matesis
dedas

Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Fasih Dinç İle Röportaj

ORSAM Ortadoğu Uzman Uzman Yardımcısı Nebahat Tanrıverdi tarafından Musul’da düzenlenen “Irak-Türkiye İlişkileri: Müşterek Tarihten Sürdürülebilir İşbirliğine” Sempozyumuna katılan Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Fasih Dinç ile yaptığı röportaj...
  • 15.08.2011 18:01
Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Fasih Dinç İle Röportaj
Okuyucularımız için kendinizi tanıtabilir misiniz? Fasih Dinç: Mardin Artuklu Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktayım. Şuan Kerkük’ü doktora konusu olarak çalışıyorum. Bu amaçla da sık sık kaynak bulmak, bölgeyi en azından somut olarak görmek, bölgedeki farklı sosyal dinamikleri yerinde gözlemlemek için geliyorum. Bugünkü sempozyum hakkında neler düşünüyorsunuz? Sempozyum düzenleyicileri, Musul üniversitesi ve Musul kenti adına kaygıları olan entelektüellerdir. Musul Üniversitesinin yöneticileri ve öğretim görevlileri bu sempozyumu icra ettiler. Musul’un dünya ile bağlantısının nasıl kurulacağı kaygısıyla bizi çağırdılar. Kendileri hem üniversitelerini hem de Musul ve çevresinin içinde bulunduğu tecritten kurtarılması için büyük bir özveri ile tüm engellemelere rağmen bu sempozyumu düzenlemeleri büyük bir sorumluluk örneğidir. Bu tür organizasyonların düzenlenmesi Musullular için önemli diye düşüyorum. Musullu olmayanların bölgeye gelmemesi özellikle bir zamanlar Irak’ın hem kültürel hem ekonomik hem de siyasal bağlantı noktası olması bakımından ikinci önemli şehri olan Musul için zor bir durum. Musullular böyle bir gelenekten gelmişler. Şuan Musul’un bu dezavantajlı durumu onları ciddi anlamda sıkıyor ve üzüyor. Bu durumu aşmak için entelektüel çevreler bu tür etkinliklerle bunu aşmaya çalışıyorlar. Musul’un çok başlı ve karmaşık sorunlardan kurtulmaya çalışıyorlar. Bu nedenle bu sempozyum bu amaca hizmet etti. Peki, sizce bu konuda başarılı olmuş sayılabilirler mi? Bilmiyorum, Saddam rejiminin devrilmesinden sonra böyle organizasyonlar yapıldı mı? Ancak sempozyum düzenleyicilerinin gözlerindeki heyecan ve sanki uzun bir dönemdir buraya uğranılmadığını gösterircesine bize karşı muhabbetleri ilk olduğu izlenimini verdi. Ben ilk defa buraya geliyorum. Irak’ı çalışıyorum ve Musul Irak’ın kültürel açıdan Bağdat’tan sonraki ikinci merkezi olması açısından Musul’da araştırmam kaynak temini konusunda önemli bir yer. Burada olmak buradaki araştırmacılarla tanışmak benim için memnuniyet verici. Onlar açısından da öyle olduğunu sanıyorum. Musul Üniversitesi elinden geldiğince akademik ve kültürel işbirliklerini artırmak istiyor. Türkiye onlar açısından bu ilişkilerin merkezini oluşturuyor. Dolayısıyla tanışma ve bundan sonraki temasların sağlanması amacına hizmet ettiğini düşünüyorum. Sizce Musullu entelektüeller bu bağlamda başka ne gibi katkı ve çalışmalarda bulunabilirler? Musul’un şiddet potansiyeli durduğu müddetçe bunu aşmak biraz zor. Musul’da kendilerine daha güvenlikli adacıklar oluşturabilirler. Yada Musul dışında. Yani Musullu entelektüellerin dünyanın geri kalanı ile iletişim içinde olabileceği ancak merkezi belki Musul’da olmayan, geçici süre için söylüyorum, belki Antep belki Ankara belki Erbil veya Mardin’de daha güvenlikli alanlarda diyalog kurmalarını daha imkan dahilinde buluyorum. Yoksa buradaki entelektüeller ve akademisyenler bu kuşatılmışlıktan kurtulamayacaklar. Irak’ın tüm sıkıntıları onların sırtında olacaktır. Bu sıkıntılar olduğu müddetçe şiddet ekseninden çıkıp dünya ile temas kurup bu temasın sonucunda Musul’a daha farklı bir takım düşüncelerle dönme olanağı bulamazlar ancak dediğim gibi kendileri açısından rahat temas kurabilecekleri güvenli merkezler oluşturarak bunu başarabilirler. Irak'ın önemli vilayetlerinden biri olan ve bugünkü sempozyumun gerçekleştirildiği Musul hakkındaki izlenimleriniz nelerdir? Her şeyden önce Dicle bizde olduğundan daha heybetli. Musul’un bizce en güzel ve çarpıcı yanını Dicle’nin kendisi oluşturuyor. Dicle’ye yakışır bir şehirleşmenin olmadığını hemen fark edebiliyorsunuz. Nebi Yunus Camisi ve Ninova’nın surları, Dicle’nin kültür havzasının temsilcileri olarak kendilerini Musul adına fark ettirenlerdendirler. Bunu ötesi göz alabildiğine uzanan çarpık kentleşme, her adım başı askeri kontrol noktaları ve insanların korku dolu mutsuz ve umutsuz çehreleri tüm Musul atmosferini işgal etmiş durumda. Saddam rejimi Irak’ının hem ekonomik hem de kültürel açıdan ikinci merkezini oluşturan Musul’un her iki özelliğinden de eser yok. Musul Üniversitesi kayıtlı yetmiş bin öğrencisi ve çok güçlü bir akademik kadrosu tüm yalnız bırakılmışlıklara rağmen eğitim hayatına devam ediyor. Ancak yalnız bırakılmışlık ve irtibatsızlık özellikle akademisyenleri kimi arayışlara içine sevk etse de ki bu arayışlar içinde Türkiye ile ilişkiler geliştirmek en başta geliyor. Musul içindeki şiddet eğilimli gurupların varlığı bu çabalarının önünde büyük engel teşkil etmektedir. Bu durum beraberinde umutsuzluğu getirmekte ve akademisyenlerin ve hizmet sektöründe çalışan kalifiyeli kesimlerin ya Arap ülkelerine ya da daha güvenli bölgeler olan Erbil ve Süleymaniye şehirlerine gitmelerine neden olmaktadır. Saddam döneminde imtiyazlı sayılabilecek bir konumda olan Musullular hem Şii aidiyeti çok yüksek olan merkezi hükümet hem de Kürtler tarafından ötelenmektedirler. Kürtler salt ilişki geliştirmeme üzerine bir tavır sergilemekteyken, merkezi hükümet hem Irak hem de dünya ekseninde Musul’un yalnızlaştırılmasına yönelik bir strateji geliştirmektedir. Musullu aydınlar bunun farkında ve bu ambargoyu kırma çabası içindedirler. Bu çabanın bir sonucu olarak bir sempozyum tertip etmişlerdir. Sempozyumun düzenleyicilerinden ve de Musul Üniversitesi’nin Bölgesel Araştırma Merkezi müdürü İbrahim Allaf konuşmasında bu durumun altını sempozyumun amacının Musul ve Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek olduğunu söyleyerek çizdi. Sizce Türkiye ve Irak arasında ekonomik, kültürel ve akademik işbirliğinin arttırılması adına neler yapılabilir? Türkiye ve Irak arasında zaten ekonomik olarak ciddi anlamda ilişkiler var. Ekonomik ilişkiler, güven ve istikrarı arar. Irak’ın güvenli noktalarında ekonomik, akademik ve kültürel anlamda ilişkiler gün geçtikçe artıyor. Ancak Musul ve diğer Sünni Arap bölgelerindeki şiddet ve emniyetsizliğin mevcudiyeti bu ilişkiler önünde en temel engeli oluşturmaktadır. Türkiye’nin Irak’ın istikrar ve güvenliği konusunda nasıl bir siyaset geliştireceği de bu ilişkiler için hayati önem taşımaktadır. Eğer Türkiye salt Kerkük endeksli bir siyaset izlerse bu durum Irak içinde bazı gurupların tepkilerine neden olur. Kürtler bu durum karşısında en hassas grup olarak görülüyor. Yine Merkezi Irak Hükümeti de bu siyasete özellikle İran ekseninde karşı duracaktır. Kerkük’teki Şii Türkmenler Şii gurupların hassas olduğu konulardandır. Yine eğer Türkiye özellikle Sünni Arapları siyasetten muhatap alır ve bu doğrultuda bir siyasi çizgi takip ederse, Şiiler ve Kürtler bu durum karşısında bir siyasi tepki geliştirirler. Türkiye, Irakla ilgili siyasetinde tarihi tecrübeler ile bugün gerçekliğini göz önünde bulundurarak bir yaklaşım geliştirmelidir. Irak’ın tüm kuzey bölgesi Türkiye siyasi kimliğiyle ortak paydalara sahiiptir. Irak’ta kimlikler Türkiye’de olduğundan daha farklı önceliklere sahip. Etnik kimlikten ziyade mezhebi kimlik aidiyeti ön plandadır. Türkiye bu öncelliği önemsemeli ve bu doğrultuda bir politika izlemelidir. Bu yaklaşım sadece Sünni Arapları değil aynı zamanda Sünni Kürtleri de etkiler ve Türkiye ile siyasi kültürel ve ekonomik ilişkileri daha da kuvvetli olur. Türkiye bu yaklaşımla Irak’taki ilişkilerini daha sağlam bir zemine oturtur. Irak'ta Kerkük'ün durumuna dair tartışmalar tüm yoğunluğu ile devam etmekte. Siz bir tarihçi olarak Kerkük'ün geleceği ve mevcut sorunlarına nasıl yaklaşıyorsunuz? Kerkük’ün durumu da yukarıda izah ettiğim siyaset paralelinde çözüme kavuşur. Tüm kuzey coğrafyasını içine alan bir sahiplenmişlik Kerkük sorununu da kendiliğinden sıradanlaştırır. Coğrafi sınırlardan ziyade tarihsel düşünsel sınırlar dahilinde bir yaklaşım hem Türkiye hem de Türkiye ile ortak kimlik kaygıları içinde olan Iraklılar açısından faydalı neticeler doğuracaktır. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Nebahat Tanrıverdi O, ORSAM Uzman Yardımcısı, [email protected]

Yorum Yaz