diorex

TÜRKİYE BU ATEŞ ÇEMBERİNİN NERESİNDE ?

TÜRKİYE BU ATEŞ ÇEMBERİNİN NERESİNDE ?

                              TÜRKİYE BU ATEŞ ÇEMBERİNİN NERESİNDE ?

                Uzun bir zaman öncesinden planlanmış ve senaryosu çizilmiş, konusu ise kan,gözyaşı ve adaletsizlik olan bu filmin başrol oyuncuları bir tarafta  şımarık İsrail'in "Yükselen Aslan" operasyonuyla başlayan,öbür tarafta kendini hep yalnız bırakmak için adeta uğraşmış  olan İran'ın "Sadık Vaat" ile cevap verdiği bu kanlı düello, görünen  iki ülkenin savaşından çok daha fazlası gibidir.  Bir kaç  gündür Ortadoğu semalarında patlayan füzeler, sadece şehirleri değil, zaten olmayan uluslararası adalete olan inancın son kırıntılarını da yok edildiğini göstermektedir.

              Her şey, İsrail'in uluslararası hukuku hiçe sayan pervasız saldırısıyla başladı. Gazze'de aylardır izlediğimiz filmin aynısı değil midir? Orada hastaneleri, okulları, mülteci kamplarını vuran, kadın, çoluk-çocuk ve yaşlı demeden adeta soykırım yapan İsrail, burada da komşu bir ülkenin kalbine vururken aynı dokunulmazlık zırhına sığınmaktadır.Soruyorum !  Bu dokunulmazlığı nasıl elde etmiş ve kim tarafından kendisine verilmiş? Cevabını  da vereyim isterseniz ! “Sadece pasif duran Müslümanım diyen  aciz ülkelerin ve Milletlerin lütfudur” bu kadar basit….Burada uygulanan kurallar sadece zayıflar için yazıldığı, adaletin ise güçlünün bir aracı haline getirildiği küresel sistemin iflasının ilanıdır.Bu iflasın açık göstergesi ise  “Birleşmiş Milletler üyesi egemen bir devlet olan İran’ın topraklarını 200 savaş uçağıyla bombalamak, Genelkurmay Başkanından Devrim Muhafızları Komutanına  kadar tüm komuta kademesini suikastla ortadan kaldırmak,sivil yerleşim yerlerini bombalamak,iletişim ve TV binalarını sorgusuz sualsiz yerle bir etmek ve  nükleer tesislerini vuranları haklı göstermesini bilmektir”….Hatta umursamamaktır.

                Bu adaletsizliğin en bariz örneği ise nükleer meselesinde karşımıza çıkıyor.  Adalet, nükleer silahları kullananın değil, ona sahip olmak isteyebileceğinden şüphelenilenin cezalandırıldığı bir mekanizmaya dönüşmüş durumdadır.Batılı başkentlerden yükselen koro, "İran nükleer silaha sahip olamaz." tek bir ağızdan haykırıyor ve birbirlerini desteklemektedir. Peki, bu yasağı koyanlara “Sizler ve en başta Siyonist,gaddar,acımasız ve bebek katili İTRAİL’in  binlerce nükleer başlığa sahipken, bu ahlaki üstünlüğü nereden buluyorsunuz? ”  diye sorulmayacak mı? “Kim soracak ki diye cevap verdiğinizi duyar gibiyim.”  Daha da vahimi, İran'ın nükleer programının "var olmasını tehdit" olarak gören İsrail'in, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı imzalamayıp, sahip olduğu nükleer silahları ne kabul ne de inkar eden yaklaşımı nasıl okunacak?  Buna açık açık bir "nükleer ayrıcalık düzeni” desek çok yerinde olacaktır. Yani bariz görünen  çifte standartlık uygulayan bu sistem, bazı "seçkin" ülkelere dünyayı defalarca yok edecek güce sahip olma hakkını tanırken, diğerlerine bu caydırıcılığa sahip olmayı yasaklıyor. İşin diğer ilginç yanı bu koronun şefliğini ise tarihte atom bombasını siviller üzerinde kullanan tek ülke olan Amerika Birleşik Devletleri yapıyor. 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'de yüz binlerce insanı bir anda yok eden ABD, bugün binlerce nükleer başlığa sahip bir güç olarak dünyaya nükleer ahlak dersi vermektedir. Bu da yetmezmiş gibi İsrail'in İran'a saldırısına "Gerekirse İsrail'i savunacağız" diyerek açık çek veren Washington, Tahran'ın misillemesini,kendini savunması  ise "saldırganlık" olarak gösteriyor.Kıymetli okuyucularımız,bu da  failin yargıç rolüne soyunduğu, tarihin en acı ironilerinden biridir.

                 Söylenecek o kadar şeyler vardır ki,bu kadarı ile yetinerek esas konuya değinmek istiyorum. Bu kaos ortamında, Türkiye gibi bölgenin kadim devletlerine tarihi bir sorumluluk düşüyor. Başta Türkiye'nin pozisyonu gereği, bu çifte standartlı düzene karşı bir itirazı temsil ederek,  Ankara yani Hükümet bir yandan tüm taraflarla diyalog kanallarını açık tutarak gerilimi düşürmeye çalışırken, diğer yandan her platformda meydana gelen uluslararası sistemin iflasını dile getirmesi  güzel görünse de,fakat asla yeterli olmayıp asli görevini yapmasında fayda vardır.Tam da şu noktada rahmetli Milli Görüş lideri Prof.Dr. Necmeddin ERBAKAN’ın şu sözü hepimize önemli bir noktayı hatırlatıyor.”Bir gün söz konusu Suriye veya İran olursa,biliniz ki asıl hedef Türkiye’dir” Felaket tellallığı yapmıyorum lakin görünen köy klavuz istemez diyorlar ya hatırlatayım…Türkiye'nin rolü, sadece arabuluculuk değil, aynı zamanda adaletin sesi olabilmelidir. Uluslararası hukukun herkese eşit uygulanmadığı bir dünyada kalıcı barışın olamayacağını, bir ülkenin güvenliğinin diğerinin güvensizliği üzerine inşa edilemeyeceğini savunmalıdır.Hatta bu kadarıyla yetinmeyip,Ateş çemberi genişlerken ve kendini bu ateş çemberinin içinde olan Türkiye (Ben öyle görüyorum)  aklıselimi ve adalet arayışını temsil eden Türkiye gibi istikrar unsurlarının sesi, her zamankinden daha gür çıkmalıdır. Mesela Türkiye ne yapabilir diyenlere…Birkaç nokta hatırlatayım..

           Milli Görüş’ün 50 yıldan beri haykırarak söylediği “Siyonizm’in asıl hedefi Arzı Mev-udu gerçekleştirmektir.Bunun içerisinde de Türkiye’yi bölüp parçalamak,küçük lokmalar haline getirdikten sonrada yutmaktır” . Bunun bilinciyle hareket ederek başta ,

-İsrail’i İran füzelerine karşı korumak  işini gören Malatya Kürecik radar üssünü kapatmalı ve Türk Silahlı Kuvvetleri kontrolüne geçirmelidir.

-ABD’nin İsrail’i koruma kalkanı olarak kullandığı Adana İncirlik Hava Üssü’nü de kapatmalıdır.

-Azerbaycan Petrolünü İsrail’e taşıyan BAKÜ-CEYHAN boru hattının vanalarını kapatmalıdır.

-BOP diye bilinen Büyük Ortadoğu Projesi’nden çekildiğini ve bu projede olmadığını açık olarak göstermelidir.

-Bütün İslam Ülkelerine öncülük ederek, İsrail’in bu zulmüne karşı hepsini İstanbul da toplayarak artık yeter diyebilmelidir.Ve daha neler neler yapabileceğini sıralayabilirim.Belki bir çoğunuz benim bu söylediklerimi hayal olarak görecek,yine methiyeler diziyorsun diyeceksiniz.Fakat bizim geçmiş tarihimizde tüm bunlar ve daha fazlası yapılmış,sonucunda da Ortadoğuda bir tek merminin bile atılmadığı dönemler yaşanmıştı.Biz kimlerin evlatları ve kimlerin torunlarıyız iyi hatırlayalım.

       Sonuç olarak bu coğrafyada yaşanan  bu adaletsiz düzen devam ettikçe, Ortadoğu'da barış değil, sadece bir sonraki savaşın tarihi beklenecek,şımarık İsrail’in baskısı,küresel güçlerin adaletsizliği, kan,gözyaşı ve zulümleri her zaman devam edecektir.Rabbim onlara fırsat vermesin,Allah’ım bütün İslam coğrafyasına akıl ve fikir ihsan eylesin diyerek bitiriyorum.Kalın sağlıcakla.

Editör: Beşir Şavur

Yorum Yaz