tatlidede

Ben de Halimce Bedreddinem - Radi Fiş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ben de Halimce Bedreddinem kimin eseri? Ben de Halimce Bedreddinem kitabının yazarı kimdir? Ben de Halimce Bedreddinem konusu ve anafikri nedir? Ben de Halimce Bedreddinem kitabı ne anlatıyor? Ben de Halimce Bedreddinem PDF indirme linki var mı? Ben de Halimce Bedreddinem kitabının yazarı Radi Fiş kimdir? İşte Ben de Halimce Bedreddinem kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 18.06.2022 00:00
Ben de Halimce Bedreddinem - Radi Fiş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Radi Fiş

Çevirmen: Mazlum Beyhan

Yayın Evi: Evrensel Basım Yayın

İSBN: 9789756525005

Sayfa Sayısı: 429

Ben de Halimce Bedreddinem Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Şeyh Bedreddin, günümüzden altı yüz yıl önce yaşadı. Dönemin en büyük düşünürlerinden biri olarak çağını çok çok aşan cesur fikirler ileri sürdü, güçlü bir toplumsal adalet ve özgürlük özlemini dile getirdi. Amacını gerçekleştirmek üzere, ezilmiş Türk, Rum, Yahudi... emekçilerini bir araya getirip eğitti. Osmanlı yönetimine karşı Anadolu tarihinin en önemli köylü ayaklanması onun adıyla anıldı. Ben de Halimce Bedreddinem, bu büyük halk hareketinin belgesel romanı.

Ben de Halimce Bedreddinem Alıntıları - Sözleri

  • Bilmenin sonu ikiyüzlülüktür.
  • Tanrı, ne kilisedeydi, ne de camide; Tanrı yalnızca insanın yüreğindeydi.
  • Tanrı, ne kilisedeydi, ne de camide; Tanrı yalnızca insanın yüreğindeydi. Çalışmak, yararlı olmak yücelikti; kan dökmekse yalnızca şeytanı mutlu ederdi.
  • Gençliğimden ettiler beni, ama ruhuma bir şey yapamadılar.
  • Bir şeye tutuldular mıydı, nasıl da duygusuz bir aptala dönüveriyor şu erkekler! En okumuşları, en bilge olanları bile!
  • Bilgi, yalnızca belleğinizin bir parçasıdır. Anlamaksa varlığınızın bir parçası.
  • “Kadın nedir?” Ve yanıtı: “Dünyanın ta kendisidir!”
  • Celaleddin Rumi'nin sorusu geldi aklına:"Kadın nedir?" Ve yanıtı: "Dünyanın ta kendisidir!"
  • İnsanda zekâ sınırlıdır, aptallığınsa sınırı yoktur.
  • Uzun lafın kısası, topraklar beylerin elinden alınacak... Ama kime verilecek? - Hiç kimseye... Amacımız bir zorbayi defedip yerine başka bir zorba getirmek degil. Zorbalığı ortadan kaldırmak...
  • Utanç, utançla temizlenir
  • Çoğu insan iç huzurunun bozulmaması için, içinde bulunduğu yanılsamayı ne pahasına olursa olsun sürdürmek, gerçeklere gözlerini kapamak eğilimindedir.
  • Taçlar, tahtlar hep ahmaklar üzerine kılıç zoruyla yükselir.
  • İnsanlar hak eşitliğine değil, çıkara dayalı bir yaşam sürüyorlar. Dirlik düzenlik değil zorbalık var bu yaşamda. Ve çıkarcılarla zorbalar, dünya nimetlerinden daha az pay alanlar değil, tam tersine bütün zenginlikleri ellerinde tutanlardır. Ey, her şeylerini kaybetmiş olanlar, silkin üzerinizdeki ölü toprağını ve ayağa kalkın.
  • iktidar demek, yalan demekti, baskı demekti.

Ben de Halimce Bedreddinem İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ben De Halimce Bedreddinem: Öncelikle böylesi kıymetli bir eserin, hem ülkemizin genel okuyucu kitlesi babında hem de bu platformda hak ettiği rağbeti görmeyişi karşısında bir nebze üzüldüğümü belirtmeliyim.Günümüzde bu denli nitelikli eserler, çok sık çıkmıyor karşımıza ne yazık ki. Bu sebeple, sesimin ulaştığı tüm okurların, bu nadide eser ile en yakın zamanda yollarının kesişmesini canı gönülden temenni ederim. Radi Fiş; hafızama kazınmış olan Nâzım ile samimi dostlukları haricinde pek bilgi sahibi olmadığım, hatta araştırana kadar kendisini Türk sandığım, Sovyet bir yazar. Kendi kaleminden biyografisini şöyle sunuyor bize Radi Fiş: "1924’te Leningrad’da doğdum. Babam da yazardı. 1935’te ailemle birlikte Moskova’ya gittik. 1941’de okulu bitirdim. Aynı yıl İkinci Dünya Savaşı başladı. Gönüllü olarak orduya yazıldım. Finlandiya cephesinde çarpışırken yaralandım, altı ay kadar hastanede kaldım. Oradan çıktıktan sonra Şarkiyat Enstitüsü’nün Çince bölümüne girmek istedim, yer yokmuş; Türkçe şubesine girdim, isabet olmuş. 1944’ten beri Türk edebiyatı ile uğraştım, Nâzım Hikmet’le dost oldum. Sabahattin Ali, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli’nin şiirlerini Rusçaya çevirdim. İkinci mesleğim gemicilik. Gemiyle Küba’ya kadar gittim. Yük gemisinde ikinci kaptan olarak çalıştım.” Nâzım Hikmet'in arkadaşlığını kazanabilmiş olmayı, hayatının en onur verici olayı sayan Radi Fiş, Türkiye'de kiminle karşı karşıya gelse, bir amentü gibi, önce Nâzım'a duyduğu gönül borcunu dile getirirmiş. Şeyh Bedreddin dışında Türkçeye çevrilmiş, Mevlana ve Nazım Hikmetin hikayelerini anlattığı iki belgesel biyografik eseri daha mevcut. Radi Fiş, Şeyh Bedreddin'i anlattığı bu muazzam eserini yazarken, bizzat Şeyh Bedreddin'in kendi eserlerinden, Osmanlı ve Bizans vakayinamelerinden ve Bedreddin'in torunu Hafız Halil İsmail'in, dedesinin ölümünden 45 sene sonra kaleme aldığı menakıbname ile tercümeihalden faydalanmıştır. Öyle sanıyorum ki yazım süreci fazla meşakkatli olmuştur, zira eksiksiz, dolu dolu ve belgelere dayanan bir yapıt ortaya çıkarmış yazar. 452 sayfalık bu yapıtı okumam biraz zaman aldı. Buradan durağan bir eser olduğu sonucu çıkarılmasın lütfen, eser çok fazla tasavvufi detay içerdiğinden ve ben de bu konularda yetersiz olduğumdan mütevelli bir yandan araştırıp bir yandan okumak işimi zorlaştırdı. Teshil, Varidat, Hakikat Bizimle ve Kalplerin Işığı adında 4 ana bölümde ele alınan bu biyografi, 12 alt başlıkla okura sunulmuş : *İznik Sürgünü *Senin İlacın Sende *Aşıkları Saymanın Vaktidir *Kervanlar *Kahire *İki Yol *Başlangıç *Cenk *Yeni Bir Düzen *Vakit Erişti *İki Ordugah *Beni Kara Toprakta Değil... Günümüzde, kimilerine göre isyankar bir hain, kimilerine göre demokrat bir alim, kimilerine göre ilk komünist, kimilerine göre ise bir Alevi dedesi kabul edilen Simavralı Şeyh Bedreddin Mahmud, tahmin edildiği üzere 1359-1420 yılları arasında -Sağır Ortaçağ- olarak adlandırılan dönemde yaşamış, İslam tasavvufunun Vahdet-i Vücud okuluna bağlı bir Osmanlı mutasavvıfıdır. İçerikte de bahsedildiği gibi "Zaman içerisinde, iktidarın ve zenginliğin, haksızlık ve yoksulluğun sarsılmazlığını, değişmezliğini öne süren şeriat ilkelerinin, eşitlikle bağdaşmadığı sonucuna varmıştır. Bu sonuca ulaşmasıyla da, kendisine büyük ün sağlayan bütün yapıtlarını yok etti. Yeryüzünde eşitliğin sağlanmasının biricik yolunun toprağın ve tüm zenginlikleri ortaklaşa kullanılmasından geçtiğini belirterek, bu amaca ulaşmak için 15.yüzyılda, bugünkü Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan sınırları içinde yer alan topraklarda antifeodal bir halk ayaklanmasının başına geçti. Fanatizm ve dinsel hoşgörüsüzlüğün egemen olduğu bir dönemde, savaş arkadaşlarıyla birlikte tüm halkların ve dinlerin birbirine eşit olduğunu haykırdı. "Mülk yalnızca Allah'ındır, yârin yanağından gayri herşey ortaktır" diyerek, eşitlik ve adalet felsefesini ortaya koyunca, dönemin şartları ve düşünsel yapısı karşısında azılı bir sapkın, bir zındık ve bir hain olmaktan öteye geçemedi Bedreddin. Keşke biraz anlaşılabilseydi, keşke önüne engeller konmasaydı, keşke yaftalanmasaydı da Nâzım'ın muhteşem dizelerine konu olmasaydı demekten alıkoyamıyor insan kendini. Bedreddin, Ak bir koyun postu üstüne oturmuş. Hatt-ı talik ile yazıyor "Teshil"i. Karşısında diz çökmüşler ve karşıdan Bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona. Bakıyor; Başı traşlı Kalın kaşlı İnce uzun boylu Börklüce Mustafa. Bakıyor; Kartal gagalı torlak Kemal.. Bakmaktan bıkıp usanmayıp Bakmaya doymayarak İznik sürgünü Bedreddine bakıyorlar... " Fikirlerini yaymak ve halkı bilinçlendirmek için tek başına Kahire'den başladığı yolculuğu, Halep, Aydın, Tire, İzmir, Sakız Adası, Kütahya, Domaniç, Bursa, Gelibolu ve Trakya'dan sonra, başta Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal olmak üzere, farklı dile, dine ve tebaaya mensup binlerce mürit ile Edirne'de sonlanır. Hâl böyle olunca bu durum, dönemin padişahı Çelebi Mehmet ve çevresince , devlete karşı bir tehdit unsuru olarak görülür. Öyle ya Bedreddin'in amacı, saltanat boyunduruğu altında ezilmiş halkı huzura erdirmek, beylerin, sultanların, padişahların zulümlerine son vermekti. Bu zulüme direnme mücadelesinde önce Torlak ile Börklüce'nin kelleleri alındı. Daha sonra ise Müftü Haydar Herevi'nin sesi duyuldu: -Şeyh Bedreddin Mahmud! Hakkında hüküm verildi. Hükmümüz şu hadise dayanıyor:"Eğer davanız, sizi bir adamın etrafında birleştirdiyse ve bir başkası gelip sizi birbirinizden ayırıyorsa, öldürün o adamı." -Hakikat bize insanları varlık durumlarına, dillerine, dinlerine göre ayırmamızı değil, birleştirmemizi buyurur. Ama, madem biz yenildik, şimdi bütün bu konuşmalar boşadır... Verin şu fetvanızı! Yazıcı, müftüye baktı. Müftü başını salladı. Bedreddin, kendisine uzatılan kağıda baktı. Şöyle sona eriyordu fetva:"Yeryüzü sultanın başkaldırmış birinin katli vacip değil midir? Vaciptir." Dini konularda fetva vermek hakkına sahip olduğu Kahire günlerinden beri yanında taşıdığı mührünü, kuşağının arasından çıkardı. Yazıcının uzattığı mürekkebe, telaşsız, sakin bastırdı ve kağıdın altına bastı. ... Sehpanın önünde durdular. Bedrettin kalabalığa baktı. Akşemseddin'i, Mecnun'u, Durası Emre'yi, Derviş İbrahim'i, taşçı ustaları Aşot ve Vartan kardeşleri ve öteki mücadele arkadaşlarını, öğrencilerini gördü. Cellatlara döndü: -Abdest almak istiyorum, dedi. Bir testi getirdiler. Bedrettin Mecnun'u çağırdı. Mecnun gözünde yaşlarla su döktü testiden öğretmeninin eline.Ağlama Mecnun. Hakikat bizimle! Vasiyetimdir :Bedenimi, şu bakır olar çarşısı yakınında bir yere gömün... Ama beni kara toprakta değil, hakikati anlamış insanların yüreklerinde arayın ! Dört yöne ayrı ayrı selam verdi. Halk da aynı selamla karşılık verdi kendisine. Sehpaya çıktı. Cellatlar, onu iyice aşağılamak için, üstünde ne var ne yoksa çıkarıp, çırılçıplak ettiler kendisini; sonra yağlı ilmiği geçirdiler boynuna, üstünde durduğu peykeyi bir tekmede devirdiler... "Buyur otur Şeyhim, Samanyollarının ılık sedirine UZAN, Uzun, görklü ve sof yüzünü bizden yana DÖNDÜR. Bize buğdayın ateşini, gözlerin timarını ve hüznün varidatını anlat! Elini elimize dokundurmadan... Sen ki öldüğü yere bir kök sümbül bırakır gibi Usulca sevdalar bırakan ovaların ve kartalların musahibi Ne zaman diye sorma, Ne zaman yaprağın fetreti gülün kıyamına, Gülün kıyamı ağacın isyanına dönerse, İşte o zaman... Mübalağa akşam olur, Güz, nefti dolaklarını çıkarır da gelir Elini elimize dokundurmadan... " Hilmi Yavuz (Seda Bera)

*Kitapla ilgili bilgi içerir. Şeyh Bedreddin 1359 yılı ile 1418 yılları arasında yaşamış olup mutasavvıf, hukukçu, filozof, bilim adamı ve ihtilalci gibi çok yönlü bir kişiliğe sahip tarihimizde yer alan önemli isimlerinden biridir. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Edirne civarında olan Simavna’da doğmuştur. Şeyh Bedreddin İslam diniyle ilgili ilk bilgileri aile içinde aldıktan sonra, Bursa, Konya, Kudüs, Kahire, Tebriz gibi zamanın bilim merkezi olan yerlerde ün yapmış alimlerden ders alır. Matematikçi ve gökbilimci olan Mevlana Feyzullah’ın yanında yıldız bilimleri ve hesaplamalar konusunda birçok başarı elde eder ve Mevlana Feyzullah’ın ölümünden sonra Kudüs’te ünlü hadis ve fıkıh bilgini İbni Hacerül Eskalani’den öğrenci olur. Sonrasında Bedreddin o dönemin ünlü bilim ve inancın merkezi Kahire’de 15 yıl kalır. Bu süre içerisinde buradaki tüm eğitim olanaklarından faydalanır. Sultan Berkuk’un oğlunun yanı sıra birçok genç onun öğrencisi olur. Sultan Berkuk’un sarayında aralarında İbni Haldun, Celaleddin Hızır, Hüseyin Ahlati gibi ulema sınıfının ünlü isimlerinin bulunduğu toplantıdaki tartışmalara katılır. Bedrettin Ahlati’yle yaptığı konuşmadan sonra onun müritleri arasına katılarak tekkede çile adı verilen çeşitli aşamalardan oluşan bedensel ve ruhsal acılardan geçer. Ahlati onu Tebriz’e gönderir, burada Timur’un ordusu geçerken Yıldırım Beyazıt’a ihanet ederek Timur’a katılan askerlere söylediği kızgınlık sözleri üzerine askerler onu yakalar. Timur’un tutsağı olur, ancak huzurunda dinle ilgili konulardaki soruları cesurca yanıtlaması sonucunda Timur onun sarayında tutarak adalet, din gibi konularda görüşlerinden faydalanmak ister. Ancak Bedrettin oradan ayrılır. Musa Çelebi’nin döneminde kazaskerlik yapmıştır, yolsuzluk yapan kadıları görevine son vererek güvenilir kişileri kadı tayin ederek adil kararlar verilmesini sağlamıştır. Musa Çelebi’nin kardeşi Çelebi Mehmet tarafından öldürülmesinden sonra da İznik’te tutulmuştur. Tutukluluğu sırasında Bedreddin inandığı davası uğruna harekete geçme çabası içinde olmuştur. Çelebi Mehmet gün geçtikçe daha çok insanın katılarak güçlenen bu hareketi önlemek için Osmanlı ordusunu Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in adamlarının üzerine gönderip onları bozguna uğratır. Börklüce ile yapılan savaşta sekiz bin yandaşını öldürür. Börklüce Mustafa ve Kemal Torlak da esir edilip işkenceyle öldürülür. Bedreddin de aralarına sızan sultanın adamlarının yardımıyla yakalanır. İslam dünyasının ünlü din bilginleri arasında yer alan Bedreddin’i yargılamak ölüm fetvasını vermek kolay değildir. Şeyh Bedreddin oradaki tüm ulemadan üstündür ancak İranlı bilgin Mevlana Haydar’ın fetvasıyla Edirne’nin Serez çarşısında asılır. Kitapta tüm olaylar en ince ayrıntısına kadar, akıcı bir dille, ustaca betimlenerek anlatılmış. Kitapta ayrıca bu davada büyük rol oynayan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le ilgili bölümlerde Şeyh Bedreddin’in yanında yer almasına neden olan olaylar var. Börklüce Mustafa ve toplumun her kesiminden olan arkadaşları savaşarak beylerin elinden aldıkları topraklar üzerinde adalet, eşitlik üzerine yeni düzenlerini kurarken karşılaştıkları sorunların çözümünde inandıkları davaya uygun kararlar almaya çalışırlar. Kadınlar da oluşum içerisinde yer alır. Yapılan kurullarda kadınların erkeklerle birlikte yan yana yer alması gerektiği üzerinde durulur ki bunlar 600 küsur yıl önce konuşulanlar. Şeyh Bedreddin’in çocukluğundan itibaren tanık olduğu yoksul köylülerin yaşantıları ve çektikleri acılardan onları kurtarmak istemiştir. Sultanların, beylerin zulmüne son vermek için mücadeleyi başlatmış, farklı dillerden, milletlerden, dinlerden onun hakikatina inanan binlerce kişi ona katılmıştır. Amaçları yoksul halkın topraklardan eşit olarak faydalanması, ortak mülkiyete sahip olmasıydı. Halkın sultanlar, beyler, zenginler tarafından ezilmemesi, köle olmaması insanca yaşam hakkına sahip olmasını istemeleriydi. Kurmak istediği sosyal düzen, mülkiyet eşitliği, insanların eşit olması, adaletle ilgili düşünceleri varolmaya devam eden sömürüyle mücadeleye esin kaynağı olmaya devam etmektedir. Şeyh Bedreddin ve arkadaşları bu dünyada cenneti kurmak için ayaklanmışlar, bu kerresinde mağlup olsalar da hakikati anlayanların yüreklerinde yaşamaktadırlar. "Beni kara toprakta değil, hakikati anlamış olan insanların yüreklerinde arayın. " Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı, Şeyh Bedreddin’in ülkemizde tanınmasını sağlamıştır. ……………………… Hep bir ağızdan türkü söyleyip Hep beraber sulardan çekmek için Demiri oya gibi işleyip hep beraber Hep beraber sürebilmek toprağı Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek Yarin yanağından gayri her şeyde Her yerde hep beraber diyebilmek için Onbinler verdi sekiz binini…. ……………………… Bedreddin gülümsedi. Aydınlandı içi gözlerinin, dedi: — Mademki bu kerre mağlubuz netsek, neylesek zaid. Gayrı uzatman sözü. Mademki fetva bize aid verin ki basak bağrına mührümüzü.. https://www.youtube.com/watch?v=-3eCrAIlYSU https://www.youtube.com/watch?v=ijnghN3xGeQ (mısra)

1402 yılında, sıcak Ankara gününde, henüz turşusuyla meşhur hale gelmemiş Çubuk'ta, bir komutan, askerlerinin bağırdığını ve ok darbeleriyle düştüğünü gördü. Ordusu ilk kez bu kadar panik yapıyordu. Ne olduğunu anlayamadan kendi atı da huysuzlandı. Yine de komutan iyi direniyor, sancağı düşürmüyordu. Fakat ordusu aynı dirayeti gösteremeyince geri çekilmek zorunda kaldı, bitmiş sayılabilecek savaş alanından hızla uzaklaştı. Karşı taraf ise peşinden geliyordu. Düşüşü yakındı çünkü altıdaki at, karşısında ilk kez bu denli devasa bir hayvan görmüş, ürkmüştü. Ankara'ya, 600 yıl sonra gelecek hayvanat bahçesindekileri saymazsak, ilk kez filler ayak basıyordu. Filler zırh ve demirlerle kaplanmıştı ve korkutuculukları daha ileri boyuta taşınmıştı. Çok sürmeden Timur'un fillerle dolu ordusu savaşı kazandı. Nitekim komutan daha fazla dayanamadı, düştü, esir alındı. Kimi kaynaklara göre demir kafeste tutuldu, kimi kaynaklara göre bu durum bir şehir efsanesiydi. Ama bir gerçek vardı, komutan savaşı kaybetmişti. Bu komutan 1. Bayezid'di. Karşısındaki ordu komutanı ise İsen Buga'ydı. Evet, Ankara'da Akyurt'ta, Çubuk'a az mesafe kala yer alan havaalanının ismi olarak bildiğimiz Esenboğa'nın ta kendisi. İroniktir ki Osmanlı'yı kişisel ihtirasları uğruna parçalama noktasına getiren bir liderin ordu komutanının adı havaalanına verilirken Osmanlı ile çatışan ama bunu adil ve eşit bir dünya amacıyla yapan Bedreddin'in ismi tarih sahnesinden silinmeye çalışılıyor. Hem de Osmanlı'da şeyhülislâm (kazasker) olarak görev yapmasına rağmen. Musa Çelebi'nin şeyhülislamı olan Bedreddin, Mustafa Çelebi tarafından öldürülmüştü. 1. Bayezid'den sonra tarih kitapları klişe bir cümle kurar: Anadolu'da siyasi birliğin sağlanamaması. Taht kavgalarının yaşandığı bir Fetret Devri yaşanır. Ancak radikal insanlar bunalım dönemlerinde çıkar. O dönemde de hukuk alanındaki çalışmalarıyla bir insan belirir: Şeyh Bedreddin. Çok önceden de tanınmasına rağmen fikirlerini yaşatabileceği, adil olmayan ortama adaleti getirebileceği ortam bulur. “Adil hükümdar diye kimsenin kendini yasalardan üstün görmediği; bir rençberle bir zanaatkarın emeklerinin karşılığı olan ücreti alabildikleri; yaşlıların saygı gördükleri; öksüzlerin, yetimlerin, güçsüzlerin, kimsesizlerin korundukları; barışın egemen olduğu ülkenin hükümdarına denir,” cümlesiyle mutlak adalete inandığını tesciller. ''Bütün insanlar birbirleriyle öz kardeştirler. Aralarında ne efendi, ne de köle vardır,'' diyerek çağının ötesinde düşünür. ''Hakikat karşısında yalnızca dinler ve halklar değil, kadınlarla erkekler de eşittir,” fikriyle çağından 600 sene ileride yaşar. Kahire'de hocası Şeyh Ahlati'nin hakikat yolculuğunu benimseyerek kendi akılcı fikirleriyle sentezler. Onun için hakikate ulaşmada akıl çok önemlidir. ''Tüm öteki mahlûkattan farklı olarak, insan akılla donatılmıştır. Aklınızı kullanmalısınız. Yol gösterilmiştir; yolu nasıl aşacağını herkes kendisi bulmalıdır,'' şiarını benimser ama hocasıyla tanışınca vicdanı olmayan, kalbe başvurmayan aklın ne kadar tehlikeli olabileceğini de öğrenir. Öyle ya tarihte onlarca akıllı lider vardır ama hep kan dökülmüştür. Sonrasında Anadolu'ya döner ve çok önemli iki kişiyle karşılaşır. Ahmet Kaya'nın eşsiz yorumuyla bildiğimiz, Şafak Türküsü'nde duyduğumuz Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal. Mustafa, iyi bir savaşçı, iyi bir askerdir ancak 1396 Niğbolu Savaşı sonrasında Yıldırım Bayezid'in silahsız tutsakları öldürme emri vermesiyle yolu değişir. Mücadelenin önderlerinden olur, Dede Sultan lakabıyla destanlara konu olur. Aydın yöresinde, Saruhan'da etkili olur. Torlak Kemal ise Bedreddin ile yolda, tesadüfen karşılaşır. Bir cavlak olan Torlak Kemal Bedreddin'in fikirlerinden etkilenerek tarikatına katılır. Manisa'da isyan hareketlerini yönetir. Bu kişilerin fikirleri asla teorik düzeyde kalmaz. İzmir yakınlarındaki Karaburun'da ve Aydın'da yeni bir yaşam kurarlar. Kitaptaki ifadeyle: ''Bölgede ne kadar mültezim, muhafız, korucu, kolcu, bey adamı, Osmanlı askeri varsa tümü kovulmuş, dağ geçitleri sıkı sıkı tahkim edilmişti. Kaldırılan ürünler dağlardaki mağaralarda oluşturulan ortak depolarda korunuyordu. Ellerindeki silahları da bu mağaralara depolamışlardı. Hayvanlar ortaklaşa sürülüyor, her köyün kadınları toplanıp bütün sürüden sağdıkları sütle hep birlikte yoğurt, peynir, yağ yapıyor, bölüşüyorlardı. Avlanan balıklar, herkese dağıtılıyordu.'' Kapitalist birikimin olmadığı bir çağda ilkel bir sosyalizm yaşanmış olabilir miydi? Kastları, sınıfları, katmanları ayakta tutan sembollerdir. Bir subay üniforması ile er aynı şeyi giymez. Askeriyede kişiler, bu şekilde ayırt edilir. Günlük hayatta lüks markalar bu görevi görür. Bedreddin tarikatında ise bunlara yer yoktur. Tek parça ak kumaştan kesilmiş basit bir gömlektir giysileri. Nitekim her hayal gibi bu hayal de sonsuza dek sürmez. Serez çarşısında idam edilir Bedreddin. İdam edilir Torlak Kemal ve çarmıha gerilerek, işkenceyle öldürülür Börklüce. Ölümsüzlüğün beden olarak yok olduktan sonra dirilmek olmadığını savunur Bedreddin. Aslolan fikirlerdir. O, cennet ve cehennemi de adaleti de bu dünyada arar. O yüzden yeryüzünde cennet kurmak ister. Ve gerçekten de ölümsüzdür. 700 sene sonra adı yankılanmaktadır. Nazım Hikmet'in şiirlerinde, sanatçıların müziklerinde: İnsanları düşün anne Düşün ki yüreğin sallansın Umutlu güzel günlere inanan Mutlu bir yusufçuk havalansın. İyi okumalar. (Yorgun demokrat)

Ben de Halimce Bedreddinem PDF indirme linki var mı?

Radi Fiş - Ben de Halimce Bedreddinem kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ben de Halimce Bedreddinem PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Radi Fiş Kimdir?

Sovyet yazar.1924 yılında Leningrad'da doğdu. Moskova Şarkiyat Enstitüsünün Türkçe Bölümünde okudu. Orhan Kemal, Melih Cevdet Anday ve Sabahattin Ali'nin şiirlerini rusçaya çevirdi. Nazım Hikmet'le yakın dost olan Radi Fiş, Nazımın Çilesi, Ben de Kendi Halimce Bedrettinem, Bir Anadolu Hümanisti Mevlana isimli eserleri vardır. İkinci mesleği gemiciliktir.

Radi Fiş Kitapları - Eserleri

  • Ben de Halimce Bedreddinem
  • Nazım'ın Çilesi
  • Bir Anadolu Hümanisti Mevlana

Radi Fiş Alıntıları - Sözleri

  • Bilgi, yalnızca belleğinizin bir parçasıdır. Anlamaksa varlığınızın bir parçası. (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • Herkes gibi ben de ona gıyaben, hayrandım. Ve herkes gibi, kimbilir neden, ona kızıyordum. Herkes gibi nedenini bilmeden onu seviyordum. Muazzam, koca şair ... (Nazım'ın Çilesi)
  • İnsanda zekâ sınırlıdır, aptallığınsa sınırı yoktur. (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • "Akılla, bilinçle değil tüm varlığıyla anlamaktı. Sözleri değil, söz giysisinin altında yatan özü anlamaktı!" (Bir Anadolu Hümanisti Mevlana)
  • Utanç, utançla temizlenir (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev.. (Nazım'ın Çilesi)
  • Bir kenti ele geçirdikleri zaman Moğollar genellikle halkı kent duvarlarının dışına çıkartıyorlar, sonra da kenti yağmaya başlıyorlardı. Eğer yapmaya herhangi bir şekilde karşı çıkan olursa, o zaman tüm kenti yer yüzünden siliyorlardı. (Bir Anadolu Hümanisti Mevlana)
  • Exupery, “sevmek , birbirinin gözüne bakmak değil , aynı yöne doğru bakmaktır” diyordu. (Nazım'ın Çilesi)
  • Bir şeye tutuldular mıydı, nasıl da duygusuz bir aptala dönüveriyor şu erkekler! En okumuşları, en bilge olanları bile! (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • Başgardiyan yardımcısı üstelik aşık. Kadınlar binasından bir mahpusu seviyor. Ona perilerden, var olmanın sırlarından ve başka romantik şeylerden bahseden mektuplar yazıyor. Kadın da ona tutup nasıl bir cevap verse beğenirsiniz? "Bitlendim, beni seviyorsan bir somun ekmek, bir kalıp sabun gönder, kuvvetsiz düştüm. Dışarı çıkınca öderim." Herif öfkesinden az kalsın aklını oynatıyordu. "Kadın denir mi buna? Yuh, inek! Ben ona aşkın sırlarından bahsediyorum; bu da 'bitlendim, ekmek gönder'!" Raşit'le güç bela onu yatıştırdılar. İşte bizim romantiklerimiz! (Nazım'ın Çilesi)
  • Zenginle sağlıklının sadaka aldığı nerde görülmüş? (Bir Anadolu Hümanisti Mevlana)
  • Bir Tanrı olmak kolay,hayvan da olmak kolay.İnsan olmak zordur. (Nazım'ın Çilesi)
  • Uzun lafın kısası, topraklar beylerin elinden alınacak... Ama kime verilecek? - Hiç kimseye... Amacımız bir zorbayi defedip yerine başka bir zorba getirmek degil. Zorbalığı ortadan kaldırmak... (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • Yaş kırk. .. Bütün bir hayat geçti. N'olacak sanki! Kötü mü geçti? Yooo, niye ... ? Fakat geçti ya, sen ona bak. Yaaa, Nazım Hikmet Ran! (Nazım'ın Çilesi)
  • "Toprağa gömülen bir tohum olgunlaştığında uç sürerdi; Bitkilerde bile bu böyleydi de Aşkın olgunlaştırdığı insan yüreği için de aynı şeyin söz konusu olduğunu neden düşünemiyorduk? " (Bir Anadolu Hümanisti Mevlana)
  • "Acaba beni herkes neden bir nevi kahraman olarak görmek istiyor?Ben kusurlarımla,meziyetlerimle normal bir insanım.Siz insanların bana olan sevgisinden bahsediyorsunuz ve diyorsunuz ki bu sevgi,ağırbaşlı olmamı icap ettirir; bence böyle bir sevgi insanların bana değil,bende görmek istedikleri kimseye,yani kendi hayallerine duyduklari sevgidir." (Nazım'ın Çilesi)
  • Kimbilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi uzaktan seyretmeseydik ruhunu birbirimizin. Kimbilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden belki bu kadar yalan olamazdık birbirimize ... (Nazım'ın Çilesi)
  • Taçlar, tahtlar hep ahmaklar üzerine kılıç zoruyla yükselir. (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • iktidar demek, yalan demekti, baskı demekti. (Ben de Halimce Bedreddinem)
  • Ona göre Tanrı sevgisi demek başkalarına zulm etmemek demekti. (Bir Anadolu Hümanisti Mevlana)

Yorum Yaz