matesis
dedas

Fahri Parin kimdir? Fahri Parin kitapları ve sözleri

Çevirmen Fahri Parin hayatı araştırılıyor. Peki Fahri Parin kimdir? Fahri Parin aslen nerelidir? Fahri Parin ne zaman, nerede doğdu? Fahri Parin hayatta mı? İşte Fahri Parin hayatı...
  • 10.03.2022 16:00
Fahri Parin kimdir? Fahri Parin kitapları ve sözleri
Çevirmen Fahri Parin edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Fahri Parin hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Fahri Parin hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Fahri Parin hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1944

Doğum Yeri: Erzurum

Fahri Parin kimdir?

1944 yılında Erzurum’un Aşkale ilçesi Ballıtaş köyünde doğdu. İlkokulun 3. sınıfını köyünde okuduktan sonra anneannesi, kendisini okutmak için Ankara’ya götürdü. Dayıları ve anneannesi tüm tahsil hayatını Ankara’da tamamlattılar. 1969 Yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdikten sonra Erzurum’a öğretmen olarak atanarak göreve başladı. 1969-1974 yılla¬rında hayatta bulunan gazilerimiz ve işgali yaşamış olan büyüklerimizin hatıralarını toplayarak kitap haline getirdi. Bu eser 1977 ve 1992 tarihlerinde iki ayrı yayınevi tarafından iki defa yayınlandı. Birincisinde “Meçhul Kahramanlarımızın Dilinden Zulüm” adıyla, diğerinde ise “Ermeni Zulmünün Canlı Tarihi” adı altında çıktı. Yazar bu eserinin ardından, İran’ın eski Cumhurbaşkanı Muhammet Hatemi’nin “Şehrin Dünyasından Dünya Şehrine” adlı eserini Türkçe’ye çevirdi. Bundan sonra Pol Amir tarafından yazılan “Alamut’un Efendisi Hasan Sabbah” adlı eseri Türkçe’ye çevirdi. Bu eserde, o dönemin insan¬larının yaşantıları, birbirleri ile olan mezhep kavgaları ve siyasi mücadeleleri çok güzel bir üslupla ve roman türünde anlatılmıştır. Yazar ayrıca Muhammed Hicazi’nin “Arifin Gönlü” adlı eseri Farsça’dan Türkçe’ye çevirdi. Cemal Paşa’nın anılarını da eski Türkçe’den yeni Türkçe’ye çevirdi. Yazar Milli Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde öğretmen ve idareci olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Altı yıl özel kurumlarda idareci alarak çalıştıktan sonra tamamen bilim deryası¬na dalmak için görevini bıraktı.

Fahri Parin Kitapları - Eserleri

  • Cemal Paşa
  • Anılarım
  • Dedelerimizin Ağzından Ermeni Zulmü

Fahri Parin Alıntıları - Sözleri

  • İstanbul’umuzun pek yerleşmiş bir âdedi vardır: Erkeklerin vapurda, köprüde, çarşıda, sokakta ve mesire yerlerinde rastladıkları İslam kadınlarına edepsizce laf atmaları... Buna bazı seçkin kadınlara ve biraz karakterine uygun şekilde giyinmiş hanımlarımıza kaba lisanla, hatta bazen elleri ile tecavüz etmelerini de ilave edebiliriz. Bu iğrenç alışkanlık hak kında ta çocukluğumdan beri nefret eder, hükümetin buna nasıl olur da çare bulamadığına aklım ermezdi. Bu durum hükümetin zaafı oranında artar ya da eksilir. İstanbul muhafızı olduğum sıra tecavüze uğrayan birkaç aile reisleri bunun engellenmesini benden rica etmişlerdi. Ceza kanununun bu hususta pek zayıf olduğunu nazar-ı dikkate alarak yine Örf-i İdari Kararnamesinin Askeri Hükümete verdiği yetkiye istinat etmek istedim. Kadınlara sarkıntılık eden erkeklerin sürgün edileceklerini ilan ettim.Dört-beş sürgünden sonra, kadınlar sokaklarda tecavüze uğramaktan kurtuldular. İşte o zamandan itibaren, İstanbul’da Türk kadınları gerçek özgürlüğüne doğru genel adım atmış oldular. Kadın özgürlüğünün, daha doğrusu kadının insan toplumunun bir yararlı parçası olduğu gerçeğinin artık memleketimizde de anlaşılarak memleketin genel hizmetinde iştiraki düşüncesinin en ateşli savunucularından olduğumu gösterdim. İstanbul muhafızlığım sırasında başlayan hakaretin ölçüsü ilerledi. Bu genel harp sırasında memlekete çok yararlı bayındır işleri temin ettiler. Memlekete, en seri ve yararlı ilerlemeler yapacak olan uygar kadınları esaret altında bulunan milletlerin felakete uğrayacakları hakkındaki düşüncem geçerlidir. (Cemal Paşa)
  • Ali Fuat Paşa'dan o sırada aldığım bir telgrafnamede, talihsiz Osmanlı Kumandanı bana şöyle yazıyordu; "Kudüs'ün savunmasında görevli olduğum günlerden beri bunca ısrar ve telkitlerime, sizin tarafınızdan, istenmeden gönderilmiş olan süvari alayından başka Yıldırım Grup Kumandanlığı'ndan, hatta bir tabur imdat kuvveti bile alamadığımdan, katiyen değiştirilmeyecek haftalarca birinci hat siperlerde kalmaya mecbur olan zavallı askerlerimizin düştükleri fevkalade yorgunluktan yararlanan İngilizler bu sabah bir baskınla o güzel Kudüs'ü işgal ettiler: Bu yenilginin sorumluluğu tamamen Falkenhayn Paşa'ya aittir." (Cemal Paşa)
  • Rus ve Ermeni savaşları bittiğinde (bu seferde) Yunan savaşı başladı. Köyün yeni yetişen gençlerini de bu savaş için topladılar. Bunu fırsat sayan Dersim'in Kürt çeteleri köyümüzü bastıklarında onlara karşı koymaya kuvvetimiz hiç yoktu. İşte, bizim köyde vahşet bu zaman başladı. Evlerimizi talan edip neyimiz varsa alıp götürdüler. Yine de vatanımız bu şartlar altında da kurtarılmıştır. (Dedelerimizin Ağzından Ermeni Zulmü)
  • Köylüler Rus, Ermeni ve Kürt yağmalarından kışın tipide feryat ve figan kaçıyorlardı. (Dedelerimizin Ağzından Ermeni Zulmü)
  • İstanbul’umuzun pek yerleşmiş bir âdedi vardır: Erkeklerin vapurda, köprüde, çarşıda, sokakta ve mesire yerlerinde rastladıkları İslam kadınlarına edepsizce laf atmaları... (Cemal Paşa)
  • "Şimdi size güzel bir havadis vereyim. Bulgar Kralı'nın benimle müttefik olduğuna dair olan mektubunu Bu sabah cebime koydum." Demiş olduğunu Berlin elçimiz Mahmut Muhtar Paşa yazmışlardı. Bu haber bizim için mucib-i memnuniyetti. Zira beş altı ay evvel bizimle kararlaştırdıkları ittifak müzakerelerine dair Bulgarlardan tek bir söz duyulmuyordu. Bu genel harp'te İtilaf Devletleri ile ittifak yapmaya çalışılırsa bizim için çok büyük felaketle sonuçlanacağına hiç şüphe edilmiyordu. (Cemal Paşa)

  • Ermeniler, halkı o derece yıldırmışlardı ki, soğuğa da perişanlığa da razı idiler. (Dedelerimizin Ağzından Ermeni Zulmü)
  • 15 Haziran 1913 Çarşamba günü sabahleyin Harbiye Nezareti’ne gitmiştim. Yarım saat kadar Paşa ile görüştüm. Zavallı, o gün çok neşeli ve alınan önlemlerin sonucundan emin görünüyordu. Telaşa neden olmamak için bugünlerde bazı suikastlardan bahsedildiğini, belki yarın ve öbür gün buna engel olmak için bazı tutuklamalar yapabileceğini, başkentin emniyet ve asayişinin korunması için her türlü inzibat önlemleri alınmış ise de münferit suikastlara karşı tamamen etkili önleyici tedbirlerin alınmasının mümkün olamayacağından, kendilerinin de yolda iken tedbirli olmalarının uygun olacağını ve yaverlerine hususi ihtarlarda bulunduğunu genel şekilde arz ettim. “Adam!.. İş olacağına varır. Ne yapalım? ‘Elhükmü-Lillah...’” dedi. İzin isteyerek yanından ayrıldım. Umumi Karargâh üçüncü şubesinde Binbaşı Sadullah ve Kemal Beyleri görmek için üst kata çıktım. Bir nizamname hakkında Kemal Bey’le görüştüm. Aradan henüz bir çeyrek saat ya geçmişti veya geçmemişti. Harbiye Nezareti meydanından bir kalas tahtasına çekiçle vurulduğu zaman meydana gelen sese benzer bir ses muntazam ve mütereddit fasılalarla beş defa duyuldu. Zaten her an bir olay bekleyen kulaklarım bir anda sesin geldiği pencereye dikildi. Kemal Bey’e sordum: “Acaba tabanca sesi mi?” “Hayır, zannetmiyorum. Ya kilim silkiyorlar veya çivi çakıyorlar...” dedi. Fakat bu cevap beni tatmin etmemişti. Her an hoş olmayan bir olay bekliyordum. Beş dakika sonra kapı açıldı. Sadık hizmetçim telaşla içeri girerek: “Paşa’yı vurdular!” diye bağırdı... (Cemal Paşa)
  • Şerif Hüseyin'in isyanı üzerine Fahri Paşa'yı Medine Kumandanlığına tayin etmiştim. Orada 15-16 tabur piyade ve birçok dağ bataryasından ibaret bir kuvvet toplamaya mecbur olmuştum. Bütün ruhumla hakkında ebedi bir hürvet ve hayret duygusu beslemek mecburiyetinde bulunduğum Fahri Paşa, her taraftan kendisine hasım unsurlar ve tesirlerle mahsur kalmış olduğu halde bu kuvvetle 1916 yılı haziran ayı başından 1918 yılı kanunuevvel(aralık) ayı sonuna kadar, tam iki buçuk sene zarfında gerçekten harikalar yaratarak o mübarek Peygamber Mezarını -Hz. Muhammed'in o mübarek kabrini- İngiliz ve Fransız topçuları ve her türlü yardımcı sınıflarla takviye edilmiş olan kuvvetli Şerif Hüseyin'in birliklerine, Asi Araplara karşı savunmaya muvaffak olmuştur. Hatta bu 1917 senesi teşrinlerinde (Ekim-Kasım) yalnız beş altı tabura inmiş ve 1918 kanunusanisinde (Ocak) Ma'an'ın Şerif Faysal - Şerif Hüseyin'in oğlu- tarafından zaptından sonra anavatanla hiç bir bağlantısı kalmamış olduğu halde dahi, yine sebat ederek ve direnerek mütarekeden üç ay sonraya kadar Medine'yi kudretli elinde muhafaza edebilmiştir. (Cemal Paşa)
  • ... Ermeniler daha da baskın çıkıp halkı öldürmeye başladılar. Sudan bahanelerle devamlı hadise çıkarıyorlar ve sonunda da bunun suçunu zavallı müdafasız halka yükleyerek devamlı cinayetler işliyorlardı. Ruslar bile bunların acımasız hakaretlerine dayanamayıp bizleri koruyorlardı. (Dedelerimizin Ağzından Ermeni Zulmü)
  • Gariptir ki, Ruslar o esnada Edirne'nin Osmanlılar tarafından geri alınmasına taraftar gözüküyorlardı. Bulgar Hükümeti’nin zararına olan bu muameleyi Rusların neden dolayı hoş görmekte olduğunu o zaman uzun uzadıya düşünmüştüm. Türk-Bulgar ittifakının esaslarını kararlaştırmaya memur olduğum sırada Bulgar Sefiri Mösyö Tuşef'le görüşürken bir gün konuşmayı bu mevzuya getirdim. Bunun nedenleri hakkında ne düşündüğünü Bulgar diplomattan sordum: “Ruslar, İstanbuľu kendi malları addediyorlar. İstanbul'u aldıkları zaman onun Rumeli'deki hinterlandının mümkün olduğu kadar geniş olması kendileri için önemlidir. İstanbul'un kendileri tarafından işgalinde, Edirne Türklerin elinde bulunacak olursa tabiatıyla Ruslara intikal edecek ve bu sayede sonradan Bulgaristan'ı istilaya ayıracakları orduları için geniş bir manevra sahasına sahip olacaklar." demişti. Bu görüşü çok doğru ve kabule layık buldum. (Anılarım)
  • İslam taassubu, öteden beri Türk politikacılarının elinde değerli ve isabetli bir silahtı. (Cemal Paşa)
  • İngilizler, Şerif Hüseyin'in isyanından tamamen emin olmadıkça Kanal'ın doğu kıyısına geçmeye daha doğrusu Filistin aleyhine bir istila hareketi yapmaya karar verememişlerdi. Onlar çok iyi emindiler ki, Şerif'in ihtilali bizi Hicaz bölgesinde bazı muhafaza tedbirleri almaya mecbur edecek ve Suriye ve Filistin'e tahsis olunan kuvvetlerimizin dağılmasına neden olacaktı. -Buradaki askerlerin bir kısmı arap askerleri idi... Bundan başka Şerif Hüseyin'in eli ile Araplara yapacakları nakdi yardımlar, Arapların bizim aleyhimize ayaklanmasını temin edecek ve bu da bizim tamamen zayıflamamızla sonuçlanacaktı. (Cemal Paşa)

Yorum Yaz