tatlidede

August Thalheimer kimdir? August Thalheimer kitapları ve sözleri

Alman Marksist Aktivist, Teorisyen ve Yazar August Thalheimer hayatı araştırılıyor. Peki August Thalheimer kimdir? August Thalheimer aslen nerelidir? August Thalheimer ne zaman, nerede doğdu? August Thalheimer hayatta mı? İşte August Thalheimer hayatı... August Thalheimer yaşıyor mu? August Thalheimer ne zaman, nerede öldü?
  • 11.06.2022 06:00
August Thalheimer kimdir? August Thalheimer kitapları ve sözleri
Alman Marksist Aktivist, Teorisyen ve Yazar August Thalheimer edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında August Thalheimer hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. August Thalheimer hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte August Thalheimer hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1884

Doğum Yeri: Obersulm, Württemberg, Almanya

Ölüm Tarihi: 1948

Ölüm Yeri: Havana, Küba

August Thalheimer kimdir?

Alman siyaset insanı. Sosyal Demokrat Parti’ye girdi, 1909’da sol kanada katıldı, 1914’te silah altına alındı, yaralandı 1914-1916 arasında sosyalist Volkslreund gazetesinin başyazarlığını yaptı ve 1916’dan savaşın sonuna kadar Spartakist hareketin yayın organı olan Spartakus Briele’nin gizli yönetimine katıldı 1917’de Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ne (USPD) girdi, Aralık 1918’de Alman Komünist Partisi’nin (KPD) kuruluşunda yer aldı. Bu tarihten Nisan 1924’e kadar Komünist Parti ulusal komite üyesi olarak kaldı. Günlük parti gazetesi Rote Fahne’nin başyazarlığını yaptı. 1921’de devrimci saldırı kuramını savunduysa da bu eylem başarısızlıkla sonuçlandı Heinrich Brandler partinin siyasal önderliğini yürütürken, Thalheimer de kuramcılığını yürüttü. Başarısız Hamburg ayaklanmasından (Ekim 1923) sonra Komintern, bu yönetimi kınadı. Thalheimer, 1924-1928 arasında Komintern yönetiminde ve Marx-Engels Enstitüsü’nde çalıştıktan sonra, Aralık 1928’de Heinrich Brandler’le birlikte KPD’den çıkarıldı. Hitler’in iktidarı almasından sonra Fransa’ya, Haziran 1940’tan sonra sonra da Küba’ya gitti.

August Thalheimer Kitapları - Eserleri

  • Diyalektik Materyalizme Giriş
  • Faşizm ve Kapitalizm

August Thalheimer Alıntıları - Sözleri

  • Faşizmde, finans kapital, gönüllü ve paralı ajanları eliyle: İşçi sınıfına, bu sınıfın yandaşlarına ve işçi sınıfı ideolojisine karşı amansız bir baskı ve sindirme eylemine kalkışır... Klasik burjuva hukuk devleti kurumlarının tümünü tasfiye ederek, en aşırı dozuyla otoriter-totaliter bir polis rejimi kurar... Geniş halk kitlelerini politik hayattan büsbütün tecrit ederek, bu kitleleri düşünce açıklama, örgütlenme ve gösteri yürüyüşü düzenleme gibi demokratik haklarından yoksun bırakır... Akıldışı militarist şovenizm ideolojisini pompalar... Devleti yüceltip toplumu ve insanı aşağılar, hiçler... Kapitalist düzeni "kamu düzeni" diye, sermayenin güvenliğini "milli güvenlik" diye, hâkim sınıfın kâr çıkarını da "kamu yararı" diye silah zoruyla korur... İnsanlığın bütün değerlerini finans kapitalin zulüm ve işkence çarmıhına gerer... (Faşizm ve Kapitalizm)
  • Faşizmin zembereği "kâr" değil "iktidar"dır. Hiç kuşkusuz, günün birinde "kâr" "iktidar"la yeniden birleşecektir. (Faşizm ve Kapitalizm)
  • Dini anlayışlar, egemen sınıfın; sömürülen ve ezilen sınıfı itaate ve boyun eğmeye zorlamakta kullandığı bir araçtır. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Son olarak tarih teorisinde büyük bir rol oynayan iki kavramı ele almak istiyorum: devrim ve evrim. Bu iki kavram arasındaki ilişki ancak diyalektik olarak kavrandığında anlaşılır, başka bir deyişle bu iki kavramın, yani devrimle evrimin bir karşıtlık oluşturdukları ve ayn ı zamanda da bir oldukları ka vranırsa aralarındaki ilişki ortaya çıkarılabilir. Devrim, sınıflar arasındaki iktidar ilişkilerinin temelden değişmesi, o ana kadar egemen olan sınıfın devrilip yerine o ana kadar ezilen bir sınıfın geçmesidir. Bir üretim biçiminin bir başka üretim biçimine dönüşmesi sınıflı toplumlarda politik ve sosyal devrimler aracılığıyla gerçekleştirilir. Bir devrimin dışarıdan görünen özelliği anilik ve şiddettir; ama tersi, yani her şiddetli veya ani eylemin devrimci bir olay olduğu söylenemez. Devrim, sınıflar arasındaki iktidar ilişkisinin kökten değişimi demektir. Mevcut temel toplumsal çelişkileri, sınıf karşıtlıklarını şiddetle çözer. Sınıf ilişkileri tarihinde diyalektik veya ilerletici faktördür. Şimdi de ikinci kavrama, yani evrime veya gelişmeye geçelim. Evrim, sınıfların belli bir iktidar ilişkisi içindeki toplumsal gelişmesini tanımlar. Devrim ile evrimin sınıflı toplum içindeki ilişkisi şöyledir: Devrim tamamlanmış bir evrimin özünü alır; evrim veya gelişme devrimi hazırlar; diğer yandan da gerçekleşen her devrim, sınıfların belli temel iktidar ilişkilerindeki dönüşüm yeni bir evrime yol açar. Devrim sınıflı toplum ilişkileri kapsamında bir toplumsal biçimden diğerine geçiştir. Son eklernemi unutmayın: Sınıflı toplum koşullarında bir toplumsal biçimden diğerine geçiş devrimle olur, ama her durumda, başka bir deyişle sınıflı toplumun olmadığı durumda bu doğru değildir. Sınıflı toplum doğmadan önce, toplumsal bir devrim gerçekleştirmeden birbirinin yerine geçen bir dizi toplumsal biçim olmuştur. Diğer yandan, mevcut sınıflı toplum ortadan kalktıktan sonra, devrim şeklinde gerçekleşmeyecek bir toplumsal gelişme olacaktır. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Proletarya tam da konumu sebebiyle modern toplumun en devrimci sınıf ıdır. Bu yüzden de egemen sınıfın, proletaryayı yeryüzündeki yoksulluğunun tesellisini cennet saadeti vaadinde bulmasını sağlamak için dini anlayışları araç olarak kullandığım görebilir. İşçi sınıfı ayrıca burjuvazinin cennette yer edinmekle yetinmeyip mümkün olduğunca çok dünyevi mal edinmeye çalıştığını da görür. Başka bir deyişle, verilen cennet vaadinde samirniyet olmadığını görür. Üstelik, kölelerin eski dini olan Hıristiyanlık itaatkarlığı vazeder. Egemen sınıf için itaatkarlık Hıristiyanlığın değerli bir özelliğidir, ama bu tam da her işçinin reddetmesi gereken bir özelliktir. İşte bu nedenle Avrupa burjuvazisi kanaatkarlık dinini Hindistan, Çin, Afrika gibi sömürge ülkelerine ihraç etmek için olağanüstü bir çaba gösterir. Misyonerierin Çiniilere cennete gitmek için çalışmayı, kanaatkar ve itaatkar olmayı vazetmesi İngiliz emperyalizmi açısından gayet münasip ve beğenilecek bir durumdur; bu arada kapitalist de Pazar günleri kiliseye gider ama iş günlerinde Çin'in dünyevi mallarını ele geçirmekle meşgul olur. İşte Avrupalı kapitalistin gittiği her yere viskinin yanı sıra İncil ve misyoner de götürmesinin nedeni budur. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Din, inanca, bilim bilgiye dayanır. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Bildiğimiz ilk üretim tarzının ilkel komünizm olduğunu biliyorsunuz, yani küçük bir insan grubunun önemli üretim araçlarına ortak sahip olması. Bu ilkel komünizm tüm toplumsal gelişmenin çıkış noktasını, tezini, temelini oluşturur. İlkel komünizm ortadan kaldırılır, yadsınır, olumsuzlanır. Ortak üretim araçları mülkiyeti ve ortak üretim yerine sırasıyla özel üretim, köle ekonomisi, feodal üretim, basit meta üretimi, en sonunda da kapitalist üretim geçer. Bu antitezdir. İlkel komünizmin olumsuzlanması, çeşitli tarihsel şekillerde özel üretimdir. Sonra üçüncü aşama gelir: Özel üretim yadsınır, ortak mülkiyet ve komünizm daha yüksek bir seviyede yeniden kurulur. Bu çifte yadsımayla gelişme daha yüksek bir seviyede çıkış noktasına geri döner. Kapitalist üretimden doğan sosyalist ya da komünist üretim artık ilkel komünizm değildir, çok daha yüksek bir gelişme evresindeki, kapitalizmin teknolojik başarılarını da devralmış olan komünizmdir. İnsan artık ilkel komünizmde kendisine hükmeden doğaya hükmediyor. Ayrıca modern komünist toplumun kapsamı da ilkel komünist toplulukların kapsamından çok daha geniştir - ilkel komünizm en fazla birkaç topluluğu tek bir ekonomik birim içinde birleştirebilirken, modern sosyalizm veya komünizm bütün dünya ekonomisini kapsamaya uygundur. Modern komünizmle ilkel komünizm arasındaki farkı gösterdim. Ama ilkel komünizm modern komünizm içinde barınmaya devam eder. Üretim araçlarının ortak mülkiyeti yeniden sağlanmıştır. Kapitalizm komünizmde olumsuzlanmış, ortadan kaldırılmıştır. Ancak bu olumsuzlama mutlak ve soyut değil, göreli, somut ve koşullara bağlıdır. Gerek kapitalist teknoloji gerekse kapitalizmin ürettiği fabrika içindeki işbirliği korunmaktadır. Son olarak, bu örnekte diyalektiğin iki çarpıtmasını göstermek istiyorum. Sosyalizme ulaşmak için kapitalizmi ortadan kaldırma veya yadsıma zorunluluğunu göz ardı eden ilk çarpıtma, reformist veya oportünist görüş olarak bilinir. Diyalektiğin bu alandaki ikinci çarpıtılmasında, kapitalizmin unsurlarının sosyalizmin inşası için devralındığı göz ardı edilir; bu da anarşist görüştür. Çarpıtmalardan birine diyalektiğin oportünist çarpıtması diğerine de anarşist çarpıtması dememin sebebi buydu. Tarihsel deneyim bu iki çarpıtmanın birbirine dönüştüğünü ve birbirinin yerini aldığını göstermektedir. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Şeyler düşünceyi,düşünce de şeyleri etkiler (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Kronolojik olarak ilk sırada olduğu için önce Lao Tzu'yu anlatacağım. Toplumsal ve siyasi açıdan wu wei, yani "hareketsiz kalmak, bir şey yapmamak" kavramı onun felsefesinin odağındadır. Şeyleri oldukları gibi bırakmak, mümkün olduğunca az müdahale etmek anlamına gelen bu kavram, devletin büyük köylü kitlelerinin işlerine, aşiret köylerinin özyönetimine mümkün olduğunca az müdahale etmesi gerektiği görüşüyle paraleldir. Lao Tzu şöyle der: "En iyi yönetim, halkın en az farkına vardığı yönetimdir." Kent ve saray kültürüne karşıdır; basit, ilkel bir yaşam taraftarıdır, mevcut koşullarda halk sömürülmeden mümkün olmayan bilgiye ve bilgeliğe de karşıdır. Kung Tzu'nun tersine geleneğe ve şiddet kullanımına karşıdır ki bu çok önemli bir özelliğidir. Lao Tzu'ya göre, şeyler kendi kendine gelişmelidir. Lao Tzu'nun yarı barbar bir sınır devleti olan Çu' dan gelmesi rastlantı değildir. Çu devleti, Çinli ve Çinli olmayan halkların birbirine karıştıkları, güneydeki yarı barbar devletlerden biriydi. Lao Tzu'nun öğretisini anlamanın en iyi yolu bu öğretiyi temel çizgileri bakımından benzer bir öğretiyle, yani modern bir yazarın, Lev Tolstoy'un öğretisiyle kıyaslamaktır. Bildiğiniz gibi Tolstoy'un öğretisi de şiddet kullanımına karşıdır. Devlet ve büyük feodal mülk sahiplerine karşı nefret ve düşmanlıktan doğmuştur. Lev Tolstoy saf değiştirmiş bir soyluydu. Kendisi de mülk sahibiydi, ama köylü sınıfının yanına geçip büyük mülk sahiplerine karşı çıktı. Lenin'in gösterdiği gibi, Lev Tolstoy eserlerinde köylülerin feodalizme ve feodal devlete karşı ayaklanmalarını yansıtır. Tolstoy'a göre köy kendi kendini yönetmeliydi. Devlet müdahale etmemeliydi. Ama öte yandan Tolstoy'un aklındaki ayaklanma pasif bir ayaklanmaydı. Tolstoy savaşı, şiddeti reddediyordu. Bunun nedeni de o dönemde köylü devriminin henüz şehirdeki proletarya devrimiyle bağlantı kuramamış olması ve Tolstoy'un kendisinin de proletarya devrimi hakkında fi kir sahibi olınamasıydı. Ama köylü sınıfı asla merkezi devlet iktidarına karşı tek başına mücadele edecek konumda değildi, çünkü köylüler örgütlenemiyordu. Sayıları milyonları bulan köylüler sayısız küçük birime dağılmış, parçalanmış durumdadır. Bir köylü ailesi şurada, diğeri başka yerdedir, şurada bir köy, orada bir başkası vardır, onları birleştiren bir örgütlenme yoktur. Bu nedenle köylü sınıfı devrimi yalnızca iki şekilde gerçekleştirebilir: Ya örgütlenmede liderliği elinde bulunduran bir başka sınıfa katılır (yani Fransa'daki burjuva devriminde olduğu gibi burjuvaziye, Rusya'da olduğu gibi işçi sınıfına), ya da devrimci veya devrim karşıtı amaçlarını merkezileşmiş bir monarşi veya diktatör (Fransa' da III. Napolyon veya eski Çin' de Şi Hoang-ti) aracılığıyla gerçekleştirir. Lao Tzu'nun tarihsel rolü de Tolstoy ile karşılaştırıldığında şeffaflaşacaktır. Lao Tzu, pasif protestonun, köylülerin feodal devlete, feodal mülk sahibine karşı pasif ayaklanmasının cisimleşmesidir. Ona göre, devlet köyden uzak durmalıdır. Köy kendi kendini yönetmeli ve ticaretinin denetimini elinde tutmalıdır. Lao Tzu'daki bu anlayış devrimci bir tutuma tekabül etmez; pasif direniş, hareketsizlik, devlet katından çekilme ve uzaklaşma yönünde bir tutumdur. Lao Tzu'nun anlayışına anarşizm denmiştir. Tolstoy'un devlet anlayışı da anarşisttir. Ama anarşizm sözü kendi başına çok fazla şey ifade etmez. Anarşizmin çeşitli kaynakları olabilir: Tolstoy dönemindeki Rusya'da ve Lao Tzu dönemindeki Çin'de olduğu gibi köylülerin durumundan kaynaklanabilir, hatta günümüz İtalya ve Fransa'sındaki gibi işçi sınıf ının bazı koşullarından da kaynaklanabilir. Başka bir deyişle, Lao Tzu'nun teorisi salt anarşizm terimiyle anlaşılmaz. Lao Tzu'nun özel rolünü anlayabilmek için dönemin sınıf ilişkilerini bir bütün olarak görmek, özellikle de köylü sınıf ının konumunu dikkate almak gerekir. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Ne var ki, başlangıçta sadece küçük burjuvaların ve köylülerin kitle hareketi olarak beliren faşizmin iktidara gelmesi, doğrudan doğruya kapitalist sınıfın bu faşist hareketi işçi sınıfını ezmek için bir maşa olarak kullanma kararını alması üzerine gerçekleşmiştir. (Faşizm ve Kapitalizm)
  • Hegel, deyim yerindeyse yepyeni bir diyalektik keşfetti. Diyalektiği ilk kez sistematik bir biçimde işleyip, o ana kadar bulunduğu konumdan çok daha ileri bir safhaya getirdi. Böylece en devrimci adımlardan birini atmış oldu. Diyalektiğin kendisi de son derece devrimci bir yöntemdi. Diyalektik, gerçek dünyada ya da düşüncede hiçbir tekil şeyin sabit kalmadığını, tersine sürekli değiştiğini, her şeyin, her kurumun bir başlangıcı olduğunu ve bu nedenle de zorunlu olarak bir sonu, yükselme ve gerileme safhaları olduğunu öğretir. Diyalektik her şeyin, her kurumun, her düşüncenin kendi karşıtma dönüşerek yok olduğunu kanıtlar. Diyalektiği hiçbir şey durduramaz. Onun için hiçbir şey kutsal, hiçbir şey ihlal edilmez değildir. Diyalektiğin bu yıkıcı gücü Hegel'e göre tarihsel gelişmenin en güçlü özelliğidir. Hegel 'le aynı zamanda yaşayan bir büyük şairin, yani Goethe'nin dediği gibi: "Var olan her şey, yok olmaya değerdir." Bu dizenin şiirsel biçimde ifade ettiği şey diyalektik yöntemde kavramsal olarak geliştirilmiştir. Diyalektik, devrimin en genel formülüdür. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Görülüyor ki, kapitalizm, devlet örgütünün daha değişik bir biçimde düzenlenmesine yol açıyor. Bu yeni devlet örgütü biçimi, devletin, bütün güçleri yoğunlaştırıp merkezileştirdikten sonra, kapitalizmin öncü zümreleriyle daha sıkı kaynaştığı ve üretim sürecine karıştığı bir devlet biçimidir. (Faşizm ve Kapitalizm)
  • İdealist diyalektikçi hareket kavramında bir çelişki olduğu için cisimlerin hareket ettiğine inanılır. Materyalist diyalektikçi tersini söyler: Şeylerin gerçek hareketi esastır ve kavram içinde oluşan çelişkiler de bu gerçek hareketten türetilmiştir. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Köle emeğiyle inşa edilen toplumun ikinci çelişkisi de, geçinmek için emek harcamanın özgür yurttaşlar için onursuzluk anlamına gelmesidir. Emek değersiz bir şey addedilir. Emek yalnızca köleler içindir. Antikçağın en mükemmel ve en özgür kafalarına emekle ilgili bu düşünce hükmediyordu. Üstelik bu düşüncenin başka bir sonucu daha vardı: Köle sömüremeyen özgür yurttaşlar devletin sırtından geçinmek zorundaydılar. Onlar devletten geçinen parazitler, asalaklardı. Antikçağın mülksüz özgür yurttaşı modern proletaryadan çok önemli bir noktada ayrılır. Proletarya emeğiyle bütün toplumu, yani kapitalistleri ve diğer herkesi geçindirir. Mülksüz özgür yurttaş, yani antikçağın proletaryası köle emeği sayesinde devlet tarafından geçindirilir. Devletin kendisi mülksüz özgür yurttaşların geçimi için gerekli araçları sağlayan çok sayıda köle çalıştırıyordu. Ayrıca, güçlü bir şehir olan Atina başka birçok şehri de yenilgiye uğratıp haraca bağlamıştı ve buradan elde ettiği geliri de mülksüz özgür yurttaşları beslemek için kullanıyordu. Haliyle bu tür bir şehrin varlığı sürekli olarak tehdit altındaydı. Köle emeği gibi güvenilmez temellere dayanan toplum giderek daha çok zorlukla karşılaşıyordu. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Karl Marx bir keresinde şöyle demişti: Felsefenin -bununla materyalizmi kast ediyordu- görevi dünyayı çeşitli biçimlerde yeniden yorumlamak değil, dünyayı değiştirmektir. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • "Her çeşit faşizm, silahlı bir örgütü beraberinde getirir. Silahlı örgüt olmaksızın faşizm de olmaz." (Faşizm ve Kapitalizm)
  • Aydınlar, mesleklerinin bir gereği olarak, genel çıkarları ve genel düşünceleri temsil ettiklerinden, sınıf çatışmasının acı gerçekleri üstüne milli birlik, beraberlik, fedakârlık şurubunu dökmeye de pek meraklıdırlar. (Faşizm ve Kapitalizm)
  • İnsanların geçimlerini kazanma tarzları toplumsal hayatın tüm diğer alanlarını belirler; anlayışları veya '' toplumsal bilinci'' belirler. Başka bir deyişle, maddi toplumsal hayat düşünce hayatı belirler, hatta Marksist bir ifade kullanmak gerekirse toplumsal varlık toplumsal bilinci belirler. (Diyalektik Materyalizme Giriş)
  • Faşizmde, hücum kıtaları, siyasi çatışmanın alışılagelmiş şemasına uymamaktadır. Hücum kitalarının varlığı, devlette bir barışın mevcut olmadığını gösterir. Ama öte yandan, ortada açık bir iç savaş da yoktur. Zira hükümetin muhalifleri gerçi hâkim güçler indinde sevimsizdirler ama bunlar bir başkaldırı ile iktidar sorununu gündeme getirecek kadar güçlü de değildirler. Hükümet ve egemen kesimler, muhalefete karşı, alışılmış, olağan devlet gücünü seferber etmezler, halkın arasından gönüllü toplulukları kullanırlar. Bunlar, sevimsizleşmiş bütün insanlara saldırır, bir vahşet ve dehşet dalgası yayarlar. Amaç, muhalefeti bu dalgaların içinde bağlamaktır. Bu vurucu güçlerin eylemleri, ülkenin yürürlükteki yasalarina kesinlikle aykırı düşerler. Öyle ki, aslında, yürürlükteki hukuka göre, hücum kıtalarının mahkemede yargılanmalar ve cezaevine gönderilmeleri gerekir. Oysa, başlarına hiçbir şey gelmez bunların. Hüküm giydiklerinde, bu hüküm sadece göstermelik kalır; ya cezalarını çekmezler ya da hemencecik affedilirler. Egemen sınıf da bu kahramanlara sempatisini ve minnettarlığını her fırsatta gösterir. (Faşizm ve Kapitalizm)
  • Sınıfsal yapının oluşumu için sömürünün aynı toplum içinde meydana gel m esi ve artık nadiren ve düzensiz olarak değil, düzenli, kendi kendine çoğalarak gerçekleşmesi önemlidir. Kastların ve zümreterin temeli de sınıfsal yapıdır, ancak buna soy, yalnızca grup içinde evlilik gibi başka etkenler de eklenir. Sınıfsal yapı burada genel temeldir, ancak bu durum tekil kast ve zümre oluşumu vakalarının bu temelden az çok uzaklaşmas ını önlem ez. Sınıfsal yapı sömürüyü pekiştirip garantilemektedir. Buna giire sınıfsal yapı özü açısından bu iki kutup etrafında, yani artı-ürünü veya artı-değeri üretenler ile artı-ürünü kendileri çalışmadan edinenler etrafında gruplanır. Kısacası sınıf karşıtlığı, sömürenler grubu ile sömürülenler grubu arasındaki karşıtlık etrafında dönmektedir. (Diyalektik Materyalizme Giriş)

Yorum Yaz