diorex

Son Şeyler Ülkesinde - Paul Auster Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Son Şeyler Ülkesinde kimin eseri? Son Şeyler Ülkesinde kitabının yazarı kimdir? Son Şeyler Ülkesinde konusu ve anafikri nedir? Son Şeyler Ülkesinde kitabı ne anlatıyor? Son Şeyler Ülkesinde PDF indirme linki var mı? Son Şeyler Ülkesinde kitabının yazarı Paul Auster kimdir? İşte Son Şeyler Ülkesinde kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 15.03.2022 14:00
Son Şeyler Ülkesinde - Paul Auster Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Paul Auster

Çevirmen: Seçkin Selvi

Orijinal Adı: In the Country of Last Things

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750735219

Sayfa Sayısı: 192

Son Şeyler Ülkesinde Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu geleceksiz bir şehir ya da bir ülke. Her şeyin yok olduğu ve bir daha geri gelmediği bir yer. Elinizi attığınız şeylerin son şeyler olduğunu bildiğiniz bir ortam. Evsiz kalıp sokaklarda çöplerden bulduklarını yiyen ya da çöpten bulduklarını satarak geçinen insanların yaşadığı bir şehir. Hırsızlığın artık suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, zaten suç sayacak karar mercilerinin bile kalmadığı, bütün umutların tükendiği, insanların ölümü kurtuluş olarak gördüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı bir cehennem.

Paul Auster, benzersiz bir anlatımla, geleceğe göndermeler yaparak, yaşamakta olduğumuz dünyanın yozlaşması, çıkar kavgaları, savaş çığlıkları sonucunda karşılaşacağımız kâbusun izdüşümünü aktarıyor.

Son Şeyler Ülkesinde Alıntıları - Sözleri

  • "Beni sevdiğini bilmeye ihtiyacım vardı."
  • Elimizdekilerin değerini ancak onları kaybettikten sonra fark ederiz. “ Yeniden elde edecek olursak yine fark etmemeye başlarız.”
  • Bu hayatın insanın yüreğine korku salan, her an bozuluverecek bir dengesi vardı.
  • İnsan bazı konularda bir seçim yapmak zorunda bırakılmamalıdır bence; karar vermek kaldırılamayacak bir yük olabilir. Sonunda neyi seçersen seç pişman olursun..
  • Herhangi bir sorunun yanıtını biliyorum, diye düşündüğün anda , sorunun bir anlamı olmadığını fark edersin.
  • Ne zamandı o? Artık anımsamıyorum. Yıllar önce galiba. Ama benimki yalnızca bir tahmin. Açıkça söylüyorum, ben ipin ucunu kaçırdım. Hiçbir şey de bunu değiştiremez, yeniden yakalamamı sağlayamaz.
  • Kent de böyle işte. Herhangi bir sorunun yanıtını biliyorum, diye düşündüğün anda, artık sorunun bir anlamı kalmadığını fark edersin.
  • Ama umut yok olunca, herhangi bir şey ummak umudu bile yitince, insan ortaya çıkan boşlukları doldurmak için düşlere, çocukça düşüncelere, olmayacak masallara sarılıyor. En kaşarlanmış olanlarımız bile bunu önleyemiyor.
  • "Alışkanlıklar da ölümcül sonuçlar doğurur."
  • Ama yüzünü ezberlediğim için resmin de önemi yoktu artık.
  • Yokluklar adamı yeni çözümler bulmaya zorluyor ve insan daha önce aklından geçiremeyeceği şeyleri düşünmeye başladığını fark ediyor.
  • "Kurdukları düşlerin onları ne hale getirdiğini görüyor ve aynı duruma düşmek istemiyorum."
  • ...insan bir şey bilmeyince ne umut besleyebiliyor, ne umutsuzluğa kapılabiliyor. En iyisi kuşkuda kalmak. Bu koşullar altında kuşkulu olmak bile büyük bir nimet.
  • Burada en kolay parçalanan şey insanın yüreğidir.
  • Evet, insan soyunun yapmayacağı yok. Bunu ne kadar erken anlarsan o kadar iyi.

Son Şeyler Ülkesinde İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Hayal gücünün olmadığı bir ülke, "Son Şeyler Ülkesi". Kelimenin bittiği yer klişesinin gerçeğe döndüğü bir yer burası; önce nesneler yok oluyor, sonra hafızlarda kayboluyor neye benzedikleri, en son da isimlerini unutuyor insanlar. Paul Auster'in kitap/new-york-uclemesi--5945 'nin ardından 1987 yılında çıkarttığı bu ikinci kitabında, abisini aramak için rahat evini terk ederek bu distopik /post apokaliptik, ne olduğu belli olmayan ülkeye gidiyoruz Anna ile birlikte. Kitabın başında hemen bir mektup olduğunu anlıyoruz bunun, Anna'nın bir arkadaşına yazdığı (belki de bize, kim bilir). Mektup yerine ulaşmış mı bilmiyoruz ama alan birisi var. İlk iki paragrafta o okuyor mektubu. Sonra Anna alıyor sazı eline ve bizi bu New York'tan Kaçış / Dark City tarzı kentin içine sokuyor yavaş yavaş. Diğer ülkelerde her şey normal ilerlerken büyük bir felaket meydana gelmiş ve burası distopik bir ülke haline gelmiş. Auster tabi ki her şeyi açık açık vermiyor okuruna alışıla geldiği üzere. Neden böyle olduğuna dair bir ipucumuz yok, ülkenin, kentin neresi olabileceğine dair sadece tahminlerimiz var (Yanılmadınız, New York:) Aslında başından sonuna kadar bu Son Şeyler Ülkesinde hayatta kalmasının hikayesini yazıyor bu mektupta mavi defterine Anna. Başlarda anlatılan her geçen gün daha kötü olan bir kentin hikayesi. Mad Max tarzı bir çapulculuk var. Yönetim kademesi mevcut ama fazla göze batmıyor. Umudunu kesenler, ölmek için çeşitli yollara başvuranlar var. Bu vahşi kentte hala çarpışan ve yaşamaya çalışanlar var, dolandırıcılar var, çöpçüler var, ceset toplayıcılar var, daha aklıma gelmeyen bir çok değişik gruplar var. Her düzen kendi insanlarını yaratıyor sonuçta, ne kadar kötü olursa olsun. İlk 40-45 sayfalık kent anlatımından sonra Anna'nın hikayesine geri dönüyoruz. İniş çıkışlarla dolu bir hikaye bu, yaşamaya çalışırken tanıştığı insanlar; yaşadığı , hissettiği her şey. Açıkçası bir ara Oliver Twist'de buldum kendimi. Sonlara doğru ısınmak için Charles Dickens kitaplarını yaktıklarında da acaba mı dedim hatta:) Viktorya İngiltere'sini anlatan filmlerde görülen sefillik geldi aklıma bir de bonus olarak:) İşte bundan sonra Anna Blume bu şehirdeki hayatını anlatılıyor ve bitiyor mektup. Paul Auster'in o tanıdık tane tane, temiz, akıcı diliyle bırakamıyoruz kitabı rahatsız eden yerlerde bile. New York üçlemesi gibi size zevk veren bir zorlama yok fazla kitapta. Ama anlatım güzel gerçekten, ilgi çekici detaylar, güzel semboller var – çöpçülerin yaşamalarını idame ettiren market arabalarına göbek bağı ile bağlanmaları gibi ya da mektubun sonuna doğru yazısının gitgide küçülmesi ve kelimelerin anlamsızlaşması gibi belki. New York Üçlemesine yapılan bazı göndermeler önemsiz de olsa gülümsetiyor insanı. Bir kaç tane direk göze batan gönderme dışında, bu kitapta da kelimelerle epeyce oynuyor Auster. Öyle ki bazı yerlerde orijinalden okumak daha mı iyi olurdu diye düşünmedim değil. Bazı yazarlarda çeviri ne kadar mükemmel olursa olsun yazarın vermek istediğini tam olarak karşılayamaz gibi geliyor bana. Neyse ki Tutunamayanlar gibi bir yapıtın orijinalini okuyabilecek kadar şanslıyız en azından. Tekrar gönderme olayına dönersek, ben bu kitabın ismini Kilitli Oda'daki Fanshawe'un ilk kitabının ismine benzettim; "Hiçülke". Yazarın diğer kitaplarına fazla benzemeyen bu kitabı daha önce yazmış olabileceğine dair bir kanı da uyandı bende bu yüzden. Başka bir benzerlik de gene aynı dönemde Japonya'da çıkan bir kitapla dikkatimi çekti. Yapılmakta olan deniz suru, Murakami'nin kitap/haslanmis-harikalar-diyari-ve-dunyanin-sonu--3009 kitabındaki Dünyanın Sonu'nu hatırlattı bana nedense. Zaten iki yazarın anlatım biçimleri birbirine çok yakın. Konu Paul Auster olunca insanın aklına böyle alakasız şeyler sürekli geliyor işte. Eserde bazı tutarsızlıklar da göze çarpıyor, verilen bilgileri nesnel olarak sorgularsanız. Bazı şeylere çok saçma diyebiliyorsunuz. Ama açıkçası ben o açıdan düşünmek istemedim hiç, bu distopik bir bilim kurgu değil bence, sadece farklı bir dünyada abisini arayan bir kızın hikayesini anlatmış Paul Auster bizlere. Diğer kitapları gibi beyni zorlamıyor dedim ama insana düşündürdüğü birçok şey var "Son Şeyler Ülkesi"nin. Kısa ama dolu bir kitap ve kesinlikle okunmaya değer. (Erhan)

Son Şeyler Ülkesinde", geniş yığınların evsiz barksız yaşadıkları, hırsızlığın suç sayılmayacak kadar yaygınlaştığı, kendi canına kıymak ya da başkalarınca öldürmek yoluyla ölümün tek kurtuluş yolu durumuna geldiği kent. (Zehra AK)

SON ŞEYLER ÜLKESİNDE//PAUL AUSTER: Merhaba arkadaşlar bugün sizlere dünyanın acımasızlığını yüzümüze tokat gibi çarpan bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Anna Blume gazeteci olarak gittiği bir ülkeden hiç bir haber alamadığı abisini bulmak için Son Şeyler Ülkesi olarak bilinen bir ülkeye doğru çok tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Yolculuğun neler getireceğini ya da ondan neler götüreceğini bilmeden çıktığı bu yolculukta bir insanın başına gelebilecek en kötü ve en acımasız hayatlara tanık olurken aynı durumda bulur kendini. Bu ülke açlık ve sefalet içerisinde yüzmekle beraber,başta oldukça acımasız bir iktidar ve sokaklarda acımasız bir hayat bulunmaktadır. Ölülerin bile gömülmesinin yasak olduğu yakıt için kullanıldığı bir hayat... Paul Auster o kadar iyi kurgulanmış o kadar vahşi ve acımasız bir hayat yazmış ki yazarın zekasına hayran kaldığımı söyleyebilirim. En başta biz insanların küçük gördüğü, aslında günlük hayatta kullandığımız ve hiçbir özelliği olmadığını düşündüğümüz şeylerin elimizden alındığında ne kadar ilkel ve vahşi bir hayatı yaşayabileceğimiz gösteriyor bizlere. Sonuç olarak kitabı çok çok sevdim. Beni tek rahatsız eden şey o ülke dışında tüm yerlerin normal bir hayatı sürerken bu ülkenin neden böyle olduğunu neler yaşandığını göremememiz oldu. Okuyun okutun :)) (Gülsüm)

Son Şeyler Ülkesinde PDF indirme linki var mı?

Paul Auster - Son Şeyler Ülkesinde kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Son Şeyler Ülkesinde PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Paul Auster Kimdir?

Paul Auster (3 Şubat 1947, Newark, New Jersey) ABD'li roman yazarı, şair ve senarist.

Paul Auster, 3 Şubat 1947'de New Jersey'de, Polonya'dan ABD'ye göçmüş Yahudi bir ailede doğdu. Annesi bayan Queenie Auster, babası ise hukukçu bay Samuel Auster'dı. South Orange, New Jersey ve Newark'da büyüdü. Columbia Üniversitesi'nde İngiliz, Fransız ve İtalyan edebiyatı üzerine eğitim alan, 1971-1974 yılları arasında Fransa'da yaşadı. İlk evliliğini Amerikalı yazar yazar/Lydia-Davis ile yapan Auster, 1981 yılından beri, bir başka tanınmış Amerikalı yazar yazar/Siri-Hustvedt ile evlidir. Çift yaklaşık 40 yıldır New York'da, Brooklyn'de yaşamaktadır.

Geleneksel kitap konularının dışına yüksek bir başarıyla çıkıp, yaratıcılığın sınırlarını genişletebilmiş olan Auster'in başlıca yapıtları arasında New York Üçlemesi, Yalnızlığın Keşfi, Yanılsamalar Kitabı, Kırmızı Defter, Leviathan, Kehanet Gecesi, Duman, Görünmeyen, Yükseklik Korkusu, Yazı Odasında Yolculuklar, Karanlıktaki Adam bulunuyor. Auster'in yazarlığa ilk başladığı yıllardaki sıkıntılı günlerinde Paul Benjamin imzasıyla yayınladığı bir de polisiye romanı vardır. Bu roman yazarın otobiyografik romanı 'Cebi Delik' in eki olarak yayınlanmıştır. Can Yayınları tarafından yazar/seckin-selvi 'nin çevirisiyle 'Köşeye Kıstırmak' adı ile 2000 yılında Türkçeye kazandırılmıştır.

2006 yılında İspanya'nın saygın ödüllerinden olan Asturias Ödülü'nü edebiyat dalında Paul Auster kazandı. 26'ncısı düzenlenen "Asturias Prensi" ödüllerinde, aralarında yazar/orhan-pamuk 'un da yer aldığı 18 ülkeden 26 yazar edebiyat dalında aday gösterilmişti.

Yazarın Duman (Smoke) ve Surat Mosmor (Blue in the Face) isimli senaryoları ünlü yönetmen Wayne Wang tarafından filme çekilmiştir. Daha sonra Lulu On The Bridge ( Lulu Köprüde) İsimli kitabını da kendisi filme çekmiş, hem senarist hem de yönetmen olarak yapıtın tüm aşamalarında bulunmuştur. Film hakkında yaptığı bir söyleşide kendi yazma biçimi üzerine konuşurken Peter Brook'un bir röportajından alıntı yaparak işlerinde mitlerin uzaklığıyla gündelik yaşamın sadeliğini kaynaştırmaya çalıştığını söylemiştir.

Ödülleri

2006 - 26. Asturias Ödülü - Edebiyat

Paul Auster Kitapları - Eserleri

  • Yanılsamalar Kitabı
  • Şimdi ve Burada: Mektuplar 2008-2011
  • Yükseklik Korkusu
  • Görünmeyen
  • Brooklyn Çılgınlıkları
  • Kış Günlüğü
  • Sunset Park
  • Cam Kent
  • Lulu Köprüde
  • Karanlıktaki Adam
  • Duvar Yazısı
  • Yazı Odasında Yolculuklar
  • New York Üçlemesi
  • Kehanet Gecesi
  • Köşeye Kıstırmak
  • Timbuktu
  • Cebi Delik
  • Duman - Surat Mosmor
  • Yalnızlığın Keşfi
  • Şans Müziği
  • Son Şeyler Ülkesinde
  • Leviathan
  • Kırmızı Defter
  • Ay Sarayı
  • Hayaletler
  • İç Dünyamdan Notlar
  • Kilitli Oda
  • Auggie Wren'in Noel Hikayesi
  • 4 3 2 1
  • Cam Kent (Çizgi Roman)
  • Oracle Night
  • Kaybolmalar

Paul Auster Alıntıları - Sözleri

  • “…insan bir hikayenin içinde, bir hayal dünyasında yaşayabilecek kadar şanslıysa, gerçek dünyanın acıları sona erer. Çünkü hikaye devam ettiği sürece gerçek yoktur.” (Brooklyn Çılgınlıkları)
  • Sonunda, kendini kendi yapma sorumluluğunu yalnızca kendinin taşıdığını anlayacaktır. (Kehanet Gecesi)
  • "En sonunda beni duvarın önüne getirip tüfekleriyle bedenime nişan aldıklarında, onlardan isteyeceğim tek şey, göz bağımı çözmeleri olacak. Beni öldürecek adamları gözlerimle görmek hiç umrumda değil, ama gökyüzüne bir kez daha bakmak istiyorum." (Yazı Odasında Yolculuklar)
  • Yerden yükselip havada durmanın özel bir yetenek istediğine inanmıyorum aslında. Hepimizin içinde olan bir şey bu. Ama kendiniz olmaktan çıkmayı öğrenmelisiniz. (Yükseklik Korkusu)
  • Kimi düşünceler düşünülmeyecek kadar tehlikeli olabilirler ve onları aklınızın ucundan bile geçirmemek gerekir. (Leviathan)
  • Annen belki güzel değildi, belki klasik güzellik tanımına uymuyordu, ama bir salona girdiğinde bütün erkeklerin bakışını üzerine çekecek kadar alımlı ve çekiciydi. (Kış Günlüğü)
  • "Hiç tanımadığınız seyircilerin karşısına dikilip başka bir kişiliğe bürünmek cesur olmayı mı gerektirir, yoksa bu bir zorunluluk, bir seyredilme ihtiyacı mıdır ya da insana o işi yaptıran dürtü kendini tutabilme yetisinden yoksun olmak mıdır?" (Sunset Park)
  • Daha dikkatli olmayı öğrenmeliyim, diye düşündü, daha az güvenmeliyim herkese, insanlar iyi niyetlerini gösterinceye kadar onlardan her türlü kötülüğü beklemeliyim. Bu acıklı dersi çok daha gençken öğrenmiş olması gerektiğini fark etmişti, kendisini bekleyen güçlüklerle başa çıkabilmesi için daha katı olması ve bunu bir program içinde uygulaması gerekliydi. (Timbuktu)
  • Oturup çalışmalıydık, efendim, okumalıydık, bize bahşedilen kısacık zamanda yararlı bir şeyler yapmalıydık.  (Timbuktu)
  • "... dünyayı kafamın içinde döndürerek yeni bir uykusuzluk nöbetiyle boğuşurken karanlıkta tek başınayım." (Karanlıktaki Adam)
  • Ne var ki, tahminlerle gerçekler her zaman örtüşmüyor ve bir şeyin olası görünmemesi hiç olmayacak anlamına gelmiyor. (Görünmeyen)
  • "Tam da palyaçonun dediği gibi, ağlayamadığımdan gülüyorum.." (Yalnızlığın Keşfi)
  • Sonsuza dek barış içindeyken, Tanrı’nın işi kalmayacak yanımızda. (Yalnızlığın Keşfi)
  • Birkaç yüzyıl önce, altmış yaş ihtiyarlık sayılırdı ve bir zamanlar hiçbirimiz otuzumuzu geçmeyi düşünmediğimize göre onun iki katı kadar yaşamak yarısı kadar kötü sayılmaz, öyle değil mi? (Görünmeyen)
  • Yaşam insanı hayal kırıklığına uğratıyor. (Karanlıktaki Adam)
  • Kitapları, yazıldıkları kadar üzerinde kafa yorarak ve kendimizi vererek okumalıyız. (Hayaletler)
  • Çünkü acı gerçek değişmiyor: Dünyada adaletten çok şiir var. (Görünmeyen)
  • Yerin altında kaldıktan sonra bir daha dünyaya asla aynı gözle bakamazsınız. (Yükseklik Korkusu)
  • Her şey olduğundan başka bir anlama geliyor; hiçbir şey taşıması gereken anlamı taşımıyordu. (Köşeye Kıstırmak)
  • Her gün yenidir ve ben, her gün yeniden doğarım. (Cam Kent (Çizgi Roman))

Yorum Yaz