suç Ve Ceza kitabını okumuştur. Sonya, güzelim, narin, doğallık ve masumiyet abidesi Sonya ailesi için kendini satmadı mı? Evet, işte böylelerini de tanımlarken malesef 'fahişe' tanımına koyabiliyoruz. Peki erkeğin fahişesi nasıl olur? Aslında hiçbir fark yok. 10 dakikalık zevk, et parçası peşinde koşan ve onu sadece anlık haz için arzulayan bir erkeğin de bir fahişeden farkı yoktur. Aslında kadın pazarlayanlar da, onları türlü yollarla işkencelere tabi tutanlar da ve yararlananlar da birer fahişedir. Kısacası tanım aynı, kişiler aynı, şekil aynı ama cinsiyet farklı. Kitap hakkında yorumlara gelelim. Jean'a ait okuduğum ilk kitap. Ve adım gibi eminim, ilk ve son olmayacak. Ve şimdi bir fahişe tanımı yapacağız, kitabın konusundan ayrılmayarak. Kitapta, çocukluğunda annesinin bir erkek avıcısı, evet yanlış duymadınız, erkek avcısı bir annenin ve bu manzarayı, inlemelerini, çığlıklarını duyması için hemen o odada bulunan bir dolaba oğlunu(Reverdi) her akşam koyup izlettirerek zevk almasını sağlayan bir fahişenin etkileri altında kalmış bir seri katili anlatmaktadır. Reverdi, çocukluğunda annesinin bu izlenimleri yüzünden şizofreni boyutuna erişmiştir. Çünkü Reverdi, babasının kim olduğunu bilmemektedir. Fahişe, 'Kaç, baban geliyor.' Söylemi aslında her gün dışarıdan farklı erkekleri içine alıp Reverdi'ye seyretmesiyle başlıyor. ''İyi de babam hangisi?'' Reverdi bu fahişe annesi ile 14 yaşına gelinceye kadar sürekli bu anı yaşamaya zorlanıyor. 14 Yaşında kartlaşmış annesi öz oğluna sulanıyor ama Reverdi buna izin vermeyerek ilk deneyimini büyük bir zevkle yaşamaya başlıyor. Kısaca seri katillere değinelim. Seri katillerin yani yakalanmamış, akıbeti hakkında pek bilgisi olmayanların çoğu, geçmişte, çocuklukta yaşamış olduğu tahribat ve hafızadan silinmeyen görüntülere borçludur. Bu yüzden içlerinde bir iblisle yaşar ve öldürmek onlar için bir gereksinim haline gelmiştir. Onları yadırgayabilir misiniz? Ne yani, sırf öldürdüğü için mi? Daha, daha derine inin... Seri katillerin bir noktasını daha vermek istiyorum. Korkunç olan cinayet sayıları değil; korkunç olan hayal bile edemeyeceğiniz, görüntü sonrası haftalarca kendinize gelemeyeceğiniz türden işkence ve hazza ulaşmalarıdır. Bütün mesele bu: gonderi/38554895 Son olarak uzatmadan kısa sürede, en kısa sürede demeyeceğim. Zaten nasıl bir kitap olduğunu idrak etmişsinizdir. Alıp okuyun. En azından Tess gibi şişirilmiş(tıbbi terimlerle), abartı konusunda zirvanaya ulaşmış, kurgu ve akışın 0 olduğu bir kitap görmeyeceksiniz. Yukarıda belirttiğim gibi. Seri katilleri herkes gibi vahşi, cani, iblis, insanlık düşmanı olarak tanımlamadan önce bir profesyonel gibi geçmişine inmek gerek. ''Seri cinayetler işleyen katillerin tek ortak noktası travmatik bir çocukluk geçirmiş olmalarıydı. Aile içi şiddet, alkolizm, terk edilme, ensest...(44)'' Keyifli okumalar. (Eminkolnikov)
Öncelikle yazarı zekasından dolayı tebrik etmek istiyorum. Bu kadar güzel ve başarılı bir kurguyu ancak çok zeki biri yazabilir. O kadar başarılı bir eserdi ki dün geceden beri hâlâ etkisindeyim. Hani bazı kitaplar vardır sonunu tahmin edemeyiz ve sürekli ne olacak merakıyla okuruz. Bu kitap da tam olarak öyleydi. -SPOILER İÇERİR- Olaylar, Jacques Reverdi’nin birini öldürüp yakalanmasıyla başlar. Bu Reverdi’nin ilk öldürdüğü kadın değildir, o kadınları öldüren bir seri katildir. Marc ise gazetecidir. Cinayetlerle ilgili olayların peşinden gider ve haber oluşturur. Öğrenmek istediği şimdiki olay da Reverdi’nin kadınları nasıl öldürdüğüdür. Bunun için Reverdi’yle iletişime geçmeye çalışır. Ama Marc, onunla iletişim kurmaya çalışan ilk kişi değildir, pek çok gazeteci de ona ulaşmaya çalışır. Birisi ona eğer Reverdi ile iletişim kurmak istiyorsa bir kadın gibi hareket etmesini söyler. Bu fikir Marc’ın aklına yatar, Reverdi’nin yattığı hapishaneye bir kadınmış gibi mektup yazarak gönderir. Kişiliğine büründüğü kadın ise turist olan Elisabeth’tir. Fotoğraf olarak ise küçükken anne babası uyuşturucu bağımlısı olan sonra da yangında ölen Hatica’dır. Hatica Marc’ın arkadaşının yanında modellik yapar. Küçük yaşlardan beri sıkıntılar yaşadığı için artık zengin olmak ister. Bunun için de model olmaya çalışır. Fotoğraf çekimi sırasında da Marc onun resimlerinden çalar ve Reverdi’ye o Elisabeth’miş gibi yollar. Mektuplaştıkça Reverdi, Elisabeth’e aşık olur. Ona işlediği cinayetleri nasıl yaptığını anlatmaya karar verir. Nerede cinayetleri işlediyse Elisabeth’i (aslında Marc’ı) gitmesi için yönlendirir. Marc, Reverdi nereyi söylüyorsa oraya gider, ipuçlarını bulur. Örneğin bir ipucu uçuşan ve çoğalan işaretler, gökyüzünde aradır. Bu arıları daha doğrusu balı temsil eder. Sonra Arınma Odası, sonra gerçeğin rengi/ yalanın rengi. Bu anahtar kelimeler ve bazı açıklamalarla Marc onun cinayetleri nasıl işlediğine ulaşır. Reverdi, önce bir odada kadınları oksijensiz bırakıyor bir yandan da vücutlarında yaralar açıp üzerine iyileşmesi için de bal sürüyormuş.Aslında iyileşmesini sağlaması kan hemen değil oksijen bitince aksın diyeymiş ve oksijensiz kaldıkları için de kanları siyah akıyormuş. Kitabın ismini alan SİYAH KAN. Marc, sonunda gerçeği öğrenir. Ve öğrenince de Reverdi’ye yazmayı bırakır. Reverdi buna sinirlenir ama burada onun duygularına çok fazla yer verilmemişti, mektuplar kesilince neler yaptığına, ne tepki verildiğine yer verilseydi daha iyi olurdu diye düşünmekteyim. Marc da bütün bunları kitap yapmaya karar verir adını da Siyah Kan koymayı düşünür. Haber yapamaz çünkü hem bir başkasının resimlerini kullanarak bilgi aldığı hem de bunları sakladığı için başı belaya girebilir. O da kitap yapıp basar. Ama bu sürede beklenmeyen şeyler olur. Hatica, ünlü bir markanın yüzü olur. Resimleri birçok ülkenin duvarlarına asılır. Reverdi bunu görür ve her şeyi anlar. Hapisten kaçar, kitapçıda Siyah Kan’ı da görür. Her şeyden iyice emin olur. Hapisten çıktığında Marc’ın arkadaşını öldürür, Marc sıranın kendisine geldiğini anlar. Ben özellikle buralarda çok gerildim. Reverdi onlara ulaşacak mı ne olacak diye düşündüm durdum. Marc öncelikle Hatica’ya ulaşır ve ona her şeyi anlatır. Hatica da zaten biraz Marc’tan hoşlanmaktadır. İkisi polise gitmeye karar verirler. Reverdi de onların peşindedir. Karakolda beklerken Hatica tuvalete gittiğinde Reverdi onu bayıltır ve arka kapıdan arabasına götürür, Hatica’yı merak eden Marc tuvalete gittiğinde aynısı onun da başına gelir. İkisini bir kulübeye getirir. Oranın oksijen alabilecek her yerini kapatır. Kadınları öldürdüğü gibi onları öldürecektir. Aynı zamanda nasıl cinayet işleyen biri haline geldiğini de anlatmaya başlar. Reverdi, küçükken babasının kim olduğunu bilmemektedir. Annesi de önüne gelenle yatan biridir. Reverdi, eve girip çıkan adamlara anlam veremez annesiyle ne yaptıklarını anlamaz ama onlara bakar da . Annesi bir gün onu görür ve ona onların babası olduğunu söyler. Ama Reverdi, sürekli farklı adamlar geldiği için babasının dış görünüşünün değişmesine anlam veremez. Annesi onu bir dolaba koyar ve oradan onları izlemesini söyler. (bir çocuk için resmen travma sebebi) Reverdi o zar zor nefes aldığı yerden onları izler. Eve ne zaman farklı biri gelecek olsa annesi sürekli “Çabuk saklan. Baba geliyor.” Cümlesini kurar. Bu cümleyi katil olunca Reverdi de kullanır, hatta bunu söyleyince sanki cinayeti bir başkasının yaptığı bile zannedilmiştir çünkü Reverdi cinayetleri işlemediğini bir başkasının yaptığını söyler. Bunun sebebi de onun farklı kişiliklere sahip olan şizofreni olmasındandır. Küçükken babası sürekli farklı insanlar olduğu için Reverdi de kişilik bozukluğu yaşamaktadır. Küçükken bir şey anlamazken büyüdükçe olanlara anlam verir ve annesini öldürür. Hem de oksijensiz kalacağı şekilde. Sonra buna intihar süsü verir. Kendi dolapta çoğu zaman oksijensiz kaldığı için artık kadınları öldürmede de bu yolu seçer. İntihar süsü verirken de annesinin bileklerini keser, oksijensiz kaldığı için annesinden siyah kan akar. Reverdi böylece cinayet yolunu bulmuştur. O, bunları anlatırken Marc onun oyununu bozar, o sıra da polisler gelir. Reverdi, kapıdakileri ilk girerken halletmiştir ama mekanda gizli bir sistem daha vardır o acil bir durum olduğunu polislere haber vermiştir. Reverdi’nin öldüğü söylenir ama ceseti bulunamamıştır. Bu bana ölmedi galiba diye düşündürttürdü. Reverdi geri gelecek diye o kadar korktum ki anlatamam. Bu olaydan sonra Marc ve Hatica birlikte yaşarlar. Ama Marc’ın ruh hali iyice kötüye gider. Bir gün ona daha bitmedi diye bir e posta gelir. Marc ve Hatica şehri terk ederler. Onlara yardımcı olan bir polis vardır bir gün o öldürülür ve öldürülme biçimi de Reverdi’nin tarzına çok benzer. Günler geçer ikisi taşındıkları yerde de birlikte yaşamaya devam ederler. Bir gün Marc dışardayken polis Hatica’yı arar. Reverdi o gün fırına saklanmış ama orada sıkışıp kaldığı için daha sonra yanarak ölmüş meğerse. Ama o öldüğüne göre polisi kim öldürmüştür? Reverdi’nin bir taklitçisi vardır. Ve Hatica bu taklitçinin kim olduğunu çok iyi bilir: Marc. Marc, eve geldiğinde Hatica’yı öldürmeye çalışır. Evin tüm deliklerini kapatmış ve oksijensiz bırakıp kanını akıtarak öldürmeyi planlamıştır. Zaten bu Marc’ın da ilk cinayeti değildir. Polisi öldüren odur. Daha lisedeyken de bir arkadaşını öldürmüştür daha sonra da sevgilisi Sophie’yi. Ama bu cinayet olaylarından sonra hep bilincini kaybetmiş, olayları da unutmuştur. Ama Reverdi’nin cinayetini çözünce o da her şeyi kendi yaptığını hatırlar. Ve artık Reverdi’ye dönüşmüştür. İkisi boğuşurlar ve en son Hatica Marc’ı pencereden aşağı atar... Marc ölür. Bir katil daha ölmüştür artık. Olayları görüyorsunuz. Muhteşem bir kitap... (Selin)
Kitabın Yazarı Jean-Christophe Grangé Kimdir?
Fransız yazar Jean-Christophe Grangé 15 Temmuz 1961’de Paris’te doğdu. Serbest gazeteci olarak çeşitli haber ajansları ve gazeteler için çalıştı.
Leyleklerin Uçuşu adlı ilk romanı 1994'te yayımlandı. Bu kitap Fransa'da 450.000 adet sattı ve sekiz bölümlük bir TV dizisi haline getirildi.
Yazarın ikinci eseri Türkiye baskısını Şubat 2001'de yapan ve 20 dile çevrilen Kızıl Nehirler'di. Roman beyazperdeye taşındığında yönetmen koltuğunda Mathieu Kassovitz, başrollerde ise Jean Reno ve Vincent Cassel yer aldı.
Grangé'ın üçüncü romanı Taş Meclisi, Eylül 2000'de piyasaya çıktı ve Fransa'da kısa sürede 150.000 adet sattı.
Türkiye'de Ağustos 2001'de yayımlandı. 2006 yılında Stéphane Cabel ve Guillaume Nicloux tarafından senaryolaştırılan kitap, Guillaume Nicloux yönetiminde sinemaya uyarlandı. Filmin oyuncu kadrosunda Monica Bellucci, Catherine Deneuve, Moritz Bleibtreu, Sami Bouajila, Elsa Zylberstein, Nicolas Thau, Tubtchine Bayaertu, Laurent Grévillgibi güçlü isimler yer aldı.
2001 yılında vizyonda yer bulan Vidocq filminin senaryosunu Pitof ile birlikte yazdı.
2003 yılında Kurtlar İmparatorluğu'nu yayımladı. Eser 2005 yılında Chris Nohan'ın yönetmenliğinde beyazperdeye aktarıldı. Kurtlar İmparatorluğu'nda Jean Reno'nun yanı sıra Emre Kınay da yer aldı. Kitabın Türkiye baskısı Temmuz 2003'te yapıldı.
Grangé'ın bir yıl gibi kısa bir sürede kaleme aldığı Siyah Kan ise Mayıs 2005'te yaptığı ilk baskısı ile raflardaki yerini aldı.
Yazarın 2007 yılında yayımlanan eseri Şeytan Yemini Türkiye'de ilk baskısını Ağustos 2007'de yaptı.
Sonraki kitabı Koloni, Ağustos 2009'da Türkiye'de satışa çıktı.
Bir sonraki kitabı Ölü Ruhlar Ormanı, 2010 yılında Türk okuyucularıyla buluştu.
Yazarın 2011 yılında çıkan ve Türkiye'de de 2012 yazında satışa çıkmış olan romanı Le Passager (Sisle Gelen Yolcu) isimli eseridir.
Bunların yanı sıra yazarın Kaiken, Lontano, Ölüler Diyarı, Son Av, Kongo'ya Ağıt gibi romanları ve Zener'in Laneti isimli bir çizgi roman çalışması da bulunmaktadır.
Jean-Christophe Grangé Kitapları - Eserleri
- Kızıl Nehirler
- Siyah Kan
- Leyleklerin Uçuşu
- Kurtlar İmparatorluğu
- Taş Meclisi
- Ölü Ruhlar Ormanı
- Şeytan Yemini
- Koloni
- Kaiken
- Sisle Gelen Yolcu
- Lontano
- Ölüler Diyarı
- Son Av
- Kongo'ya Ağıt
- Küllerin Günü
- Zenerin Laneti 1
- Zener'in Laneti 3
- Zener'in Laneti 2
Jean-Christophe Grangé Alıntıları - Sözleri
- Bir polisin beyni, bir kütüphane gibiydi. Isıyı ve nem oranını her zaman denetlemek gerekirdi (Küllerin Günü)
- İnsan hayal kurmak için yaratılmıştı, yani itaat etmekten çok mücadele etmek için. Bu evrimin kuralıydı. (Koloni)
- İnsan bir başkasıyla dünya üzerinde yalnız olduğunu düşünürdü. Ve sonra, bir başkası olmadan... gerçekten yalnız olduğunu fark ederdi. (Son Av)
- ‘’İnsan, her şeyin ertelendiği bu dünyada her anın doya doya tadının çıkarıldığını düşünebilirdi.’’ (Kongo'ya Ağıt)
- Freud "Kabus, bastırılmış, geri plana itilmiş bir isteğin gerçekleşmesi, görsel açıdan ön plana çıkmasıdır" diyordu. (Kaiken)
- Gece her zaman rahatlatmaz. (Leyleklerin Uçuşu)
- ...boş hayallere kapılmıyordu, ama inanmak, özellikle de denemek istiyordu. Başarısız olursa üzülmeyecekti. (Lontano)
- “Beyin, hâlâ dünyadaki en tehlikeli silah.” (Kurtlar İmparatorluğu)
- Düşmanını hiç düşünmemek, onu yenmek demekti. (Lontano)
- Küçük askeri oynuyorsun ama bir piyondan başka bir şey değilsin. (Kurtlar İmparatorluğu)
- Kendine bir vaftiz anası bile seçmişti: Kali, şehre göz kulak olan karanlık, ölümcül tanrıça. Kesik kollarla yapılmış bir etek giyiyordu, dışarı sarkmış kanlı bir dili vardı, hoşuna gitmeyen her şeyi yok ediyordu. (Lontano)
- "Kadın hiç gitmeyecekmiş gibi sever ama yeri gelir hiç sevmemiş gibi gider." (Kızıl Nehirler)
- Kötülük bir ruhsal bozukluk, bir insan patolojisidir. (Lontano)
- - Çok cahilsiniz. - Şiddetten başka bir şey bilmiyorsunuz... (Koloni)
- “O artık gri bir leke, hareket eden bir gölge, insan özelliğini ele vermeyen belirsiz bir şekildi.” (Son Av)
- "İnsan sadece tanıdığı kişileri, yaşadıgı şeyleri özleyebilir.." (Kızıl Nehirler)
- İşte sende sevdiğim şey bu. Tüm bu vaatler… (Koloni)
- Tek bir fotoğraf, resmi çekilen kişinin ruhunu yansıtabilir. (Siyah Kan)
- ''Herkes kendi hayallerinin kurbanıydı .'' (Son Av)
- ...sefalet her şeye izin verirdi. (Ölü Ruhlar Ormanı)