tatlidede

Zanqırt psikopatı ayağa kalk!

  • 22.02.2011 10:34
Zanqırt psikopatı ayağa kalk!

 

11.05.2009 12:39:13

 

 

 

Sosyolog, üniversitedeki sekreterini ağlarken bulur… Elinden geldiğince teselli eder.  Bir başka odada bir sekreteri daha ağlarken görür... Adamımızın çıkardığı ders şudur: "Ağlayan bir sekreter trajedidir; ama ağlayan iki sekreter sosyolojidir.”

Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı eski adı Zankırt olan Bilge köyünde tamamı akraba ve korucu olanlar oturmaktadır. Hatta soyadları (Çelebi) aynıdır. Anlatılanlar farklı; kız meselesi, arazi ihtilafı, çıkar, kıskançlık, husumet, koruculuk... Bir taraf nişan merasimi için toplanmış ve olay anında namaza durmuşlardır. Diğer tarafın otomatik ( korucu) silahları ile saldırması üzerine 6’sı çocuk 16’sı kadın toplam 44 insan katledildi.

Olay tek kelime ile vahşettir. Hiçbir inanç sistemi, felsefe ve ideoloji ile izah edilmesi mümkün değildir. Aynı dine inanan(!), aynı dili konuşan, aynı zemini paylaşan hatta aynı kanı taşıyan(akraba olan) lar niçin böyle bir vahşeti işlemiş olabilir? Bunun kendi ölçüleri ve kapsayıcılığı içerisinde kapsamlı olarak irdelenmesi gerekmektedir.

İçinde yaşadığımız feodalitenin, törenin hiç biri kadın çocuk ayrımı yapmadan hatta yabancı (Ankaralı) olan köy imamının hunharca ve kalleşçe öldürmeyi ön görmez.  Bu gözü dönmüşlüktür. Akıl tutulmasıdır. Psikopatlıktır. Hastalıklı ruh halidir. Kapanmayacak, kayıtlara geçecek, çirkefliğe kapı aralamaktır. Bedeli yalnız yapanların değil nice masumun da ödemek durumunda kalacağı kirli bir dayatmadır. Etkisi yıllarca silinmeyecek büyük bir travmadır! Hani haksız yere bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş, bir insanı yaşatan bütün insanları yaşatmış gibi olur diyorduk.

Olan olmuştur. Ama neden? Acilen cevap aranması gereken soru budur. İkinci olarak geride kalan ve kara vahşetin kurbanları için neler yapılabilir?

 TV haber ve yorumlarını, gazetelerden haberleştirme (sunum) şeklini günlerdir izliyorum. Feodaliteye bağlayanlar, koruculuğu eleştirenler, cehalete yorumlayanlar, töreye bağlayanlar... Hepsinin ayrı ayrı payı olabilir, ama tek başına olayı açıklamaya yeter mi? 

 Üzülerek belirtmeliyim ki ülkemizdeki aydınların halkımıza yabancı olduğu gerçeğini bir kez daha gördüm. Sanki insanlarımız bir vadide, elitler bir vadide. Köyden haber geçen muhabir “çocuklar mezar başlarında Kur’an okuyor hem de Arapça” diyecek kadar bu topluma ve realiteye uzaktır.

Ne bekliyordunuz?

Ölüsünün mezarında ne okumalıydı bu acılı çocuklar?

Düşün bu milletin yakasından. Yarattığınız bilgi kirliği ile olayın derinlemesine analiz edilmesini ve ibret alınmasını zorlaştırmaya hakkınız yoktur. Konuyu magazinsel bir boyuta taşımanın anlamı yok. Sizin reytinginiz ve tirajınız sizin olsun. Bu olay toplum mühendisliği projenizin iflasının ilanıdır.

 Öz değerlerine yabancılaştırılan, tarihsel birikim olan kültüründen uzaklaştırılan, inanç sistemi yasaklanan, öz köklerinden koparılan ve yerine makul bir şey önerilmeyen insanlar ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğini daha ne zaman kabul edeceğiz? Daha kaç vahşetin gerçekleşmesi gerekiyor? Mideleri doyurulan, ama ruhları aç bırakılan; idealsiz bırakılmış, kişiliksizleştirilmiş, kişilik parçalanmasına uğramış, resmi ve özel görüşü farklı olan bir kitle var karşımızda.

Zihinsel veya bedensel emeğin faaliyeti sonucunda ulaşılacak sermaye esas olması gerekirken; toto-loto ve kamudan elde edilecek ihaleler ile zengin olma rağbet görmektedir. Borsa, Döviz ve faiz üçlüsünün oluşturduğu hırs ve kişisel çıkar kuşatması altındayız.

Yıllardır şiddet sarmalına kapılan bu insanlar ayakta kalmanın formülünü bulmaya çalışmıştır. Gücün belirleyici olduğu ortamda, vicdanı yaralı bu insanlar adaletin gücüne sığınmayı arzulamaktadır.  Ancak ne yazık ki giden canların katilleri bir süre sonra toplumun içine dönünce bu defa kendi adaletini uygulamak gibi bir çelişki ile karşı karşıya kalmaktayız.

Adalet sisteminde kaynaklandığını sandığım sıkıntıların, dosya sayısının çokluğundan kaynaklanan yığılma ile birleşince karşımıza ciddi bir problem olduğu anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak adaletin tecellisinin gecikmesi başka arayışlara zemin hazırlamaktadır. Oysa adalet yüreklerdeki ateşi dindirmeli, vicdanları rahatlatmalıdır. Bunu tahakkuk ettirecek sistem ve yetkin insan kaynağı sağlanmalıdır.

 Aksi takdirde fatura hepimize çıkacak ve Bilge köyündeki olay gibi bedeli ağır olacaktır.

Ne oluyoruz? Bir birimizle problemli, devlet ile problemli. Bir arada barış içinde yaşamanın formülünü neden bulamıyoruz? Olaylara ideolojik değil, sosyolojik yaklaşma standardını yakalamak o kadar zor mu? Anadolu’nun, Mezopotamya’nın ikliminde yeşeren ve övüncümüz olan; civanmertlik, yiğitlik, cömertlik, vefakârlık, fedakârlık gibi güzel hasletlerimiz nereye gitti.

Köyü daha önce tanıyorum. Defalarca alabalık tesislerinde yemek yedim. Taziyenin üçüncü günü başsağlığı dilemek için gittim. Tabiatın güzelli baharın coşkusuyla oluşturduğu harika manzara karşımdaydı. Ancak yan yana kazılan mezarlar TV’ de izlediğimiz katliam manzarasını önüme koymuştu. O an irkildim. Nutkum tutuldu. Yanı başlarında durup bir fatiha okumaktan başka bir şey yapamadım.

Taziye çadırına geçtim. Bir saat kadar oturdum. Hayatta kalan en yaşlılarına “Acınız büyük ölüler sizin ama utancı hepimize ait, başınız sağ olsun” dedim. Bu toprağın yiğit evlatları cehaletin yerine bilgiyi, düşmanlığın yerine sevgiyi, bencilliğin yerine paylaşmayı yeşertecek mümbit bir iklim için acilen işbaşına.

Yorum Yaz