matesis
dedas

Kudüs ve Mardin: Ruhları Kardeş İki Şehir

Kudüs ve Mardin: Ruhları Kardeş İki Şehir

Mardin Artuklu Üniversitesi öğrencilerinden oluşan Kudüs Çalışmaları Grubu, 2020 yılında “Ruhları Kardeş Şehirler” ismiyle bir etkinliğe imza atarak Kudüs ile Mardin’in mimari dokusundaki benzerliklere üç dakikalık kısa ama etkili bir videoyla dikkat çekmişlerdi. Bu anlamlı videodan sonra bu iki şehir arasındaki benzerlik hep dikkatimi çekmiş, algılarım bu benzerlikleri bulmaya odaklanmıştı.

Kudüs’e hiç gitmemiş birisi olarak iki şehrin mimari yapısını bizzat kıyaslayacak durumda değilim; fakat bunu tecrübe edenlerin söz birliği etmişçesine aktardığına göre, “Mardin’den sonra Kudüs’ü şöyle bir gezdikten sonra kendinizi bir an Mardin’deymiş gibi hissedebilir, dejavuyaşayabilirsiniz.” Kudüs’te arşınladığınız o dar sokaklar, hayranlıkla seyrine doyamadığınız taş binalar, bir tarih kitabından fırlamış gibi duran ve hâlâ işlek olan renkli çarşılar, birbiriyle yan yana duran cami ve kiliseler ve insanın soluğunu kesen merdivenli yokuşlar Mardin’de gezmekte olduğunuz hissine kapılmanızı sağlıyor. İnsanın böyle hissetmesine, her iki şehrin çekirdek kısmının surlarla örülüolmasını ve çok sayıdaki abbaraları da eklemek gerekiyor sanırım.

Tabi bu benzerlikler her iki şehrin tarihi, otantik kısımları için geçerli. Zira hem Kudüs, hem Mardin, birer şehir olarak eski ve yeni ayırımına tâbi. Kudüs, 19. yüzyılda nüfusun ve kentleşmenin hızla artmasıyla beraber genişlemiş, modern bir görünüme kavuşmuş, böylece Yeni Kudüs ortaya çıkmış. Övgüde bulunamayacağım bu modern görünüme Mardin, 90’lı yıllardan itibaren evrilmiş ve günümüzdeki Yeni Mardin’inin ortaya çıkarmış.

İklim tipleri de birbiriyle benzeşen bu kadim şehirlerin sosyal dokularındaki zenginliği belirtmezsem eksik kalır. İki şehir de Müslüman, Hristiyan ve Yahudi inancını taşıyan topluluklara aynı anda ev sahipliği yapmıştır. Mardin’de bilinen bir Yahudi varlığı kalmamış olsa da Mardin, yüzyıllarca Yahudiler için de bir yurt idi. Kudüs, Süryaniler için kutsal bir şehirken Mardin, Süryani Ortodoks Patrikliğinin ruhani liderlik makamına uzun süre ev sahipliği yapmıştır. İki şehirde de hep sözünü ettiğimiz ezan ve çan seslerinin birbirine karışmasına rastlanır veya şöyle söyleyeyim; bir mescidin kubbesindeki hilali ve bir kiliseninüzerindeki haçı aynı karede fotoğraflamak her iki şehirde de mümkündür.

Tespit edebildiğim bir benzerlik de her gün beş vakit okunan ezanların sonunda Hz. Peygamber’e, âline ve ashabına salat ve selam getirilmesi geleneği. Kudüs’te bu gelenek hala devam ediyor mu bilemem ama Mardin’de yaklaşık on yıl öncesine kadar bu gelenek devam ediyordu. Ne var ki,ezanların merkezi sisteme geçmesiyle beraber, salavat getirmenin ezanın normal formatına uymadığı, yani bid’atolduğu gerekçesiyle kaldırıldığını öğrendim.

Mardin’in de Kudüs gibi Hz. Ömer tarafından, bazı küçük çarpışmalar dikkate alınmazsa, harpsiz ve darpsız bir şekilde barışla teslim alınıp feth edilmiş olması, bu iki şehir arasındaki müşterek tarihi notlardandır.

***

Mardin ve Kudüs arasındaki benzerliklerin bizi içine çektiği romantizm bir yanda dursun; bu iki şehrin tarihi bağlantılarına odaklanmak kanaatimce daha gerçekçi olacaktır. Zira Kudüs ve Mardin gibi aynı mimari gelenek ve sosyal dokuya sahip toplumların inşâ ettikleri veya içinde yaşadıkları şehirlerin birbirine az çok benzemesi kaçınılmazdır. Mesela Şam’da görülen bir sokağın benzerinin Amman’da görülebileceğini, Mardin’deki bir mescidin bir örneğinin Halep’te olabileceğini veya Bursa’daki bir hânın tıpkısının aynısının Tebriz’de de bulunabileceğini kimse yadırgamayız. Başka başka şehirlerde yaşayanlar farklı milletlerden de olsalar, bunların arasındaki ortak zevk, duyuş, düşünüş ve daha pek çok arka plan birikimi, benzer şehirleri ve bu şehirlerde inşâ edilen benzer eserleri kendiliğinden önümüze çıkaracaktır.

Mardin’de bugün tarih ve mimari anlamda büyük önem atfettiğimiz eserlerin önemli bir kısmının Artuklulardankaldığı herkesin malumudur. Mardin Artuklu beyliğinin kurucusu olarak kabul edilen Necmeddin İlgazi, 1085’ten 1091’e kadar babası Artuk Bey’in Kudüs valiliği boyunca Kudüs’tedir. Babasının ölümünün ardından bu sefer de kardeşi Sökmen ile beraber 1098’e kadar babasından devraldığı Kudüs valiliği görevindedir. Necmeddin İlgazi, Kudüs’te en az 13 yıl geçirdikten sonra Fatimilerin baskısı sonucunda Kudüs’ü terk etmek zorunda kalır. Ardından Orta Doğu’nun karmaşık dehlizlerinde bir süre tutunmaya çalışsa da bunda başarılı olamayıp en son kale olarak Mardin’de karar kılar. Böylece 1106-1409 yılları arasında hüküm sürecek Mardin Artuklu devletinin temelini atmış olur.

Bana kalırsa, Kudüs ile Mardin arasında doğrudan veşekilsel benzerlikler aramaktan çok bu tür alakalarıönemsemek, öne çıkarmak daha anlamlı olacaktır. Hem kendi ve hem de babasının valiliği göreviyle Kudüs’te epeyce zaman geçiren Necmeddin İlgazi ve Mardin’i yöneten maiyeti için Kudüs, ilk göz ağrısı olarak kalmaya, ilişkilerin sürdürüldüğü bir merkez olmaya Mardin’deyken de devam etmiştir. Bundan hareketle, Artuklu’nun kurucu iradesinin, Kudüs’te edindiğibirikimi, daha sonra yurt edindikleri Mardin’e her anlamdauyguladıklarını savunmak abes kaçmayacaktır. Bir takım benzerlikler varsa eğer, bunun izlerini buradan itibaren aramak gerekir.

Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın Hıtta adı verilen kapısının hemen çıkışında Mardinli Artuklularca inşâ edilip vakfedilmişRibat el-Mardini veya Mardin Ribatı isminde bir yapı vardır. Bu yapı, Mardin Artuklularının, Kudüs’ten ayrıldıktan sonra Kudüs ile ilişkilerini sürdürdüklerini gösterir. Artuklusultanlarından Melik Salih tarafından vakf edilen bu yapı, o taraflara yolu düşen Mardinli hacıların konaklaması için yaptırılmış. Bazı bilgilere göre özellikle Mardinli hanımların konaklamaları için inşâ edilmiş. Günümüzde normal bir evolarak kullanılan Mardin Ribatı, bir giriş, iki büyük salon ve iki odadan oluşuyor. Bu konutun yapılmış olması Mardin’den Kudüs’e sürekli bir insan akışının olduğunu gösteriyor.

Bugün Mescid-i Aksa Kütüphanesi’nde bulunan ArtukluŞamdanı, Mardin’den Kudüs’e gönderilmiş bir hediye olarak kayıtlıdır. Bakırdan yapılmış bu 4 katmanlı ve 14 köşeli şamdanın süslemelerinde gümüş ve altın kullanılmış ve kakma olarak etrafında Artuklu sultanlarını öven yazılar yazılmıştır. Bu şamdan, Artuk Arslan tarafından ölmeden önce 1239 yılında Mescid-i Aksa için yaptırılmış. Artuk Arslan, 1239 yılında Kudüs'ün fethini görmeden vefat edince, oğlu Necmeddin Gazi tarafından şamdan, 1244’te Kudüs’ün tekrar fethedilmesi üzerine Kudüs’e gönderilmiştir.

***

Eski bir Kudüs valisinin, Mardin’i yeni kurduğu devletinin merkezi yaparken Mardin’e Kudüs’ten izler yansıtmış olacağı, eminim ki kimsenin yadsıyamayacağı bir ihtimaldir. Burada değer kazanacak olan çaba, bu benzerliklerin veya bağlantıların romantik olmaktan ötede, bilimsel verilerle de desteklenmesi. Bütün bu değerlendirmelerin neticesinde, Kudüs ve Mardin için ruh ikizi iki şehir diyemeyiz elbette ama sevgili Merve Günlüoğlu’nunbaşta bahsettiğim çalışmasından esinlenerek, ruhları kardeş iki şehir diyebiliriz sanırım.  

Yorumlar

Image
Sedat Ürek
29.11.2023 / 07:22

Eline yüreğine sağlık hcmm çok güzel yazı,👏👏👏

Image
Davut Baydağ
28.11.2023 / 21:25

Kalemize sağlık üstadım çok güzel yazmışsınız🤲🏻👍🏻

Image
Ziyaretçi
28.11.2023 / 12:09

Çok güzel bir yazı olmus elinize saglık sayın hocam

Image
Ziyaretçi
28.11.2023 / 12:05

Çok güzel bir yazı olmus elinize saglık sayın hocam

Image
Ziyaretçi
28.11.2023 / 11:47

Mardin ile Kudüs arasında ki en temel fark, Mardin'de soykırımcı siyonistlerin olmamasıdır.

Yorum Yaz