matesis
dedas

Mardin Semâlarının Kanatlı Hazineleri

Mardin Semâlarının Kanatlı Hazineleri

            Sokaklarda, evlerin dam ve çatılarında, elektrik direklerinde, ağaçlarda, parklarda, kısacası her yerde karşılaştığımız güvercin türünün bundan 6.500 yıl önce ilk defa Mezopotamya’da evcilleştirildiği söylenir. Barışın ve ruhtaki dingin huzurun simgesi olan güvercin, 300’ü aşkın türüyle, kutup bölgeleri ve bazı çöller hariç, bütün yeryüzünde yaşam sürer. İnsanoğlunun evcilleştirdiği ilk kuş türü olan güvercin, günahsız insanların temiz ve pak ruhlarının ve dahası barış ve uyumun sembolü olmuştur.

            İslam öğretisi Hz. Peygamber’in Hicret’i sırasında güvercinin gösterdiği yararlılığı  hayırla yâd eder. Hz. Peygamber, müşriklerden sakınmak amacıyla mağaraya sığınmış, izini takip eden müşrikler ise içeri girecekken girişteki örümcek ağının bozulmamış olduğunu ve yavrularıyla yuvada bekleyen güvercinin ürküp kaçmadığını fark ederek geri dönmüşlerdir. Hem örümceğin hem de güvercinin rutinlerini bozmamış olması Allah’ın bir ikramıydı.

            Evrensel barış mesajının simgesi olan “gagasında zeytin dalı taşıyan beyaz güvercin” sembolünün Büyük Tufan’a dayandığı Tevrat’ta geçer. Tufanın üzerinden epeyce bir vakit geçtikten sonra Hz. Nuh, yeryüzünün dirlik ve esenliğe kavuşup kavuşmadığını anlamak için gemideki beyaz güvercini güneşin doğduğu yöne salar. Bir süre sonra güvercin, gagasında ince bir zeytin dalıyla dönünce tufanın sona erdiği, yeryüzünün dinginliğe erdiği anlaşılır.

            Hristiyanlıkta Kutsal Ruh’u temsil eden güvercin, Eski Yunan mitolojisinde Atena’nın kutsal kuşlarından biri olarak tasavvur edilir. Ayrıca Eski Mısır’da bir gelenek olarak güvercinler ülkenin her bir tarafına uçurulur ve memleketin her bir yanından bolluk bereket, barış ve huzur haberlerini getirmeleri beklenirdi.

***

            Mardin’in özgün değerlerinden olan Mardin güvercini, öteden beri Mardinlilerin geleneksel olarak ilgilendikleri bir uğraş, bir hobi. Günümüzde modern hayat şartlarının etkisiyle azalmış olsa da damında, çatısında güvercin kümesi olmayan bir ev veya konağa çok az rastlanırdı eskiden. Bu yönüyle bakıldığında güvercin merakının Mardin’in geleneksel mimarî kültürünün bir parçası olduğunu söylemek de mümkün.

            Kendine mahsus bir ünü vardır Mardin güvercininin. Dünyanın birçok ülkesinden güvercin tutkunlarının bu kuşları anavatanında görmeye, almaya geldikleri oluyor. Dünyanın en güzel ve en özel güvercin türleri arasında gösterilen Mardin güvercininin kendine has fiziksel özellikleri var. Kafa ve ayak yapıları en ayırıcı özellikleri. Kafaları armut biçimli, iri ve kemiklidir. Perçemleri vardır. Gözleri yuvarlak, açık renkli ve parlak olur. Kalın orta uzunlukta gagası var. Yüksek ayaklıdır, paçaları parmaklarına paralel bir biçimde uzandıktan sonra kılıç gibi arkaya doğru kıvrılır. Mardin güvercini, diğer türlere nazaran daha atiktir, daha kabarık ve iricedir. Mardin güvercininde tepe veya gül denilen perçem tüyleri olmaz aslında, fakat başka ırklarla karıştığı için bu perçem onların en ayırıcı özellikleri arasına girmiş zamanla.

            Güvercin mübtelaları için düzgün takla atamayan güvercin pek makbul değildir. Mardin güvercininin en bariz özelliği de taklacı olması. Zaten kimilerine göre dünyadaki bütün taklacı güvercinlerin anavatanı Mardin’dir. Güvercinciler âleminde takla atana “oyuncu güvercin” veya “oyunlu güvercin” de derler. Bu bakımdan “performans güvercinleri” sınıfına dâhil edilir Mardin’dekiler. Bizim güvercinler, emsalleri arasında en iyi performansa sahip olanlar. Çok yükseğe açılarak uzun süre uçabilmesi, nokta dalışı yapabilmesi, fişeğine hızlıca asılabilmesi, üst üste birden fazla takla atabilmesi, taklalar arasına makul mesafeler koyabilmesi, bitiş noktasında baş bağlama taklasını atabilmesi, her 10-15 dakikada bir fişeğe girebilmesi ve kümesine takla atarak inebilmesi Mardin güvercinini üstün kılan performans özellikleri.

            Fiziksel özelliklerine, renklerine ve taşıdıkları desenlerine göre çeşitli isimlerle anılırlar: Yusufi, Ezrak, Moseli (Musuli, Mewseli), Asfar, Fizzi, Badincani, Şemmi, Kapakli, Iswıd, İmzerkeş, Ezrak-Biberli, Yusufi-Biberli, Miski, Ahmar, Mekşuf, İspir, Keşmir, Sabuni, Miro, Şami … Bu isimlendirmelerin daha çok renk özelliklerine göre Arapça kelimelerle yapıldığı anlaşılıyor. Bunun yanında Mardin güvercinleri için daha yeni daha Türkçe isimlerin verildiğini de tespit edebiliriz: Paçalı, Güllü, Tepeli, Kırgök, Ak Mardinli, Gök Mardinli, Külümsü Mardinli, Selçuklu, Sökük Beyaz, Mavi, Dumanlı, Sinekli … Bu türler arasında Ezrak ve Moseli 50-60 taklayı ard arda atabilir. Bu ikisi güvercin âleminin Messi ve Ronaldo’su âdeta.

            Mardin güvercinleri tek bir ırktan oluşmaz. Özelliklerine göre farklı türleri vardır. Fakat hepsinin en belirgin özelliği takladan ödün vermemesi. Salınımlı ve âsil endamıyla semalarda süzülen Mardin güvercini, yaptığı hareketlerle bulutlar üzerinde sörfe çıkmış gibidir. Gökyüzünün en engin doruklarına kanat çırparken gözden kaybolur ve aniden yere doğru süzülür. Siz düştüğünü sanırsınız ama o bu sırada attığı taklalar eşliğinde dalışa geçiyordur. İşte bu performansı, aşağıdan onu izleyen güvercin tutkunlarının yüreğini hop hop ettiren en zevkli gösterisidir Mardin güvercininin.

***

            Mardin güvercini bu kadar alımlı, bu kadar narin ve bu kadar üstün özelliklere sahip olunca onları besleyen ve yetiştirenlerin de duyduğu bağlılık o derece aşırı olur. Kimi güvercin tutkunları için güvercin beslemek yaşamın en ciddi uğraşı, stresin tek ilacı. “Dünya kadar derdin olsun, bir güvercin uçur, birkaç baş takla atsın bütün derdin uçar gider. Ne gönül yarası, ne eş dost acısı, ne de geçim derdi kalır…” derler o yüzden. Göklerde süzülürken veya yerde taklalarıyla şov yaparken güvercinin kanatlarından çıkan şakırtılar karşısında duydukları zevkle cezbeye kapılmışçasına halden hale girerler.

            Ailelerine ve sosyal yaşamları için ayırdıklarından daha fazla zamanı güvercinlere ayıran güvercin tutkunları, gelirlerinin azımsanmayacak bir bölümünü de bu uğraşıya ayırmak zorundadırlar. Hastalık raddesine gelen bu iflah olmaz tutkuya bunca zaman, emek ve para harcayan bu güvercin seyisleri, zamanla güvercin bakımının bütün püf noktalarını öğrenirler. Kuşun tok iken uçurulmayacağını, barındığı yerin fazla geniş olmaması gerektiğini, uçuşta hangisinin hangisine refakat edeceğini, rüzgar hangi yönden eserse kuşun performansa kaldırılacağını, nazik ve narin yapısına rağmen Mardin güvercininin sert ve çetin hava koşullarına uygun olmadığını ve daha çok yalnız uçmayı sevdiğini bizzat tecrübe ederek öğrenmişlerdir. Bir güvercinin özellikle ikindi vaktinden sonra günün hararetinin, yerini serinliğe bıraktığı günün en hoş demlerinde uçurulması gerektiğini de gayet iyi öğrenmiştir.

            Güvercin tutkunlarına dair Mardin’de pek çok uç örnek gösterilebilir. Bu tutkuya en iyi örneklerden biri Veysi Toparlı. Mardin Güvercinlerini Koruma ve Yaşatma Derneği’nin başkanlığını da yapan Toparlı, yaklaşık 400 çift güvercine bakıyor. Güvercin sevgisini zirvelere taşıyan bu hemşerimiz, Yukarı Mardin’de 4 tarihî ev kiralamış güvercinleri için. Onları beslemek için her yıl tonlarca darı, buğday ve arpaya para sarf ediyor. İlaçlar da cabası. Gözünden sakındığı güvercinlerini hırsızlardan korumak için de her türlü önlemi almış. Güvercinlerini Sivas’tan aldığı kangal köpekleri koruyor. Kamera sistemi de kurmuş. Yetmemiş, damının etrafına dikenli teller ördürmüş. Nazara karşı da gereken tedbirleri esirgememiş. Bu yüzden güvercinleri kimseye göstermiyor. Neme lazım, nazar değer falan …

            Mardin güvercini, manevi değerinin yanında maddi olarak da çok kıymetlidir. Birkaç yüz liralık güvercin bulunabileceği gibi araba veya ev fiyatına da güvercin bulunabilir. Bazıları öylesine kıymetlidir ki onlar için “semâda kanat çırpan hazineler” dense yeridir. Son derece evcimen olan bu güvercin, ait olmadığı yerlerde gezinmeyi pek sevmez; o yüzden seferini tamamlayıp bir an önce eve dönmeye bakar. Yön bulma duygusu çok güçlü olduğundan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın evin yolunu mutlaka bulur. Fakat bazen terk-i diyar eylediği de olur. Bunun sebebi de yırtıcı atmacalardır çoğu kere. Atmacalar, son derece besili ve iri olan güvercinleri gökyüzünde süzülür vaziyette görünce onları leziz bir ziyafete dönüştürmek için hiçbir engel tanımazlar. Bununla kalsa iyi; atmacanın vahşi pençelerinden kurtulabilen diğer güvercinler için de Mardin semâları artık tekinsiz bir yerdir. Tek çare başka diyarlara göç etmek.  

***

            Mardin tarihinde güvercinin başrolde olduğu ilginç bir anekdot var. “O güvercin kendini yakalatmayacaktı!” denebilecek bir anekdot:

            İmadüddin Zengi Musul’da işleri yoluna koyduktan sonra Haleb’i de almak ister. Ama yolunun üstünde bir engel olarak gördüğü Nusaybin’i almadan Haleb’e girmek istemez. 1127’de Mardin Artuklularına bağlı olan Nusaybin’i kuşatır evvela. Bunun üzerine Mardin Artuklu emiri Hüsameddin Timurtaş, Hasankeyf emiri Rükneddin Davud’dan yardım ister. Rükneddin Davud, yardıma olumlu cevap verir ve yazdığı mesajı bir güvercin ile Nusaybin’deki Timurtaş’a yollar. Fakat güvercin, İmadüddin Zengi’nin eline geçer. Mektupta Rükneddin Davud, sadece 5 gün dayanmalarını, ordusuyla yardıma yetişeceklerini yazmıştır. Zengi ise mektubu değiştirerek 20 gün daha dayanmalarını istemiştir. Nusaybinliler ise 20 gün dayanmaları mümkün olmadığından Nusaybin’i Zengi’ye teslim ederler. 

 

 

Yorumlar

Image
Sadettin Noyan
27.06.2023 / 08:51

Zevkle okudum..... 2005'Te yazdığım "Yıldızlara Yakın Şehir MARDİN" Kitabında 2008 'de yayınladığım "BİR ŞEHİR BİR MALİKANE SIRADIŞI EVLER MARDİN" kitapta Mardin Güvercinle ilgi makalem var. BİR ŞEHİR BİR MALİKANE SIRADIŞI EVLER MARDİN kitabımda; Mardinli Doktor Nurettin Özdener Şanlı Urfa'da Mardin Güvercini ile ilgili panel düzenledi. O gün o saatte Şanlıurfa'da Urfalı Dr. Halil Biner’in görüşüne bakacak olursak. Meslekdaşı Dr Nurettin Özdener; Urfa’da Mardin güvercini anlatıtıktan sonra Urfalı Dr. Halil Biner Nurettin Özdener’i şöyle eleştirdi: Mardin gösterilerinde doktor kuşçuluktan da bahsetti ise de maalesef kuş ve kuşçuluk hakkında yeterli bilgisi bulunmadığını anlattığı şey bir kısmı doğru bir kısmı yanlış olduğunu anlattı. Mesela “TAKLA ATAN KUŞ MAKBULDÜR” derken yanılıyordu. Çünkü kuşlar iki ana grupta mütalaa edilir. Her takla atan kuş makbul değildir. Baş alan kuş makbuldür. Bir grup ki biz “Halis” deriz. Halıs Kuşlar Bu kuşlar evcil ve eğitilmiş olup uçurulabilen kıymetli türden kuşlardır. Takla vurmazlar, düz uçarlar ve tumansızdır. Bu kuşların erkek olanları (bölük) Bu kuşlar gayet süslü olup yabani güvercinler gibi düz uçar ve takla bilmezler.. ikinci grup kuşa ise; Urfa’da “YAPIŞAN” denir ki işte bu cinsin “BAŞ ALAN” kısmı meşhurdur. Baş almak şöyle izah edilir. Yapışan yani taklacı kuş bir havalandı mı kolay kolay inmez. İnmek istediği yere uçak pike yapar gibi dalar bir iki metre yaklaşınca korkar tekrar dik ve kendi mihverinde dönerken doksan derece bir diklikle takla ata ata yükselir ki biz buna “BAŞ ALMAK” deriz. Bu hareket bazen 30-40 kere tekrarlanır hatta kışın gündüz kısa günde akşam olup havalar karardığı halde kuş evine inmez sahibi eline bir fener alarak gece inmesine yardımcı olur.

Yorum Yaz