tatlidede

Brian O'Doherty kimdir? Brian O'Doherty kitapları ve sözleri

İrlandalı Heykeltıraş, Enstalasyon Sanatçısı, Eleştirmen, Yazar Brian O'Doherty hayatı araştırılıyor. Peki Brian O'Doherty kimdir? Brian O'Doherty aslen nerelidir? Brian O'Doherty ne zaman, nerede doğdu? Brian O'Doherty hayatta mı? İşte Brian O'Doherty hayatı...
  • 22.01.2023 15:00
Brian O'Doherty kimdir? Brian O'Doherty kitapları ve sözleri
İrlandalı Heykeltıraş, Enstalasyon Sanatçısı, Eleştirmen, Yazar Brian O'Doherty edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Brian O'Doherty hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Brian O'Doherty hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Brian O'Doherty hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1928

Doğum Yeri: County Roscommon, İrlanda

Brian O'Doherty kimdir?

Brian O'Doherty, 1928 doğumlu, İrlandalı heykeltıraş, enstalasyon sanatçısı ve eleştirmendir. Yaşamını Amerika’da sürdüren O’Doherty, 1972 yılında İrlanda’da Kanlı Pazar olaylarında öldürülen gençlerin anısına ismini Patrick Ireland olarak değiştirmiş, 2008 yılında İrlanda’da barışın sağlanması konusundaki gelişmeler nedeniyle “öteki kimliğini” Dublin’deki İrlanda Modern Sanat Müzesi’ne gömerek kendi ismini yeniden kullanmaya başlamıştır. Aslen tıp eğitimi alan O’Doherty, 1950’lerin sonunda mesleğini bırakarak sanata yönelmiş, soyut, geometrik heykelleri ve izleyici katılımını temel alan enstalasyonlarıyla tanınmıştır. Bir dönem Art in America dergisinin ve NBC televizyonunun sanat eleştirmenliğini yapan O’Doherty, sanat üzerine makalelerinin yanı sıra aralarında Booker Ödülü adayı olan “The Deposition of Father McGreevey” (1999) ve “The Strange Case of Mademoiselle P.” (1992) gibi çeşitli romanlar da yazmıştır.

Brian O'Doherty Kitapları - Eserleri

  • Beyaz Küpün İçinde
  • Bir Garip Vaka: Matmazel P.
  • Rahibin İtirafları

Brian O'Doherty Alıntıları - Sözleri

  • Derinlikten yoksun gerçek bir resimsel düzlem düşüncesi (ki eski mekan yanılsaması algısının “gerçek” biçimlerinden farklı olarak, yeni yaratılmış biçimlere yer veren bir düzlemdir bu) resmin kenarlarına daha yoğun bir baskı bindirmiştir. Bu süreçteki en büyük yaratıcı, elbette ki, Monet’dir. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Memleket doğduğunuz yer değil, doyduğunuz yerdir. (Rahibin İtirafları)
  • İnsanların kafasına bir şey girdi mi söküp atmaları biraz zor olur. Doğru ya da yanlış fark etmez. İnsanların huyu bu. (Rahibin İtirafları)
  • Kendi türünden kusurlu olanları reddeden hayvanlar gördüm.Öyle görünüyor ki bu acımasızlık, yani körlüğün bir başka biçimi,doğanın kendisinde var.Şu halde, alt benliğimizi aşıp kendimizi uygu armoni içine yerleştirmek için daha da çok uğraşmamız gerekiyor. (Bir Garip Vaka: Matmazel P.)
  • Gözler görmek istediği şeyi görür. (Rahibin İtirafları)
  • Adalet sağlayamayacak olanlardan adalet bekledim. (Bir Garip Vaka: Matmazel P.)
  • Yatay mesafelerdeyse aynı ahlaki erdeme pek rastlanmaz sanki. Uzaktaki bir figür yaklaşırken, karşılaşmanın olası tekinsizliği kaplar içimizi daha çok. Hayat yataydır, birbirini kovalayan bir olaylar silsilesidir, bizi ufka doğru iteleyen bir tür bant gibidir. Oysa tarih, yani uzaklaşan o uzay gemisinden görünen görüntü farklıdır. Boyut değişip de zaman katmanları üst üste binmeye başladıkça, bu katmanların arasında zamanı algılayıp düzeltmek adına belli perspektifler kurmaya başlarız. Sanatın bu süreçte iyice karmaşıklaşmasına şaşmamak gerekir; sanatın zaman içinde algılanan tarihi, gözlerimizin önündeki görüntülerle sınırlıdır ve üstelik bu görüntü, en küçük bir algısal tahrik sonucunda ifadesini anında değiştirmeye hazır bir tank gibidir. Gelenek dediğimiz o “sabit” olgunun merkezinde, tarih ile gözün halletmeleri gereken derin bir mesele vardır. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Bana öyle geliyor ki, karşılaştığımız kişileri, içgüdüsel olarak, güzelliklerine göre sınıflandırıyoruz. (Bir Garip Vaka: Matmazel P.)
  • Kibrin sonu felakettir. (Rahibin İtirafları)
  • Galerinin sanatı şimdiki zamandan koruyarak geleceğe taşıma kalkanı en azından bir an için indirilmiş gibidir. Ve işte bu noktada yeniden Buren’in kapalı kapılarına dönmek yerindedir: “…sessizlik ya da boşluk yaratan sanatçının, diyalektik bir şey üretmesi gerekir: tam bir hiçlik, anlama gebe bir boşluk, çınlayan, etkili bir “sessizlik” diye yazmıştır Susan Sontag “Sessizliğin Estetiği”nde. “Sanat”, kapalı kapıların ardındaki hiçliğin dile gelmesini sorunlu kılar. Dışarıda özgürlüğüne kavuşan sanat, içeri girmeyi reddeder. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Olgun görünümü içindeki olgunluk taklidi yapan çocuğun uyanmasıyla sık sık kaybolur. (Bir Garip Vaka: Matmazel P.)
  • Bir ortaçağ kilisesi inşa etmek için uygulanan kurallar ne kadar özenliyse, galeri mekanının inşası için uygulanan kurallar da aynı özene sahiptir. Dış dünyayla her türlü temas engellenmelidir, dolayısıyla pencereler genellikle yok edilir. Duvarlar beyazdır. Ana ışık kaynağı tavandır. Ahşap parkeler kendi ayak seslerinizi duyabileceğiniz kadar cilalıdır ya da sessizce adım atabileceğiniz şekilde halı kaplıdır, gözler duvarlardadır. Sanat, hani derler ya, “kendi dünyasında” bir olgudur. O mekanda görebileceğiniz tek eşya belki bir masadır. Böyle bir bağlamda ayaklı bir kültablası bile kutsal bir statü kazanır: hani modern müzelerde yangın söndürme cihazlarının bile bazen estetik bir nesne sanılması gibi. Modernizmin yaşamı biçimsel değerlere dönüştüren algısı böylece başarıya ulaşmıştır. Ama tabii ki bu, aynı zamanda, modernizmin o ölümcül hastalığıdır. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Bir kadın bir erkeği kökten değiştirebilir. (Rahibin İtirafları)
  • İnsanlar aradıklarını nerede bulursa, oraya yanaşır. (Rahibin İtirafları)
  • Bir insanın arkasından ona acımak kadar üzüntü verici bir şey yoktur. (Rahibin İtirafları)
  • Bilimkurgu filmlerinde sık sık tekrar edilen bir sahnedir: uzay gemisi dünyadan uzaklaştıkça dünya giderek yassılaşır, bir deniz topuna, bir greyfurta, bir golf topuna, en sonunda da bir yıldıza dönüşür. Boyutların böyle değişmesi, algının da özelden genele kaymasına yol açar. Görüntüyü izleyen birey, kendisini birden bütün insanlığın bir parçası gibi algılar –halı gibi serilmiş bu görüntünün üzerine serpiştirilmiş ölümlü bir iki bacaklı olduğunun farkına varır. İnsanlara belli bir yükseklikten bakmak daha iyi görünmelerini sağlar. Dikey mesafe, hoşgörüyü teşvik eder. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Mısırlıların zamanına geldiğimizde tüm bu işlevler Firavun’un kişiliğinde birleşir: Firavun’un ölümsüzlüğünün güvencesi, temsil ettiği devletin ayakta kalmasının da güvencesi olarak algılanır. Burada bir sınıfın ya da yönetici kesimin kendi politik çıkarlarını korumak adına gücünü sonsuzlukla ilişkilendirerek sağlam kılma arayışı söz konusudur. Bir bakıma taklit büyüsü yapmaktır, arzu edilen bir şeyi ritüel halinde sunup başka bir şeymiş gibi göstererek elde etmektir. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Üzerimizdeki gökyüzünün yaşayanları kabul etmediği yetmezmiş gibi, toprak da ölümüzü istemiyordu. (Rahibin İtirafları)
  • Modernizm bize bir başka arketip daha verir: azınlık olduğunun farkında olmayan ve sanat aracılığıyla sosyal yapının değiştirilebileceğine inanan sanatçı tipi. İnançlı biri olarak bu tür sanatçının meselesi birey değil toplumun kendisidir; hatta gizli bir otoriter sosyalist olduğu bile söylenebilir. Onun o rasyonel ve reformcu dürtüsü akıl çağının bir insanı olmasının ve ütopyacı alışkanlıklarının bir yansımasıdır. Bu yapının ayrıca sanatın işlevine ağır sorumluluk yükleyen güçlü bir mistik / idealist yönü de vardır. Bu anlayış, sanatı, sosyal yapıdan ne kadar kopuk olup olmadığıyla ölçme eğilimindedir. Dolayısıyla her iki arketip de birbirine zıt amaçlarla sanatı sosyal yapıya yabancılaştırır. Bunlar Hegelci eski çifte ortaklardır ve saf oldukları nadiren görülür. Hangi ortakları seçeceğinize kendiniz karar verebilirsiniz: Picasso ve Tatlin; Soutine ve Mondrian; Ernst ve Albers; Beckmann ve Moholy-Nagy. (Beyaz Küpün İçinde)
  • Sizin bilmediğiniz bir huylarının ortaya çıkmasına neden olacak derecede büyük bir sorun yaşayana kadar insanları asla tam anlamıyla tanıyamazsınız. (Rahibin İtirafları)

Yorum Yaz