Yengeç Dönencesi - Henry Miller Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yengeç Dönencesi kimin eseri? Yengeç Dönencesi kitabının yazarı kimdir? Yengeç Dönencesi konusu ve anafikri nedir? Yengeç Dönencesi kitabı ne anlatıyor? Yengeç Dönencesi kitabının yazarı Henry Miller kimdir? İşte Yengeç Dönencesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Henry Miller
Çevirmen: Avi Pardo
Orijinal Adı: Tropic Of Cancer
Yayın Evi: Siren Yayınları
İSBN: 9786055903367
Sayfa Sayısı: 288
Yengeç Dönencesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitaptan Biri!
Henry Miller, yıllarca yasaklı kalmasına rağmen bugün çağdaş edebiyatın en önemli başyapıtlarından biri sayılan Yengeç Dönencesi ile karşınızda.
"O günden bu yana her kaçığın Paris'te er ya da geç keşfettiği bir şeyi keşfettim: cehennem azabı çekecek olanlar kendilerine uygun cehennemi ısmarlayamıyordu."
Akıntıya kapılmış, dümensiz bir gemi. Anahtarı olmayan bir delik. Haz, hüzün, hezeyan. Zamanın çarkında, medeniyetin kokuşmuş sularında sürüklenen, çivisi çıkmış bir dünya burası. Birileri tüller, kadifeler içindeyken diğerleri balçıklara gömülmüş debelenmekte. Zaman geçip gidiyor. Ne dün var ne yarın. Ve Henry Miller, çorak topraklar üzerinde yeraltı baharlarının peşinde.
"Zaman zaman patlayan, bizi yaralayan ve içimizi dağlayan, bizden iniltiler, gözyaşları ve beddualar koparan sayfalar okuyorsak, bilin ki bunlar sırtı duvara dayalı, tek savunması sözcükler olan biri tarafından yazılmıştır; sözcükler dünyanın yalancı ve ezici ağırlığından, yüreksizlerin kişilik mucizesini çökertmek için yarattığı işkence aletleri ve çarklardan her zaman daha güçlüdür."
(Tanıtım Bülteninden)
Yengeç Dönencesi Alıntıları - Sözleri
- Dünya bir hayvanat bahçesi aslında.
- Bu dünya hakkında bütün düşündüklerini söyleme cesaretini gösterecek kişi ayağını basacak yarım metre kare toprak bulamayacaktır. Ne zaman adam gibi bir adam belirse, dünya sırtına binip belini kırar. İnsanın çiçeklenmesini engelleyen çok sayıda sütun, çok fazla küflenmiş insanlık var hep. Bu muazzam bina bir yalan, temeli devasa bir sahte korku. Yüzyılların belli aralıklarında yeni bir ırk yaratmak için dünyayı baş aşağı çevirmekten kaçınmayacak umutsuz ve aç bakışlı bir adam çıksa bile, dünyaya kattığı sevgi nefrete dönüştürülüp baş belası ilan edilir.
- Zaman kanser gibi yiyip bitiriyor bizi ..
- "Dinle," dedim, ona biraz daha yaklaşarak, "sözlerinde samimiysen neden yapmıyorsun... neden gitmiyorsun? Ben senin yerinde olsam ne yapardım biliyor musun? Bugün giderdim. Evet, yemin ediyorum, çok ciddiyim... Hemen giderdim, ona veda etmeden. Başka yolu yok zaten, veda etmene asla izin vermez. Biliyorsun.
- Zaman kanser gibi yiyip bitiriyor bizi.
- Zaman zaman patlayan, bizi yaralayan ve içimizi dağlayan, bizden iniltiler, gözyaşları ve beddualar koparan sayfalar okuyorsak, bilin ki bu sayfalar sırtı duvara dayalı, tek savunması sözcükler olan biri tarafından yazılmıştır; sözcükler dünyanın yalancı ve ezici ağırlığından, yüreksizlerin kişilik mucizesini çökertmek için yarattığı işkence aletleri ve çarklardan her zaman daha güçlüdür.
- Yedi yıl boyunca aklımda tek bir şeyle dolanmıştım - 0. Benim ona gösterdiğim sadakati Tanrıya gösteren bir Hiristiyan olsaydı bugün hepimiz İsa'ydık. Gece gündüz düşündüm onu, aldatırken bile.
- Başka yerlerde de sürer hayat. Hayat her yerde sürer. Nereye gidersem gideyim dram var sanki. Bitten farkı yok insanların, teninin altına girip gömüyorlar kendilerini. Kanatana kadar kaşınırsın ama asla kesin kurtuluş yok bu bitlerden. Nereye gidersen git hayatlarını berbat ediyor insanlar. Herkesin kendine ait bir trajedisi var. Kanımıza işlemiş- talihsizlik, sıkıntı, elem, intihar.
- Hata yapmak, hiç birsey yapmamaktan daha iyidir
- İçinde bulunduğu anda yaşayamayan insanlar var; ya biraz geridedirler ya biraz ileride.
- Hata yapmak hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir.
- Parasızım, çaresizim, umutsuzum. Dünyanın en mutlu adamıyım.
- Kayıtsız, anlık da olsa duygulanma yetisine sahip, kerterizden yoksun, asıl merkezinden her an kopabilen bir yürek. Kendine yarattığı dünya ne kadar iğrenç ve kısıtlı olursa olsun, mükemmelce yaşıyordu içinde. Güç veren bir şeydi bu basbayağı.
- "Ve bir gün gelir her şey biter, o kadar çok çene kapanmıştır ki üzerimize, ayağa kalkacak gücümüz kalmamıştır artık. Her ağız tarafından çiğnenmişçesine sarkar etimiz bedenlerimizden."
- Umulacak hiçbir şey olmadığı gerçeğini idrak etmek çok iyi geldi bana. Haftalar, aylar, yıllar boyunca, hatta hayatım boyunca dıştan gelecek bir olayın gerçekleşmesini ummuştum ve şimdi, birden, olan bitenin kati umutsuzluğuyla esinlenince içim ferahlamış, omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı.
Yengeç Dönencesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Not; "Her kitap okunmaz ve hatta basılmamalı bile" diye düşünen, değeri kendinden menkul otoriteler ve sansürcüler ne bu kitabı ne de bu incelemeyi okusunlar. Bir inceleme böylesi bir "not" ile başlamaz biliyorum ama siz bunu Miller etkisine veriniz. Henry Miller, "yeraltı edebiyatı" adı verilen türde okuduğum ilk yazar, "Yengeç Dönencesi" ise yazarın "Uykusuzluk" adlı romanından sonra okuduğum ikinci eseri. Henry Miller, romanlarında kendi hayatından olayları konu eden ve bunu yaparken toplumun geleneksel ahlak anlayış ve söylemini yok sayan, tam bir "sokak ağzı" ile ifade ediyor kendini ve duygularını. Romanda bir olay örgüsü yok, Paris'te parasız geçen günlerinin hatıralarını anlatıyor Miller. Bir Paris güncesi, yoksulluk dolu. Yayınlandığı yıllarda başta ABD olmak üzere bir çok ülkede kitaplarının sokulması yayınlanması yasaklanmış ve bir çok davaya neden olmuş bir yazar olarak bakıldığında, "neden" sorusuna cevap aramak için okuma isteği oluşacak okurlara uyarıda bulunmak istiyorum; eğer argo ve cinsellikle ilgili ifadeler sizi rahatsız ediyorsa bu kitabı okumayı hiç düşünmeyin. Bunu göz ardı edebilecek kişiler ve "yer altı edebiyatı"na dair kitap dağarcığına bilgi eklemek isteyenler için ise sansürsüz ve erotizmden yoksun bir cinsellik, duygu ve düşünce akışına hazır olun, derim. Miller'in hiçbir edebi kaygısı olmadan yazdığını kitabın giriş bölümünde bulunan paragraftan anlamak mümkün. "Paris'teki ikinci yılımın sonbaharı. Henüz kavrayamadığım bir nedenden ötürü gönderildim buraya. Parasızım, çaresizim, umutsuzum. Dünyanın en mutlu adamıyım. Bir yıl önce, altı ay önce, sanatçı olduğumu düşünüyordum. Artık düşünmüyorum, öyleyim. Edebiyat sayılan her şey beni terk etti. Yazılacak kitap kalmadı, tanrıya şükür. Bu mu? Kitap değil bu. Karalama, iftira, haysiyete karşı bir saldırı. Sözcüğün alışılagelmiş anlamında kitap değil, hayır, uzun bir hakaret bu, Sanatın yüzüne tükürülmüş bir balgam." Bu "umutsuz ama mutlu" adamın isyan dolu satırları sonrasında ise yazdıkları benim için güzel ve anlamlı; "Şarkı söylemek için önce ağzınızı açmalısınız. Bir çift ciğeriniz, biraz da müzik bilginiz olmalı. Akordeon ya da gitar gerekmez. Önemli olan istemek şarkı söylemeyi. Bu bir şarkı öyleyse. Şarkı söylüyorum." Evet, önemli olan istemek ve ne istediğini bilmek. Bu nedenle bu kitabı okumak isteyenler, bu kitapta ne bulmayı istiyorlarsa onu bulacaklardır diye rahatlıkla söyleyebiliyorum. Miller içinden geldiği gibi söylemiş şarkısını, yapabileceğimiz iki şey var, onu dinlemek veya kulağımızı kapamak, hepsi bu… Ama verdiği mesajı almak bunun çok ötesinde çünkü bu aynı zamanda bir soru; Var mısın sen de kendi şarkını söylemeye, sadece sen duyabilsen bile ? "Evet", diyebilenlerin okuması dileğimle. (Hasan Ekrem)
Gerçeküstücülük ya da sürrealizm; bilinçaltının kendisini bilincin yüzeyinde inşa etmesi de denebilir. Süperego'nun ilk benlik id'in tasmasını çözüp ne yaparsan yap, özgürsün artık, kural yok, fikirlere, tutkulara, içgüdülere takoz ve pranga yok; ne halin varsa gör, seni dizginlemekten; yargılarla, sınırlarla seni kuşatmaktan, evcilleştirmekten yoruldum; al dünyayı istediğin renge boyanın bir ifadesi olsa gerek sürrealizm. Henry Miller bu anlayışın edebiyat dünyasında en usta yazarlarından. Daha önceki okuduğum kitaplarında ki gibi bu eserde de ne kadar ahlaki yargı, düzen, sınırlama varsa yok imiş gibi kelimelerin, eylemlerin, fikirlerin, kalıpların, anlayışların, cinsel tabuların, sistemlerin, deli gömleği giydirilmiş aykırılıkların, presentabl lisanın boyasını kazıyor. Kendi hayatını yazan bir yazar olarak Paris günlerinin güncesini okuyorsunuz. Bir sürü mekan, sokak, şehir, insan ile renklendirilmiş; saf açlığın, şehvetin, kuralsızlığın teşkil ettiği zeminde kelimelerle çizilmiş edebi bir tablo. İyi okumalar. (ercanscgn.)
Yıllarca neden yasaklı olduğunu okumaya başlar başlamaz anlıyorsunuz. Henry Miller bir erkeğin tüm hayvani duygularını kelimelerle ifade etmiş herhalde. Fransa’da geçen anlatıların çoğunda medeniyetsizliği, hastalıkları, yaşam koşullarını ve cinsel yaşamını gözler önüne seriyor yazarımız. Fransa’mı böyleydi, yazarın kafası mı böyleydi orasını bilmiyorum. Kitabı üçe böldüğünüzü düşünürseniz son bölümde, yazarın verdiği çok güzel mesajlar var lakin tümünü ele aldığınızda çoğu kişinin bitiremeyeceği bir kitap olarak düşünüyorum. Başlarda bütünlüğü kurmak zor oluyor, ilerledikçe anlatıcının çevresindeki insanlar netleşiyor ve belli bir yere öyküyü oturtuyorsunuz. Para, yemek ve kadın üçgeninde geçiyor dersem yanlış olmaz herhalde. Kitabın başında: “Edebiyat sayılan her şey beni terk etti. Yazılacak kitap kalmadı tanrıya şükür. Bu mu? Kitap değil bu. Karalama iftira, haysiyete karşı bir saldırı. Sözcüğün alışılagelmiş anlamında kitap değil, hayır, uzun bir hakaret bu, Sanatın yüzüne tükürülmüş bir balgam….” diyerek bir nevi daha başında tarifi ve uyarıyı yapıyor okuyucuya. Cebinde 10 dolarla Paris’e ayak basan bir Amerikalının yaşam mücadelesini hüzün, hasret ve iğrençlikleriyle anlatımı diyebiliriz. Çağdaş edebiyatın klasikleri arasında sayılıyor, yine de satın alacaksanız bir araştırın derim. Kitabı seslendirmeye kalksaydınız epey bip sesi koymak zorunda kalırdınız. Sansüre gerek olmayan bölümlerden birkaç seçmece size: “Bunlar erkek ve kadın mı diye soruyorum kendime. Yoksa gölge mi? Görünmez iplerden sarkan kuklaların gölgeleri mi bunlar? Özgür iradeyle hareket ediyorlar ama gidecek yerleri yok. Sadece bir alanda özgürler, o alanda istedikleri yere gidebilirler ama kanatlanmayı öğrenmemişler henüz. Kanatlanmış tek bir düş bile yok daha. Dünyayı terk edecek kadar hafif, neşeli tek bir insan bile çıkmamış!” “Fikirde, giyimde, ahlakta altın ayarı tutturamadığımızda ne olacak dünyanın hali, diye geçiriyorum içimden. Sevgide altın ayar!” (ihtiyar)
Kitabın Yazarı Henry Miller Kimdir?
Henry Valentine Miller, yaşadığı dönemdeki edebiyat formlarının dışına çıkarak roman, otobiyografi, felsefe ve mistizmi karıştırarak kendi tarzını yaratmıştır. Kendi hayatından aldığı gerçekleri tekrardan kurgulayarak kitaplarına aktarmıştır.
Alman göçmeni katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası terzi Heinrich Miller, annesi ise Louise Marie Neiting'di. Çocukluğu Brooklyn'de geçti. Gençliğinde çeşitli işlerde çalıştı ve kısa bir süre New York Şehir Üniversitesi'nde okudu. 1928 ve 1929 yıllarında ikinci karısı June Edith Smith (June Miller) ile birlikte birkaç ay Paris'te geçirdi. 1930 yılında tek başına Paris'e taşındı ve II. Dünya Savaşı patlak verene kadar burada yaşadı. Bu dönemde meteliksiz bir şekilde arkadaşlarından geçinerek avare bir hayat sürdü. Anais Nin, Alfred Perles, ve Lawrence Durrell gibi yazarlarla dostluk kurdu. 1931'in sonbaharında Alfred Perlés vasıtasıyla Chicago Tribune'un Paris baskısında bir iş buldu. Sevgilisi Anais Nin'in desteğiyle 1934 yılında ilk kitabı Yengeç Dönencesini (Tropic of Cancer) yayımladı. Ardından Kara İlkbahar (Black Spring) (1936) ve Oğlak Dönencesini (Tropic of Capricorn) (1939) yazdı. Kitapları ABD'de müstehcen bulunduğu için yasaklandı. Ancak elden ele ulaştırılan kitapları ona belli bir ün kazandırdı.
1940'da ABD'ye döndü ve California'da Big Sur'a yerleşti. ABD'nin kültürel değerlerine ve ahlâkî tavrına meydan okuyan çalışmalarına devam etti. Hayatının son yıllarını Pacific Palisades'de geçirdi.
Yengeç Dönencesi'nin 1961 yılında ABD'de yayımlanması bir müstehcenlik davasına neden oldu. 1964 yılında ABD Yüksek Mahkemesi kitabın bir edebiyat çalışması olduğuna karar verdi. Bu olay cinsel devrimin kilometre taşlarından biriydi. Kitabın basılmasını savunan avukat Elmer Gertz ve Miller sonraki yıllarda yakın arkadaş oldular.
Edebiyat çalışmalarının yanında Miller bir ressam ve amatör bir piyanistti.
Henry Miller Kitapları - Eserleri
- Uykusuzluk
- Yengeç Dönencesi
- Oğlak Dönencesi
- Seksus
- Clichy'de Sessiz Günler
- Neksus
- Pleksus
- Kara İlkbahar
- Cinsellik Dünyası
- Merdivenin Dibindeki Gülümseyiş
- Cennette Bir Şeytan
- Marousi'nin Devi
- Çılgın Üçlü
- Aşk Mektupları
- Rimbaud ya da Büyük İsyan
- Hatırlamayı Hatırlamak
- Edebi Bir Tutku
- Big Sur ve Hieronymus Bosch'un Portakalları
- The Time of the Assassins
Henry Miller Alıntıları - Sözleri
- Kayıtsız, anlık da olsa duygulanma yetisine sahip, kerterizden yoksun, asıl merkezinden her an kopabilen bir yürek. Kendine yarattığı dünya ne kadar iğrenç ve kısıtlı olursa olsun, mükemmelce yaşıyordu içinde. Güç veren bir şeydi bu basbayağı. (Yengeç Dönencesi)
- . Uzağa bakma. Her şeye düz bak. İyisiyle kötüsüyle gözünün içine bak. ... (Aşk Mektupları)
- Now it is either heaven or hell, no in between is possible any longer. And by all indications we will choose hell. (The Time of the Assassins)
- İnsan ne kadar dönüp dolaşırsa dolaşsın, daima yine olduğu yerde kalıyor. Bir türlü kabul edilemiyen 'şimdi'nin olduğu yerde. (Neksus)
- Ay gibi ölü bir gezegene ulaşma düşüncesi insanlara, dünya üzerindeki diğer insanlarla iletişim kurma düşüncesinden daha heyecan verici geliyor. Dünyayı kurtarmak, hatta kendi kendimizi kurtarmak bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren bu gezegenden kaçmak. Bize sunduğu vaadi yitirinceye kadar yeryüzünü kuruttuk. (Hatırlamayı Hatırlamak)
- "Asla kendini kaybetme!" (Uykusuzluk)
- Bana kollarında birkaç gün huzur ver,buna çok ihtiyacım var. Yıkıldım,yıprandım,yoruldum.Ondan sonra dünyayla yüzleşebilirim. (Edebi Bir Tutku)
- What devils are these who look like you and talk like you, who wear the same dress, eat the same food, and who hound you like dogs? Are these not the worst enemies a man can have? The others I can find excuses for, but for one's own kind I can find no excuse whatever. (The Time of the Assassins)
- ...kitabın açılışında bir dünya yatıyordu ne denli kendine özgüdür büyük yapıtların sayfalarının açılışları... (Neksus)
- "Senin suskunluğunun hiçbir anlamı yok benim için; benim suskunluğum seninkini bastıracak" (Uykusuzluk)
- Dudaklarından soğuk, neşeden yoksun bir kahkaha döküldü – yalnızca ıssızlığın ortasında duyulabilecek bir kahkaha. İnsanca şakaları anlayabilecek biçimde eğitilmiş bir köpeğin salıvereceği türden bir kahkaha. (Çılgın Üçlü)
- Dünyada bir başınasın! Yalnızsın... Yalnız... Yalnız. Acı bir şey yalnız olmak... Acı, acı, acı, acı. Sonu yok, akla hayale sığmıyor ve dünyadaki her insanın yazgısı böyle.. (Oğlak Dönencesi)
- Unwittingly and unconsciously we have made the world one, but one in nullity. We must go through a collective death in order to emerge as genuine individuals. (The Time of the Assassins)
- Kendin olmak, yalnız kendin olmak çok büyük bir şey. (Merdivenin Dibindeki Gülümseyiş)
- "Çevremdeki insanlar harika göründüğüm, gittikçe gençleştiğim ve bunun gibi bir dolu zırva laf ediyordu. Ruhumdaki kıymıktan haberleri yoktu." (Uykusuzluk)
- Yoluma çıxan insanlar, hər gün baş verən və başqası üçün boş şey kimi görünə bilən hadisələr - hamısını mənim düşüncəmdə xüsusi bir məna kəsb edirdi. (Cennette Bir Şeytan)
- Sizin objektifinize nasıl göründüğümden bana ne? (Big Sur ve Hieronymus Bosch'un Portakalları)
- "Dünyayı sarsan ulusal ve ırksal dramların dışında, daha büyük bir oyun sahneleniyor;dünya dramı." (Cinsellik Dünyası)
- ...Uzun, upuzun 1zaman geçiyordu; bildiğim tüm sessizliklerden daha anlamlı 1sessizlik içinde. Söyleme gücünü kendimizde bulamadığımız herşey, bu karşılıklı dilsiz oyununda dile geliyordu... (Cinsellik Dünyası)
- Sonunda her şey tek bir gerçeğin içinde erir: Hatırlayış. (Hatırlamayı Hatırlamak)