Son Mektup - André Gorz Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Son Mektup kimin eseri? Son Mektup kitabının yazarı kimdir? Son Mektup konusu ve anafikri nedir? Son Mektup kitabı ne anlatıyor? Son Mektup PDF indirme linki var mı? Son Mektup kitabının yazarı André Gorz kimdir? İşte Son Mektup kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: André Gorz
Çevirmen: Alev Özgüner
Orijinal Adı: Lettre à D. Histoire d'un amour
Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları
İSBN: 9755395210
Sayfa Sayısı: 61
Son Mektup Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum."
Andre Gorz sevgilisi, hayat arkadaşı, hayatının anlamı Dorine'e yazdığı mektuba bu sözlerle başlar. Anlamını tümüyle kavramak için aşklarının hikâyesini yeniden kurması gerektiğini söylerken, bunun bir "vaat", "ömür boyu sürecek bir sözleşme" olduğunun altını çizmeye özen gösterir. Heyecanları, mutlulukları ve sıkıntılarıyla elli sekiz yıl süren bir beraberliğin, birlikte varoluş mücadelesinin hikâyesini duygusal olduğu kadar da düşünsel bir platforma oturtmaktadır. Evliliği bir burjuva kurumu, aşkı da "iki kişinin en az toplumsal olan alanda bir araya gelmesi" olarak değerlendirirken, aşkında bir dinamiği olduğu, değişken koşullara göre yönlendirip uyarlanabileceği gerçeğini keşfeder Dorine'le birlikte....
Gorz, Marksizmi varoluşçu bir yaklaşımla benimsemiş, kuramsal çalışmalarında özellikle yabancılaşma ve özgürlük konularına eğilmiştir. Kapitalizme özgü işbölümünü, dünya kaynaklarının akıldışı kullanımını eleştirerek siyasi ekolojinin ve özgürlükçü sosyalizmin en önemli düşünürlerinden biri haline gelmiştir.
Hayatları boyunca yer yüzündeki haksızlıklar karşısında sessiz kalmayıp, mücadele etmeyi seçen Gorz ve Dorine, Dorine'in uzun yıllar süren acı verici, onulmaz hastalığının ardından radikal bir karar almak zorunda kalırlar: kendi hayatlarına son verme haklarını kullanmak... Böylece, yaşamda olduğu gibi ölümde de ayrılmayacak, "diğerinin ölümünden sonra yaşamak" zorunda kalmayacaklardır...
Her şey gibi aşk, sevgi kavramlarının da içinin boşaltıldığı, çabucak tüketildiği günümüzde bir umut, hatta bir isyan çığlığı gibi karşımıza çıkıyor Gorz'un bu mektubu. Sarsıcı ve hatta yüreğimize işleyen bir çığlık...
(Arka Kapak)
Son Mektup Alıntıları - Sözleri
- "Hayatı sonraya ertelemek istemiyorum artık."
- "Erkekler ilişkiyi bitirmeyi beceremiyorlar" diyordun. "Kadınlar ayrılığın kesin olmasını tercih ediyorlar."
- "Her şeyden çok senin bakışını, sesini, kokunu, incecik parmaklarını, bedenini kullanma biçimini sevmeye rıza göstermem yeterliydi."
- "Yolumu bulmak için sana ihtiyacım olduğunun, senden başkasını sevemeyeceğimin farkındaydım."
- ''Biz birbirimizi anlamak için yaratılmışız."
- “Keşke kafandan nelerin geçtiğini bilebilseydim” derdin bazen, dalıp gittiğim uzun sessizlikler karşısında. Ama kendin de aynı yoldan geçtiğin için biliyordun aslında...
- Tereddütlerim, suskunluklarım senin şüphelerini beslemekteydi!
- Seksen iki yaşına yeni girdin. Hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum. Son zamanlarda sana bir kez daha âşık oldum ve sadece benimkine değen bedeninin sıcaklığıyla dolan, kahredici bir boşluk taşıyorum göğsümün tam ortasında yeniden. Geceleri bazen, boş bir yolda ve ıssız bir manzarada bir cenaze arabasının ardından yürüyen bir adamın karaltısını görüyorum. O adam benim. Cenaze arabasının taşıdığı ise sen. Senin yakılma törenine katılmak istemiyorum; elime, içinde küllerinin bulunduğu bir kavanoz verme lerini istemiyorum. "Die Welt ist leer, Ich will nicht leben mehr" i söyleyen Kathleen Ferrier in sesini duyu yor ve uyanıyorum. Nefesine kulak veriyor, hafifçe seni okşuyorum. İkimizin de dileği, diğerinin ölümünden sonra yaşamak zorunda kalmamaktı. Birbirimize sık sık söylediğimiz gibi, olmaz ya, eğer ikinci bir hayatımız olsaydı o hayatı da birlikte geçirmek isterdik.
- "Aşk tutkusu, ötekiyle ve yalnız onunla, ruh ve beden olarak yankılaşıma girmenin bir biçimidir. Felsefenin berisinde ve ötesindeyiz."
- Farklı yüzlerini gördüğümüz ortak bir dünyamız vardı. Bu farklılıklar bizi zenginleştiriyordu.
Son Mektup İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kısacık bir kitap ama içi dolu dolu bir kitap.. Bitirdiğimde cok değişik duygular icine girdim. Andre Gorz ve Dorine'nin 58 yıllık aski. Erkek gözünden yılların itirafnamesi. Söylenmemiş sözlerin pişmanlığı. Hep böyle olur. Buna rağmen yıllar ilerledikçe daha güçlenen bir aşk..Dorine sakin , yapıcı, basarili ve Gorz'un varoluş problemlerime çözüm bulan güçlü bir kadin.. Gorz 'un ketumluklari şunu neden söylemedim diye kendine itiraf ettiği pişmanlıkları sınırımı bozsa da kitabi cok sevdim. Dorine'nin hasta olduğu kısımlar cok etkileyici. Jean Louis Fournier'in "Dul " isimli kitabında da bu etkiyi hissetmiştim. Okuyun seversiniz (Tulay)
58 yıllık bir aşk hikayesi ve itirafnamesi. Gorz, karısı Dorine’in iyice dayanılmaz hale gelen acıları ve ölüm döşeğinde kıvranması sonucunda hayatta olduğu gibi ölümde de ayrılmama arzusuyla onunla birlikte ölmeyi seçer ve 24 eylül 2007’de hayata birlikte veda ederler. Bu son mektubunda, bu büyük aşkı öyle güzel ifade etmiş ki Gorz, Dorine’e siz de hayran kalıyorsunuz. Ona siz de aşık oluyorsunuz, bu muhteşem yol arkadaşlığını okurken. “Diğerinin ölümünden sonra yaşamak” zorunda kalmamak için seçtikleri yol kesinlikle benim zihnimde ve kalbimde tartışmaya kapalıdır. Çok etkilendiğim kitapları hiçbir zaman tam olarak anlatamıyorum hep bir şeyler eksik kalacakmış gibi hissediyorum. Bunu her zaman söylerim. O yüzden son olarak size Gorz’un bu muhteşem cümlelerini bırakayım; *** “İkimizin de dileği, diğerinin ölümünden sonra yaşamak zorunda kalmamaktı. Birbirimize sık sık söylediğimiz gibi, olmaz ya, eğer ikinci bir hayatımız olsaydı o hayatı da birlikte geçirmek isterdik.” (lallavanta)
Kitap şu cümleyle başlıyor: “Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.” Gorz, eşiyle beraber intihar etmeden önce bu satırlarla başlayan bir mektup yazar. Bu uzun mektupta eşiyle ilk karşılaşmasından tutun son zamanlarına kadar ki birlikteliğini yazar. Evliliği bir burjuva kurumu olarak gören Gorz, Dorine ile beraber bir dönüşüm içerisine girmiştir. Varlığını kabul edemeyen yazar Dorine sayesinde varlığını kabul etmiştir. Gorz adeta büyük bir değişimin içerisindedir. Çok güzel bir evlilik sürdürmüşlerdir. Dorine eşinin işinde ona yardımcı oluyor, yazar olan eşinin gecelerce çalışmasını normal karşılıyor ve bütün güçlüklere karşı güzel bir direniş sergiliyor. Aşklarının elli sekiz yıl sürmesini sağlayan nedenlerden biri de kuşkusuz Dorine'nin parayı küçümsemesidir. Son yirmi üç senelerini bir köyde geçirirler. Köy hayatı onlara çok iyi gelmiştir. Bu uzun birliktelik eşi Dorine'nin hastalığıyla beraber tehlikeye girmiştir. Eşi Dorine'nin az bir ömrü kalmış ve acılar içinde geçmektedir son günleri. Fakat eşinin hastalığının yarattığı korkunç acıyı birlikte intihar ederek yeneceklerdir. (Burak)
Son Mektup PDF indirme linki var mı?
André Gorz - Son Mektup kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Son Mektup PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı André Gorz Kimdir?
Avusturya asıllı bir Yahudi olan Fransız gazeteci/yazar André Gorz, 1923 yılında Viyana’da doğmuştur.
Gorz, Les Temps Modernes dergisinde, Jean Paul Sartre’ın çevresinde oluşan ekibin içinde yer aldıktan sonra, yirmi yıl süreyle Fransa’nın ünlü haftalık dergisi Le Nouvel Observateur’de çalışır. Dergide çıkan araştırma-inceleme yazılarında olduğu gibi, felsefi ve kuramsal eserlerinde de geleceğin gündemini sorgulamaya yönelir. Marksizmi varoluşçu bir yaklaşımla benimsemesi, yabancılaşma ve özgürlük konularına özel bir biçimde eğilmesini sağlar. Hem felsefi çalışmalarında hem de gazetecilik mesleğinde, kapitalizme özgü işbölümünü ve kaynaklarının akıldışı kullanılması yüzünden dünyanın yıkıma doğru gidişini eleştirerek, siyasi ekolojinin önemli düşünürlerinden biri olur. Le Nouvel Observateur’den emekli olduktan sonra köy hayatını seçip son yirmi üç yılını çok bağlı olduğu ve “vazgeçilmez” gördüğü karısıyla birlikte Vosnan’da geçirir; kendisini bütünüyle, giderek ağırlaşan ve tedavisi olmayan bir hastalığa yıllardır cesurca direnen karısına ve kitap yazmaya adar. Karısı Dorine’in iyice dayanılmaz hale gelen acıları, onları özgür iradeleriyle önemli bir seçime yöneltir; hayatta olduğu gibi ölümde de ayrılmama arzusuyla, birlikte ölmeyi seçerek, 24 Eylül 2007’de hayata veda ederler.
Fransa’da, Herbert Marcuse ve Ivan Illich’in düşüncelerinin tanınıp yaygınlaşmasında önemli bir rol oynayan André Gorz’un başlıca eserleri şunlardır: Le Traître (1957, Jean Paul Sartre’ın Önsözü’yle); La morale de l’histoire (1959); Stratégie ouvrière et néocapitalisme (1964); Le socialisme difficile (1967); Réforme et Révolution (1969); Critique de la division du travail (1973); Critique du capitalisme quotidien (1973); Écologie et Politique (1975); Fondements pour une morale (1977); Écologie et liberté (1977); Adieux au prolétariat (1980) [Elveda Proletarya, Çev. Hülya Tufan, Afa Yayınları, 1986]; Les chemins du paradis (1983) [Cennetin Yolları, Çev. Turhan Ilgaz, Afa Yayınları, 1985]; Métamorphoses du travail-Quête du sens-Critique de la raison économique (1988) [‹ktisadi Aklın Eleştirisi-Çalışmanın Dönüşümleri-Anlam Arayışı, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, 1995]; Capitalisme Socialisme Écologie/Désorientations-Orientations (1991) [Kapitalizm Sosyalizm Ekoloji/Yönelim Bozuklukları-Arayışlar, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, 1993]; Misères du présent, richesse du possible (1997) [Yaşadığımız Sefalet-Kurtuluş Çareleri, Çev. Nilgün Tutal, Ayrıntı Yayınları, 2001]; L’immatérial (2003) ve Lettre à D. Histoire d’un amour (2006).
André Gorz Kitapları - Eserleri
- Son Mektup
- Maddesiz
- Yaşadığımız Sefalet
- İktisadi Aklın Eleştirisi
- Kapitalizm, Sosyalizm, Ekoloji
- Ekolojinin Kızıl Hattı
- Elveda Proletarya
- Cennetin Yolları
André Gorz Alıntıları - Sözleri
- "Hayatı sonraya ertelemek istemiyorum artık." (Son Mektup)
- Her şey metalaşır; kendini satma yaşamın bütün alanlarına yayılır ve her şey parayla ölçülür. (Maddesiz)
- "Kişi bildiklerini öğrenmek zorunda olduğunu unuttuğunda bilinen şey öğrenilmiş demektir. " (Maddesiz)
- Ücretlilik ilişkisi, yalnızca sözleşmeli olmasıyla bile sözleşme yapmış tarafların ve karşılıklı çıkarlarının farklılığını, hatta ayrılığını kabul eder. (Maddesiz)
- işletmelerin "kendi" insan sennayeleri olarak kabul ettikleri şey karşılıksız bir kaynaktır; kendi kendine üretilmiş ve üretmeye de devam eden bir "dışsallık"tır. (Maddesiz)
- "Yolumu bulmak için sana ihtiyacım olduğunun, senden başkasını sevemeyeceğimin farkındaydım." (Son Mektup)
- Ekonomik anlamda “değer” daima bir metanın diğer metalar karşısındaki mübadele değerini belirtir, Esasen nispidir. “Bunun değeri ne?” sorusuna değil, “Bu kaça?” sorusuna cevap verir. (Maddesiz)
- Diplomalı gençler, ne kadar parlak olsalar da, tüm zamanlı bir yükümlülük altına bütünüyle girmeyi reddetmektedirler . (Maddesiz)
- Bugün kapitalizm için gerekli olan her şey, kapitalizmin ötesine geçme gereğini de nüve olarak içinde taşır. (Ekolojinin Kızıl Hattı)
- Öğretilen, tastik edilen, tariflendirilen yeteneklerle toplumsal olarak belirlenmiş, resmî olarak onaylanmış, yasalaştırılmış ve meşrulaştırılmış bu çalışma, devasa ekonomik makinenin, toplum-sistemin nesnel, işlevsel taleplerine uygun düşüyordu. Herkese kişisel niyetinden bağımsız olarak yararlı olma duygusunu yaşatıyordu: Nesnel, kişisel olmayan, anonim bir şekilde yararlı olma ve alınan ücretle ve bu ücretle paralel giden toplumsal haklarla tanınma. Bu haklar ücretlinin kişisel varlığına değil, ücretlinin yaptığı işin toplumsal üretim sürecinde yerine getirdiği, kendi içinde kayıtsız olan işleve bağlıydı. "Yeter ki işimiz olsun, işin ne önemi var. İşin önemi yok, önemli olan bir işe sahip olmak". İşte bu, ücretli çalışma toplumunun temel ideolojik mesajıydı: Yaptığınız şey konusunda çok fazla endişelenmeyin, önemli olan, ay sonunda maaşınızın ödenmesidir. (Yaşadığımız Sefalet)
- Firma söz konusu işçiye manastır topluluklarının, mezheplerin ve çalışma cemaatlarının sunduğu güvenlik tipini öneriyor: Karşılığında kendisine gurur duyabileceği bir kimlik, aidiyet, bir kişilik ve iş verecek firmaya kendisini bedeni ve ruhuyla adayabilmesi için, firma işçiden her şeyden -başka her tür aidiyet biçiminden, kişisel çıkarlarından ve hatta yaşamından, kişiliğinden- vazgemesini talep ediyor. (Yaşadığımız Sefalet)
- Bir yandan çevresel hasarlar, diğer yandan geri dönüşüm ve onarım; bunlar muazzam sermaye miktarlarını harekete geçirebilir ve değerlendirilendirebilir. Savaş ve savaş iktisadı zaten buna benzer bir şeye sebebiyet veriyordu. (Ekolojinin Kızıl Hattı)
- Herkesin bir yere, ne olduğunu bildiği bir geleceğe, bir güvenliğe, bir yararlılığa sahip olmayı umut etmiş olduğu toplum, bu toplum -çalışma toplumu- öldü. Çalışma, bir organı kesilen kişinin artık sahip olmadığı hayalet organı yüzünden acı çekmesi anlamında hayaletimsi merkeziliğini korumaktadır. Bizler, tek olası toplum olarak çalışma toplumunu görmeye devam edenlerin ve geçmişin geri dönüşünden başka bir gelecek tahayyül edemeyenlerin saplantılı ve gerici yakarmaları sayesinde ölümden sonra bir hayalet gibi yaşamaya devam eden hayaletimsi bir çalışma toplumuyuz. Ve bu yüzden, bu toplum, herkese en büyük kötülüğü ediyor: Bizi, çalışma istihdam dışında geleceğin, toplumsallığın, yaşamın, kendini gerçekleştirmenin mümkün olmadığına ikna ediyor; iş ya da hiçlik, işle bir şeye dahil olma ya da dışlanma; iş aracılığıyla kimliğin toplumsallaşması ya da varolmamanın umutsuzluğu'na düşme arasında tercih yapmamız gerektiğine ikna ediyor. Bizi, tam da artık var olmayan ve herkesin erişemeyeceği şeyi herkesin zorunlu olarak arzu etmesinin iyi, normal ve gerekli olduğuna ikna ediyor: Yani, istikrarlı bir işte ücretli çalışmayı, hem toplumsal hem de bireysel kimliğe sahip olmanın tek yolu, kendini tanımlamanın ve kendi yolunda anlam inşa etmenin tek fırsatı olarak sunuyor. (Yaşadığımız Sefalet)
- Endişelenin, titreyin! İdeolojik mesaj değişti: İşin önemi yok, yeter ki ay sonunda maaş ödensin'den maaşın ne kadar olduğunun önemi yok, yeter ki işimiz olsun'a dönüştü. Başka bir deyişle, bir işe sahip olmak ya da sahip olunan işi elde tutmak için her türlü tavize, küçük düşmeye, boyun eğmeye, rekabete ve ihanete hazır olun; zira, işini kaybeden, her şeyi kaybeder. İşte bu, genel kanı olmasa bile, en azından, egemen toplumsal söylemin mesajıdır. Bu söylem işin merkezliliğini abartıyor ve işi bir mal olarak, adeta kıt bir meta, sahip olduğumuz ya da olmadığımız bir şey olarak sunuyor, gücümüzü ve zamanımızı harcayarak yaptığımız bir şey olarak değil; iş sahip olunması için özverilerde bulunmaya hazır olunması gereken bir meta olarak; yaratılması için -zira günümüzde zenginliği yaratan iş değil, işi yaratan zenginliktir (ötekilerin zenginliği)-, iş yaratıcılarının, yani işverenlerin, patronların, yatırımcıların, şirketlerin ulusun desteğini ve kabulünü, vergi dairesinin para yardımlarını, teşviklerini ve vergi indirimlerini hak ettiği bir mal olarak sunuluyor. İş, bir mal; istihdam: Bir ayrıcalık. Giderek az bulunan bir ayrıcalık, çünkü iş kalmayacak'tır ve yetenekleriniz ne olursa olsun bir süre sonra işten yoksun kalabilirsiniz. (Yaşadığımız Sefalet)
- Farklı yüzlerini gördüğümüz ortak bir dünyamız vardı. Bu farklılıklar bizi zenginleştiriyordu. (Son Mektup)
- Sahip olunan ya da olunmayan çalışma antropolojik ya da felsefi anlamdaki çalışmanın niteliklerinden hiçbirine sahip olmayabilir. Bu yüzden, günümüzde çalışma, Hegel'in nitelediği anlamdan yoksundur: Bugünkü çalışma, yarattığı ya da ürettiği şeyin nesnel maddiliğine dahil olan öznenin kendisini gerçekleştirmesine olanak tanıyan dışsallaştırmaya denk düşmektedir. Enformatik görüntüleme ekranının önünde çalışan milyonlarca işçi ya da teknisyen somut hiçbir şey gerçekleştirmiyor. Pratik ve duyumsal etkinlikleri aşırı derecede zayıflatıldı, bedenleri ve duyarlılıkları paranteze alındı. Bu işçi ve teknisyenlerin çalışmasının, çok sonra dolaylı olarak gerçekleşecek bir biçimlendirme etkisi olsa bile, nesnel dünyanın uyarlanacak, sahiplenilecek tarzda biçimlendirilmesiyle hiçbir alakası yoktur. Maddi olmayan şey emekçilerinin emek ürünleri, örneğin hizmet sektöründe çalışanların çoğunluğunun emeği gibi, uçucudur, tamamlandıkları anda tüketilirler. Bu emekçilerin işte yaptığım şey, işte yapıtım, bu benim eserim diyebilmesi hiç de sık rastlanan bir durum değildir. Çalışmanın felsefi ya da antropolojik çalışmanın sefilce yadsınmasından başka bir şey olmayan bir çalışmanın sefilce yadsınmasından başka bir şey olmayan bir çalışmanın değerini meşrulaştıran şarlatanlardan nefret ediyorum. (Yaşadığımız Sefalet)
- Devasa aldatmaca: Herkes için yeterince iş yoktur ve artık asla olmayacaktır; ama toplum -aslında, sermaye- artık herkesin çalışmasına ihtiyaç duymayan ve buna gitgide daha az ihtiyaç duyacak olan toplum işe ihtiyacı olanın kendisi değil, siz olduğunuzu tekrar etmeye devam ediyor. Toplum, size kendisinin kolayca vazgeçebileceği, ama sizin için mutlak bir ihtiyaç olan işi sağlamak, yaratmak için her türlü sıkıntıya girecek. Harika bir tersine çevirme: Başkalarına yararlı olanlar artık çalışan kadın ya da erkekler değil; mümkün olduğu ölçüde işten yoksun kalmayasınız diye sizin çalışmanızı sağlayarak, şu değerli mal olan işi size vererek yararlı olan toplumdur. Toplum, çalışma ayrıcalık'ına sahip kadın ve erkeklerin, nankörlerin, gitgide daha düşük bir ücret karşılığında kendilerine dayatılan gitgide daha baskıcı çalışma koşullarını tartıştıklarında ya da hatta reddettiklerinde buna şaşırıyor ve kızıyor. (Yaşadığımız Sefalet)
- "Her şeyden çok senin bakışını, sesini, kokunu, incecik parmaklarını, bedenini kullanma biçimini sevmeye rıza göstermem yeterliydi." (Son Mektup)
- "Aşk tutkusu, ötekiyle ve yalnız onunla, ruh ve beden olarak yankılaşıma girmenin bir biçimidir. Felsefenin berisinde ve ötesindeyiz." (Son Mektup)
- "Değer günümüzde kaynağını zekada ve hayal gücünde bulmaktadır. Bireyin bildiği makineler zamanından daha önemlidir. Kendi sermayesini yanında taşıyan insan işletmenin sermayesinin bir bölümünü taşır." (Maddesiz)