matesis
dedas

Kan Davaları

Kan Davaları

Toplumsal bir sorun olan kan davaları ile mücadele edilmek istediğinde, öncelikle bu olguyu ortaya çıkaran ve zayıflamasına rağmen günümüze kadar sürmesine neden olan toplumsal, siyasal, ekonomik, psikolojik, tarihsel dini ve hukuksal yönlerini ele almak gerekecektir.

Bir hukukçu olmam nedeni ile ister istemez olaya ağırlıklı olarak hukuk gözüyle bakmak kaçınılmaz olmaktadır. Hukuk un en can alıcı sorusu olan “NEDEN” sorusu burada da karşımıza çıkacaktadır. Lakin  hukuk tarihten, sosyolojiden ve toplumdan bağımsız olmadığı için tüm yönleri ile ele almaya çalışacağız.

Gerçekten de yıllarca süren karşılıklı olarak sıralı ölümler şeklinde devam eden kan davasının nedenini, böyle bir olguyu ortaya çıkaran sebepleri bulmak önemlidir. Bunu kan davasını anlamak içselleştirmek için değil, bilakis onunla  mücadele etmek için yapacağız. Zira toplumsal bir sorunla mücadele etmenin yolu, o sorunu ortaya çıkaran nedenleri ortadan kaldırmakla mümkündür.

Kan davasının çok uzun yıllara dayanan bir geçmişi olduğuna göre bu olgunun tarih ile olan bağlantısınız göz ardı edemeyiz. Eski zamanlarda insan ilişkilerini, yaşam hakkını, güvenlik hakkını düzenleyen ve bunları fiili olarak teminat altına alan, koruyan bir yapının olmadığını veya varsa da çok  zayıf olduğunu söyleyebiliriz.  Tüm insanların korunma ihtiyacı vardır.  Eğer bu ihtiyaç güçlü ve mutlak bağımsız bir otorite tarafından sağlanmıyorsa bu ihtiyaçlarını kendileri karşılama eğilimi göstereceklerdir. Nitekim böyle de olmuştur.

 

Bu bağlamda tarihi süreçte insanlar, öldürülmüş akrabasına sahip çıkması, aynı zamandan kendisinin de başına bir şey gelmesi durumunda akrabasının da kendisine sahip çıkacağı fikri can ve mal güvenliği olarak görülmüş ve bu düşünce ve korunma kaygısı akrabaları bir araya getirerek kolektif bir yapı (aşiret) oluşmasına neden olmuştur. . Bu anlayış kendi içinde risklerde de barındırmaktadır. Aynı  zamanda tanımadığı akrabalık ilişkilerinin zayıf olduğu bir akrabasının bile başka aşiret veya aileden birini öldürmesi kendisin ide potansiyel hedef haline getirecektir. Aslında bir çelişki gibi görünse de menfaatler dengesi göz önüne alındığında aşiret olmanın, kalabalık olmanın, karşı gruplar üzerinde caydırıcı etkisi olduğu tarihi süreçte gözlemlenmiştir.

 

Bu algı yerleşince bu sefer kendi intikamını almayan birey akrabalar arasında dışlanmaya, baskıya maruz kalır. Çünkü intikamını almamak korkaklık ve zayıflık demektir. Üstelik bu  zayıflık  kolektif yapıya mal olan bir zayıflık göstergesi olarak kabul edilmiştir.

Bu kolektif yapılarda  zayıf görünmek en korkunç ve tehlikeli son olarak algılanmaktadır. Bu algının altında intikamımı almaz isem karşı taraf yarın toprağımı, malımı, karımı dahi elimden alabilir ve buna cesaret edebilir algısı yatmaktadır. Bu nedenle aşiretten biri öldürülmüş ise mutlaka intikamını alınmalıdır hal böyle olunca kan davasını sürdürmeyen ve intikamını almayan bireyin kolektif yapı içerisinde ve taraftarları arasında kabullenilmesi ve sosyal yaşama dahil edilmesi oldukça zorlaşmaktadır. İntikamını almayan biri toplumda saygınlığını yitirir akrabalık bağları zayıflar ve akrabaları tarafından dışlanır. Bu toplumsal baskı şahısları hiç tanımadığı insanları kan davası adına cinayet işlemeyi adam öldürme sürüklemiştir. Kişi (birey demiyorum) bu toplumsal baskıdan kurtulmak, tabiri caiz ise adam yerine konmak için çoğu kez istemediği halde aradan çok uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen karşı taraftan birini öldürmekte, katil olmakta ve zindanlarda çürümektedir.

Demek ki toplumda insanların ortak kaygıları onları bir araya getirmekte, korunma duygusuyla mecburi bir kolektif yapı oluşmasına neden olmaktadır. Günümüzde Bu kolektif yapıların (AŞİRETLER)gittikçe zayıfladığı görülmektedir. Bunun başlıca sebebi mutlak bir otorite olarak devlet olgusunun güçlenmesidir. İnsanların ve toplumun güvenliğinin devlet tarafından sağlanması ve hukuk mekanizmalarının aktif olarak çalışması insanların kendi kendilerini koruma duygu ve kaygısından uzaklaştırmaktadır. Bu kaygı azaldıkça aşiret ve aile bağları zayıflamakta bireysellik ortaya çıkmaktadır. Dünyada demokrasinin ve devlet olgusunun gelişmiş olduğu ülkelerde kan davası vakalarının neredeyse tamamen ortadan kalktığı gözlemlenmektedir. Bu nedenle kan davalarına sona erdirmek için öncelikle toplumda insanların kendi kendilerini koruma ihtiyacını ortadan kaldıracak mekanizmaları güçlendirerek güvenlik duygusunu güçlendirmek gerekmektedir. Eğer devlet ve hukuk mekanizması insanların toplumdaki güvenliğini yeterince sağlayacak güce kavuşursa insanlar kendi kendilerini Koruma duygu ve kaygısından uzaklaşacak ve bunun yaratmış olduğu baskılardan ortadan kalkacaktır. Sosyal olarak toplumda bu şartlar sağlanmadığı sürece sadece Cezaların araştırılması kan davası olgusunu ortadan kaldırmak için yeterli olmayacaktır. Nitekim TCK nun da kan gütmek Saikliyle adam öldürme 82. maddede adam öldürmenin nitelikli hali olarak düzenlemiş, bu suç  en ağır şekilde cezalar ile ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Ancak yukarıda izah edildiği gibi sadece ağır cezalar kan davalarının ortadan kaldırılması için yeterli olmayıp özellikle kan davasına ortaya çıkaran sosyolojik olguların ve toplumsal baskının ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Toplumdaki bu sosyal başkanım ortadan kaldırılması eğitim hukuk sisteminin geliştirilmesi önleyici tedbirlerin yaygınlaştırılması ve insanların toplumda kendi kendilerini korumak Duygu ve dürtüsünden uzaklaştırmakla mümkündür.

Kan davalarını ele almış iken İslam hukukunun bu  olguya bakış açısını pozitif hukukla ilişkilendirerek kısaca değerlendirmek yararlı olacaktır. İslam hukukunda da kan davasını yasaklandığı, bir insanı öldürmenin tüm insanları öldürmek gibi olduğunun vurgulandığını belirtmek gerekir. Bu bağlamda pozitif hukuk ile İslam hukukunun örtüştüğünü söylemek  gerekmektedir. İslam hukukunda kısasa kısas ilkesini bir kere çok iyi anlamak gerekecektir. İslam hukukunda adam öldürmenin cezası idamdır. Bu hükümden, hiçbir yargımla olmaksızın, herkes kendi yakınını öldüren kişiyi öldürebilir gibi bir anlam asla ama asla çıkarılmamalıdır.

İslam hukukuna göre de tıpkı pozitif hukukta olduğu gibi adil bir yargılama mutlak bir haktır. Bu yargılama sırasında ölüm olayı her yönüyle ele alınacak ve adam öldürme suçunu işleyen kişiye kendini savunma hakkı tanınacaktır. Şartları oluşmuş ise sanık belki bu suçtan beraat bile edebilecek veya idam dışında başka bir cezaya çarptırılabilecektir. Usul olarak ta çok zor şartlara bağlanan idam cezasına çarptırılan kişi, ancak mahkemenin (kadı’nın) öngördüğü biçimde ve zamanda bu ceza infaz edilecektir.

Burada hem İslam hukukunda hem de pozitif hukukta (TCK) insanların kendi elleri ile adaleti sağlamaya kalkmaları (kendi intikamlarını kendileri almaları) her iki sistemde de yasaklanmış ve suç olarak kabul edilmiştir. Bu suçta adam öldürme suçudur ve cinayettir. Yani kan davası nedeni ile akrabası ölen kişi, karşı taraftan bir kişiyi öldürürse dinende hukukende cinayet işlemiş birini katletmiş olur. Bu düşünce ile adam öldüren kişi  ilk öldürme eylemini gerçekleştiren kişiden daha ağır cezalara çarptırılması düzenlenmiştir. TCK’n unda kan gütme saik’iyle adam öldürme suçu nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

 

Bir diğer husus ise cezada şahsilik ilkesidir. Bu ilke hem İslam hukukunda hem de pozitif hukukta ön önemli ilkelerden biridir.

Kan davalarında bilindiği üzere taraflar illa ölüm olayını gerçekleştiren kişiyi değil 4. Veya 5. Dereceden bir akrabasını dahi öldürebiliyorlar. Karşı kolektif yapıya mensup olması yeterli görülmektedir. Bunun ne kadar barbarca ve çağdışı olduğunu uzun uzun açıklamayacağım ama hem İslam hukukunda hem de pozitif hukukta cezada şahsilik ilkesi olduğunu ve herkesin ancak kendi eylemlerinden sorumlu tutulup yargılanabileceğini büyük bir önem atfederek düzenlediğini belirtmek gerekmektedir.

Barışla sonuçlanmayan hiçbir  savaş hiçbir  kan davası yoktur. Marifet öldürmekte değil affetmekte yaşatmaktadır.

 

Yorumlar

Image
Mesut aydoğan
25.05.2015 / 20:46

Yapmış olduğunuz değerli yorumlar ve eleştiriler için teşekkür ederim, şüphesiz eleştirileriniz hayatta ve yazma konusunda bizi daha iyi noktalara taşıyacaktır. Bu nedenle katkılarınız işin teşekkür ederim <br>Hukuk mekanizmasının eksikliklerini anlatmaya kalksam bir kitap yazılır herhalde ancak bu başka bir yazının konusu olabilir.

Image
Abdulmenaf BAYSAL
25.05.2015 / 12:58

Mardinlife ailesine hoş geldiniz. Kaleminize sağlık. Devamını bekliyoruz inşallah.

Image
şükrü ADEMHAN
25.05.2015 / 02:32

kan davası ile ilgili yazınız tamamen görüş ve anlayışınız doğrultuda ele almanız bu alanda deneyimlerinizin ne kadar eksik ve ya tamamen devlet taraflılığınızı ortaya atmaktadır.her ne kadar açıklamalarınız bazı gerçekleri yansıtıyorsa da bu olayları yaşamamanız sizi rahatlıkla ele veriyor.hukukçu olduğunuza rağmen.<br><br>1- hangi devlet hukuklarında,kendi ilinin yargısında değil de sürgünde yargılama cezası veriliyor.2-hangi devletin kanununda 1 kurşun la yaralanan için 20 kişi ye 16 şar yıl ceza veriliyor.veya bir kurşunla ölen için 20 kişiye müebbet veriliyor.3-sürgüne gönderilen bir dava dosyası 3 ay içinde hiç bir adli soruşturma yapılmayıp,cezaya giderken aynı dosya bir yıl sonra bir mhp li, savcı tarafından asayış sağlanmıştır diyerek dosyayı talep edip ve aldığı yüksek rüşvet karşılığında davayı beraatla sonuçlandırıyor.bu savcı da m.ali gürbüzün ta kendisidir.4 her ne kadar toplumun istediği bir geleneğin sürdürülebilir bir tarafı olsada ama yine de devlet en büyük körükleyici olmuştur.bu husus hakkında binlerce sebeb ve sonuçlar bende mevcuttur.ama 1990 dan sonra kan davalarının sönmesi bir tesaduf değildir.<br><br>artık böyle bir illet başkaları tarafından kabul edilmiyor.sönüyor ve sönmeye de mahkumdur. siz hukukçular,geçmişte bu milletin ve mağdurların derdine deva olmadınız şimdi de açıklama ve görüşleriniz laf u güzaftan başka bir şey değildir.

Image
tümay mardin
24.05.2015 / 02:44

yazı güzelde bu kan davası olayı bi toplumun kültürünü ve o toplumu sosyolojik psikolojik yaşam haline getirmişse o toplum kendini bildiğini okur bunuda aşiretçilik olarak görüpte aşiretlere mal etmemek gerekir.

Image
Av.MAHİR KARABOĞA
21.05.2015 / 13:50

Xalo yazın genel olarak güzel. Tebrikler. Lakin aşiretlerin bugün itibarı etkisinin azalmasının nedeni devlet olgusunun güçlenmesi değil, aşiret içindeki ailelerin ekonomik olarak güçlenmesinden kaynaklanmaktadır. Aileler ekonomik olarak güçlenip huzura ve rahata kavuştukça suça buluşmayı pek istemiyorlar. Diğer yandan İslam Hukuki ile Pozitif Hukuk yapısı konusundaki görüşlerine de katılmıyorum. İslam Hukuku ile pozitif hukukun birbirinden zıt olduğu çok açıktır. Nasıl paralel gösterdin anlamadım. Gerekçelerin tatmin edici değil. İslam hukuku çok katı. Örnekleri de çok.

Image
Mesut aydoğan
20.05.2015 / 16:33

Yukarıda sunmuş olduğumuz yazı OHAK DER in kendini Öldürmek isimli çalıştayında işlenmiş ve oradaki toplantıda işlenmiştir.

Yorum Yaz