VİTRİNLERİN ARDINDAKİ ÇÖKÜŞ

Zaman, artık “görünmek” zamanıdır. Maalesef ruhun sessizliğini bastıran bir gürültü var her yerde: filtrelenmiş yüzler, güncellenmiş profiller, makyajlı düşünceler... İnsan, özünü kaybettikçe görüntüsünü çoğaltıyor. Çünkü içini konuşamayan, dışını bağırıyor.
Suret Çağında Kendinden Kaçan İnsanlığın Aynası
Bu yazı, o gürültüyü biraz olsun susturmak; insanın aynaya değil, içine bakmasını sağlamak için yazıldı. Çünkü gerçek çöküş, vitrinlerde değil; vitrinlerin ardındadır.
ŞEKİL SALTANATI: Profil Değiştirerek Kurtulacağını Sananlar
“Karakterini değiştirmeyen birinin, profilini değiştirmesi neye yarar?”
İnsan, kendini iyileştirmek yerine suretini güzelleştirmekle meşgul. Ruh aç; ama selfie tok.
Modern çağ, iç dünyaya değil, dış görünüme yatırım yapıyor.
Halbuki değişim içeriden başlar. Filtreler sadece görüntüyü düzeltir; kişiliği değil.
Bugün insanlar profil resmini güncelleyerek kişilik devrimi yaptığını sanıyor. Oysa o resim, gerçeği değil; kaçışı gösteriyor. Bir yorgunluk maskesi, bir onay beklentisi...
Bir derviş şöyle der:
“İnsan bir şekle sığmaz. Ama çağ, onu o şekille tanır.”
Bu çağın putu artık altın değil; algı. Ve herkes kendi putuna secde ederken, özünden kaçtığını fark etmiyor bile.
AİDİYETİN KAYBI: Başkasına Hayran, Kendine Yabancı
“Kendini küçük gören, başkasının süsünü büyütür.”
Senin olan, senin emeğin, senin hikâyen… Ama küçümsüyorsun. Çünkü başkasının cilalı hayatı, senin ham gerçeğinden daha etkileyici görünüyor.
Ne acı ki, başkasına hayranlık duyan bir zihin, kendi değerini zincire vurur.
Yabancının sıradanı bizde olağanüstü görünüyorsa, mesele kendimize olan bakışımızdır. Büyümediğimiz için değil; büyüdüğümüzü unuttuğumuz için küçüldük. Ve unutma: Büyüdüğünü söylemek kibir değil, sünnetullahın farkına varmaktır.
Bir millet kendi çobanına kör olursa, her kurdu peygamber zanneder. Böylece kültürel özgüven çürür, ruh kökünü kaybeder.
Aidiyet bir lüks değil; bir varlık sebebidir.
Ve belki de en derindeki mesele veya sorun şuydu:
Kibir ile vakarı, tevazu ile alçalmayı birbirine karıştırdık.
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir;
Vakar ise, kendini değersizleştirmeden dimdik durmaktır.
Tevazu, hakikat karşısında eğilmektir;
Alçalmak ise, gerçeğini inkâr edip başkasının suretine secde etmektir.
O yüzden başkasına hayran olmayı tevazu sandık, kendimize yabancılaşmayı erdem.
Kendi değerini bilmeyen toplum, başkasının süsüne sadece özenle değil; aşağılık duygusuyla bakar.
GAMSIZLARIN CENNETİ: Hesapsız Yaşamın Konforu
“Arkasına bakmayan için dünya lunaparktır.”
Gamsızlık bir özgürlük değil; bilinçsizliktir. Bugünün insanı düşünmeyi yük, geçmişi kambur sayıyor.
Ama geçmişini unutan, her sabah aynı hataya taze bir günaydın der.
Hesapsız yaşamak, özsüz yaşamak demektir. Kendini tartmayan, sonunda başkasının terazisinde tartılır.
Bir köylü vardı:
Her sabah aynaya bakar, sonra da camdan dışarıya...
“Yüzüm düzgün mü?” diye sormazdı; “Yüzüm yüze benziyor mu?” derdi.
Çünkü o devirde aynada surat değil, geçmiş okunurdu.
Bugün yüzlere botoks, geçmişlere sessizlik çekiliyor.
KUR’AN’I YAŞAMAMAK: Harry Potterlaşan Vicdanlar
“13 yaşındaki çocuk Harry Potter'ı bir ayda okuyor, ama bir ümmet 1400 yıldır Kur’an'ı anlayamıyor.”
Kur’an okunmuyor değil; yaşanmıyor. Çünkü okumak bilgi ister, yaşamak irade.
Kur’an, hayatı dönüştürmeyi ister. Konforu değil; değişimi zorlar. O yüzden anlaşılmıyor; çünkü anlaşılırsa, değiştirir.
Harry Potter bizi eğlendirir; Kur’an bizi terbiye eder.
Eğlenceye tahammülümüz çok; terbiyeye ise sabrımız yok.
Kur’an masal gibi okununca tat verir; ama ahlak gibi yaşanırsa acıtır. Çünkü o seni sana gösterir. Ve çoğu insan kendine aynayla değil, perdeyle bakmayı seçiyor.
Fantastik romanlarda hayal ederiz; Kur’an’da hesap veririz. Ve hesap, eğlenceden daha ağır gelir.
SORGUSUZLUK: Kendinden Kaçanların Sonsuz Labirenti
“İnsan kendiyle yüzleşmediği sürece, değiştiğini sanır ama aynı gölgede dolaşır.”
Kaçtığın kadar sen'sin. Ne kadar süslersen süsle, yüzleşmediğin kir sende kalır.
Modern insanın problemi cehalet değil; sorgusuzluktur.
Düşünmek cesaret ister. Çünkü her düşünce, bir duvarı yıkar.
Bugün insanlar duvar örüyor, kendini korumak için değil; hakikatle yüzleşmemek için.
Kendiyle kıyam eden, gerçek dönüşümü başlatır.
Ama kimi hep vitrinden yürümeyi seçti.
Oysa vitrin, hakikatin değil; reklâmın mekanıdır.
SON OLARAK:
Bugün mesele sadece şekilcilik değil; ruhsuzluk.
Kendi değerini hor gören bir millet, başkasının süsüne kurban olur.
Süslenen vitrinlerde hakikat satılmaz; gösteri yapılır.
Kurtuluş, profil resmiyle değil; iç dünya ile yüzleşmekle gelir.
Ve en nihayetinde:
“Arkasına dönüp bakmayan ve hayatın muhasebesini yapmayan gamsızlar için dünya ne hoş bir yer!”
— M. Burhan Hedbî
Editör: Beşir Şavur