matesis
dedas

Abdülhamid'in Cinci Hocası - Süleyman Tevfik Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Abdülhamid'in Cinci Hocası kimin eseri? Abdülhamid'in Cinci Hocası kitabının yazarı kimdir? Abdülhamid'in Cinci Hocası konusu ve anafikri nedir? Abdülhamid'in Cinci Hocası kitabı ne anlatıyor? Abdülhamid'in Cinci Hocası PDF indirme linki var mı? Abdülhamid'in Cinci Hocası kitabının yazarı Süleyman Tevfik kimdir? İşte Abdülhamid'in Cinci Hocası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 27.05.2022 23:00
Abdülhamid'in Cinci Hocası - Süleyman Tevfik Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Süleyman Tevfik

Yayın Evi: Yeditepe Yayınevi

İSBN: 9786054052486

Sayfa Sayısı: 136

Abdülhamid'in Cinci Hocası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

II. Abdülhamid tarikatlara özel bir önem vermiş, bunların yemek ve aydınlanma gibi masraflarını bizzat kendi karşılamış, harap halde olan tekkelerin onarımlarını yaptırıp, tarikat büyüklerinin türbelerini tamir ettirmişti. Arap vilayetleri ve Afrika'daki nüfuzlu tarikat şeyhlerine nişan ve rütbeler ihsan etmenin yanında maaşlar da bağlayan Padişah, Ebü'l-Hüda Efendi, Zafir Efendi gibi şeyhleri yanında tutarak onların nüfuzlarını kullanmıştı.

Abdülhamid sarayda, çeşitli tarikatları ve bu müesseselerin temsilcilerini yakın ilişkiler kurarak kendisine yaklaştırmıştır. Öyle ki Abdülhamid'in neredeyse o dönem için mevcut hemen her tarikata üye olduğu düşüncesi yaygınlık kazanmıştır. İstanbul'daki, Osmanlı coğrafyasındaki büyük tarikat kollarının hemen hepsiyle yakından ilgilenilmiş, pek çok maddi ihtiyaçları karşılanmış, devlete karşı yükümlülük olarak algılanabilecek pek çok işlemden muaf tutulmuşlardır. Müslümanların yoğun yaşadığı yerlerdeki günlük yaşantının İslami şartlara çok daha uygun olmasını sağlamaya yönelik düzenlemeler, cami çevrelerinin düzenlenmesi gibi, din kitaplarının devlet matbaasında çok sayıda bastırılıp dünyanın her tarafına dağıtılması gibi uygulamalar devletin bu yönünü veya halifenin bu yönünü çok daha fazla ön plana çıkarmıştır. II. Abdülhamid döneminde, özellikle ilk ve orta öğretimde müfredatta din derslerinin sayısını arttırmaya yönelik düzenlemeler de yapılmıştır.

Bu kitap; II. Abdülhamid'in, sözü edilen politikaları uygularken yanında bulundurduğu din adamlarından biri olan Ebü'l-Hüda Efendi'yi konu alır. Ebü'l-Hüda inanılmaz hafızası, kendine gelen kişilerin, gelmişi, geleceği hakkındaki isabetli tahminleri ile tanınmış ve meşhur olmuş birisidir. O bu özelliği ile sonunda Yıldız Sarayı'na davet edildi. Sultan II. Abdülhamid, Serencebey yokuşundaki Kuşçubaşı Mustafa Bey'in konağını dayalı-döşeli olarak onun emrine tahsis ettirdi. Bu saatten sonra Ebü'l-Hüda ile Sultan arasında tarihe mal olmuş ilişkiler başladı…

Abdülhamid'in Cinci Hocası Alıntıları - Sözleri

  • “Bütün Müslümanlar namına asker ne istiyor?” Bunun altında numara sırasıyla şu yazılar vardı: 1. Şeriat ahkâmının tatbiki, 2. Kabinenin ıskatıyla Müslüman bir heyet-i vükelânın teşkili, 3. Bazı mebusların sürgüne gönderilmesi, 4. Çıkarılan alaylı zabitlerin yerlerine iadesi, Adeta katî bir ültimatom gibi bu istekleri saat yediye kadar yerine getirilmediği halde fena olacağını bildiriliyordu.
  • Hükümeti ellerine atmak, diledikleri gibi iş gördürmek isteyenler, bunun için kuvvete sahip olmak lâzım geleceğini takdir eylediklerinden sonu çok fena ve vahim olacağını düşünerek orduyu siyasete karıştırmak gibi büyük bir kabahati, hatta cinayeti işlemekten, ordudaki birlik ve intizamı bozmaktan çekinmemişlerdi.
  • En adi bir işin çıkarılması için haftalarca ve belki aylarca gidip gelmek, uğraşmak, yalvarıp yakarmak lâzım olan şeyhülislâm dairesinden bu emrin bir saat zarfında yazılıp verilmesi Şeyh Efendi’nin, saraya çatmakla kazanmış olduğu nüfuz ve ehemmiyetin derecesini gösterir.
  • “Eşek” adlı bir gazete çıkarmak için matbuat müdürlüğüne bir arzuhal verilerek müsaade istenmiş. Böyle çirkin bir adla gazete çıkarılmasına izin verilemeyeceği cevabı verilince arzuhali gören genç, Arap harflerinin okunmasındaki karışıklıktan istifade ederek sormuş: “Efendim, bu ad niçin çirkin olsun?” “Eşek” adlı gazete olur mu?” “Yanılıyorsunuz. Bu eşek değil, gözyaşı demek olan eşktir.” Gencin bu sözü üzerine izin verilmiş. Fakat ilk nüshasının başlığında uzun kulaklı bir eşek başı görülünce hemen menedildiğinden sahipleri gazetenin adını değiştirmeye mecbur kalmışlar ve “Eşek” de bu suretle “Kibar” oluvermişti.
  • “Biz derviş bir adamız dünya işleri için erkânı devleti rahatsız etmek bize münasip değildir.

Abdülhamid'in Cinci Hocası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bizzat yazarin o dönemdeki yaşayıp gördüklerini aktardığı saglam bir yapıt. Abdulhamidhan tahtan indirilme olayını o zamanları cok ayrıntıya girmeden iyi yansıtmış. Şeyhler tarikatlar her dönem ülkemizde onemliydi o zamandan bu zamana değişen birşey yok aslında :) (ilhan batıkan)

Sultan Abdülhamid'in eserleri beni her defasında merak içerisinde bırakmış ve hepsinden ayrı bir tat almışımdır..!! İnş bu başlayacağım eserde beni beklentilerimin üzerinde çıkartır..!! (Hamdi ÖZYURT)

Abdülhamid devrine güzel bir penceren girersiniz ve eski İstanbul sokaklarında yüzümüzde bir tebessümle okursunuz kitabı. Tirajikomiktir olaylar... Tadı damağınızda kalacak bir eser. (Bahattin Doğanay)

Abdülhamid'in Cinci Hocası PDF indirme linki var mı?

Süleyman Tevfik - Abdülhamid'in Cinci Hocası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Abdülhamid'in Cinci Hocası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Süleyman Tevfik Kimdir?

Süleyman Tevfik, (1861 -1939): Yazar. İstanbul'da doğdu. Soyadı Özzorluoğlu'dur. Halide Nusret Zorlutuna ve İsmet Kür yeğenleridir. Özel hocalardan ders aldı; Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca öğrendi. Antep'e Fransızca öğretmeni olarak gönderildi. Halep ve Selanik'te değişik memuriyetlerde bulunduktan sonra gazeteciliğe başladı. Sabah gazetesinin muhabiri olarak 1897'de Türk-Yunan savaşını takip etti. 1906'de Meclis-i Kebîr-i Maarif üyeliğine getirildi. Cumhuriyetin ilânından sonra değişik gazetelerin ve dergilerin yönetiminde yer aldı.

Süleyman Tevfik din, edebiyat, folklor, tarih, yemek sahalarında 150'den fazla telif, tercüme ve derleme eser vermiştir.

Hatıraları-gezi notları: Devlet-i Aliye-i Osmaniye ve Yunan Muharebesi (Abdullah Zühdi ile, 1897), Teselya'da Bir Cevelan ve Dört Aylık Seyahatim (1897).

Çok sayıda halk hikâyesini yayınladı.

Süleyman Tevfik Kitapları - Eserleri

  • Yusuf ile Züleyha
  • Banu Cihan
  • Tutiname
  • Pakize
  • Abdülhamid'in Cinci Hocası
  • İncili Çavuş Fıkraları
  • Kerbela
  • Seçme Türk Halk Masalları
  • Çobanın Definesi
  • Leyla ile Mecnun
  • Sihirbazın Marifetleri - Gelin Hanım
  • Yüzyıllık Kandil
  • Osmanlıca Türkçe Türk Masalları 2
  • 2. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e
  • İbrahim Aleyhisselam
  • Osmanlıca Türkçe Türk Masalları 1

Süleyman Tevfik Alıntıları - Sözleri

  • Bir odada iki misafir oluyor, fakat bir kalpte iki muhabbet mümkün değil yerleşmiyor. (Pakize)
  • Fakat ne çare bir kere olan oldu.. (Yusuf ile Züleyha)
  • Lakin insanlar hep aynı karakterde değildir. Bazılarının sevgisi sağlam ve köklüdür. Bazılarının ki ise ilk baştaki şiddetine rağmen -Küçük bir vesileyle- yerini düşmanlığa bırakır. (Tutiname)
  • Biz iyililiği Allah için yaparız. Parayla dostluk olmaz, diyerek akçeyi kabul etmedi. (Banu Cihan)
  • İnsan katiyen bildiği bir felaket haberini biraz geç almakla teselli olur. (Pakize)
  • Gel ey nasih ko pendi, hal-i dilden bi habersin sen Beni divane kıldı ol peri, bilmem ne dersin sen (Yüzyıllık Kandil)
  • Her sabırda ayrı bir selamet vardır. Acele edilen işte binbir melamet (rezillik,rüsvaylık) söz konusudur. Nitekim eski değerli bilginler demişlerdir ki: "İnsanda üç şey vardır : Biri sabır, biri haset, biri de acele. Bu üç şeyin her birini yerinde ve zamanında kullanmamak insanın başına felaket getirir. Olur ki hayırlı bir işte tereddüt eder,durursun. O zaman bu iş hayırdan şerre döner. Ve bir kimse hiç gereği yokken haset ederse zararını yine kendisi görür. Acele pişmanlıktır, sabır selamettir. (Banu Cihan)
  • Bir odada iki misafir oluyor fakat bir kalpte iki muhabbet mümkün değil yerleşmiyor.. (Pakize)
  • Yıllar sonra hasretinden çöllere düşen Züleyha'yı Yusuf görünce.. -Ben vaktiyle sana kavuşmak isteyen Züleyha'yım.. -Ey Züleyha!Nerde o güzel gözler ki bir bakışta âlemi meftun ederdi..Ne oldu ki böyle gözlerinin nurundan mahrum oldun? -Ey Yusuf !O gözler senin aşkın ve yokluğundan kanlı yaşlar dökerek bu hale gelmiştir.. -Ya ne için belin bükülmüştür? -Senden ayrılmanın acısı belimi bükmüştür. -Neden bu sefalete ve fakirliğe düştün? -Sana attığım iftiradan ve seni zindana attırmamdan hasıl olan günahlarımın affı için bütün mallarını fakir fukaraya bağışladım.. (Yusuf ile Züleyha)
  • Hükümeti ellerine atmak, diledikleri gibi iş gördürmek isteyenler, bunun için kuvvete sahip olmak lâzım geleceğini takdir eylediklerinden sonu çok fena ve vahim olacağını düşünerek orduyu siyasete karıştırmak gibi büyük bir kabahati, hatta cinayeti işlemekten, ordudaki birlik ve intizamı bozmaktan çekinmemişlerdi. (Abdülhamid'in Cinci Hocası)
  • Allah'ın hikmetine hayran oldular.., (Yusuf ile Züleyha)
  • İsteğimle değildir, sana gönül verdiğim Bu muhabbet dedikleri bir beladır sevdiğim. (Banu Cihan)
  • "İbrahim Aleyhisselam Allah'ın varlığına ve birliğine inandığından kavminin putlara tapmasına ve Nemrud'a ibadet etmesine daima muarız bulunuyordu. Babası Azer, Nemrud'un yakın adamlarından olduğu için birlikte evinde put yapar, onları isteyenlere satardı. Yaptığı putları pazara götürüp satmak için Cenab-ı İbrahim'e verir, o da boynunda bir ipe bağlayıp yüzü koyun sokaklarda sürüyerek: - Hayır ve şerre yaramayan, elinden hiçbir şey gelmeyen mabutları kim satın alır, diye bağırıp dolaşırdı. Cenab-ı İbrahim, bu duruma itiraz edenlere ikna edici cevaplar vererek onları sustururdu. Herkes kendisine kızmasına rağmen babasının hatırı için ona bir kötülük yapmazlar, yalnız bu hareketlerinden dolayı babasına şikayette bulunurlardı. Bir gün babası, oğluna bu davranışlardan vazgeçmesini ve herkes gibi onun da putlara ibadet etmesini söylediği zaman Cenab-ı İbrahim onunla şu şekilde bir konuşma yaptı: - Bu taptığınız putlara bir söz söylediğimiz zaman işitirler mi? - Ağaç ve taş söz işitir mi? - Bir şey sorulduğu zaman cevap verir mi? - Hayat sahibi olmayan bir şey tabii ki cevap veremez. - Bir darlık ve sıkıntı zamanında ondan bir şey ister, yardım talebinde bulunursan istediğini verir ve yardımda bulunur mu? - Veremez ve yardım edemez. - O halde söyleyemeyen, işitmeyen, yardım edemeyen, hiç bir şeye yaramayan şeylere niçin ibadet ediyorsun? Cenab-ı İbrahim'in itiraz edilmesi mümkün olmayan bu sözleri üzerine babası susmak zorunda kalmıştı. Nemrud'a varıncaya kadar bütün halk, Onun dinlerini kabul etmeyen birisi olduğunu bilirlerdi. Ancak Allah'ın koruması altında bulunduğu için kendisine bir kötülük etmek akıllarına gelmezdi. O memleket halkı yılda bir gün büyük bir bayram yaparlardı. O gün erkek kadın, çoluk çocuk hepsi sahraya çıkar, orada eğlenirler, bayram yaparlardı. O gün geldiği zaman yine herkes hazırlandı. Cenab-ı İbrahim'e de: - Haydi sen de birlikte gel, gidelim eğlenelim, dedikleri zaman İbrahim Aleyhisselam: - Ben bugün biraz rahatsızım. Siz gidiniz, ben kalırım, diyerek şehirde kalmıştı. Belirlenen vakitte bütün herkes sahranın yolunu tutmuş, şehirde bir tek insan bile kalmamıştı. Cenab-ı İbrahim eline bir balta alarak şehrin umumi puthanesine gitti. Orada üçyüze yakın irili ufaklı put vardı. Elindeki baltayla cümlesini kırdı, parçaladı, devirdi. Daha sonra baltayı götürüp en büyük putun boynuna astı. O halde bıraktı. Ahali akşamleyin eğlenceden dönüp her zamanki gibi ibadet için puthaneye geldikleri zaman bütün putların kırıldığını, döküldüğünü gördüler. Bu işi Cenab-ı İbrahim'in yaptığını derhal anladılar. Çünkü şehir halkının arasında putlara muhalif yalnız İbrahim Aleyhisselam olduğu gibi, sırası gelince böyle bir şey yapacağını defalarca söylemiş bulunduğundan bütün halk öfke ve telaşla Azer'in evine geldi. Orada bir gösteri yaptıktan sonra Nemrud'un yanına gittiler. Ve şikayette bulundular. İbrahim'in hal ve hareketi uzun zamandan beri Nemrud'u öfkelendirdiği için derhal bir adam gönderdi, İbrahim'i huzuruna getirtti ve olanca öfkesiyle: - Bunları sen mi bu hale getirdin, dedi. Cenab-ı İbrahim hiç tereddüt etmeden: - En büyüklerine sorunuz. Belki küçüklerine kızmış, onları terbiye etmek için parçalanmıştır, cevabını verdi. Nemrud: - Büyük put canlı olmadığı için böyle bir şey yapamaz. Mutlaka sen yaptın, deyince Hazreti İbrahim asıl susturucu cevabı verdi ve dedi ki: - Madem ki cansızdır, küçüklerini terbiye etmesi mümkün değildir, o halde ona niçin ibadet ediyorsunuz?" İbrâhîm Aleyhisselam - Süleyman Tevfik, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1997, Sayfa: 9-12 (İbrahim Aleyhisselam)
  • Sabır, bir lütf-i ihsan-ı Hüda'dır. Acele mekr-i şeytan, hem hatadır. Sabır kim kıldıysa buldu selamet Acele eyleyen buldu nedamet Haset eden dahi bulur belasın Sakın etme haset,rahat olasın Haset eyler insanı hor ve mahkur Haset eyler kişi dahi mağdur. (Banu Cihan)
  • “Aşkı sinende nihan eyle mecazi ise de, Üzümün suyu fıçıda durarak bade olur.” (Yüzyıllık Kandil)
  • -Ey Mâhışeker! Zarafet ehli kimseler her sözden bin türlü mana çıkarırlar. (Tutiname)
  • “Acele etmekle iş bitmez ve aklı olan kimse acele etmez.” (Yüzyıllık Kandil)
  • -Ey Mâhışeker Doğru insanın sözleri kendisininde doğru olduğuna delalet eder.Bunun için yemine ihtiyaç yoktur (Tutiname)
  • Gökte bir tek yıldız bile görülmüyordu. Poyrazın önüne katılmış süratle uçuşmakta siyah ve kesif bulutlar, dağlar gibi birbiri üzerine yığılıyor, gecenin zulmetini kat kat arttırıyordu. (Pakize)
  • Sadık ve bağlı adamı bulmak son derece zordur. Zahire bakan hükümdar aldanır. (Tutiname)

Yorum Yaz