matesis
dedas

Aslolan İşin Hakkını Vermek

Röportaj köşemizin bu haftaki konuğu İstanbul gibi önemli bir metropolde İETT gibi önemli bir kurumda Daire Başkanlığı görevine getirilen aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi olan Mardinli hemşehrimiz genç akademisyen Dr. Ahmet BAĞIŞ.
  • 19.02.2011 13:53
Aslolan İşin Hakkını Vermek
Röportaj köşemizin bu haftaki konuğu İstanbul gibi önemli bir metropolde İETT gibi önemli bir kurumda Daire Başkanlığı görevine getirilen aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi olan Mardinli hemşehrimiz genç akademisyen Dr. Ahmet BAĞIŞ. Kendisiyle ilginç yaşam öyküsü, yükselme serüveni ve gençlere örnek olacak deneyimleri üzerine konuştuk. Dr. Ahmet BAĞIŞ Biyografisi 1973 yılında Mardin Ortaköy’de dünyaya gelen Ahmet Bağış, ilkokulun ilk 3 yılını doğduğu köyde, 4. sınıftan itibaren ilk ve ortaokulu Gazi Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda okudu. Lise öğrenimini Mardin Lisesinde Parasız Yatılı olarak tamamladı. 1993 yılında Yıldız teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Okul bitiminden sonra özel sektörde 1 yıl çalışan Bağış, 1994 yılında Marmara Üniversitesi’ne Araştırma Görevlisi olarak atandı. Yüksek Lisans ve Doktora öğrenimini Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde tamamladı. Kara Harp Okulu Sistem Mühendisliği bölümünde Öğretim Görevliliği yaptı. Öğretim elemanlığı yaptığı süre zarfında bilgi teknolojileri ile yakındn ilgilenerek, endüstriyel uygulamalar konusunda araştırmalar yaptı ve lisans düzeyinde dersler verdi. Bunun yanı sıra özel eğitim kurumlarında da Bilgisayar ve İngilizce dersleri verdi. Bilimsel sempozyum ve dergilerde bir çok bildiri ve makaleleri yayınlandı. Evli ve 2 çocuk babası olan Bağış, Arapça ve İngilizce bilmektedir. Biyografinizden gördüğümüz kadarıyla çocuk denecek yaşta evden ayrılıp yatılı okumaya başlamışsınız. Sizin için bu zor olmaıu mı? Oldukça zor oldu. Yatılı okuyan öğrencilerde hayat ile yüzleşme tüm acımasızlığıyla erken dönemlerde başlar. Bende de o şekilde oldu. Benim hayat ile yüzleşmem, tabiri caiz ise hayatın acı gerçekleri ile tanışmam 9 yaşında oldu. Ana şefkatine, bir yuvanın sıcaklığına en çok ihtiyaç duyduğum o yaşlarda ailemden, arkadaşlarımdan, kardeşlerimden kopup yatılı okumak zorunda kaldım. Dolayısıyla hayatın anlamını kavramam, ileriye dönük planlar yaparak kendi çapımda idealler kurmam o yaşlarda oldu. Evden ayrıldığınız günü hatırlıyor musunuz? Mesela ilk gecenizi nasıl geçirdiniz? Hatırlamaz olur muyum. Evden ayrıldığım o ilk günü hayatım boyunca unutmam mümkün değil. Babam beni yatılı okula götüreceği gün, ben gitmemek için elimden geleni yapıyordum. Saklandım, ağladım, yalvardım. Yolda elimden tutup beni götürdüğünde kaçtım, minibüse bindiğimiz anda bile bir yolunu bulup kaçtım. Ama nafile. Gerçekten de o yaşta aileden ayrılmanın acısını kaldıramayacak kadar küçük bir yüreğim vardı. Yatılı okulda ilk geceyi sabaha kadar ağlayarak ve babama kızarak geçirdim. O yıllar, bende derin etkiler bırakmıştır. Hala ne zaman nerede garip bir çocuk görsem, o yıllara döner hüzünlenirim. Bazen yalnız bir köşeye çekilir içli içli ağlarım. Hala babanıza kızgın mısınız? Kesinlikle hayır. Tabi ki o yaşlarda bir çocuğun yuvasından, kardeşlerinden ayrı bırakılması yanlış. Ama yatılı okumanın kişisel başarıya, kişilik gelişimine sağladığı avantajlar düşünüldüğünde, şimdiki konumumu yatılı okumama bağlıyorum ve babama sonsuz dualar ediyorum. Ne zamana kadar yatılı okudunuz? Liseyi bitirene kadar. Yatılı okuduğunuz yıllar boyunca geleceğe yönelik idealler ve hayalleriniz nelerdi? Yatılılığımın ilk yıllarında tek hayalim, okulu bitirip aileme kavuşmak idi. Ortaokul yıllarında okulu bitirip meslek sahibi olmak, para kazanmak ve aileme bakmak hayalleri kurmaya başladım. Lise yıllarında ise planlarım biraz daha netleşti. O yıllarda makro düzeyde düşünmeye başladım. Artık kişisel hesapların ötesinde vatana, memlekete, millete faydalı olma çabası ve ideali bende oluşmaya başladı. O yıllarda unutamadığınız bir anınızı bize anlatır mısınız? Yatılı okuduğunuz her gün farklı bir anıya şahittir muhakkak. Ama yatılıya başladığım ilk günleri ve yalnız yatamadığım geceleri unutamıyorum. O geceler aynı şekilde yatılı okuyan abim Cemalettin’in koynuna girerek yatıyordum. Böylece biraz teskin oluyordum. Tüm okul hayatım boyunca hiçbir öğretmenimden en ufak bir azar işitmemiştim. Lise son sınıfta okulun kapanmasına 2-3 hafta kala sözlüye kalkan Muhsin ATLI isimli arkadaşıma yardımcı oldum diye Matematik öğretmenimiz, aynı zamanda okul müdürümüz olan Cemil İNAN’dan sert bir tokat yemiştim. Ondan sonra okula hiç gitmedim. Bu da hafızamda yer etmiş bir anıdır. Buradan Cemil İNAN hocama hürmetlerimi iletiyorum. Üniversite hayatınızdan bahseder misiniz? O zamanların Mardin’inde dershane yoktu. Durumu iyi olan 2-3 arkadaş hafta sonları D.bakır’a dershaneye gidip geliyorlardı. Ben ise kişisel çabalar ile üniversiteye hazırlanarak, Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliğini kazandım. O ana kadar köy ve Mardin dışında herhangi bir yere gitmemiştim. Yusuf Abim ile kayıt olmaya gittiğimiz gün İstanbul’da karşılaştığım insan seli beni çok şaşırtmıştı. Boğaz köprüsünden ilk geçişim aklımdan gitmez. Bir yanda denizin üzerinden geçmenin verdiği korku, bir yanda rüyalarımda bile görmediğim güzelliklerin yaşattığı karmaşık duygular içinde idim. Kayıt yaptıktan sonra, Mardinli Besim ÖZSÜER hocamın yardımları ile Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettikten sonra yaptırdığı ve hala öğrenci yurdu olarak kullanılan Fatih Camii Külliyesinde kalmaya başladım. Üniversiteye başladığım yıl, yurttaki 10 arkadaş ile beraber bir tiyatro grubu kurduk. İlk oyunumuz “Mardinli Ahmet’i” İstanbul’un bir çok semtinde sahneledik. Neden Mardinli Ahmet? Yurttaki arkadaşlar benim hayatımdan, eğitim serüvenimden oldukça etkilenmişlerdi. Onlarda oluşan bu etki oyunun ilham kaynağı oldu. O nedenle beraber yazdığımız oyuna Mardinli Ahmet adını koyduk ve başrolde de ben oynadım. Oyun, Mardin’de yetişmiş ve Mardin dışına çıkmamış bir gencin üniversiteyi kazanıp İstanbul’a geldikten sonra karşılaştığı olayları, zorlukları, sıkıntıları mizahi bir diller ele alıyordu. Üniversite hayatı boyunca derslerin yanı sıra yoğun olarak böylesine sosyal etkinliklerde bulundum. Ardından nice güzel hatıra ve arkadaşlıklar bırakarak okulu bitirdim. Okul sonrası hemen iş buldunuz mu? Evet hemen iş buldum. Bir işletmede Mühendis olarak işe başladım. Aynı yıl Marmara Üniversitesine Araştırma Görevlilisi olarak girdim. 10 yıl boyunca görev yaptığım üniversitede yüksek lisans ve doktora çalışmalarını bitirdim. 10. yılda çok sevdiğim üniversiteden ayrılmak zorunda kaldım. Neden? Ülkemizde maalesef, bilim ve teknoloji üretmesi, ülkemizi aydınlıkve başarılı yarınlara taşıyacak birikimli nesilleri yetiştirmesi gereken üniversitelerde siyasi mülahazalar ön plana geçmekte ve bu asli görev yerine getirilmemektedir. Bundan dolayı bir çok bilim adamı gereken ilgiyi görmemekte ve üniversiteden ayrılmaları adeta teşvik edilmektedir. Çoğu zaman bunları yıldırma ve yıpratma çabası içine girilmektetir. Bu da ülkemizin en değerli kaynağı olan nitelikli elemanların kıyımı ile neticelenmektedir. Benim üniversitelerden ayrılma da bu genel bir problemin bir tezahürüdür. On yıl emek verdiğim üniversitenin yönetimi “sana ihtiyacımız yok” diyerek hak etmiş olduğum Y.Doçentlik kadrosunu vermeyeceklerini söylediler. İki yıl beklediğim halde bana kadro vermediler. Ben de daha faydalı olabileceğim ve potansiyelimi harekete geçirebileceğim yeni bir iş arayışına girdim. Bir kapıyı kapatan Allah başka kapıyı açar özdeyişinin canlı örneğini yaşadım. Hayal bile etmediğim şu anki görevim olan İETT Bilgi İşlem Daire Başkanlığı bana teklif edildiğinde çok şaşırdım. Kim neden bu görevi size teklif etti? O zamanki İETT Genel Müdürü Muammer KANTARCI benim akademik yaşamım boyunca bilgi teknolojilerine olan ilgi ve çalışmalarımdan haberdar olduğu için Bilgi İşlem Daire Başkanlığı görevine beni layık gördü. İlk başta bu görevin altından kalkabilir miyim endişesini taşıdım. Bu endişemi Genel Müdürüm Muammer KANTARCI’yla paylaştığımda benim bu görevi çok iyi yapacağımı söyleyerek beni cesaretlendirdi. Bu göreve atandığınızı basından öğrendik ve Mardinli olarak çok sevindik. Aynı şekilde basından izlediğimiz kadarıyla okuduğunuz köyün okuluna 21 adet bilgisayar göndererek Bilgisayar sınıfı kurmuşsunuz. Teşekkür ederim. Köyümün okulunda hala Bilgisayar sınıfı olmadığını öğrendiğimde bunu kendime görev addederek bilgisiyar sınıfı kurulmasını sağladım bunun yanında başka okullara da Bilgisayar temin ederek memleketime olan vefa borcunu ödemeye çalıştım. Merkezi İstanbulda bulunan MAREV’in Bakırköy şubesi Yönetim Kurulu Başkanı sayın İbrahim BİTER ile işbirliği içersinde bilgisayarı bulunmayan Mardinimizin başka köy okullarına da Bilgisayar sınıfları kurma çalışmalarımız devam etmektedir. İETT Bilgi İşlem Daire başkanlığı görevinizin dışında yarım bırakmak zorunda kaldığınız akademik kariyeriniz ne durumda? Şu anki Daire Başkanlığı görevimin dışında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin iştiraki olan Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi olduğumdan akademik çalışmalara ayıracak vakit bulamamaktayım. Buna rağmen çok sevdiğim Üniversite ortamından ayrı kalmamak için bir şekilde vakit ayırıp İstanbul Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde dersler vermekteyim. Üniversite Hocası kimliğinizle, üniversite kapılarında bekleyen ve üniversitelerde okuyan gençlere neler önerirsiniz? Üniversiteye hazırlık son seneye bırakılmamalı; ciddi, planlı bir çalışmaya erken zamanlarda başlanmalıdır. Tercihler yapılırken de meslek ve bölüm seçimine dikkat edilmelidir. Üniversite adayı gençlerin sevdikleri, başarılı olacaklarına inandıkları bölümleri seçmeleri lazımdır. Üniversiteler gençlerimizi sadece mesleki ve teknik açıdan yetiştirmektedirler. Oysa hayatta başarılı olmak sadece teknik açıdan yeterli olmakla mümkün olmaz. Teknik ve mesleki yeterliliğin yanı sıra ve daha da önemlisi iş ahlakı, takım çalışması, sosyal sorumluluk manevi bireysel gelişimlilik gibi niteliklerle mücehhez olunmalıdır. Üniversite hayali kuran ve üniversiteli gençlerin bu yönde kendilerini geliştirmeleri gelecekleri için kendilerine bir sürü artı puanlar ve kazanımlar sağlayacaktır. “Zira bir kanadın olmaması veya zayıf olması kuşun uçmasını imkansız kılmaktadır, kuş havalansa bile bir kanadı zayıf olduğundan yere çakılma ihtimali yüksektir.” Peki şu an bulunduğunuz yönetici kimliğinizle yönetici adaylarına neler söylemek istersiniz? Bu soruya cevap olarak ciltlerle kitap yazılmıştır. Ancak kısaca yöneticilerin, yönetici adaylarının öncelikle insancıl, hoşgörülü olmaları lazımdır. Bunun yanında bilgi teknolojileri açısından kendilerini geliştirmeler, kullanıcı bazında bu gelişmeleri takip etmeleri ve işlerinde yoğun olarak bu teknolojileri kullanmaları rekabetçi ortamda kendilerine çok önemli stratejik avantaj sağlayacaktır. Artık işletmeyle ilgili faaliyetleri tek tuşa basarak görmek ve ona göre erkenden tedbir almak yönetimde etkinliği önemli düzeyde arttırmaktadır. Bilgi çağında bilgiden uzak yönetici başarısız olmaya mahkumdur. Son olarak Mardin kamuoyuna bir mesajınız var mı? Her şeyin başı anlayış hoşgörü ve sevgidir. Makamlar hiç önemli değildir. Aslolan şey bulunulan konumun hakkını vermek ve yapılabileceklerin en iyisini, en kalitelisini yapmaya çalışmaktır. Çok teşekkür ediyoruz. İletişim Gazetesi olarak görevlerinizde başarılar diliyoruz. Ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda muvaffakiyetler dilerim.

Yorum Yaz