Acı Lokma - Fahri Erdinç Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Acı Lokma kimin eseri? Acı Lokma kitabının yazarı kimdir? Acı Lokma konusu ve anafikri nedir? Acı Lokma kitabı ne anlatıyor? Acı Lokma PDF indirme linki var mı? Acı Lokma kitabının yazarı Fahri Erdinç kimdir? İşte Acı Lokma kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Fahri Erdinç
Yayın Evi: Yordam Kitap
İSBN: 9789944568807
Sayfa Sayısı: 272
Acı Lokma Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Acı Lokma romanı, Fahri Erdinç'in yazgı adamlığı kimliğine giden yolda, yaşamöyküsünden bir kesit. Ege'nin bir kasabasında, tütüncülük de yapan bir aile çerçevesinde 30 yıllık yaşam dilimini sunarken, Kurtuluş Savaşı ardından cumhuriyetin kuruluş yıllarında oluşan toplumsal ve siyasal ortamı da eleştirel bir bakışla anlatıyor. Halkın yaşamından canlı görünümler, değişik insan portreleri eşliğinde. Duyarlı bir dil, sürükleyici bir anlatım ve akıcı bir kurguyla...
Acı Lokma Alıntıları - Sözleri
- "Müslüman adamsın, bu kadar çırpınmak Allah'a isyan olur." ... "Ona da isyan ediyorum, var mı daha bir diyeceğiniz?!" "Yapma hoca. Cenabıhak yukardan her halimizi görür..." "Görmez. Bizi görmez. O da kör!"
- "...yoksulun çok olduğu yerde zengin üçü beşi geçmez."
- ...neden, ne yüzle kurtuluş bayramı kutluyoruz, aklım ermiyor. Anlıyorum ki, kurtulamadığımız çok şeyler var daha.
- -Korkuların en kötüsüne düşürdüler bizi: Yarın korkusuna... -İşsiz kalırsam, aç kalırsam korkusuna...
- "İnsan, sırtında taşıdığı insanı, kardeşi de olsa çekemiyor."
- yoksulun çok olduğu yerde zengin üçü beşi geçmez. Yoksulları kaldırıver zenginin olduğu yerden, Karun bile olsa, bir gün ille de acından ölür.
- "İlkin şu vatanda anlaşalım. Artık vatan kavramı da ikileşti. Biz onların vatanından kaçıyoruz. Özgürce soluyamadığımız, emeğimizle doyamadığımız, yönetimine katılmadığımız yerse vatan, ben vatansızım. Salt coğrafya kitabı kandırmıyor artık beni. Korkuyla yaşıyamayız ki... Korkuların en kötüsüne düşürdüler bizi: Yarın korkusuna... İşsiz kalırsam aç kalırsam korkusuna... Doğruyu söylemek, yazmak yüzünden tutsak olmak, içeri düşmek korkusuna...
Acı Lokma İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Lokmanın en acısı....: Merhaba dostlar. Ne zaman güzel bir kitap okusam, bunu mutlaka herkes okumalı diyorum. Keşfettiğimiz güzellikleri sadece kendimize saklarsak ne anlamı kalır değil mi? Benim keşfettiğim bu güzelliği kitap dostlarım da keşfetmeli, bu güzellikten mahrum kalmamalı diye düşünürüm hep. Bu yüzden de biraz fazlaca alıntı paylaşırım. Daha doğrusu çok not alırım ama zamansızlıktan ancak yarısını paylaşırım. Neyse işte, sözü fazla uzatmayayım, siz benim ne demek istediğimi anladınız. Mutluluk paylaştıkça çoğalırmış, okuyalım ve mutlu olalım. Siz incelemeden kaçmadan ben işe yazarımızı anlatmakla başlayayım. Kimdir bu yazar/i18758 , neyin nesidir? İsmini duyan var mı, buradaki okumalar dışında? Yok tabii ki! Zaten bir çok yazarı bu sitedeki okumalar sayesinde keşfediyoruz. Hayatını okuyunca neden keşfedilmeyenler arasında olduğunu daha iyi anladım. Edebiyatımızın özellikle TOPLUMCU GERÇEKÇİ yazarları unutturulmaya çalışılmış. Gayet normal. Ne de olsa toplumdaki çarpıklıkları, aksaklıkları yazmaya çalışmışlar, toplum ilerlesin diye seslerini duyurmaya çalışmışlar. Ama her zamanki gibi iktidardakiler, sanki her şey yolundaymış gibi, senin ne haddine toplumdaki aksaklıkları yazmak demişler ve her fırsatta bu yazarlarımızın seslerini kesmeye çalışmışlar. Öyle görülüyor ki, başarılı da olmuşlar. Çünkü gün yüzüne çıkmamış o kadar değerli yazarları daha yeni yeni keşfediyoruz. yazar/i18758 , 1917 yılında Manisa'nın Akhisar kasabasında doğmuş. Daha bir yaşındayken annesini veremden kaybederek feleğin tokadını yemiş. Abisi Ferit'e, ablası Emine'ye ve küçük Fahri'ye komşuları bakmış. Henüz bebekken bir yangının ortasında kalır. «Yiyecek ekmeğin varmış öksüzüm,» der babası küçük Fahri'yi yangından kurtarırken. Ama nereden bilecek, Fahri'nin yiyecek ekmeği değil de yiyecek dayağı olduğunu. Evlendiği kadının çocuklarına ana değil de bir yara olacağını. "... babam bir gün hem sulfatayla, hem de bir kadınla döndü İzmir'den. İlk sulfatayı tattım: acıydı. Daha ikinci gün de yeni anamın dayağını tattım: sulfatadan da acı geldi." (s. 65) "Günde üç öğünden sonra hoşaf yerine dayak yesem de, Emine ablama bakarak ben yine hoşnuttum." (s. 66) Babası öğretmen ama gel gör ki, maaş yetmiyor. Mecbur toprak kiralayıp tütün işine girişir. Üç küçük çocuk, bir de baba tütün işinde çalışır. Yaz boyu dinlenmek nedir bilmezler. Üvey ana nerede mi? Tabii ki evde. Ne de olsa tütün işi zor. Bu zorluğu anlatmaya ne benim kelimelerim yeter, ne de siz benim anlatmamdan anlayabilirsiniz. Hani derler ya, anlatılmaz yaşanır. Öyle işte. Okumayan (yaşamayan desek daha doğru olur) tütün işinin bu denli zor olduğunu anlayamaz. Ne yalan söyleyeyim ben de bu kadar zor olduğunu bilmiyordum. Okurken, küçük yaşta yaşadığım bazı anılarım canlandı. Memlekete gittiğimizde teyzemlere giderdik. Tütüncülük yaparlardı. Kuzenlerle beraber bizde oturup tütün dizerdik. Çocuk olduğum için ve ilginç geldiği için hoşuma giderdi. Şimdi o günleri düşününce kuzenlerimin neler çektiğini daha iyi anladım. Biraz geç oldu ama yapacak bir şey yok. Bu kadar anı yeter. Biz gene yazarımıza dönelim. Zira yazarımızı tanımadan kitabı anlatmanın bir önemi yok. Evet ne diyorduk tütün işi zordur ama yaştır da. Umduklarını bulamazlar. Piyasa açılmaz, küçük üretici tefecinin eline kalır. «Ey ahali! Gıymatlı Belediye ireisimiz Ali Rıza bey, piyasa açılıncaya gadar birez tütün alcek! Tüccar İramazan efendi de biraz alımkâr oluyo. Obalı ağa da, Şerifzadeler de alıyo. Başı darda olan loncaya goştursun. Bugün varsa yarın yoktur ola ki... Duyduk duymadık demeyin haaaa!...» (s. 92) Gördüğünüz gibi bugün de değişen bir şey yok. Büyük balık küçük balığı yutar misali devir aynen devam ediyor. Ben lafı fazla uzatmak istemiyorum. Aslında istiyorum da okuyanlara eziyet olmasın diye kısa kesmek istiyorum. Yazarımız bir süre sonra abisini veremden kaybeder. Üstelik öğretmen olmak için evden kaçıp Balıkesir Öğretmen Okuluna giden abisini. Mezuniyet kıyafeti yerine kefen giyer. Ama abisi Ferit, ölmeden önce kardeşi için en büyük iyiliği yapar ve onun da Balıkesir Öğretmen Okulu sınavlarına girmesi için babasını ikna eder. Abisinin ölümünden sonra okuldaki arkadaşları için o artık 'Küçük Ferit' tir. Ona abisinin ismi ile seslenirler. Babası istemese de, küçük Ferit öğretmen olur. Tam, oh ne güzel göreve başladım derken, üfürüğü ile ünlü bir hocanın bulunduğu köye düşer. Bu hoca öyle bir hocadır ki, üfürüğü sayesinde köye gelen bütün öğretmenleri kaçırtır. «Hoca zorlu üflüyor, Atam. Benim mumun yalımı titriyor. Ülkü, ideal kabadayılıkları bir yana, gerçek bu... Yılsam, Cumhuriyet ölür! Dayanıyorum.» (s.209) Mümkün mü cehaletin karşısında kazanmak. Ne mümkün? Kaybediyor, ne kadar dirense de olmuyor. «Bizim kale düşüyor, haberin olsun. Kış ortası. Kiremit aktaracağız diye okulun üstünü açtılar. Bir daha da kapamadılar. Yağmur, yel benim mumu söndürdü. Bu damlıyan, mumun içyağı değil, yüreğimin yağıdır, gözyaşımdır, kanımdır.» (s. 212) Hala da savaşıyoruz cehaletle. Korkarım ki, bundan yüzyıl sonra da savaşacağız. Yazarımız öğretmenlikten umduğunu bulamayınca gazetede okuduğu ilan üzerine İstanbul'a konservatuvar sınavına gider. Orada Sabahattin Ali ile tanışır. Bir süre onun öğrencisi olur. İlk yazılarında Sabahattin Ali'nin öğütlerini dinler. Bazı hikayeleri gazetede yayınlanır. Bu arada sahneye çıkar. Babasına göre ise düşer. «Baba, sahneye düşülmez, çıkılır. Yüksek yerdir sahne. Halk okuludur. Ben artık öğretmenliğimi bu alanda sürdüreceğim. Adım da, senin dediğin gibi köçek değil, aktör olacak.» (s.220) Ama içi kan ağlarken sahnede gülmek çok zoruna gittiği için tekrar öğretmenliğe döner. Bu sırada bütün belediye başkanlarının başkanına kalayladığı için bir süre içeride misafir edilir. «İstanbul'da peşine polis takmışlar.» «Kötü mü? Koruyorlar beni. Önemli, değerli yurttaş oluyorum demektir.» «Böyle önemlileri eni sonu kilit altında koruyorlar ama...» (s. 238) Yazdıkları yüzünden o artık sürekli gözetim altındadır. Üstüne bir de evlilikte umduğunu bulamamıştır. Eşinin çevresi gittiği yolu bırakmasını, devlet ne istiyorsa onu yapmasını ister. Tabii babası da! Ama o doğru bildiği yoldan dönmez. «Ben aklıma kelepçe vurdurmam. Güdülmeğe de niyetim yok.» (s. 258) Üstüne bir de hocası Sabahattin Ali'nin ölümü gelir. Sabahattin Ali'nin ölümü onu çok derinden etkiler. "S. Ali'yi yitirmiştik. Tut ki, bizim Gorki'mizi, Markopaşa'yı, bizim kuşağa sözü dudaktan gözü budaktan esirgememeyi öğreten, bana çabalamayı öğreten ağabeyimizi yitirmiştik." (s. 263) "... diriliğinden korktular. Korktukları için, kalemle yazdığını kılıçla bozamadıkları için de onu öldürdüler." (s. 263) Ve onun gittiği yolu takip ederek aynı yerden Bulgaristan sınırına geçer iki arkadaşı ile birlikte. Hocası Sabahattin Ali'nin başaramadığını başararak adeta ona olan borcunu öder. "Düştüğü yerde ben oturuyordum ama, kalktığım zaman bende dirilen ve kan revan içinde doğrulan o idi." (s. 264) E, kitaba ne zaman geleceksin dediğinizi duyar gibiyim. İşte size kitap! Yazarın doğduğu günden sınırdan geçene kadar yaşadıkları. Yani yazarın kendi yaşamı. "Bu bir roman değil. Olsa olsa, yolunu arayan bir genç adamın otuz kadar yılının yaşantıları üstüne otuz kadar hikâyeden bir hikâye." (s.266) Kitabın doğallığı karşısında hayran kaldım. 1959 yılında yazılan bir romanın günümüz Türkçesi ile yazılması beni çok şaşırttı. Herkesin okuyup anlayacağı bir dil kullanılmış. Bir kitap bu kadar mı yalın yazılır? Hele o zaman zaman kullandığı şiirsel dil yok mu, okurken adeta akıp gidiyor. Ayrıca yaşadığı acılara mizah eklemesi beni okurken güldürdü. Yer yer yazar/i347 kalemini gördüm. Kah güldüm, kah ağladım. Özellikle abisi Ferit'in ölümü beni çok etkiledi. Yazarı tanımak istiyorsanız okuyun. Yok ben istemiyorum diyorsanız, güzel bir roman okumak için okuyun. İnanın çok güzel bir roman bulacaksınız. Aynı zamanda çok da doğal. Hem gülüp, hem ağlayacaksınız. Üfürükçü hocayla savaşıp, bir öğretmen görevden nasıl soğutulur göreceksiniz. Sözün kısası çok şey bulacaksınız. Bu kitabı mutlaka OKUYUN. Bulgaristan'a geçtikten sonra yaşadıklarını çok merak ediyorum. Okuma macerama sınırı geçtikten sonraki yaşadıklarını yazdığı Kardeş Evi ile devam edeceğim. Meraklısına şimdiden keyifli okumalar. Yazdığı inceleme ile kitabı ve yazarı keşfetmeme vesile olan seda_bera 'ya ( gonderi/59468261 ) ne kadar teşekkür etsem azdır. Ayrıca Adem_yce ( gonderi/92442392 ) ve Nordavind ( gonderi/94807102 )' ya da çok teşekkürler. İncelemeleriniz sayesinde kitabı ön sıralara aldım. Sayenizde güzel bir yazarla tanıştım. Hepiniz var olun. Ben sizler sayesinde keşfettim, umarım başkaları da benim sayemde keşfeder. (Sultannn)
yazar/i18758 Edebiyatımızın Toplumcu Gerçekci yazarlarımızdan Bu bir roman değil. Olsa olsa, yolunu arıyan bir genç adamın otuz kadar yılının yaşantıları üstüne otuz kadar hikayeden bir hikaye. Haydi adını da «Acı lokma» koyalım. Ben işte bu acı lokmayı tatlandırma hünerini öğrenmeğe geldim sizden. Kaçtımsa, satılan Türkiye'den kaçtım. Kurtulacak Türkiye'nin kavgasına katılabilmek için ... Artık sözü bağlıyabilirim. Nokta.. (S:266).kıtaptan Fahri Erdinç, Bulgaristan' d a yazar olarak daha da gelişti, Türk devrimci yazınının başta gelen sanatçıları arasında yer aldı. Nazım Hikmet, Fahri Erdinç'in öyküleriyle ilgili bir eleştirisinde (Memleketimi Aniatıyorum adlı kitabına önsöz), onun sanatsal başarılarını şöyle değerlendirdi: "Fahri'nin kitabı için, kısacık da olsa, şu önsözü yazdım diye sevini yorum. Övdümse, güzeli, doğru yu, hakiıyı övdüm." Acı Lokma, Türk yazınında zengin gelenekleri bulunmayan otobiyografik roman türündendir. Bu tür, Türk yazınında ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gelişti. Gorki'nin etkisi altında otobiyografik roman dizisini kaleme alan Orhan Kemal'den sonra, Fahri Erdinç'in sözkonusu yapıtıyla da Türkiye'nin bu yazın türü zenginleşti. Romanda yaşamdan geniş görünüler veriliyor. Yeni kişinin yetişmesi ve gelişmesiyle organik bir ilişki içinde çeşitli yaşam ortamları ve yazgılar gözler önüne seriliyor. Erdinç, yaşam yolunun zengin malzemesinden yararlanarak, büyük sanatsal genellemeler (sentezler) yapmayı başarıyor. Roman sürükleyici bir biçimde yazılmış. Sanatsal özellikleri, yazarın öteki düzyazı yapıtlarında da az ya da çok görülüyor. Dili arı, duru ve kıvrak. Nazım Hikmet, Erdinç'i Türk dilinin ustaları arasında sayıyor. Orijinalinden Bulgarcaya çevrilmiş olan bu roman, Bulgar okurları arasında eğitici ve tanıtıcı bir rol oynayacak. Edebiyat cevresinde Fahri Erdinc için söylenenleri paylaştım. Paylşmk mutluluğun bereketidir der büyüklerimiz, bereketi çok olan mutluluklar olsun hayatımızda.. Keyıfle okunası, üzerinde düşünülesi bir kitap (Hande gunkut)
Acı Lokma PDF indirme linki var mı?
Fahri Erdinç - Acı Lokma kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Acı Lokma PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Fahri Erdinç Kimdir?
1917'de (1 Ocak) Akhisar'da doğdu. Babası, Ankara kökenli Çandıroğulları ailesinden, öğretmen Halil Yaşar'dı. Annesi, Erdinç'i dünyaya getirdikten bir yıl sonra veremden öldü. Sonradan, bu kaybın, anasızlığın bilincine varmak, üvey analı kalabalık bir aile ortamında büyümek, çocukluk uykularının çoğunu alan tütüncülük çilesi ve giderek bir yıl da tenekeci çıraklığı, ilkokul öğrencisi Erdinç'i vaktinden önce olgunlaştırdı ve yaşamı daha yakından tanımasına yol açtı.
1957'de illegal Türkiye Komünist Partisi'nin "Dış-Büro"suyla ilişki kurabildi. Partide aktif çalışmaya katılmak üzere 1958 Mart'ında Bulgaristan'dan ayrıldı. 20 Mart 1958'de TKP üyeliğine alındı.
Böylece başlayan yurtdışı illegal parti çalışması 13 yıl sürdü. 1969'da bir kalp krizi geçiren Erdinç, aktif faaliyetlerden çekilme zorunluğuyla, 1971 yılı başında yeniden Bulgaristan'a dönüp yerleşti. Parti çalışmasına katkısını buradan sürdürmeye başladı.
Erdinç, yazınsal çalışmasına yetecek ölçüde Bulgarca, pratik olarak da Almanca ve Rusça öğrendi. 1965'te Bulgaristan vatandaşı, 1973'te Bulgaristan Yazarlar Birliği üyesi oldu.
Fahri Erdinç Kitapları - Eserleri
- Acı Lokma
- Alinin Biri
- Kalkın Nazım'a Gidelim
- Kardeş Evi
- Kore Nire
- Destur Ya Sefalet
- Nazım Hikmet ve Bulgaristan
- Diriler Mezarlığı
- Bulgaristan Mektupları
Fahri Erdinç Alıntıları - Sözleri
- Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. Beni o Ilmana çıkaramazsın . . . 1 Temmuz 1957, Varna. (Nazım Hikmet ve Bulgaristan)
- Hasanoğlan köy enstitüsünde en sevdiği öğretmeni. Komünistlik şüphesiyle tevkif edilen öğretmen.. “Köy öğretmeninin vazifesi yalnız çocukları okutmak değildir” derdi, Sizler köylümüzü de…” Arif zonklıyan şakaklarına yumrukların daha çok bastırdı: -Haklısın öğretmenim. (Alinin Biri)
- "Müslüman adamsın, bu kadar çırpınmak Allah'a isyan olur." ... "Ona da isyan ediyorum, var mı daha bir diyeceğiniz?!" "Yapma hoca. Cenabıhak yukardan her halimizi görür..." "Görmez. Bizi görmez. O da kör!" (Acı Lokma)
- "Şu Varna'da uyumanın yolu yok geceleri uyumanın yolu yok; yıldızların bolluğundan, yakınlığından, parlaklığından, kumlukta hışırtısından ölü dalgaların" (Nazım Hikmet ve Bulgaristan)
- "İnsan, sırtında taşıdığı insanı, kardeşi de olsa çekemiyor." (Acı Lokma)
- Bize doğruyu yalnız uyurken, düşümüzde söylemek hakkı veriliyor. (Kore Nire)
- "İlkin şu vatanda anlaşalım. Artık vatan kavramı da ikileşti. Biz onların vatanından kaçıyoruz. Özgürce soluyamadığımız, emeğimizle doyamadığımız, yönetimine katılmadığımız yerse vatan, ben vatansızım. Salt coğrafya kitabı kandırmıyor artık beni. Korkuyla yaşıyamayız ki... Korkuların en kötüsüne düşürdüler bizi: Yarın korkusuna... İşsiz kalırsam aç kalırsam korkusuna... Doğruyu söylemek, yazmak yüzünden tutsak olmak, içeri düşmek korkusuna... (Acı Lokma)
- Türkiye'yi bu haliyle ne Anadolu'nun anası tanıyabilirdi, ne de Anıt Kabir'de yatan Atası tanıyabilirdi artık. “Küçük Amerika", “Tekelonya Cumhuriyeti”, “Zamistan”, “Yokistan” gibi isimlerin hiç de allegorik yanı kalmamıştı. Bunlara bir de “Yasakistan”ı, “Copistan”ı eklemek gerekiyordu. (Kore Nire)
- Cemre gibiydi her sözü. Suya, havaya, toprağa değil, adamın canevine düşer de ısıtıp, aydınlatırdı. (Alinin Biri)
- (…) Ankara’ya varıp Meclis’in, Çankaya’nın kapısına dayanacaklar. Toprak istiyoruz diyecekler. “Şu vergileri azaltın!” diyecekler. Düşünün, on binlerce köylü! (Alinin Biri)
- İnsan doğar da asker ölür Mehmet. Dirisi gazi, ölüsü şehit. Sonra Mehmeti nutuklara geçirenler yaşayıverirler onun yerine. Bir taş dikerler de tepenin üzerine, burada yatıyor derler, kalbimizde yatıyor derler. Mehmet taşın altında yatar. Yüreciği taş kesilmiştir, (…) (Alinin Biri)
- "İntihar, hayat mücadelesinde yılgınlığa düşenlerin, yaşamaktan tiksinmiş olanların işidir. Bense varlığımın her zerresiyle bağlıyım. Yaşamaktan asla vazgeçmiş değilim. Fakat hücremin köşesinde büzülmenin ve böylece ölüp gitmenin de bana dığı kanısındayım. Kalbimi cendereye alan kuvvetli krizler devam ederse, beni öldürebilir. Boşu boşuna ölmek, sessizce çekilip gitmek bütün iradeni kullanmadan boyun eğmek... ben buna asla razı olmıyacağınım. Şahsıma karşı işlenen adli hata düzeltilerek, buradan sağ-salim çıkamazsam, hiç değilse cesedim çıkacak, gördüğünüz gibi, her zamankinden daha güçlüyüm, içimde zafer ümidiyle savaşa gidenlerin sevincini duyuyorum. Savaşa atılanlar, bunda üstün gelmek için giderler. Bu yolda ölmek, yaralanmak, sakatlanmak vardır. Fakat savaşçılar zafer ümidi ve iradesiyle yürürler. İşte bu duygular beni sarmış bulunuyor." (Nazım Hikmet ve Bulgaristan)
- Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? (Kardeş Evi)
- "Bu ülkede artık makineler, toprak, ağaçlar, ırmaklar, güneş, her şey, insanların mutluluğu için, refah içinde ve kardeşçe yaşamaları için çalışıyor. Dimitrovgrad'da sıfırdan başlanarak yepyeni bir şehir yaratılmış. Bu şehrin bağrında dev bir işletme, Kimyasal Gübre Kombinası yükseliyor. Burada muazzam kuleler, türbinler, elektrik santralleri insanların bahtiyarlığı için, toprakta verimin artırılması için, daha çok sosyalist ekmeği üretilmesi için çalışıyor. Sosyalizm kuruculuğu aynı enerjik tempolarla Bulgar yeni toplumunun halk aydınları arasında da hissediliyor. Sosyalizm, her şeyden önce, yeni insanın yaratılmasıdır. Bulgaristanda bu yeni tip insanın artık yetişmekte olduğunu görüyoruz." (Nazım Hikmet ve Bulgaristan)
- Varnada bu yaz günü. çok hasta, çok muhacir şair için bile, bütün büyük laflardan uzak bir bahtiyarlık - yaşamak. . . (Nazım Hikmet ve Bulgaristan)
- Duygulanmayı, duygusallığı aldın mı benden, geriye ne kalır? Yoksullaşırım, bütün zenginliğim gider,... (Kardeş Evi)
- ...neden, ne yüzle kurtuluş bayramı kutluyoruz, aklım ermiyor. Anlıyorum ki, kurtulamadığımız çok şeyler var daha. (Acı Lokma)
- yoksulun çok olduğu yerde zengin üçü beşi geçmez. Yoksulları kaldırıver zenginin olduğu yerden, Karun bile olsa, bir gün ille de acından ölür. (Acı Lokma)
- "Sizi, memleketimi, kavgamızı, sosyalizmi, barışı seviyorum." (Kalkın Nazım'a Gidelim)
- Her şey insan için bu dünyada, sevinç de, keder de... Kederin dozunu hislerinle değil, aklınla ayarla. (Kardeş Evi)