Tungsten Dayı - Oliver Sacks Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Tungsten Dayı kimin eseri? Tungsten Dayı kitabının yazarı kimdir? Tungsten Dayı konusu ve anafikri nedir? Tungsten Dayı kitabı ne anlatıyor? Tungsten Dayı PDF indirme linki var mı? Tungsten Dayı kitabının yazarı Oliver Sacks kimdir? İşte Tungsten Dayı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Oliver Sacks
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750808166
Sayfa Sayısı: 302
Tungsten Dayı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Karısını Şapka Sanan Adam, Renkkörleri Adası, Sesleri Görmek ve Uyanışlar gibi kitaplarında, ,insanların, hastalıkların ve fizyolojik durumların hikayelerini anlatan Oliver Sacks bu sefer okuru bambaşka bir yolculuğa çıkarıyor ve sayıların, renklerin, elementlerin, metallerin, ışığın, Mendeleyev'in bahçesinden geçirerek kimyanın sihirli dünyasına götürüyor.
Bilime adanmış hayatların -Sacks'in kendi ailesinin, Curie'lerin, Scheele'nin, Davy'nin, Dalton'ın ve daha pek çoğunun-yanında, bir çocuğun gözünden İkinci Dünya Savaşı'nı okumak isteyenler için...
Tungsten Dayı Alıntıları - Sözleri
- 1918’in son üç ayı boyunca grip salgınından ölenlerin sayısı Birinci Dünya Savaşı sırasında ölenlerden fazlaydı.
- "Noddack 43. elementi de bulduğunu ileri sürdü ve masuryum adını verdi.Ama iddiası kanıtlanamadığı için ciddiye alınmadı. 1934'te fermi uranyumu nötron bombardımanına tutarak 93. elementi elde ettiği kanısına vardığında Noddack yanıldığını, aslında atomu böldüğünü söyledi. Ama 43. element konusundaki iddiası şüpheyle karşılanmış olduğundan kimse onu dinlemedi. Dinlemiş olsalardı, muhtemelen Almanya'nın elinde atom bombası olacak ve dünya tarihi farklı gelişecekti. (Bu olayı, Glenn Seaborg, Kasım 1997'de bir kongrede anılarını anlatırken aktarmıştır.)"
- Niçin parlaktılar? Niçin pürüzsüzdüler? Niçin serindiler? Niçin serttiler? Niçin ağırdlar? Niçin bükülüyorlardı da kırılmıyorlardı? Niçin çınliyorlardı? Niçin çinko ve bakır ya da kalay ve bakır gibi iki yumuşak metal birleştiğinde daha sert bir metala dönüşüyordu? Altina altinlığnı veren neydi ve niçin asla kararmiyordu? Annem çoğunlukla sabırlıydi ve açıklamaya çalışırdı, ama sonunda, sabrını taşırdığımda, "Benim sana anlatabileceklerim bu kadar; daha fazlasını öğrenmek için Dave Dayi'na (Tungsten dayı) sorman gerekiyor," derdi.
- Bilime sığındık.. Bilimin, gaddarlikla nefretin ortasında bir özgürlük ve dostluk alanı olduğunu... öğrendik.
- İnsann gündelik hayatı kimyasal ve fizyolojik mucizelerle doludur. Çoğumuz bunları görmeden, algılamadan bu dünyadan geçip gideriz.
- Birinci Dünya Savaşında kullanilan korkunç zehirli gaz fosgenin,karbonil klorürün, halojensi bir kokuyla tehlike işareti vermesi beklenirken, aldatıcı biçimde taze biçilmiş saman koktuğunu anlatmışti. Fosgen gazıyla ölen askerlerin hayattaki son algısı, çocukluklarının saman tarlalarını çağrıştıran bu tatlı köy kokusu olmuştu.
- Babamı kütüphanede kitap okurken gördüğümü hatırlarım; okudugu şeye tamamen dalar, hiçbir şey dikkatini dağıtmazdı, çünkü lambasının daire şeklindeki ışığının dışında kalan her şeyi zihninden uzaklaştırırdı.
- Bazen, ağır veya bulaşıcı bir hastalık söz konusuysa, aileyle birlikte mutfakta veya yemek odasında oturup beklerdim. Babam üst kattaki hastayı muayene ettikten sonra aşağı iner, ellerini özenle yıkar ve mutfağa yönelirdi.
- 1918 Eylül'ünde East End'deki muayenehanesini açtığında, büyük GRİP salgını yeni başlamaktaydı. Londra Hastanesi'ndeki stajyer hekimliği sırasında yaralı askerler görmüştü, ama insanların sokakta öksürük nöbetleri geçirip nefesleri tukanarak, ciğerlerindeki sivı yüzünden boğularak, morararak düşüp ölmelerini görmenin dehşetiyle kIyaslandiğında bu bir hiçti. Güçlü, sağlıklı genç erkek veya kadınların GRİBE yakalandiktan úç saat sonra öldükleri söyleniyordu. 1918'in son üç ayı boyunca GRİP salgrnInda ölenlerin sayısı Birinci Dünya Savaşı'nda ölenlerden fazlaydı;
- "Çok fazla ışığın iyi bir şey olmadığına hükmettim; bazı yerleri sırlarına dokunmadan, oldukları gibi bırakmak daha iyiydi."
- "Bilhassa sıcak kauçuk kokusundan hoşlanır, hafif bir İNSAN kokusu içerdiğini düşünürdüm(daha sonra, hem kauçukta, hem de insanlarda, hoş kokulu iZOPREN bulunduğunu öğrendim).
- "Volta, "voltaj"ları, yani potansiyelleri farklı bir dizi metal saptamıştı."
- "Biyolojik bir "batarya" imal etmek için, altı limonu ve patatesi birbirine(daha yüksek bir voltaj elde etmek istiyorsam seri, gücü artırmak istiyorsam paralel)bağlıyordum.
- "H.G. Wells'in ilk dönem öykülerinden "Dinamoların Tanrısı" nda ilkel insan, bakımıyla ilgilendiği iri dinamoyu, kendisine insan kurban edilmesini isteyen bir Tanrı olarak görmeye başlar."
- "Magnetizma ve elektrik başlangıçta birbirlerinden tamamen ayrı görünmüşlerdi bana; şimdi, bir şekilde hareketle birbirleriine bağlıymış gibi görünüyorlardı. Bu noktada, "fizikçi" dayıma, Abe Dayıma başvurdum; elektrikle magnetizma arasındaki ilişkinin (ve ikisinin ışıkla ilişkisinin) büyük İskoçyalı fizikçi Clark Maxwell tarafından açıklığa kavuşturulduğunu anlattı bana."
Tungsten Dayı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
~Kitaplar nefesiniz olsun~ Bir bilim adamının biyografisi de anca böyle olur. Bu adamlar boşuna büyük adam olmuyor intibası kitabı okurken hemen beyninize kazınıyor. Küçük yaşlarda başlayan büyük kimya tutkusunu daha doğrusu ilk aşkını anlatıyor. Çok detaylı ve neredeyse hiç bir şey atlamadan. Şaşırıyorsunuz ünlü bir nörolog olan Sacks'ın bu aşk gibi tutkusuna. Okumakta zorlandım bir çok yeri hızlı geçtim atladım desem yeri var. Kimyayı, kimyanın nasıl doğduğunu, nereye gittiğini detaylı bir şekilde merak ediyorsanız (atomu altını üstünü elementleri deneyleri nedenleri ve sonuçlarıyla) gerçekten bu kitap "Kimyasal bir çocukluğun Anıları" adı üstünde meraklısına tavsiye olunur. Bütün kitaplar güzeldir. "Bu bir tık daha güzel" İyi okumalar. (Gökhan)
Oliver Sacks nörolog, psikiyatr ,yazar ve değerli bir bilim adamı. Kendisiyle tanışmam üniversite ikinci sınıfta deneysel psikoloji dersimize giren hocamın tavsiyesi ile oldu. İlk okuduğum kitabı Aklın Gözü idi. O kitabı okurken hiç farketmediğim bir şeyi farkettim. HENÜZ BİR ŞEY bilmediğimi. Bu kitabına başladığımda ilk 50 sayfayı zorlanarak okudum sonra sırf kendisi yazdığı için yarıda bırakmadım iyi ki bırakmamışım. Kitabında kimyadan fiziğe birçok bilgiyi aktarmış buraları pek sindiremediklerim arasına koysam bile ailesinden, kardeşlerinden, dayılarından ve yaşadığı dönemden bölüm bölüm bahsetmiş. Ailenin yarısı doktor zaten bir nevi otobiyografik (tam olarak sayılmasa bile)bir eser olmuş. Kendisine en çok ailesi destek olmuş ve küçük bir deney odasında bir çok kimyasal maddeyi kullanarak keşfe çıkmasını sağlamışlar. Olası kazalardan ucuz yırtmış.:D En çok güldüren yer ise okul ile gittiği gezide kilden kurabiye yapıp öğretmenine tattırması oldu. (Küçük Şeytan:D) Kitabın en çok duygulandıran bölümü çocukluğuna dair fotoğraflarını eklediği bölümü oldu benim için. Şimdi hayatta olmayan ama bir zamanlar çocuk olan bir yüze bakmanın karmakarışık duygusunu hissettim. Meraklı, azimli, muhteşem bir bilim adamı kendisi kanserden ölen bana nörolojiyi sevdiren tek insan. Tanışmam şart değil birine karşı bir sevgi beslemem için. Şöyle bir konuşması var; ((Hume şöyle devam ediyor: “Ilımlı bir tabiatım var, sinirimi kontrol edebiliyorum, açığım, sosyalim, neşeli bir mizahım var, bağlanabiliyorum, kin tutmam ve tutkularımda dengeliyim.” Burada Hume’a katılmıyorum. Sevgi dolu ilişkilerim ve arkadaşlıklarım olmasına ve gerçek anlamda düşmanlarımın olmamasına rağmen, hiç bir zaman ılımlı bir tabiatım olduğumu söyleyemem (beni tanıyan kimse de söyleyemez). Tam tersine, hiddetli bir yaradılışım ve şiddetli heveslerim var, tutkularımda aşırı ölçüsüzüm.)) Bu sözleri bile onu sevmem için yeterli. Bütün kitaplarını belki dönüp tekrar tekrar okuyacağım ve onun bilime olan katkılarını tekrar tekrar okuyacağım. (Achille)
Nörolog olan Oliver Sacks'ın daha önce 'Karısını şapka sanan adamı' adlı kitabını okumuştum. Yine tıbbi bir kitap beklerken tamamen kimya üzerine kurulu bir kitap çıktı. Bu kadar hızlı bitebilmesinin sebebi akıcılığı değil,bırakırsam bir daha elime alamayacağımı bilmemdendi. İlgimi çeken tek yanı çocukluğundan itibaren bilim insanı olacağı belli olan birinin kendi yaşadıklarıydı. Kimya tutkusu üzerine yazılmış bir kitap okumak istiyosanız zevkle yoksa çok zor okunacak bir kitap. (doktorBi)
Tungsten Dayı PDF indirme linki var mı?
Oliver Sacks - Tungsten Dayı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tungsten Dayı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Oliver Sacks Kimdir?
Oliver Wolf Sacks, hastaları ile ilgili yazdığı kitaplarla tanınmış İngiliz nörolog.
Doktor bir ailenin çocuğudur. Tıp öğrenimini Oxford Üniversitesi'nde tamamladı. 1965 yılından yaşamının sonuna kadar, New York'ta yaşamış ve nöroloji profesörü olarak doktorluk mesleğini sürdürmüştür.
Kitaplarının birçoğunda hastalarının tıbbi detaylarından çok, yaşam tecrübeleri üzerinde durur. Mars'ta Bir Antropolog ve Karısını Şapka Sanan Adam adlı kitapları farklı hastalarının çeşitli nörolojik rahatsızlıklarını anlattığı kısa bölümlerden oluşur. Diğer kitaplarında ise tek bir konuyla bütünlük sağlamıştır.
Uyanışlar adlı, Encephalitis lethargica hastalarına yardımcı olma çabasını anlattığı otobiyografik kitabı, 1990 yılında beyazperdeye aktarılmıştır. Robin Williams'ın ve Robert De Niro'nun da kadrosunda bulunduğu film, Akademi Ödülleri'ne aday gösterilmiştir.
Türkçeye çevrilmiş eserleri
Halüsinasyonlar
Uyanışlar
Karısını Şapka Sanan Adam
Mars'ta Bir Antropolog
Renkkörleri Adası
Sesleri Görmek: Sağırların Dünyasına Bir Yolculuk
Tungsten Dayı: Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları
Dayanacak Bir Bacak
Migren
Müzikofili
Oliver Sacks Kitapları - Eserleri
- Karısını Şapka Sanan Adam
- Benim Periyodik Tablom
- Mars'ta Bir Antropolog
- Aklın Gözü
- Halüsinasyonlar
- Sesleri Görmek
- Bilinç Nehri
- Müzikofili
- Uyanışlar
- Dayanacak Bir Bacak
- Renkkörleri Adası
- Oaxaca Günlüğü
- Migren
- Tungsten Dayı
- Hareket Halinde Bir Hayat
- Everything in its Place
- Dayanacak Bir Bacak
Oliver Sacks Alıntıları - Sözleri
- " 'Kişi ağzıyla yalan söyleyebilir ama yüz ifadesi onu ele verir' der" (Karısını Şapka Sanan Adam)
- Ama hekim olmayı gerçekten istediğimden emin degildim. Kimyager olma hayallerimi sürdüremezdim; kimya ,benim pek sevdiğim on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl inorganik kimyasının çok daha ötesindeydi artık (Hareket Halinde Bir Hayat)
- Deborah'ya yazdığı biyografiden Clive'ın haberdar olup olmadığını sorduğumda ona iki kez gösterdiğini ama Clive'ın kitabı hemen unuttuğunu söyledi. Üzerine bol bol not alınmış kopyam yanımdaydı, Deborah'dan yine göstermesini rica ettim. "Bir kitap yazmışsın!" diye haykırdı Clive, hayretle. "Aferin sana! Tebrikler!" Kapağına dikkatle baktı. "Hepsini sen mi yazdın? Aman Tanrım!" Heyecanlandı, neşeyle zıpladı. Deborah ona ithaf sayfasını gösterdi ("Clive'ım için"). "Bana mı ithaf ettin?" Deborah'ya sarıldı. Aynı sahne, hemen hemen aynı şaşkınlık gösterisiyle, aynı sevinç nidalarıyla birkaç dakika içinde pek çok kez tekrarlandı. Clive ile Deborah, amneziye rağmen birbirlerini hala çok seviyorlar (hatta Deborah'nın kitabının alt başlığı Aşk ve Amnezi Anıları). Clive, sanki yeni gelmiş gibi onu birkaç kez sevinçle karşıladı. Karşındakinin belleğinde hep taze kalmak, bir hediye, bir lütuf gibi karşılanmak olağanüstü bir durum olsa gerek, diye düşündüm, hem delirtici hem de onur verici. http://drt23.blogspot.com/2012/02/zamanda-kaybolan-adam.html?m=1 (Müzikofili)
- ????????? (Müzikofili)
- Demek ki hiç konuşamasalar ya da konuşmayı anlayamasalar bile bazı hastalarda düşünsel işlevler -mantıklı ve sistemli düşünmek, plan yapmak, anımsamak, öngörmek, tahmin etmek- mükemmel biçimde korunabiliyor. (Aklın Gözü)
- "Cehennemde bile insanın yakasını bırakmayan o yalnızlığı" hepimiz biliyorduk. Hepimiz büyük karanlıklara ve derinliklere inmiştik. (Dayanacak Bir Bacak)
- Sağırlık bir illet değildir; illet, iletişimin kesildiği ve dilin yok olduğu yerde başlar. (Sesleri Görmek)
- Hayır, özellikle kötü bir şey yapmış olduğuma inanmıyorum. Kötü bir insan değilim. (Uyanışlar)
- _ nasıl gidiyor ? _ Nasıl mı gidiyor Ailem ölmüş, karım şuanda huzur evinde Oğlum batıda bir yere kaçmış Yaşlı ve dolandırılmış İşte böyle hissediyorum... (Uyanışlar)
- Bazen, ağır veya bulaşıcı bir hastalık söz konusuysa, aileyle birlikte mutfakta veya yemek odasında oturup beklerdim. Babam üst kattaki hastayı muayene ettikten sonra aşağı iner, ellerini özenle yıkar ve mutfağa yönelirdi. (Tungsten Dayı)
- Dışım nazik ve uysalken içim gizli bir umutsuzlukla doluydu. (Dayanacak Bir Bacak)
- Geçmişe özlem duymaya benzer bir efkârla içim dolup taşmıştı. (Benim Periyodik Tablom)
- “Tarihi anlamayanlar, onu tekrarlamaya mahkûmdur.” Santayana (Migren)
- Ama geçmiş nedir? Geçmişin kesinliği bir yanılsamadan ibaret olamaz mı? Geçmiş, bir çiçek dürbünü, aniden çıkan her meltemle kımıldanan bir imgeler düzeni, bir kahkaha, bir düşünce olabilir mi? Ve kımıldanma, salınma, değişim her yerdeyse, nasıl bilebiliriz ? (Müzikofili)
- Saatler ve dakikalar sıkıldığım zamanlar hâlâ bunlatıcı derecede uzun, kendimi bir şeye kaptırdığım zamanlar ise çok kısa geliyor. Çocukken, öylece oturup vızıldayan öğretmenleri dinlemeye zorlandığım okuldan nefret ederdim. (Bilinç Nehri)
- "Biyolojik bir "batarya" imal etmek için, altı limonu ve patatesi birbirine(daha yüksek bir voltaj elde etmek istiyorsam seri, gücü artırmak istiyorsam paralel)bağlıyordum. (Tungsten Dayı)
- "Gerçek şu ki, yanlış ya da doğru olan neydi, bilmiyoruz. Bildiğimiz şu: kimyasal pencere kapanınca başka bir uyanış gerçekleşti. İnsan ruhunun her ilaçtan daha güçlü olduğu. Beslenmesi gereken bu. Çalışma, oyun, dostluk, aile. Önemli olan bunlar. Unuttuğumuz bunlardı, en basit şeyler." (Uyanışlar)
- İnsan öldüğünde yerine başkası konamaz. Doldurulamaz bir boşluk bırakır ardında, çünkü her insan tekinin kaderinde -genetik ve sinirsel kaderinde- biricik bir fert olmak, kendi yolunu bulmak, kendi hayatını ve kendi ölümünü yaşamak yazılıdır. (Benim Periyodik Tablom)
- “Ben zamandan yapılmışım,” der Jorge Luis Borges, “zaman beni sürükleyen bir nehir, ama nehir benim.” (Bilinç Nehri)
- Biz insanlar hataya açık, zayıf ve kusurlu, ama aynı zamanda büyük bir esnekliğe ve yaratıcılığa sahip belleklerle donatılmışız. Kaynak karmaşası veya kaynağa karşı kayıtsızlık paradoksal biçimde güçlü yanımız olabilir: Bütün bilgi kaynaklarımızı etiketleyebilseydik genellikle ilgisiz bir sürü malumatın altında ezilir giderdik. Kaynağa kayıtsızlık, okuduklarımızı, bize anlatılanları, başkalarının söylediklerini, düşündüklerini, yazdıklarını ve resmettiklerini sanki birinci elden deneyimlermiş gibi yoğun ve zengin biçimde özümsememizi sağlar. Bu sayede başkalarının gözleriyle görür, kulaklarıyla duyarız, başka zihinlere girer, bütün bir kültürün sanatını, bilimini ve dinini özümseriz, ortak akla ve bilgi birikimine dahil olur ve katkıda bulunuruz. Bellek yalnızca deneyimden değil, zihinlerin etkileşiminden de kaynaklanır. (Bilinç Nehri)