tatlidede

Tayyib Sâlih kimdir? Tayyib Sâlih kitapları ve sözleri

Sudanlı Yazar Tayyib Sâlih hayatı araştırılıyor. Peki Tayyib Sâlih kimdir? Tayyib Sâlih aslen nerelidir? Tayyib Sâlih ne zaman, nerede doğdu? Tayyib Sâlih hayatta mı? İşte Tayyib Sâlih hayatı... Tayyib Sâlih yaşıyor mu? Tayyib Sâlih ne zaman, nerede öldü?
  • 25.09.2022 17:00
Tayyib Sâlih kimdir? Tayyib Sâlih kitapları ve sözleri
Sudanlı Yazar Tayyib Sâlih edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Tayyib Sâlih hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Tayyib Sâlih hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Tayyib Sâlih hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Tayeb Salih, et-Tayyib Sâlih

Doğum Tarihi: 12 Temmuz 1929

Doğum Yeri: Al Dabbah, Sudan

Ölüm Tarihi: 18 Şubat 2009

Ölüm Yeri: Londra, Birleşik Krallık

Tayyib Sâlih kimdir?

Afrika ve Arap edebiyatının en en önemli yazarlarından Tayeb Salih, 1929 yılında Sudan’da doğdu. Hartum Üniveristesinde eğitim gördükten sonra, Kuzeye Göç Mevsimi’nin kahramanı gibi, İngiltere’ye gitti. BBC’nin Arapça bölümünü yönetti, ardından Unesco’da çalıştı. Çok iyi İngilizce bilmesine rağmen romanlarını kendi dilinde kaleme alması direniş kültürünü benimsemesindendir. Sadece dili ile değil seçtiği konularla da direnişi sürdüren Tayeb Salih’in Afrikalı veya Afrikalı Arap olarak toplumsal, dini ve politik kimliğini sergilediği romanları Batı’da ses getirmiş, pek çok dile çevrilmişti. Kısa hikayeleri modern Arap edebiyatının en iyileri arasında sayılan Salih’in “Urs al Zayn” (“Zeyn’in Düğünü”) romanından uyarlanan Arapça film 1976 yılında Cannes Film Festivali'nde ödüllendirildi. 1966 yılında Beyrut’ta yayımlanan “Kuzeye Göç Mevsimi” 2001 yılında Arap Edebiyatı Akademisi tarafından 20.yüzyılın en önemli romanı olarak ilan edilmişti.

Tayyib Sâlih Kitapları - Eserleri

  • Kuzeye Göç Mevsimi
  • Göç Mevsimi
  • Zeyn'in Düğünü

Tayyib Sâlih Alıntıları - Sözleri

  • Hayat acılarla dolu ve yine de iyimser olmalı ve ona cesaretle sarılmalıyız. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • İki insan yolun bir kısmını birlikte yürümüşlerdi ve sonra ikisi de kendi yoluna gitti. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Böyle ayrıldık onunla. Ne gözyaşı ne kucaklaşma. Heyecansız. Yolun belli bir bölümünü birlikte yürümüş, şimdi yolları ayrılan iki insan gibi. (Göç Mevsimi)
  • Avrupa'yla ilgili soru yağmuruna tutulmuştum. Oranın insanları bize benziyor mu, hayat ucuz mu? Kışın ne yapıyorlar orada? Kadınların Avrupa’da yüzlerine peçe takmadıkları, âlemin huzurunda erkeklerle dans ettikleri doğru mu? Ve Waad Rayyes sormuştu: - İnsanların artık evlenmedikleri söyleniyor, bir erkek başına bir şey gelmeden, kanun yakasına yapışmadan bir kadınla aynı çatı altında yaşayabiliyormuş, doğru mu? Bunun benzeri bir yığın sorular sordular, ben de elimden geldiğince yanıtladım. Bazı farkların dışında Avrupalıların da bizim gibi insanlar olduğunu, geleneklere uygun olarak evlendiklerini ve çocuklarını yetiştirdiklerini, saygıdeğer âdetleri olduğunu ve genellikle iyi insanlar olduklarını öğrenince şaşırdılar. - Onlarda da çiftçi var mı? diye sordu Mahjoub. -Evet, çiftçi de var, işçi de var, tıpkı bizde olduğu gibi öğretmenler, doktorlar var. Aklıma gelen şunları da söylemek isterdim ama sustum: “…Tıpkı bizim gibiler. Doğuyorlar, ölüyorlar ve beşikten mezara giden bu süre içinde, kimileri gerçekleşebilen düşler kuruyorlar. Bilinmezden korkuyorlar, sevgi arıyorlar ya da bir kadın ve çocukların verdiği güveni evlilikten bekliyorlar. Aralarında güçlü insanlar var, güçsüz insanlar var. Kimilerinin bir eli yağda, bir eli balda, kimileri için bir dilim ekmek aslanın ağzında. Ama bu farklılıklar giderek azalıyor ve güçsüzlerin çoğunun durumu giderek düzeliyor. (Göç Mevsimi)
  • Sen insan değilsin. Kalpsiz bir makinesin sen. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Ah! Kafası atan insanların birbirlerine “eş'oğlu eşek” muamelesi yaptıkları bu ülkede neden böyle nazik olmak istiyordu? (Göç Mevsimi)
  • Bir gün bana: 'Şehvet düşkünü bir boğasınız siz, kışkırtmaktan artık bıktım, karşı koymaktan bıktım. Evlenin benimle,' dedi. Evlendim onunla. Yatak odam bir savaş alanına, yatağım cehenneme dönüştü. Yatıyordum onunla ama bir bulutla yatmak gibiydi bu, bir gök taşını sarmak gibi, bir Prusya marşıyla at koşturmak gibi bir şey. Dudaklarında hep acı bir gülümseme vardı. Kılıç, kalkan, ok ve mızrakla savaşarak uykusuz geceler geçiriyordum. Sabahleyin dudaklarında gene o acı gülümseme, bir kez daha yitirdiğimi anlıyordum. Tutsak düşmüş, esir pazarında bir meteliğe satılmış Şehzade Şâhriyar'dım, vebanın yok ettiği bir kentin kalıntıları arasında dolaşıp dilenerek Şehrazad'ı arıyordum. Gündüzleri Keynes ve Tawney'in kuramları; geceleri yayımla, kılıcımla, mızrağım ve oklarımla savaş. (Göç Mevsimi)
  • Suya fırlatılmış bir taş değil, bir tarlaya ekilmiş tohumum ben. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • - Yemin ederim ki öyle Hacı Ahmed! Habeş kadınlarını, Nijeryalı kadınları tanısaydın tespihini hemen kaldırıp atardın. Duan da el değmemiş altın tabak gibi duran bacak aralarına inerdi ama burada kadınların kutularını harap tarlaya çevirmekten başka bir şey bilinmiyor. - Sünnet, dedi Bakri, İslam'ın bir yasasıdır. - Hangi İslam'dan söz ediyorsun? Seninki mi yoksa Hacı Ahmed'inki mi? İkinizin de neyin iyi, neyin kötü olduğundan haberiniz bile yok. Nijeryalılar, Mısırlılar, Suriyeliler Müslüman değiller mi? Ama onlar yaşamasını bilen, kadınlarını Tanrı’nın yarattığı gibi bırakan insanlar. Ama biz onları hayvanlar gibi iğdiş ediyoruz. (Göç Mevsimi)
  • Palmiye ağaçlarının arasından geçen rüzgarla, Mısır tarlalarının arasından süzülen rüzgarın sesleri farklıdır. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Yıkabilir ve yapabiliriz; istersek güneşin kibrini kırabiliriz. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Size söylüyorum, sanki yer yarıldı birden... (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Her kim ki iyiyi emzirir, onun için yumurtalarından mutlulukla uçan kuşlar çıkacak. Her kim ki kötülüğü doğurur, onun için dalları acı ve meyveleri pişmanlık dolu bir ağaç büyüyecek. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Sustu, vereceği yanıtla içten içe boğuşuyor gibiydi, bakışındaki büyülü gölgeyi tekrar fark ettim. (Göç Mevsimi)
  • Güney Afrika ırkçılığından daha az tehlikeli olmayan bu duygusal aşırılık Mustafa Said'i geçici ün tuzağına götürdü, bilimsel çevrelerde bulacağı gerçek dostluktan yoksun bıraktı onu. Boş inançlara karşı savaşıp ülkesine yararlı olabilirdi. Hâlâ başka boş inançlara güveniyorsunuz: sanayileşme, Arap birliği, Afrika birliği. Bahçeye bir metrelik çukur kazıp dünyanın öteki yakasına gitmeye çalışan çocuklar gibi. Kuruntular, cennet düşleri! Gerçekleri olanaklarınız ölçüsünde ancak sayılara dökülmüş olgularla değiştirebilirsiniz... Kendi kendime düşündüm: “Tartışmak neye yarar? Bu İngiliz, bir imam kadar bağnaz ve yobaz. Hiç kuşkusuz her şeye çare Tanrı değildir! Ama istatistik de değildir! Anlaşılan, bizi yönetmiş olan beyaz adam, güçlünün zayıf karşısında hissettiği şu aşağı görmeyle karışık üstünlük duygusunu uzun süre duyacak. Sudan'daki İngiliz varlığı ne bizim sandığımız gibi bir trajedi, ne de onların sandığı gibi bir lütuf oldu. Efsane boyutunda büyük bir dramdır bu.” Mansour'un Richard'a: “Kapitalist ekonominizin hastalığını bize bulaştırdınız; kanımızı emdi, sömürücü şirketler yarattı ve yapacağını yaptı.” dediğini duydum. Richard yanıtlıyordu onu: “Bu da gösteriyor ki sizin yaşamınız için su kadar, hava kadar gerekli olan bizim varlığımızdan vazgeçemezsiniz.” İkisi de kızmamış görünüyorlardı: Ekvator'a bir sigara içimi uzak ama uçsuz bucaksız bir tarihsel yanılgıyla birbirinden ayrılmış durumda, tartışıyor ve gülüyorlardı. (Göç Mevsimi)
  • Daha görülecek çok ufuk var, koparılacak çok meyve, okunacak kitap ve hayatın defterinde içine cesur eller tarafından canlı cümleler yazılacak çok beyaz sayfa var. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Büyük Duygusuz mudur Tanrı? Yoksa Büyük Öfke mi? (Göç Mevsimi)
  • Yalan söylemeksizin öksüz ve ailesiz olduğumu anlattım. Ama babamın ölümüne gelince, göz kamaştırıcı bir betimleme yaptım: Nil'de batan bir geminin otuz yolcusuyla birlikte boğulmuş ve timsahlar tarafından parçalanmıştı. Gözleri dolacak kadar etkilendi öykümden! Hüznü birden öfkeye dönüştü: - Nil mi? - Evet. Nil. - Demek ki Nil kıyısında oturuyorsunuz? - Elbette, uykum geldiği zaman elimi pencereden uzatırım, su akıntısıyla oynaya oynaya uykuya dalarım. Nil Nehri, Said Bey, bu ortak, bu Tanrı-Yılan yine birini kurban etti. Kent canlandı: süre sınırlı, en geç bir hafta içinde, bayan, memelerinizin dağına çadırımı kuracağım. Henüz bilmiyorsunuz ama Tutankamon'un mezarına tecavüz eden Lord Carnavon gibi gizemli ve öldürücü bir hastalığa yakalandınız! Bitip tükenmez bir öykü hazinem var, konuşmanın başını dilediğim yöne çevirebilirim... - İki saat nasıl da geçmiş, hiç anlamadım! Böylesine mutlu olmamıştım. Birlikte yemek yesek diyorum, anlatacak daha bir yığın şeyim var. Zihni artık onu bana getirecek bir kapandan başka bir şey değildi. - Niçin olmasın? Hiç de yamyama benzemiyorsunuz. Belirsiz bir kıvanç duyumsuyordum, ona: - Dişleri dökülmüş yaşlı bir timsah olduğumu, istesem de sizi parçalayamayacağımı göreceksiniz, dedim. En az on beş yaş küçüktüm ondan. Kırkına yaklaşmış olmasına karşın, ne zaman ne de deneyimler etkilemişti gövdesini. Alnındaki, dudak kıyılarındaki çok ince çizgiler yaşlılığın değil, olgunluğun simgeleriydi, Bunun üzerine, sadece adını sordum. - Isabella Seymour. Bir armut ısırır gibi iki kez tekrarladım. - Ya sizin adınız ne? - Amin. Amin Hassan. (Göç Mevsimi)
  • Dünyanın daha fazla politikacıya ihtiyacı yok. (Kuzeye Göç Mevsimi)
  • Yüzyıllardır görülmeyen bir yaz gibiydi o cumartesi. (Göç Mevsimi)

Yorum Yaz