diorex
Dedas

Suat’ın Mektubu - Ahmet Hamdi Tanpınar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Suat’ın Mektubu kimin eseri? Suat’ın Mektubu kitabının yazarı kimdir? Suat’ın Mektubu konusu ve anafikri nedir? Suat’ın Mektubu kitabı ne anlatıyor? Suat’ın Mektubu kitabının yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar kimdir? İşte Suat’ın Mektubu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 27.02.2022 20:00
Suat’ın Mektubu - Ahmet Hamdi Tanpınar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar

Yayın Evi: Dergah Yayınları

İSBN: 9789759958626

Sayfa Sayısı: 150

Suat’ın Mektubu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tanpınar Külliyatı yeni eserlerle genişliyor… Tanpınar Arşivi’nden yayına hazırlanan ilk kitap : Suat’ın Mektubu

Tanpınar, Huzur’u yayımladıktan sonra yaptığı bir söyleşide kendisine yöneltilen, “Huzur devam edecek diyordunuz?” sorusuna “Edecek, tabii edecek. Mümtaz ölmemiştir. Hâlâ yaşıyor ve yeni bir insan olarak doğmak için beni zorluyor” cevabını verir ve şunu ekler: “Fakat daha evvel Huzur’un öbür kısmını neşredeceğim, yani Suat’ın Mektubu’nu. Küçük bir eser, okuyucu orada Mümtaz’ın meselelerini daha başka bir planda görecektir.”

Tanpınar’ın bu niyetini kuvveden fiile çıkardığını İÜ Türkiyat Enstitüsü’nde bulunan arşivindeki sayfalar göstermektedir. Bu sayfalar, eksik de olsa Tanpınar’ın “küçük bir eser” olacak dediği mektup üzerinde ciddi bir emek harcadığını göstermektedir. Sayfaların büyük bir kısmı daktilo edilmiş, bunların her biri daha sonra eski yazıyla bol miktarda çıkmalar ve eklemelerle epeyce değiştirilmiştir. Daktilo edilmesi, kalemle yazmayı tercih ettiğini bildiğimiz Tanpınar’ın metni en azından bir defa elinden çıkardığını, daha sonra üzerinde yeniden çalışmaya başladığını gösteriyor.

Suat’ın Mektubu; Huzur romanının karakterlerinden Suat’ın, arkasında Mümtaz’a hitaben yazdığı bir mektup bırakarak intihar etmesini işler. Huzur’da bir paragrafı yer alan bu mektupta Suat açısından Mümtaz’ın anlatılması ve Suat’ın kendi içine dönerek kendisini açıklaması ilgi çekicidir. Bu yarım kalan eseri kitaplaştırmayı tercih etmemizin nedeni de Huzur romanıyla olan bu doğrudan ilişkisidir.

İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde bulunan Tanpınar Arşivi, Prof. Dr. Handan İnci’nin çabalarıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve İÜ Türkiyat Enstitüsü’nün işbirliğiyle dijitalleştirilmiştir. MSGSÜ bünyesinde kurulan “Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi” tarafından arşiv üzerinde çalışmalar devam ettirilmektedir. Suat’ın Mektubu, bu çalışmaların ilk ürünüdür.

Suat’ın Mektubu’nu kitapta üç farklı şekilde göreceksiniz. Birinci bölümde, Tanpınar’ın üzerini çizdiği kelime ve satırlar metinden çıkarılmış, gerekli yerlerde sayfaları birbirine bağlayacak kısa notlar konulmuştur. Bu şekilde yazarın metnine sadık kalınarak bir kurgulamaya gidilmiştir. İkinci bölümde ise aynı sıralamaya bağlı kalmakla birlikte bu defa hiçbir ayıklama yapılmamış, üstü çizili bütün kelimeler ve iptal edilmiş paragraflar olduğu gibi muhafaza edilmiştir. Bu bölümde ayrıca arşivdeki sayfaların görsellerine de yer verilmiştir.

Suat’ın Mektubu Alıntıları - Sözleri

  • ''Artık dağılmamız lazım! Birbirimizi anlamamız imkansız ve hepimiz yorgunuz!''
  • Bu kadar kalabalığı kendinde taşımanın, sonra da tek bir insan olarak yaşamanın güçlüğü!
  • " Beni bilmediğim bir yere doğru, tanıdığım eller itiyorlardı "
  • Rahat bir uyku her şeyi düzeltir diyordum. Fakat rüyaları hesaba katmamışım.
  • "Hayatı seviyor musunuz?" "Şimdiye kadar seyrettim, hiç bıkmadım."
  • Rahat bir uyku her şeyi düzeltir diyordum. Fakat rüyaları hesaba katmamışım.
  • Hepimiz birbirimiz için hüküm veririz. Fakat hüküm vermek için doğan insanlar vardır. İşte onlar korkunçturlar. Bence bir numara insan düşmanları onlardır. Çünkü her şeyi bilirler, görürler, affederler, bütün neticelerin altındaki sebepleri tanırlar
  • Talihimizin en hazin tarafı neresidir, biliyor musun Mümtaz? İnsanın yalnız insanla meşgul olması.
  • İnsan yalnızlığının ta kendisi aydınlık.
  • Kainatta her şey insana musallat, fakat en büyük düşmanımız, yine insan... Evet en büyük düşmanımız yine insan!

Suat’ın Mektubu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

✍DİPÇE : Eser, Huzur'un karakteri Suat'ın, Mümtaz 'a yazdığı bir mektuptur.Tanpınar bu mektubu; okur, Mümtaz'ın meselelerini farklı planda görme açısı yakalasın, diye yazdığını belirtir. Suat; Huzur'da , kendi hayatını bir tarafa bırakmış, her an başkasının derisinde yaşayan, ömrünü bir israf gibi gören, maddi, ayyaş, vazifesinden kaçan bir adam olarak tanıtılır.Nuran evlenince, o da evlenir ve Konya'ya yerleşir hastalığı artınca İstanbul'a dolayısıyla Mümtaz'la Nuran'ın hayatına dahil olmaya gelir.Mutluluğu hiç tanımamıştır, inancı zayıf inkarı kuvvetlidir, buna karşın inanmak ihtiyacı içinde kıvranır. Her duruma bencillik penceresinin ardından bakar. Huzur'daki iyi kötü çatışması Mümtaz'la Suat arasında gösterilir.Tanpınar, tarafını seçerken Suat'a malum sonu hazırlar. Bu sonun bir öncesini bu mektubun satırlarına gizler.Okur, Huzur'da üstü kapalı yer alan Suat'ın sanrılarını, alakadar olduklarına dair hislerini, Mümtaz'la ayrıştığı durumları yeniden anımsar ve bu kez aralanmış bir perdeden seyreder. Acaba irademizden müstakil bir kader var mı , dersin Mümtaz? sorusu mektubun kalbi cümlesidir, onun bencil iradesini yansıtır, okuru sorgudan ziyade yargıda bırakır, zannımca hak vermek olasılığını elinden alır ! Bu 149 sayfalık eserde; merakta kaldığımız mektup 29 sayfalık bir yer kaplar.Diğer kısımlar orijinal metin, düzenlenmiş metin ve Tanpınar'ın el yazısıyla notlarından oluşmaktadır. Handan İnci büyük bir emekle mektubu okurla buluşturmuştur. Kitabı okumama Sasun72 arkadaşım eşlik etti, katkısı için teşekkür ederim. Merak edenler Huzur'dan sonra okuyabilirler. Keyifli okumalar dilerim.Esen kalın (Gncokuyor)

Huzur'u okumadan bunu okuyunca anlmkta zorlandım acıkcası, Okumayı düşünenler için "Huzur " okumaları acizane tavsiyem/dir.. Ahmet Hamdi'nin #Huzur kitabından çıkarılmış bir bölümün daha sonra tek başına sunulması ile oluşturulmuş bir kitap olmakla beraber bağımsız da okunabileceğini düşünüyorum. Kitabın içinde orijinal metini de çoğaltarak eklemişler. Bazı kısımlara üstü çizili olsa da yer verilmiş... İntihar eylemi gerçekleştirmiş bi insanın ruhunu yeterince yansıtmış mı? Bunu okuyunca anlarsınız En büyük cürüm, en büyük günah hayatı sevmemektir. (s:137) ile kitaptan alıntılayla bitirmek istiyorum yazar/ahmet-hamdi-tanpinar kitap/suatin-mektubu--100655 (Hande gunkut)

" Dünyada kader denen bir şey varsa o da benim birkaç saniyelik tereddütümdür. Çünkü ondan sonrası bir riyaziye muadelesi kendiliğinden olan biten şeyler, ilk adımın bir ötekini ve daha ötekini doğurmasıdır. " Tanpınar bu yeri karalamış olsa da Suat'ın intiharını ve dolayısıyla bu intihar mektubunun yazılmasının, başlangıcı bence bu yerdir. Bu kitabı okurken huzur eserine döndüm. Gece içimi huzursuzluk kapladı. Ne kadar sevsem de bana böyle bir etkisi vardır. Mümtaz'ın içinde yaşadıklarını unutamıyorum. Suat mektupta bu konu hakkında şöyle söylüyor : "Sen insanlığın asıl tecrübesinden gafilsin! Açlığı, sefaleti bilmiyorsun. Yanlış anlama, bütün hayatından sıkıntı akıyor, fakat tabiatın, terbiyen onu görmeye müsait degil." Mümtaz tam olarak da böyle. Biraz hayallerle yaşayan, yalnızca güzellikleri gören ve bu güzellikleri kaybettiğinde erişememenin hüznünü yaşayan birisi. Oysa başka güzellikleri tatmamış, tanımamış. Bu yüzden Nuran'a beslediği aşktan ziyade onu iç nizamı yerine koymasıdır. Yoksa Nuran ile başlayan bu aşk eylemi Nuran ile son bulmaz, bunalıma girmezdi. Bir iç nizam olayı söz konusu. Eserde Mümtaz'dan ziyade ihsan'ı begenirdim fakat bu eser bana gösterdi ki İhsan etten kemikten birisi degil idealist bir ruh. Her olaya mantıksal açıdan bakmakta. Ne Mümtaz gibi duygu katmakta ne de Suat gibi nihilizm bulundurmaktadır. Huzur romanını bir kenara bırakırsak bu eserin huzur da olmamasının nedeni büyük ihtimal Mümtaz'ı gölgelememek için." Bir de Suat'ın gözünden bakın" der bu eser bize. Fakat Handan İnci kitabın başında Suat'ı farklı bir karakter olarak degil Mümtaz'ın "öteki beni" olarak almakta. Oldukça ilginç ve begendiğim bir yorum. Zıtlıklar bir bütünü oluşturmakta. Son olarak bu eserle birlikte bakış açım degişti. Mümtaz'ın karakterini daha çok begendim. Evet Mümtaz karakteri pek eserde geçmese de Suat'ın kendi ve çevresindekiler için tahlillerini begendim ve bu nispetle yola çıkarak bunu söylüyorum. Büyük ihtimal bir çok kişi Suat'ta kendini bulacaktır. Çünkü kolay olan budur. Oysa herkes nihilist çizgide takılamaz. Fakat anlar ve ister. Uzun ve öznel bir konu gerçi. Onun dışında ben eserde ki aydın kavramının İhsan oldugunu düşünürken bu eseri okuduktan sonra Mümtaz olduğu kararına vardım. İhsan dedigim gibi idealist bir ruh. Aşırı mükemmeliyetçi. Oysa bu insan tabiatına ters. Evet huzur romanında İhsan daha agır bassada Tanpınar Mümtaz'ın maceralarının devamı niteliginde bir eser daha koymak istemiş. Kim bilir belki de Mümtaz kendini orada bulacak ve birisine ihtiyaç duymadan iç nizamını da bulacaktı. Nihayetinde kendini doguracaktı... (Nur Demir)

Kitabın Yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar Kimdir?

Ahmet Hamdi Tanpınar (d. 23 Haziran 1901; İstanbul) – (ö. 24 Ocak 1962, İstanbul), Türk romancı, öykücü , şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi, siyasetçi.

Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar; "Bursa'da Zaman" şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Şiir, hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi birçok alanda eser veren sanatçının başlıca eserleri Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanları, Beş Şehir adlı şehir monogrofisidir.

Bir bilim adamı olarak “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseriyle edebiyat tarihçiliğine yeni bir görüş ve bakış açısı getirmiştir.

TBMM VII. dönem Maraş milletvekilidir.

Yaşamı

23 Haziran 1901'de İstanbul'da Şehzadebaşı’nda doğdu. Babası Gürcü asıllı Hüseyin Fikri Efendi, annesi Nesime Bahriye Hanım’dır. Tanpınar, ailenin üç çocuğundan en küçüğüdür. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya’da geçti. Annesini Kerkük’ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915’te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için İstanbul’a gitti.

Halkalı Ziraat Mektebi'nde bir yıl yatılı olarak okuduktan sonra 1919 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Yahya Kemal’in öğrencisi oldu. Yahya Kemal onun şiir zevkinin, millet ve tarih hakkında görüşlerinin oluşmasında önemli rol oynadı. Celâl Sahir Erozan’ın bir şiir ve hikâye toplamı şeklinde yayımladığı seriden “Altıncı Kitap”’daki “Musul Akşamları”, yayımladığı ilk şiir oldu (Temmuz 1920)[6] Yahya Kemal’in çıkardığı Dergâh’ta 1921-1923 arasında 11 şiiri yayımlandı. 1923 yılında Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi üzerine yazdığı lisans teziyle Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu.

1923’te Erzurum Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine başlayan Ahmet Hamdi 1925’te Konya Lisesi’ne, 1927’de Ankara Erkek Lisesi’ne tayin oldu. Konya’da iken bir Mevlevi ayininde Itrî’nin bir eserini dinleyerek Klasik Türk Müziği ile tanıştı. 1930-1932 arasında Gazi Terbiye Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliği yaptı; bir yandan da Ankara Kız ve Erkek Liselerinde ders vermeye devam etti. Gazi Terbiye Enstitüsü’nün bünyesindeki Musiki Mualli Mektebi, onun klasik batı müziği ile tanışmasını sağladı.

Bu dönemde yeniden şiir yayımlamaya başladı. 1926’da Millî Mecmua’da yayımlanan “Ölü” şiirinden sonra 1927 ve 1928 yıllarında (“Leylâ” şiiri hariç) hepsi Hayat dergisinde olmak üzere toplam yedi şiir yayımladı. İlk yazısı ise 20 Aralık 1928’de yine Hayat dergisinde çıktı.

Şiir dışında ikinci bir çalışma alanı olarak çeviriye başlayan Ahmet Hamdi’nin 1929 yılında biri E.T.A. Hoffmann’dan (“Kremon Kemanı”), diğeri iseAnatole France’tan (“Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı”) olmak üzere iki çevirisi yine aynı dergide yayımlandı.

1930 yılında Ankara’da toplanan Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresi’nde, Osmanlı edebiyatının tedrisattan kaldırılması ve okullarda edebiyat tarihinin, Tanzimat’ı başlangıç kabul ederek okutulması gerektiğini söyleyen Tanpınar, kongrede önemli tartışmaların doğmasına sebep oldu. Aynı yıl Ahmet Kutsi Tecer ile beraber Ankara’da Görüş dergisini çıkarmaya başladı.

1932 yılında Kadıköy Lisesi’ne atanması üzerine İstanbul’a döndü. Ahmet Haşim’in ölümü üzerine 1933’te Sanayi-i Nefise’de sanat tarihi öğretmeni olarak görevlendirildi. 1934’te Akademi’nin Estetik ve Mitoloji derslerine de girmeye başladı. Yahya Kemal’in İspanya’daki büyükelçilik görevinden döndüğü 1934 yılında Yahya Kemal üzerine iki yazı yayımladı. Artık dikkatini Türk edebiyatı üzerine yoğunlaştıran Ahmet Hamdi, 1936 yılında Tangazetesinde “Son Yirmi Beş Senenin Mısraları” adı altında beş yazılık bir deneme serisi yayımlamıştır.

Aynı yıl ilk hikâyesi “Geçmiş Zaman Elbiseleri”ni tefrika etmeye başladı; ancak bu tefrika 1939 yılında Oluş dergisinde tamamlanabilecektir. 1937 yılında Tevfik Fikret hakkındaki antolojisi Tanpınar’ın yayımlanan ilk kitabıdır. Aynı yıl Abdülhak Hamit Tarhan üzerine de bir yazısı yayımlanmıştır.

Tanzimat’ın 100. yıldönümü dolayısıyla 1939’da eğitim bakanı Hasan Âli Yücel’in emriyle Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan 19. Asır Türk Edebiyatı kürsüsüne, doktorası olmadığı hâlde, Yeni Türk Edebiyatı profesörü olarak atandı ve Tazimat’tan sonraki Türk edebiyatının tarihini yazmakla görevlendirildi. Hazırladığı edebiyat tarihinin de etkisiyle 1940’lı yıllarda yazı faaliyetleri yeni Türk edebiyatı etrafında şekillendirdi. Kitap tanıtım yazıları ve İslam Ansiklopedisi’ne maddeler yazdı. 1940 yılında 39 yaşındayken Kırklareli'nde topçu teğmeni olarak askerliğini yaptı.

En tanınmış şiiri olan “Bursa’da Zaman”ın ilk hâli “Bursa’da Hülya Saatleri” adıyla 1941’deÜlkü mecmuasında yayımlandı. İkinci kitabı olan “Namık Kemal Antolojisi”ni 1942 yılında yayımladı.

1942’deki ara seçimlerde Maraş milletvekili seçilen Tanpınar, 1946 seçimlerine kadar milletvekilliği yaptı. 1943’te öykülerini içeren “Abdullah Efendinin Rüyaları”’nı yayımladı. Bu, onun basılı ilk edebiyat yapıtıdır. Aynı yıl “Yağmur”, “Güller ve Kadehler” ve “Raks” gibi ünlü şiirleri yayımlandı; “Bursa’da Hülya Saatleri” şiiri, “Bursa’da Zaman” adıyla tekrar basıldı.

İlk romanı Mahur Beste 1944’te Ülkü dergisinde tefrika edildi. Tanpınar’ın önemli çalışması Beş Şehir, 1946’da kitaplaştı.

1946 seçimlerinde parti tarafından tekrar milletvekilliğine aday gösterilmeyince bir süre Millî Eğitim Bakanlığı’nda orta öğretim müfettişliği yapan Tanpınar, iki yıl sonra Güzel Sanatlar Akademisi Estetik hocalığına, ardından Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki görevine döndü.

Huzur romanı 1948’de Cumhuriyet'te tefrika edildikten sonra büyük değişikliklerle kitap haline getirilip 1949’da yayımlandı. Aynı yıl Milli Eğitim BakanıHasan Ali Yücel’in ısmarladığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin 600 sayfalık ilk cildini yayımladı. İki cilt olarak tasarladığı bu eserin ikinci cildi yarım kalmıştır. Sahnenin Dışındakiler adlı romanı 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi.

1953’te Edebiyat Fakültesi, Tanpınar’ı altı aylığına Avrupa’ya gönderdi. 1954 yılında Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının Yeni İstanbul gazetesinde tefrikası yapıldı; 1955 yılında ise ikinci hikâye kitabı olan Yaz Yağmuru yayımlandı. 1957 ve 1958 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazılarına ağırlık verdi. 1959’da edebiyat tarihinin ikinci cildi için kaynak toplamak üzere Rockefeller bursuyla bir yıllığına yeniden Avrupa’ya gitti.

Sağlığında yayımladığı 74 şiirinden ancak otuz yedisi ile, tek şiir kitabını çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976). Aynı Yıl Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitaplaştı.

24 Ocak 1962 günü geçirdiği kalp spazmı sonucu hayatını kaybetti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığında Yahya Kemal'e yakın bir yere defnedilmiştir.

Mezartaşı üzerinde çok bilinen "Ne İçindeyim Zamanın" şiirinin ilk iki mısrası yazılmıştır:

"Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında".

Ölümünden sonra

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sağlığında yayımlatamadığı birçok çalışması ölümünü takip eden yıllarda teker teker yayımlanmıştır.[6] Enis Batur 1992 yılında "Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler" adlı bir kitap hazırladı. 1998 yılında da Canan Yücel Eronat tarafından hazırlanan “Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel’e Mektuplar” kitaplaştı.

Tanpınar’ın önceki kitaplara girmemiş yazıları ve söyleşileri ise "Mücevherlerin Sırrı" adlı altında toplanarak yayımlandı. Tanpınar'ın 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlar 2007 yılının sonunda "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa" adıyla kitaplaştı.

Ahmet Hamdi Tanpınar Kitapları - Eserleri

  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü
  • Huzur
  • Beş Şehir
  • Mahur Beste
  • Bütün Şiirleri
  • Sahnenin Dışındakiler

  • Hikayeler
  • Aydaki Kadın
  • On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi
  • Suat’ın Mektubu
  • Yaşadığım Gibi
  • Yaz Yağmuru
  • Yahya Kemal

  • Edebiyat Üzerine Makaleler
  • Abdullah Efendinin Rüyaları
  • Hep Aynı Boşluk
  • Edebiyat Dersleri
  • Hüsrev ü Şirin
  • Mücevherlerin Sırrı
  • Sahnenin Dışındakiler

  • Tanpınar'dan Hasan Ali Yücel'e Mektuplar
  • İki Ateş Arasında
  • Mahur Beste (7. Basım)
  • Yaz Gecesi
  • Tanpınar Zamanı Son Bakışlar
  • Tevfik Fikret

Ahmet Hamdi Tanpınar Alıntıları - Sözleri

  • Kitaptan niçin korkarlar? Bunu bir türlü anlayamadım. Kitaptan korkmak, in­san düşüncesinden korkmak, insanı kabul etmemektir. Kitaptan korkan adam, insanı mesuliyet hissinden mahrum ediyor demektir. "Bırak, senin yerine ben dü­şünüyorum!" demekle, "Falan kitabı okuma!" demek arasında hiç bir fark yoktur. İnsanoğlu her şeyden evvel mesuliyet hissidir ve bilhassa fikirlerin mesuliyetidir. Ondan mahrum edilen insan, kendiliğinden bir paçavra hâline düşer. (Yaşadığım Gibi)
  • "Yalnız sevgidir ki, hayat gibi sonsuz ve aydınlık devam eder. Sevginin ufku daima açıktır, daima ileriye bakar." (Hep Aynı Boşluk)
  • Henüz ne yapacağını pek iyi bilmeyen, kudretleriyle ihtilaflarının arasındaki nispeti ölçme fırsatını bulamamış, kendi dünyasını başkalarında arayan. (Yahya Kemal)
  • "... Her insanoğlu, kendi içinde bir mücadeledir..." (Edebiyat Üzerine Makaleler)
  • Sen seni bil sen seni! (Beş Şehir)
  • Eski şairlerimizin aşk için, insan tabiatı için yazdıkları şeyler kendi kalplerini ve hayatlarını nasıl iyiden iyiye yokladıklarını gösterir. (On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi)

  • "Çünkü İstanbul 'da her saat bir sanat eseri gibi güzeldir." (Yaşadığım Gibi)
  • Mektup da insanın kendisini en iyi anlatabildiği şeydir; zira, karşındakinin müdahalesi yoktur. (Edebiyat Dersleri)
  • Bütün yaraların henüz taptaze olduğu, kanadığı bu günlerde anlamak güçtü. (Beş Şehir)
  • Yaşamak her an kendimize sorduğumuz bir yığın suale cevap vermekten başka ne olabilir? Biz sormasak bile onlar kendiliklerinden bize gelir. (Yaşadığım Gibi)
  • "Bazen kendimi iki ayrı insan sanıyorum. Hatta birbirine karşı vaziyet almış iki ayrı insan. Birinin yaptığını öbürü bozuyor gibi geliyor bana.." (Aydaki Kadın)
  • “Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı.” (Hep Aynı Boşluk)
  • “Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz!” (Sahnenin Dışındakiler)

  • Hepimiz birbirimiz için hüküm veririz. Fakat hüküm vermek için doğan insanlar vardır. İşte onlar korkunçturlar. Bence bir numara insan düşmanları onlardır. Çünkü her şeyi bilirler, görürler, affederler, bütün neticelerin altındaki sebepleri tanırlar (Suat’ın Mektubu)
  • Onu beklemiyordu, gelmeyeceğine emindi. O geçici bir yaz yağmuru, bir aydınlık fırtınası idi. O kadar. (Yaz Yağmuru)
  • Hayatımız dardır; karışıktır. İyi ama, bu hayat nihayet vardır ve yaşıyoruz, nefret ediyor, ıstırap çekiyor, ölüyoruz. Bir romancı için bu kadarı yetmez mi? Bir tek insanın ıstırap çektiği yerde insanlara söylenebilecek her şey vardır. (Edebiyat Üzerine Makaleler)
  • Gün bitmeden başladı içimizde Yarınsız insanların gecesi. (Bütün Şiirleri)
  • Bizde resim dille yapıldığı için belki de resim çığırı açılmamıştır. (Edebiyat Dersleri)
  • ''Artık dağılmamız lazım! Birbirimizi anlamamız imkansız ve hepimiz yorgunuz!'' (Suat’ın Mektubu)
  • Ger okursam sana mihnetlerümden Yazarsam binde bir zahmetlerümden Göge dûd ire yanıp nâmelerde Kara kanlar dökile hâmelerden (Eğer sana sıkıntılarımı söylesem, çektiklerimin binde birini yazsam. Yazıların yanmasıyla göğe dumanlar yükselir, kalemlerden kara kanlar dökülür.) (Hüsrev ü Şirin)

Yorum Yaz