tatlidede

Kalenderiler - Ahmet Yaşar Ocak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kalenderiler kimin eseri? Kalenderiler kitabının yazarı kimdir? Kalenderiler konusu ve anafikri nedir? Kalenderiler kitabı ne anlatıyor? Kalenderiler PDF indirme linki var mı? Kalenderiler kitabının yazarı Ahmet Yaşar Ocak kimdir? İşte Kalenderiler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 13.08.2022 22:00
Kalenderiler - Ahmet Yaşar Ocak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Yaşar Ocak

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9786050821529

Sayfa Sayısı: 384

Kalenderiler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ahmet Yaşar Ocak’ın eserleri arasında belki de beni en fazla etkileyenlerden biri de Kalenderîlere dair kitabıdır. Ben onun yazdığı bütün eserleri okudum. Kalenderîleri marjinal bir sûfilik hareketi olarak anlattığı bu eserinde, bu meselenin bir itikat meselesi olmaktan ziyade, bir sosyoloji meselesi olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu konuları araştırırken ilahiyatçı gözüyle değil, sosyolog ve tarihçi gözüyle bakmak gerektiğini onda gördüm. Ocak’ın Kalenderîler üzerine yazdığı bu eser âdeta bir metodoloji modelidir ve beni bu açıdan en fazla etkileyen eserdir.

Taha Akyol

Bugüne kadar Bektaşilik üzerinde birçok araştırma yayımlanmış olmasına karşılık, ona temel oluşturan çok daha geniş çaplı, orta ve yeniçağlar İslâm dünyasının pek çok yerine yayılmış bir tasavvuf akımı ve meşrebi olan Kalenderîliğin yakın zamanlara kadar devre dışı kalması önemli bir eksiklik olmuştur. Sebebi, bu ilginç ve mühim protest sufiliğin mahiyet ve öneminin yeterince anlaşılmamış bulunmasıdır. Ocak’ın Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfilik: Kalenderîler adlı eldeki bu eseri, tasavvuf tarihinde Kalenderlerin, Kalenderiliğin ve onun çerçevresinde vücut bulmuş mistik teşekküllerin, Osmanlı sahasında XVII. asra kadarki tarihî macerasının hikâyesidir. Bu alanda yayımlanmış ilk monografi olma özelliğini de taşıyan bu çalışmayla tüm tarih meraklıları “yaşadığımız toprakların tarihi”nin ilginç ve meraklı, ama aynı zamanda nühim bir kesitini tanıyacak.

Kalenderiler Alıntıları - Sözleri

  • "Zira bu vücûd bir dükkândır. Sana kiraya verilmişdir. İçinde oturub reneberlik idesin ve ol dükkân içinde gizlü hazîne vardur. İmdi dükkân elde iken kazub ol hazîneyi bul." Kaygusuz Abdal
  • "Kanâat, yani, insanın hayatını sürdürebileceği kadar dünyalıkla yetinmesi, kendini başka şeylerden alıkoyabilmesi, gerçek zenginliğin ta kendisidir. Zaten Hz. Ali'de kanâatin tükenmeyen bir hazine olduğunu söylemiştir."
  • ''Ayin ve erkanındaki ahilik etkileri rezervde kalmak kaydıyla ,bektaşiliği sadece belli noktalarda Kalenderilikten etkilenmiş ama ayrı teşekkül etmiş yeni bir tarikat değil,büyük ihtimalle ,Hace Bektaş kültü etrafında daha 14.Y:Y da Rum abdallarıyla başlayan ve 15.Y.Y'da da devam eden ,Kalenderiliğin münhasıran Hurufi ve Şİİ etkilerle de karışarak dönüşmüş hali olarak düşünmek yabana atılacak bir varsayım olmamalıdır. Kalenderilikten Bektaşiliğe evrilme sürecini etkileyen tesirlerinbşlangıcı,bu sonuncunun bu adı taşıyanbir tarikat olarak tarih sahnesinde görünmesinde çok daha eskiye,13.Y.Y kadar geriye gider.Bununla 13.Y.Ydaki Babai hareketini kast ediyoruz.Abdalan ı rum dan söz ederken de belirtildiği gibiş,bu zümrenin 1240 yılındaki isyanla başlayan Babai hareketi ile sıkı sıkıya bağlantılı olduğuna bugün artık muhakkak nazarıyla bakılabiliyor.Zira 14.Y.Y da Abdala - Rum adını tyaşımakta olan bu kalenderi zümrelerin önemli ve etkili bir ısmı,Babai isyanının hazırlayıcı ve propagandacısıdurumunda olan Vefailerin ve Haydarilerin devamıydı.O zaman bu büyükdini-sosyal hareketin lideri Baba İlyas ı Horasani nin iki halifesi,muhtemelen Baba İshak ve Hace Bektas da kalenderi idiler'' Ahmet Yaşar Ocak
  • Ricaut Kalenderiler'in zaviyeleri hakkında da ilgiye değer bilgiler ver­mektedir. Ona göre bu ziviyeler imparatorluğun en seçkin yerlerinde bulunmakta, çok uzak yerlerden gelen Kalenderi dervişlerinin buluşma me­kanı hizmetini görmektedir. Bu dervişler, İslamiyet'i yayma bahanesiyle İran'dan Moğolistan'a, hatta Çin'e kadar seyahat ederek aslında casusluk yapmaktadırlar. Onlar Doğu dünyası nın en mükemmel casuslarıdırlar.
  • Zira bu vücûd bir dükkândır. Sana kiraya verilmişdir. İçinde oturub reneberlik idesin ve ol dükkân içinde gizlü hazîne vardur. İmdi dükkân elde iken kazub ol hazîneyi bul Kaygusuz Abdal
  • İslam kültür ve düşünce tarihini derinden etkileyen hiçbir tasavvuf cereyanının, İslamiyet'in beşiği olan Arabistan'da doğmamış, gelişmemiş ve yerleşmemiş olması tasavvufun yapı itibariyle, İslamiyet'i kendi eski kültürleri dahilinde algılayan Mevali orta tabakasının, kitabî ve nasçı İslam anlayışını temsil eden hakim Arap sınıfına karşı geliştirdiği mistik bir tepki hareketi olmasının bizce en reddedilmez delilidir.
  • Kısaca toparlanacak olursa, bir defa bu tartışmadan, Kalenderliğin, Melametiliğin biraz farklılaşmış biçimi olduğu sonucu çıkmaktadır. Ama asıl önemli olan şudur: Bu sufi yazarların eserlerini yazdıkları dönemlerde Kalenderliği henüz yüksek bir tasavvufi felsefe ve yaşayış biçimi olarak yaşayanlar bulunduğu gibi, kendilerini bu maske altında gizleyerek hiç bir dini, içtimai ve ahlaki nizam ve kaide tanımayan Kalenderi zümreleri de bulunmaktadır. Sühreverdi'nin yaşadığı devir, aynı zamanda, ileride kendisinden bahsedilecek olan büyük Kalenderi şeyhi Cemalü'd-Din-i Sivi'nin devridir. Bu devir, ayın zamanda Kalenderiler'in Orta Doğu'da iyice yayılıp tanındıkları bir dönemdir. Cami'nin zamani ise, Kalenderi zümrelerinin hemen her tarafı kapladığı çok daha geç bir dönemi yansıtır. İşte her iki yazar da kendi devirlerindeki Kalenderi zümrelerinin durumunu göz önüne alarak belirtilen fikirlerini ileri sürmüşlerdir.
  • Kanâat, yani, insanın hayatını sürdürebileceği kadar dünyalıkla yetinmesi, kendini başka şeylerden alıkoyabilmesi, gerçek zenginliğin ta kendisidir. Zaten Hz. A li de “ kanâatin tükenmeyen bir hazine olduğunu” söylemiştir. Kanâat insanı güçlü yapar. Mutluluk ve selâmet dolu bir hazine olan kanâatin Kıyâmete kadar tükenmesi veya yokolması söz konusu değildir. Her kim kanâat sahibi olursa, izzet ve şerefi saat saat artar. Kanâat doğru yolun yolcularının niteliğidir; gönlü kapkara olanların değil. Hatîb-i Fârisî’ye göre, fakirlik iddiasında bulunanların bu iddialarını kabul edebilmek, onların lûtf sahibi olup olmadıklarına bağlıdır. Hz. Muhammed lûtfu, “ Allah’ın emrine tâzim, mahlûkatına şefkat göstermek” olarak târif etmiştir. O halde Allah’ın bir mahlûku olduğu için yılana bile şefkat göstermelidir. Lûtf ancak gerçek velîlerin kârıdır. Lûtf sahibi olmayan fakir, aslâ gerçek fakir değildir.
  • XVII . yüzyılda ise, yine Dervişler başlığı altında Michel Baudier ve Paul Ricaut’nun verdiği mâlumat hayli ilgi çekici bir durum arzetmektedir. Bunlardan ilki özellikle -ilerde tafsilatlı olarak ele alacağımız- Kalenderi âyinlerini yerinde takip etmiş ve gördüklerini yazmıştır. İkincisi ise, ı66o’lı yıllarda hem İstanbul hem de ahire ’deki Kalenderîler’i görüp incelemiştir. Ricaut, esrar kullanan Kalenderîler’in durumlanyla ilgilenmiştir. Söylediğine göre, belli dozlarda ağızda çiğnemek veya tütüne karıştırıp duman halinde, teneffüs edilerek alınan esrar, dervişleri vecde getirmek için yardımcı olmakta, ancak, yersiz _bir şekilde kahkahalarla gülmek, veya durup dururken hıçkırıklarla ağlamak gibi tuhaf belirtilere yol açmakta, yahutta delice hareketlere sebep olmaktadır
  • "Kalenderîler halk arasında hoşgörülü ve herkesle kolay geçinen kimselerdir. Bu sebeple bu huylara sahip kişilere 'kalender-meşrep' denir."
  • Ahmed Yesevî ve sûfîligini, Nakşibendiliğin süzgecinden geçmiş sonraki kaynakların gözüyle değil, Melâmeti - Ka lenderî tasavvuf cereyan dâhilinde ve bu gözle ele almak, tarihî vâkıaya uygun düşecektir.
  • Sakalımı başımı Bıyığımla kaşımı Hak onara işimi Bu sakalı kırkarım Kaygusuz Abdal
  • M a ’nîde nazm kişverinün tâcdâriyem Sûretde gerçi başı açuk bir Kalenderem Ben Hayâlî baş açuk bir Rumeli Abdalı'yam Tekye-i hayretde Mecnûn ihtiyarumdur benim Ey Hayâlî aşk bir yalın Işık mahbûbudur Böyle görmüş bir kişi âyine-i idrakde Hayâlî Hayderî’diir tavk-ı zülfün hakkıdur ânun Begüm, teslim kıl, boynunda neyler bir gedâ hakkı Hayali Beğ
  • Kalender Abdal’ım koymuşam seri Şükür kurban olub gördüm dîdarı Erenler serveri râhın rehberi Hünkâr Hacı Bektaş Velî’yi gördüm Kalender Abdal (Kalenderi-Bektaşi)

Kalenderiler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ahmet Hoca alanındaki en yetkin isimlerden. Bilim insanlarının çok tercih etmediği, uzak durduğu bir konu üzerine ayrıntılı bir çalışma.. Bu eserinde Heterodoks Müslümanlık kavramının bir çok yönden inceleyip,temellerine iniyor. Güzel bir araştırma. (Can demir)

Kitapda kalenderi şeyhleri ve terminolojideki ışık ve benzeri sözlerin açılımı ayrıca sadece ksmrnddrilerin iyi tarafı değil karanlık yönlerinide anlatan bir akademik eser (Doğan Günorta)

Özellikle son kısımdaki kalenderi gelenek ve inançların günümüz tarikatlarina yansimasi ve bu hareketlerin devamı konusundaki tutarlılık ve günümüzdeki bazi tarikatlarin psikanalizin anlatan harika bir eser. Bugün Türkiye'deki ortodoks İslam'ın red ettiği ama ortodoks İslam'ın radikal gruplarında sıkça görülen eşcinsellik ve taciz vakalarına tarihi bir köken getirmiş... (ÇETİNHAN KAYNAK)

Kalenderiler PDF indirme linki var mı?

Ahmet Yaşar Ocak - Kalenderiler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kalenderiler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Yaşar Ocak Kimdir?

Yozgat'ta doğan (1945) Ahmet Yaşar Ocak yüksek tahsilini İstanbul İlahiyat Fakültesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. Aynı fakültede asistan oldu. Doktorasını Strasbourg Üniversitesi'nde, doçentlik ve profesörlüğünü ise Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde yaptı. Ocak, Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevliliği görevini devam ettirmektedir.

Ahmet Yaşar Ocak Kitapları - Eserleri

  • Babailer İsyanı
  • Türkler, Türkiye ve İslam
  • Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri
  • Türk Sufiliğine Bakışlar
  • Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler
  • Arı Kovanına Çomak Sokmak
  • Kalenderiler
  • Ortaçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri
  • Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası
  • Osmanlı Sufiliğine Bakışlar
  • Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü
  • Sarı Saltık
  • Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri
  • Selçuklular Osmanlılar ve İslam
  • Osmanlı İmparatorluğu ve İslam
  • Veysel Karani ve Üveysilik
  • Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler
  • Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri
  • Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Evliya Menakıbnameleri
  • Türk Folklorunda Kesik Baş (Tarih-Folklor İlişkisinden Bir Kesit)
  • Dede Garkın ve Emirci Sultan
  • Yunus Emre
  • Benden Sual Ederseniz
  • Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi

Ahmet Yaşar Ocak Alıntıları - Sözleri

  • Vah ne yazık, sevgi kadehinden içmeden Çoluk çocuk ev barktan tam geçmeden Suç ve isyan düğümünü burada çözmeden Şeytan galip, can verende şaştım işte. (Türk Sufiliğine Bakışlar)
  • "kendisini Tanrı aşkına adamış, bu yüzden de "Yaratılanı Yaratan'dan ötürü seven" O'nun yarattığı insanı da aynı sebeple yücelten, yaşadığı dönemde gördüğü iki yüzlülükleri, bozuk düzenleri, ahlaki yoksunlukları eleştiren, insanlara düzgün insan olmayı öğretmeye çalışan melamet ehli inançlı bir sufî; olduğunu da açıkça göstermektedir. (Yunus Emre)
  • Şeyh Bedreddin ve onunla bağlantılı Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanları zaman zaman 1240'taki Babai isyaniyla aynı mahiyette görülmüştür... İdeolojilerindeki benzerliğe rağmen, daha detaylı bir analiz yapıldığında, birinin ideolojisi daha çok İslami cila altında İslam öncesi inançlarla karışık bir mehdicilik, diğerininki ise yine mehdici bir karaktere sahip bulunmakla beraber, İslam, Hristiyanlık ve Museviliğin birleşiminden doğan bir bağdaştırmacılık, telfik'tir. (Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri)
  • "Kasapların tartışmasında koyunların taraf tutması, koyunların kaderini değiştirmez." (Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası)
  • Alevi araştırmacılar çoğu, Aleviliği Hz Ali ile Muaviye'nin hilafet çatışmaları ile başlatırlar. Bunu İlk bakışta doğru gösteren, Aleviliğin ana inanç konusu olan Hz Ali'dir. Oysa bu başlangıç noktası Şiilik için geçerlidir ve çok bilindiği üzere Şiiliğin tarihi gerçekten burada başlar. (Ortaçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri)
  • Ricaut asıl çarpıcı bilgileri, Mûsirrîn ( Muserins) adıyla zikrettiği zümre hakkında vermektedir ki aynı şekilde Osmanlı kaynaklarına yansıyan bir zümre de budur. " Sır gizleyenler" anlamına gelen bu kelimede kastedilen"sır" yazara bakılırsa, uluhiyet kavramını inkar etmek, yani ateizmdir (Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri)
  • Saçları, sakalları ve bazen bıyıkları ve kaşları kazınmış, belden yukarılari çıplak, sırtlarında bir hayvan postu, boyunlarında aşık kemikleri ve çıngıraklar, bellerinde baltalariyla dolaşan bu dervişler Allah'ın insan bedenine girip insan kılığında göründüğüne, beden öldükten sonra ruhun başka bir bedende yeniden dünyaya geldiğine inanıyorlardı. Namaz kilmadiklari, oruç tutmadikları, içki içtikleri, esrar kullandıkları için uğradıkları şehir ve kasabalarda çoğunluğu halkın ve ulemanın kinamalarina ve bazen hakaretlerine muhatap oluyorlar, kırsal bölgelerde ise büyük bir saygıyla karşılanıyor ve evliya muamelesi görüyorlardı... kendilerini Müslüman olarak tanımlıyor ve fethettikleri topraklarda zaviyeler kurararak yerli Hristiyanlık halk arasında bu Müslümanlık anlayışını yayıyorlardı. Oralardaki efsaneleri, eski aziz menkabelerini, hatta Kitabı Mukaddes hikâyelerini kendilerine adapte ederek yeni menkabeler yaratıyorlardı. Bu, rastgele yapılan bir şey olmayıp, esasında oralarda kendi Müslümanlık anlayışlarını yaymak için kullandıkları bir yöntem idi. (Ortaçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri)
  • Çok tipik bir örnek olduğu için hep vurguladığım bir vakıa da İrlanda'da Hıristiyanlığın yayılışı sürecidir. Hristiyan misyoner rahipler İrlanda'daki antik mitolojiyi özümseyip Hristiyanlaştırarak bu dinin yayılmasını sağlamışlardır. Bunun en güzel örneği 5. Yüzyılda İrlanda'da faaliyet gösteren Saint Patrick'tir. İşte aynı süreç İslam'ın yayılışı için de geçerlidir. İslam yayılırken coğrafyalardaki sıradan halk hiçbir zaman İslam'ın teorik kurallarının bilincine vararak, teolojisinin inceliklerine vakıf olarak Müslüman olmamıştır. Çünkü bu yüksek seviyede entelektüel bir birikim ister. Dolayısıyla sıradan halk tabii bir şekilde önce kazanacaklarına bakar, İslamı kabul etmenin kendisine sağlayacağı pratik yararlara bakar. Sonra da ilk dikkatini çeken şey eski inançlarını andıran inançlar olup olmadığıdır. Onlara benzer unsurları hemen kabullenir ve onları eski inançları ve mitolojisi ile özdeşleştirir. (Arı Kovanına Çomak Sokmak)
  • XVI. yüzyılın ilk çeyreğine, yani Yavuz Sultan Selim devrine kadar yalnızca ehl-i küfr'e yani Hıristiyan dünyaya karşı mücadele misyonunu üstlenen Osmanlı devleti, bu yüzyılın başlarında, İran'da Safevi devletinin kurulmasıyla başlayan Şii propagandaya karşı yeni bir misyon yüklendi: Ehl-i Rafz'a karşı mücadele. Bu, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan sonra Sünni İslam'ın bu misyonu ikinci kez yüklenişiydi. Bu süreç, Osmanlı imparatorluğu genelinde Sünni İslam'ı tam bir devlet ideolojisine dönüştürdü. Bu Sünni ideolojinin teorik temeli, Osmanlı medreselerinde çok eskiden beri okutulmakta olup, Osmanlı Sünniliğine ana istikameti veren, XIV. yüzyılın ünlü âlimlerinden Sadeddin-i Taftazani'nin eserine Ömer Nesefi'nin yazdığı Şerhu'l Akaid idi. Yazıldığı dönemdeki şiddetli dinî cereyanların etkisiyle genellikle Sünnilik dışı İslâm mezheplerine karşı çok katı ve hoşgörüsüz bir tavır takınan ve Osmanlı Sünniliğinin tam bir dogmatizme dönüşmesinde belki en büyük rolü oynayan bu kitabın, bu açıdan ciddi ve derin bir analize tâbi tutulmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz. Bu analiz işleminin bu meyanda getirilen diğer literatüre de uygulanması çok yararlı sonuçlar verecektir. (Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası)
  • Uzun zamandır batının akılcılığı(bilimi,teknolojisi,endüstrisi) tasavvufun irfanına galip gelmektedir. (Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri)
  • Kaynaklara bakıldığında, conformist sufi çevrelerinin [...] bir medrese eğitimi almış ve onun öğretisini hem pratik, hem teorik yahut en azından teorik olarak benimseyen ve bu sebeple olabildiği kadar şeriat çerçevesinde kalmaya özen gösteren, daha ziyade şehirli sufilerden oluştuğu görülür. (Osmanlı Sufiliğine Bakışlar)
  • Rafizilik veya Kızılbaşlık, İslami ve mistik bir cila altında eski inançlarını koyu bir tutuculukla koruyan konargöçer halk kesimi içinde, kendisini vergiye bağlayıp yerleşik hayata geçirmeye zorlayan Osmanlı yönetimine karşı, bunalımı kullanmak suretiyle tahrik eden Şii propagandasınin etkisiyle oluşan yeni bir oluşumdur. (Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri)
  • Hoca fazla sert değildi ama yüzü pek gülmezdi. Erzurum şivesiyle konuşuyordu. Lacivert takım elbise giyerdi, kravatı var mıydı yok muydu onu Tam hatırlayamıyorum. Ama başındaki fötr şapkasını çok iyi hatırlıyorum. Ders verirken şapkasını çıkarıp masanın üstüne koyardı. Ama sertliğine rağmen hoş ve sempatik bir insandı aynı zamanda. Bir keresinde muziplik yapıp ders çıkışında hocaya şapka giymenin günah olup olmadığını sordum. İskilipli Atıf Hoca hadisesini biliyordum ve sorum maksatlıydı. Üstelik hocanın başında da fötr şapkası vardı. Çok kızdı hiç cevap vermeden döndü gitti. Adamcağız ne cevap versin günah dese siz niye giyiyorsunuz diyeceğim, günah değil dese madem öyle Atıf Hoca niye giymeyi reddetti diyeceğim. Hasılı kelam benim yaptığım kabalık ve ukalalık idi ama gençlik işte, bir bakıma fütursuzluk demek değil midir? (Arı Kovanına Çomak Sokmak)
  • Sakalımı başımı Bıyığımla kaşımı Hak onara işimi Bu sakalı kırkarım Kaygusuz Abdal (Kalenderiler)
  • Kaynaklar bu dönemin tanınmış zındıkları arasında Emevi halifesi II.Velid b. II.Yezid'i (743-744) zikrederler. Ebû'l-Ferec İsfahâni'nin (ö. 967) Kitabu'l-Egani isimli ünlü eserinde, Velid'in daha küçük yaşta mürrebbisi Abdü's-Samed tarafından "zındıklığa" alıştırıldığı, içkiye düşkün olup veliaht iken Kabe'ye bile içki götürdüğü, sefahat âlemlerini halife olduktan sonra da terk etmediği, dini emirleri hafife aldığı ve bunun herkesçe bilindiği ileri sürülür.75 Hatta Ebû Said el-Himyeri'nin naklettiği bir pasajda yer alan manzum arçalar, görünüşe göre aynı zamanda kuvvetli bir şair olan halife Velid'in, Kur'an-ı Kerim'e nazmen meydan okuduğunu gösteriyor. Yine Kitabü'l- gani'deki bir pasaj, halife Velid'in Maniheist inançlar taşıdığını ihsas ediyor. İbnu'l-Esir'in naklettiği bir anekdot ise halife hakkında tamamen değişik şeyler söylüyor; Süyûti de Zehebi'den naklen, her ne kadar içki âlemlerine düşkün ve livataya (homoseksüellik) eğilimli olsa da, halife Velid'in zındık olmadığını belirtiyor. (Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler)
  • Anadolu'ya muhtelif göçlerle gelip yerleşen Türkmen babalarının, eski Türk Şamanlarının İslâmîleşmiş şekilleri olduğu eskiden beri bilinmektedir. (Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri)
  • Kısaca toparlanacak olursa, bir defa bu tartışmadan, Kalenderliğin, Melametiliğin biraz farklılaşmış biçimi olduğu sonucu çıkmaktadır. Ama asıl önemli olan şudur: Bu sufi yazarların eserlerini yazdıkları dönemlerde Kalenderliği henüz yüksek bir tasavvufi felsefe ve yaşayış biçimi olarak yaşayanlar bulunduğu gibi, kendilerini bu maske altında gizleyerek hiç bir dini, içtimai ve ahlaki nizam ve kaide tanımayan Kalenderi zümreleri de bulunmaktadır. Sühreverdi'nin yaşadığı devir, aynı zamanda, ileride kendisinden bahsedilecek olan büyük Kalenderi şeyhi Cemalü'd-Din-i Sivi'nin devridir. Bu devir, ayın zamanda Kalenderiler'in Orta Doğu'da iyice yayılıp tanındıkları bir dönemdir. Cami'nin zamani ise, Kalenderi zümrelerinin hemen her tarafı kapladığı çok daha geç bir dönemi yansıtır. İşte her iki yazar da kendi devirlerindeki Kalenderi zümrelerinin durumunu göz önüne alarak belirtilen fikirlerini ileri sürmüşlerdir. (Kalenderiler)
  • F. Köprülü, A. İnan, O. Turan, C. Cahen ve I. Mélikoff gibi âlimlerin çalışmaları da bu gerçeği ortaya çıkarmış, hattâ Orta Asya ve Anadolu'da XIII-XIV. yüzyıllarda bile İslâmlaşmanın tamamlanmadığını göstermişlerdir. Adları geçenler, bu duruma sebep olarak, söz konusu yıllarda devam eden göçler sebebiyle durmadan yenilenen Asya menşe'li eski inançları zikretmişler, bunlar arasında özellikle Şamanizm'e ağırlık vermişlerdir. (Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri)
  • Bektaşi menakıbnamelerinde tenasüh ile ilgili menkabeler, şüphesiz ki sadece bu kaydedilenlerden ibaret değildir. Bunlar, en tipik olanlarından seçilmiştir. Yukarıda nakledilen bu menkabeler, dikkat edilirse, üç ana grupta toplanmaktadır. a) Bir kısmında aynı ruhun Adem Peygamber'den Hz. Muhammed'e kadar, sırasıyla bütün peygamberlerin bedeninde yaşayıp geldiği anlatılmaktadır. Sultan Şucauddin ve Otman Baba'ya dair bir kısım örnekler bu mealdedir. Bu inanç, XV. yüzyılın ilk yarısında Kaygusuz Abdal'dan itibaren, Bektaşi-Alevi şiirinde de sık sık işlenmiştir. (Türkiye Sosyal Tarihinde İslamın Macerası)
  • Burada son olarak bir de hükümetin Türkmenler üzerindeki baskılarından söz etmek lâzımdır. Bu baskılar bilhassa II. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında kendini göstermeye başlamıştır. 1237'de tahta geçen bu genç sultan, rivayetlere göre Gürcü karısının etkisiyle kendini sefahate vermiş ve av partileri, içki meclisleri tertip ederek sorumsuz ve sefih bir yaşantı sürmeye başlamıştır. Devlet işlerinden tamamiyle elini çekerek yetkilerini kendi iktidarı peşinde koşan kurnaz veziri Sâdeddin Köpek'e devrettiğini bütün kaynaklar yazar. Bu vezir ve maiyyetindekiler, memleketi kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda idare ediyor, devlet memuriyetlerini ve birtakım yüksek mevkileri rüşvet karşılığında peşkeş çekiyorlardı. Bu otorite boşluğundan ve denetimsizlikten yararlanan mültezimler, halkı yüksek vergilerle eziyorlardı. Bu sûretle birkaç yılda memleketin normal akıp giden sosyal düzeninde bozukluklar başgöstermeye başladı. Bu durum tabiatıyla diğer ahalinin hayatında olduğu gibi Türkmenlerin hayatında da sarsıntılar meydana getirmişti. Fakat Türkmenlerin takip ettikleri hayat tarzı yüzünden bu sarsıntılar onları yerleşik kesimden çok daha fazla etkiliyordu. Çünkü yeterli mer'a ve kışlak bulamamaktan dolayı zaten zorlukla hayatlarını sürdürmekte olan bu insanlar, ödemeye alışmadıkları vergilere çoğu zaman zaten olumsuz bakıyorlardı. Böyle olunca, bir de müsamahasız vergi memurlarının ağır vergi tekliflerinin getirdiği ilâve yük karşısında, iktisaden büsbütün güçsüz duruma düşüyorlardı. Sonuçta hayatlarını sürdüremez hale geldiler. İşte Türkmenleri çileden çıkaracak olan zor noktası burada başlamış olmalıdır. İster istemez yaşayabilmek ve hayatî ihtiyaçlarını giderebilmek için, zaten zaman zaman yaptıkları yağma hareketlerini daha da artırdılar ve sonunda yönetimle ipleri kopardılar. Nitekim bu durum, isyanın başlangıcından itibaren yapılan şiddetli yağmalarla kendini gösterecektir. Görüldüğü gibi, şahsen bizim Babâiler isyanının temel sebepleri olarak değerlendirmekte olup yukarıda açıklamaya çalıştığımız ekonomik, demografik, sosyal ve psikolojik sebepler, aslında birbirinin sebep ve neticesi ve birbirinden ayrılamaz faktörler olarak kabul edilebilir. (Babailer İsyanı)

Yorum Yaz