tatlidede

Batıdaki Dostlarımız Rahat Olsunlar

Batıdaki Dostlarımız Rahat Olsunlar

Kadim Anadolu‘da yaşayan insanların tamamı, bu topraklarının değeridir.

       Kimseden istenen bir şey yok. Birileri, bazı kesimlere  taviz de vermiyor. İnsani, dünyevi ve evrensel zeminlerin kabule geldiği normalleşmenin sürecinden geçiyoruz. Renklerden ve kimliklerden de korkmamak lazımdır. Anadolu coğrafyasının ülke ve vatan olmasında emeği geçen ve kanı akanlar; Türkler, Kürtler ve Lazlardır.

       Kürtler, tarihin en çalkantılı dönemlerinde bile Türkiye'nin tek bir karış toprağını elîn adamına teslim etmemiş ve etmez de. Bu vatanı Farisilerden, Moğol istilasından, Arapların bizleri yalnız bırakmalarından, Rumların gazabından, Rusların emellerinden, Ermenilerin hücumlarından ve son olarak kurtuluş savaşının işgallerine karşılık; beraber ve omuz omuza direndik. Ama kimliğimizi ve duruşumuzu hiç bir zaman Türk milletinin önüne almadık.

      Lakin şunu kabul edelim ki, sonradan birileri çıkıp; köylerimizin isimlerini aldılar, isimlerini değiştirip yüzyılların folklorik ve kültürel ruhlarını kapalı kafeslere hapis ettiler. Anamızdan öğrendiğimiz dili yasakladılar, dağlarımıza ırkçılık sloganı yazdılar, okuduğumuz okulların koridorlarına ‘Türkçeden başka dille konuşmak kesinlikle yasaktır’ Afişlerini astılar. Ninelerimizin masallarında olmayan kahramanlarının hayatlarını ezberlettiler. Bu ülkenin çocuklarına doksan üç yıldır; yeni mekteplerde, yeni dersler verildi. Her sabah olmadığımız, olamayacağımız kimliklerin üstüne ant içtirildi. Ve ne kadar mutlu olduğumuza dair nutuklar ezberletildi.

1940’ların Ulusçuluk zihniyeti tüm insani hak-hukuk değerlerine ve doğuştan gelen evrensel taleplere set çekmeye çalıştı.

      Türk kardeşlerimiz orta Asya’dan gelirken; onlara yarenlik yaptık. Anadolu'nun içlerine yerleşmeleri için yıllarca misafir ettik, uğurladık.  Rum topraklarında yol almaları için savaşçılar verdik, sonra 1920’lere gelince; gelin bu coğrafya da; anca beraber - kanca beraber akitliğine bağlı kalınarak; tüm cephelerde mücadele edelim denildi ve birlikte şehit olduk. İşler düzelip, düşman bu toprakları terk ettiğinde; önceden verilmiş tüm sözler unutulup ardından şunu dediler:‘Siz yoksunuz ve Türksünüz.’Şark Islahat Kanunu çıkarıp binlerce insanı sürgüne gönderdiler, insani, dini, mezhebi ve kimliksel taleplere en ağır eziyetler vererek bastırıldı.

     Laz’a da, Arnavut’a da, Çerkez’e de Türk dediler. Bunlara Türk diyemeyiz. Desek ne olur peki; boş nakaratlarla uğraşır dururuz. Çünkü bu halklar, heykel topluluğu değil ki adlarını ve yaşanmış tarihsel birikimlerini hemencecik değiştire bilelim. Bu insanlar, tanışmaları için Allah'ın yarattığı farklı renk ve dildeki topluluklardır. Kimin ne hakkı ve kimliği varsa onu kullanmalı, geliştirmeli, fırsat ve imkân ortamını sağlamalıyız. Medeni dünyanın tamamı bunu yapıyor. Türkler ve Kürtler eşit koşul ve şartlarda, tarihten gelen hayati özgürlüklerinin emsallerine bağlı kalarak beraber yaşamaya mecburdurlar.

Milletler, Benliklerinin damarlarına pompalanan sevgi çiçekleri ve birlikte yaşama modelleri ile tarihe hükmederler.

       Çözüm: Bunları olduğu gibi " KENDİ ÖZ BENLİKLERİ" ile Türkiye devletinde var olmalarını sağlamaktır. Kürtler, ne Ankara’dan vazgeçer, ne de Şırnak tan; Kürtler, "Türkiyeli’ Kürtlerdir."  Asıl can alıcı konu tamda bu!  Bu iş hal olmak üzeredir inşallah! Baksana 6 aydır tek bir askerimizin burnu bile kanamadı. ‘Eski vahim ölümler ne olacak?’ Diyorlar. Onlar şehit insanlar, hem bu dünyada, hem de ötekisinde, ‘ mükafatlı ve ölmemiş’ diri insanlardır. Hatıralarını zedelemeden süreç işlenecek; işlenmezse daha iyi mi olacak. Hayır!

        Bu tür ölümlere, aklı başında hiç kimse müsaade etmez. Silah ve şiddettin yok olması her şeyin üstündedir. Bir özerklik filanda yok. Velev ki olsa! Ne olacak yani! Ben yine Antalya’ya gezmeye gideceğim. Diğer dostlarımız da Mardin'e gelecekler. Rahat olmak lazımdır. Kafa karıştırıp insanları, içinden çıkılmaz süreçlere sürüklememek gerekir. Bu kirli çatışmanın bedelini herkes ödemiş. Şehit askerlerin yakınları da, dağlarda hayatını kaybedenlerin Aileleri de ve bizatihi devletin kendisi de ağır buhranlardan geçmiş.

       Peki, bunlar olurken Türkiye bölünecek mi? Bölünüyor mu? Asla! Bu bölünmeye yol açar mı? Yine asla! Kürtler zaten bu bölünmenin içinde olmazlar, olsaydılar. 1920 ‘lerin fırsatını hay! hay! Kullanırlardı. Ezelden beri var oldukları toprakları neden ve niçin bölsün ki! Neden terk etsin ki! Bu olguya izin vermez. Çünkü bu topraklarda en önce, zaten onlar vardılar.


      Bu bayrak’ta ve bu vatanın dört parçası da bizimdir. Cumhuriyetin demokratik değerlerine de talibiz. Biz aynı Ümmetin evlatlarıyız. Yönetimin her alanında, bazen birlikte var olmalı; bazen de yerel demokrasinin tablolarında özgür olmalıyız. Eğitim kademelerinde, Askerliğin kurumsal yükselmelerinde, yatırımlarda, anadilinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi imkanları çerçevesinde; bir üst kimlik şemsiyesi altında; İsteyen istediği şekilde, kendini özgürce ifade etme serbestliğine kavuşsun.

Geleceğe dair hazırlanan doğru planları, isabetli çözümleri ve sürecin hassaslığını destekleyecek vizyon sahibi insanları, yalnız bırakmamak lazım.

       Ak Parti ve Başbakanımız, bu işin çözülmesi için elinden geleni yapıyorlar. Gayret edelim. Dua edelim. İnsani değer eşitliklerini devreye sokarak; bahar mevsiminde barışa giden yollara, diken değil de; karanfil fidanlarını dikelim. Süreci hazana dönüştürmeden, Yaz mevsiminin kuraklığına varmadan destekleyelim.

       Artık barış sesleri geliyor. Bu sesi kısmamak lazımdır. Kim, ne ise kendini o kimlikle ifade etsin."Batıdaki dostlarımız rahat olsunve bundan emin olsunlar ki Kürtler ve Türkler, yeniden tarih sahnesine iniyor. 21 yüzyıl, bu coğrafyada yaşayanların yüzyılı olacaktır. Buna engel olmak isteyenler; hatalı stratejik eylemlerinden ve sloganik şovlarından vazgeçmelidirler. Aksi takdirde tarihin sarı sayfalarında kırmızı çizgilerle yâd edilecekler…

     Bakınız Irak Kürtleri ile Hem kapital, hem eğitimsel ve hem de yapısal inşaatlaşma alanlarında entegre olmuşuz; tüm ekonomik datalar bunu beyan ediyor. Bu entegreleşme seviyesi, başka alanlara doğru yol alırsa hiç şaşmayınız…

Büyük Düşünelim Lütfen! Büyüüükkkk……!

Yorumlar

Image
Yalçın
06.05.2013 / 23:34

Sevgili Dostum barış süreci,ancak bu kadar güzel anlatılır.Herkes en az bu kadar akil olmalı.

Image
mehmet ata
06.05.2013 / 15:19

bu dediklerinize PKK lı teröristleri destekleyen (aslında ermeni-yezidi) kürtler de dahil mi?. bizim kavgamız bu domuz eti ile beslenen ABD- israil uşakları teröristlerle, yoksa ülkede bir sorun yok. herkes rahat olsun...

Image
İsmet
06.05.2013 / 10:19

Değerli dostlarım! İçki ile içecek ayrı şeylerdir. İçki deyince kımız ve rakı gibileri anlaşılmakta, içecek deyince ayran, şerbet vs anlaşılmaktadır. Sayın Başbakanın ayranı içki saymasına bir Müslüman olarak katılmamız mümkün değildir.

Image
DANIŞMAN
05.05.2013 / 11:48

ŞU MHP olmasa herşey daha güzel olacaktı. Dua ediyoruz bahar ayı barışın mevsimi olsun ve diğer mevsimlere de uzansın.

Image
ŞÜKRÜ ADEMHAN
05.05.2013 / 10:16

Batılı devletlerin Türkiye üzerinde olumsuz davranış ve siyası menfi pozisyonlarını yıllarca görmekteyiz bu batılı devletlerini bu iç güdüye iten sebeblerin başında Osmlı devletiniann zaferleri ..bir örnek verilirse Avrupa topluluğuna alınmayışımız gösterilebilir.cumhuriyetin kuruluşundan bu yana batılı devletler,güney doğu halkının yaşadığı travmaları kendilerine geçerli bir sebeb olarak gostermşler.Ancak Türkiyede faaliyet gösteren bazı dernek ve kuruluşlarla birlikte aşırı uç dediğimiz milliyetçi akımlar ile askeri darbeler bu soruna çözüm arayacaklarına adeta fitillemişler.ve rantlarını bu emel ile kurmuşlar.CHP.MHP.İP.son zamanlarda bu barış sürecine ne kadar kostek olduklarını görmekteyiz.Sayın başbakanımız,milli içeceğimizin ayran olduğuna dair beyanatlarına katılıyorum.ve her gün seve seve içmekteyiz.ağer yaşar OKUYAN bunun ayran olmadığını KIMIZ olduğunu iddia ediyorsa ve görüşünde samimiyse bütün türk halkı önünde onu kımız içmeye davet ediyorum.

Yorum Yaz