tatlidede

Anarşizm Neyi Savunur? - Emma Goldman Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anarşizm Neyi Savunur? kimin eseri? Anarşizm Neyi Savunur? kitabının yazarı kimdir? Anarşizm Neyi Savunur? konusu ve anafikri nedir? Anarşizm Neyi Savunur? kitabı ne anlatıyor? Anarşizm Neyi Savunur? PDF indirme linki var mı? Anarşizm Neyi Savunur? kitabının yazarı Emma Goldman kimdir? İşte Anarşizm Neyi Savunur? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 18.06.2022 01:00
Anarşizm Neyi Savunur? - Emma Goldman Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Emma Goldman

Çevirmen: Derya Kömürcü

Yayın Evi: Agora Kitaplığı

İSBN: 9786051031460

Sayfa Sayısı: 140 Sayfa, 108 İllüstrasyon

Anarşizm Neyi Savunur? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Emma Goldman, Anarşizm Neyi Savunur'da anarşizmin sınırsızlığını tanımlıyor. Günlük hayatın her alanında anarşinin faalliğini savunan Goldman, yeni bir eylem pratiğine, yeni bir yönetim anlayışına dair fikirleriyle yeni bir tahayyülü mümkün kılıyor. Sınırsızlığın, otorite tanımazlığın toğasını tanımlıyor.

Anarşizm Neyi Savunur? Alıntıları - Sözleri

  • Pek çok insan hayata bakar, ama onu yaşamaz. Onların gördükleri hayatın kendisi değil, sadece gölgesidir.
  • "Yarım düzine yumurta çaldığım için hapishaneye kapatıldım. Milyonları soyan bakanlar onurlandırılıyorlar. Zavallı İtalya!"
  • Kil heykeltıraş için neyse, çocuk da öğretmen için odur. Dünyanın bir sanat eseri mi, yoksa berbat bir kopya mı kazanacağı, büyük ölçüde öğretmenin yaratıcı gücüne kalmıştır.
  • Mülkiyet şeyler üzerinde hâkimiyet kurarak başkalarının bu şeyleri kullanmasına izin vermemektir. Üretim normal talebe denk olmadığı zaman, kurumsal mülkiyetin varlık sebebini bulması muhtemeldir. Sadece ekonomiye bile baksak, emeğin üretkenliğinin son birkaç on yıldır muazzam bir artışla normal talebi yüz kat aştığını ve mülkiyetin insan refahı adına bütün ilerlemelere biricik engel, ama ölümcül bir engel teşkil ettiğini anlayabiliriz. Milyonlarca insanın bir hiçlik gibi, inisiyatif gücü ya da yeteneğinden yoksun canlı cesetler gibi, başkalarına servet yığarken, bunun faturasını solgun, donuk ve perişan hale gelmekle ödeyen etten kemikten makineler olmalarını talep eden şey, özel mülkiyettir. Ben şuna inanıyorum; insan hayatında -genç, yaşlı ve doğacak olan hayatlarda- mülkiyet var oldukça, gerçek refah toplumsal refah olamayacaktır. Bütün radikal düşünürler kabul etmişlerdir ki, dünyanın hep daha kötüye gitmesinin esas sebepleri şunlardır: 1) İnsan emeğini satmak zorundadır; 2) emeğini satan insanın istekleri ve muhakemesi, efendisinin isteklerinden sonra gelir.
  • Bizim en canlı hayallerimiz bile, dış baskılardan kurtulmuş bir neslin sahip olabileceği potansiyelleri öngöremez.
  • Mucizeler yaratan kişilere, yüksek sözle söylenen sözlere inancımı yitirdim artık. Bir düşünceyi, hatta duyguyu ortaya çıkarmanın yetersizliğinin farkına vardım. Zamanla ve bu farkındalıkla mücadele ederek, sözlü propagandanın kalıcı bir etki bırakmadığını, en iyi ihtimalle ancak insanların ataletten kurtulmasına yarayabileceğini idrak ettim. Birçok kişinin mitinglere gazete kaynaklı duygularla ya da avutulma beklentisiyle katılması, gerçekten de içlerinde bir öğrenme dürtüsü bulunmadığının kanıtıdır.
  • Oscar Wilde kusursuz kişiligi, "kusursuz koşullar altında gelişen, incinmemiş, sakatlanmamış ya da tehdit altında olmayan kişilik olarak tanımlar. Bu durum da kusursuz kişilik yalnızca, insanın çalışma biçimini, çalışma koşullarını ve çalışıp çalışmamayı seçme özgürlüğünün olduğu bir toplumda mümkündür. Kusursuz kişilik, - ilham, istek ve yaratıcı bir güç olarak çalışmaya yönelik derin ilginin sonucunda- sanatçının resim ya da bilimcinin keşif yapması gibi masa yapan, ev inşa eden ya da toprağı sürendir. Böyle bir ideale sahip olan Anarşizmin iktisadi düzenlemeleri, en az insan enerjisi harcayan ve en iyi üretim aracı olan gönüllü üretim ve bölüşüm birliklerinden oluşmalı ve bunlar, nihayetinde özgür komünizmi geliştirmelidir. Öte yandan Anarşizm, bireyin ya da bireylerin her zaman kendi keyifleri ve arzularına uygun farklı çalışma biçimleri yaratma hakkını kabul eder.
  • Aşk, ezelden beri insan ilişkilerinin en güçlü faktörüdür: aşk, insan eliyle yapılan her türlü yasadan üstün gelmiş ve Kilise'yle ahlakın dayattığı demir parmaklıkları her çağda kırıp atmıştır. Evlilik ise genellikle salt ekonomik bir düzenlemedir; kadına süresi ömür boyu olan bir sigorta poliçesi sağlar, erkeğe de kendi türünü devam ettirmesini sağlayacak tatlı bir oyuncak. Yani evlilik, ve bu yolla sağlanan eğitim düzeneği, kadını asalakça, bağımlı olarak ve çaresiz bir hizmetkârmış gibi sürdüreceği bir hayata hazırlarken, erkeğe bir insanın hayatını tapulu mülkmüş gibi sahiplenme hakkını tanır. Böyle bir tablonun aşkla nasıl ortak bağları olabilir? Böyle bir tablonun, insana paranın ve iktidarın sağladığı her şeyden vazgeçirtecek ve insana kendini sınırsızca ifade edebileceği bir hayat sürmeyi sağlatacak bir bağla nasıl bir ortaklığı olabilir? Şimdi romantizm çağında yaşamıyoruz; bizimki Romeo ile Juliet'in, Faust ile Marguerite'in, mehtapta kendinden geçmelerin, çiçeklerle şarkıların çağı değil. Bizimki pratik bir çağ. Bizim aklımıza ilk gelen şey, ne kadar gelir elde ettiğimiz. Ruhun en yüksek mertebesinin parayla pulla ölçüldüğü bir çağa geldiysek vay halimize! Aşk olmadan hiçbir ırk kendini geliştiremez.
  • Her yeni inanç, hatta insan aklının kabul ettiği gelmiş geçmiş en barışçıl ve însancıl inanç dahi, dünyaya ilk gelişinde barış değil, kılıç getirmiştir; öğretisi şiddet içerdiği ya da toplumsal olana karşı olduğu için değil; sadece kabul ya da reddedilse de herhangi bir yeni ve yaratıcı fikrin, insanların zihinlerinde uyandırdığı heyecan yüzünden. Ve, bir yandan her tür çıkarı tehdit eden, diğer yandan halihazırdaki yanlışlara karşı yürütülecek bir mücadele aracılığıyla kazanılacak özgür ve soylu bir hayat görüşünü taşıyan bir Anarşizm anlayışı, en amansız muhalefeti yaratacak ve eski düzenin baskılayıcı gücünün karşısına yeni bir umudun coşkun ortaya çıkışını koyacaktır.
  • Din, insanın doğal fenomenlerin aslını çözmedeki zihni yetersizliğinden kaynaklanan bir hurafedir. Kilise, her zaman ilerlemenin önüne engel olarak çıkmış bir örgütlü kurumdur.
  • Cehalet ne kadar da aptalca, ne kadar da acımasız! Hep yanlış anlıyor, hep mahkûm ediyor.
  • "Ben Tanrı'ya inanırdım; fakat insanlar arasında bu kadar büyük bir eşitsizlik olduğunu görünce, insanı yaratanın Tanrı değil, Tanrı'yı yaratanın insan olduğu gerçeğini kabullendim. Ve mülklerine saygı gösterilmesini isteyenlerin, cennet ve cehennemin var olduğu vaazından ve halkı cahil bırakmaktan hayati çıkarları olduğunu keşfettim.
  • "Memleketimden ayrıldım, çünkü sekiz ya da on yaşlarındaki küçük kızların yirmi sentlik cüzi ücret karşılığında günde on beş saat çalışmak zorunda olduğunu gördükçe gözyaşlarımı tutamıyordum. On sekiz ya da yirmi yaşlarındaki genç kızlar, alay konusu yevmiyeler için günde on beş saat çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Ve bunlar, sadece benim halkımın değil, çalıştıkları fabrika oluk oluk zenginlik üretirken, ekmek kabuğu için bütün gün alınteri döken bütün işçilerin başına geliyor. Işçiler, en kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyor, bir parça ekmek, birkaç kaşık pirinç ve suyla besleniyor ve otuz-kırk yaşlarında bitkin düşüp hastanelerde ölüyorlar. Üstelik aşırı çalışma ve kötü beslenme yüzünden, bu mutsuz insanların yüzlercesi birden -doktorların söylediğine göre, ülkemde kötü beslenen, çok çalışan ve yokluk içinde yaşayanların yakalandığı bir hastalık olan-pelegra yüzünden yitip gidiyor. "Kasabalarda bol miktarda ekmek ve giysi olmasına karşın, bir sürü aç insan ve acı çeken çocuk gördüm. Ihtiyaç duyanlara verilebilecek kıyafet ve yün kumaşla dolu pek çok büyük mağaza, buğday ve mısır dolu depolar gördüm. Ve buna karşın, çalışmayan, hiçbir şey üretmeyen, başkalarının emeğiyle yaşayan; her gün zevkleri uğruna binlerce frank harcayan, işçilerin kızlarını ayartan, kırk-elli odalı evleri, yirmi-otuz kadar atı, bir sürü hizmetçisi olan, kısacası hayatın bütün zevklerine sahip insanlar da gördüm,
  • İnsan, yalnızca emeğinin ürünleri üzerinden değil, yaptığı şeylere olan ilgisi ya da tutkusu, özgür inisiyatif ve orijinallik gücü baglamında da soyguna uğrayabilir.
  • Bütün yönetimler özünde tiranlıktır.

Anarşizm Neyi Savunur? İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Nedir bu anarşizm?: “Cehalet ne kadar da aptalca, ne kadar da acımasız! Hep yanlış anlıyor, hep mahkum ediyor.” Demiş goldman. Cahil kalmamak adına okuyalım :) Çoğumuzun anarşizm hakkındaki bilgisi kulaktan dolma olmakla birlikte toplumumuzda anarşizm genellikle terörizm ile karıştırılmakta ve anarşist olduğunu iddia edenlere terörist gözüyle bakılmaktadır. Lakin esasında anarşizm ile terörizm birbirinden oldukça farklıdır. Anarşizm ile terörizm kavramları sıklıkla birbirine karıştırıldığından mütevellit bu ayrımı yapmadan kitaba başlamak istemedim. Baktığımız zaman Terörizm, sosyal/siyasal bir amacı gerçekleştirmek adına şiddet kullanmak yoluyla topluma korku salma, toplumu yıldırma olarak tanımlanırken anarşizm, toplumu yönetenlerden, örgütlenmelerden, tahakküm araçlarından, hiyerarşiden kurtarmayı ve böylece bireyin kendi özyönetimi (otonomi) ile hayatını sürdürdüğü bir toplumu oluşturmayı hedefler. Hatta anarşizmin kelime kökenine baktığımız zaman yunanca an "-sız, olumsuzluk eki" ve archos "yönetici" sözcüklerinden türetilmiştir, ve “yöneticisiz” anlamına gelir. Görüldüğü üzere terörizmde ön plana çıkan unsur şiddet iken anarşizmde ön plana çıkan unsur bireyin kendisidir. Bu iki kavramın farkını ortaya koyduktan sonra yazarın kendisi hakkında bilgi vermek isterim. Emma goldman o zamanlar Rusya’nın sömürgesi altında olan litvanyada 1869 yılında Yahudi bir ailenin kızı olarak doğar. Çocukluğunda pek çok Yahudi katliamına şahit olan goldman, henüz 15 yaşında iken ailesinin kendisini evlendirmek istemesine karşı çıkmış ve ailesinin isteğiyle Amerikaya çalışmak amacıyla göç etmiştir. Burada karşılaştığı bir olay onun anarşizm ile ilgilenmesine yol açmıştır. “haymarket olayı” olarak bilinen bu olayda 4 anarşist işçi protestolar esnasında polis tarafından öldürülmüştür. Anarşizm ile ilgilenmeye başladıktan sonra goldman, pek çok defa tutuklanmış, sürgün cezalarına çarptırılmıştır. 1940 senesinde kanada’da hayatını kaybeden goldman, haymarket isyanı sonucu öldürülen 4 anarşist işçinin bulunduğu yere gömülmüştür. Kitaba bakacak olursak anarşizm yazar tarafından şöyle tanımlanmaktadır: “insan yapımı yasalarla kısıtlanmamış, özgürlük üzerine kurulu bir yeni toplumsal düzen felsefesi, bütün yönelim biçimlerinin şiddete dayandığını ve bu yüzden yanlış, gereksiz ve zararlı olduğunu savunan teoridir.” devlet, din, toplum, ahlak daima insanı değil bu sayılanları ön plana çıkarır ve insanın tek başına hiçbir şey olduğunu ancak toplumla birlikte var olabileceğini, insanın kendi kendini yönetemeyeceğini belirtirken anarşizm insanın kendi bilincine varması gerektiğini savunur. İnsanın itaati yoksa tanrı, devlet, toplum da yoktur. Bunlar ancak insanın itaati ile varlığını sürdürür. Ayrıca hükümetler bireysel ve toplumsal çeşitlilikleri dikkate almaksızın herkese tek bir hayat tarzını empoze etmeye çalışır. Ama eğer ki hükümet ve yasalar yok edilirse birey özgürlüğüne kavuşacak, kendi benliğinin farkına varacak ve o güne kadar onu baskı altında tutan bütün tahakküm araçlarından kurtularak amacını gerçekleştirebilecektir. Yazara göre anarşizm, insan aklının dinin tahakkümünden; insan bedeninin mülkiyetin tahakkümünden; hükümetin engellemeleri ve baskısından özgürleşmesini amaçlamaktadır. Anarşizm bireyin hükümet başta olmak üzere bütün tahakkümlerden kurtulmasını öngörür. Anarşizm bireyin egemenliğinin felsefesidir. Yazar kitapta inandığım şeyler başlığı altında pek çok konuya bir anarşistin gözüyle bakmış ve ona göre yorumlamıştır. İncelememi uzun tutmamak adına hepsini yazamasam da ilgimi çekenleri yazmak isterim. Mülkiyete dair; ona göre insan hayatında mülkiyet var olduğu müddetçe gerçek refaha ulaşılamaz. Çünkü dünyanın kötüye gitmesi iki nedene dayanır; insan, emeğini satmak zorundadır ve emeğini satan kişinin istekleri daima efendisinden sonra gelir. Bunun önüne geçmek ve bireyleri eşitlemek için özel mülkiyet ortadan kaldırılmalıdır. Hükümete dair; her hükümet, örgütlü otorite, devlet sadece mülkiyet ve tekeli korur. Mülkiyet ortadan kalkarsa devlete, hükümete de ihtiyaç kalmaz, böylece insanlar doğa durumundaki özgürlüğüne kavuşur. Zira insanlar zaten kendi kendilerini yönetebilecek güç ve kapasiteye sahiptir. bunun için bir tahakküm aracına gerek yoktur ki bununla ilgili kitapta şöyle bir alıntı geçer: “Ben inanıyorum, hatta aslında Biliyorum ki, insanın düşündükleri ve yaptıkları iyi ve güzel olan ne varsa, bunların hepsi hükümetlere rağmen vardır, onlar sayesinde değil!" Militarizme dair; anarşizm barışın tek ve gerçek savunucusudur. Militarizmin ruhu ise acımasız, kalpsiz ve zalimdir. Militarizmde koşulsuz itaat gerekir, lakin anarşizmde insanlar özgür ve mutludur. Kimsenin tahakkümü altında değildir. Bunlar dışında kitapta basın ve ifade özgürlüğü, kilisenin durumu, evlilik ve aşk, şiddet eylemleri, siyasal şiddetin psikolojisi gibi pek çok konu anarşizm ile bağdaştırılarak anlatılmıştır. İncelemeyi uzatmamak ve okuyanları sıkmamak adına (ki okuyanlar varsa :d) kitabın içeriği ile ilgili bilgi vermeyi burada kesiyorum. Dili çok akıcı ve sade olan bu kitapta anarşizmin ne olduğu, felsefesinin neye dayandığı ile ilgili temel bilgiler edinebilirsiniz. anarşizm ile ilgili hiç bilgi sahibi olmayanlar için başlangıç kitabı olarak okunabilir. Ben daha önce yazarın dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir eserini okumuştum, esasında orada yazılan bazı metinler bu kitapta tekrar edilmişti ama çok küçük bir kısmını oluşturuyor aynı metinler. Burada tabi ki daha çok anarşizm üzerine yoğunlaşılmıştır. Anarşizme ilgi duyanlara tavsiye ederim. sıkılmadan okunabilecek bir kitap. Kitabı okumayı düşünenler için genel bir çerçeve çizmeye çalıştım. Umarım okumak isteyenlere faydalı olur. Son olarak kitapta sevdiğim bir kısım vardı. Goldman’a göre hayatta yaşamaya ve mücadele etmeye değer tek şey özgürlüktür. Bununla ilgili kitapta yer verilen ve gorki tarafından yazılan yılan ve şahin hikayesini paylaşmak isterim. Bu hikaye esasında emma goldman’ın daha önce okumuş olduğum mezkur kitabında vardı lakin paylaşmak buraya kısmetmiş. hayatımızı yaşamak ümidiyle… “Yılan, şahini bir türlü anlayamamaktadır. "Niçin bu tozun toprağın içinde karanlıkta kalmıyorsun da göklerde süzülüp cennete uçmaya niyetleniyorsun?" diye sorar ona. "Seni orada bekleyen tehlikeleri, pusuya yatmış olan gerilimleri ve fırtınaları bilmiyor musun, seni avlayıp hayatına son verecek olan avcının silahını görmüyor musun?" Fakat şahin, yılanın söylediklerini iplemez. Kanatlarını çırpar ve gökyüzüne doğru yükselir, cennete doğru uçtukça zafer şarkıları söylediği duyulmaktadır. Günlerden bir gün yılan şahini yerde görür; kalbinden akan kanlarla yere serilmiştir. Yılan, "Seni sersem, seni uyarmıştım," der hemen ona, "sana burada, karanlıkta, tozun toprağın içinde güvenlikte kalmam söylemiştim; kimse sana zarar veremezdi burada." Şahinse, son nefesini verirken söyler söyleyeceğini: "Ben semaya çıktım, göz kamaştırıcı tepelerin üstünden uçtum, ışığa baktım, yaşadım, hayatımı yaşadım!" (selma)

Uzun oldu idare edin: ''İnsanlar toplumsal hastalıkların tedavisinde aşırı olanı tercih edemiyorlar; oysa aşırı olan genellikle doğru olandır.'' ''Ben inanıyorum, hatta aslında biliyorum ki insanın düşündükleri ve yaptıkları iyi ve güzel olan ne varsa bunların hepsi hükümetlere rağmen vardır, onlar sayesinde değil.'' ''Yıkım ve şiddet! Sıradan insan toplumundaki en fena şeyin cehalet olduğunu; Anarşizmin tam da cehaletin yıkım gücüyle mücadele ettiğini nereden bilsin? Köklerini doğa güçlerinden alan Anarşizmin sağlıklı dokuyu değil, toplumun hayat özünden beslenen asalak oluşumları yok ettiğini de idrak edemez.'' Bu cümleleri kuran, daha 15 yaşında babasının evlendirilme baskısına maruz kalan, sonra ABD'ye göç edip genç yaşta fabrikalarda ezilen, belki de bu nedenle bu kadar güçlü haykırabilen bir kadın Emma Goldman. Doğrudan eylem fikrinini önde gelen isimlerinden. Doğrudan eylem nedir diyenler olabilir açıklayalım: Doğrudan eylem, üçüncü bir tarafın müdahalesi olmaksızın, insanların hedeflerini ilerletmek için harekete geçmesidir. Bu politikacılarla lobi yapmanın veya durumumuzu iyileştirmeleri için işverenlerimizin cömertliğine başvurmanın reddi anlamına gelir. Yani kendi koşullarımızdaki iyileştirmeleri zorlamak için kendimizin harekete geçmesidir. Yani, doğrudan eylemin temeli, hedeflerimizi başarmak için yalnızca birbirimize güvenebileceğimiz fikridir. Goldman, kitapta önce anarşizmi açıklıyor. Çünkü anarşizmi okuyarak değil, sağdan soldan duyduğu kadar bilen, kara propagandanın etkisinde kalan çokça kesim var. Peki nasıl açıklıyor anarşizmi Emma Goldman? ANARŞİZM: İnsan yapımı yasalarla kısıtlanmamış, özgürlük üzerine kurulu bir toplumsal düzen felsefesi; bütün yönetim biçimlerinin şiddete dayandığını ve bu yüzden yanlış, zararlı ve gereksiz olduğunu savunan teori. İnsan aklını baskılayan ve ona hükmeden, insanı yabancılaştıran dine ve dini kurumlara da; insan davranışlarını yönlendiren ve insanı manipüle eden devlet ve kurumlarına da; insana birilerinin köleliğini yaptıran, emeğini satmak zorunda bırakan mülkiyete de karşı yazarımız. Sadece bunlara mı? Doğal yollardan ortaya çıkmayan tüm insani baskı araçlarına karşı. Evliliğe, militarizme, hapishane düzenine, medyaya,hepsine karşı. Suçun da eylemin de eşitsiz toplum düzeninden ve ekonomiden kaynaklandığını düşündüğü için düzenin komple değişmesinden yana. Bu nedenle eğitimin özgür düşünce ve yeteneği köreltmeyen versiyonunu istiyor. O dönem için önemli bir fikir. Sosyalistlerden ayrıldığı nokta ise devlet olgusunu da reddetmesi. Kitap konuyla ilgilenenler için oldukça öğretici ve sade dille yazılmış. İncelemeyi yine yazarın bir sözüyle bitirmek istiyorum: ''Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı.'' İyi okumalar. (Yorgun demokrat)

Yakın geçmiş ve günümüze ait tüm toplumsal sorunlara, açmazlara ve çarpıklıklara net bir yaklaşımla çözüm sunan, kadın mücadelesinin değerli ismi Emma Goldman bu eserinde kısa metinlerle günümüz dogmaları tek tek yıkmış. Kadın mücadelesinde olduğu gibi doğa, hayvan ve genel anlamıyla insanın kurtuluş yolunun anarşist bir dünyayla mümkün olabileceğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Anarşist felsefe oldukça eleştirilen, imkansızlığı noktasında karşı çıkışların en yoğun olduğu bir ideoloji. Bu noktada Goldman yine oldukça sert bir dille bu tür insanların kendi tarihlerinden bihaber olduğunu, insan olarak ideallerinden ne denli uzaklaştığını vurgulayarak ofansif bir eleştiri sunuyor. Kitap aslında tamamen ofansif bir ruhla yazılmış diyebilirim. Oldukça sade ve söylemek istediğini dolandırmadan ima etmeden söylüyor bizlere Goldman. Bir kadın ve anarşist aktivistin dili de bu olmalıydı diyerek okumanızı tavsiye ediyorum. (Uğur De Molinari)

Anarşizm Neyi Savunur? PDF indirme linki var mı?

Emma Goldman - Anarşizm Neyi Savunur? kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Anarşizm Neyi Savunur? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Emma Goldman Kimdir?

Emma Goldman, (d. 27 Haziran 1869, Litvanya – ö. 14 Mayıs 1940, Toronto) Anarşist yazar. 20. yüzyılın ilk yarısında ABD veAvrupa'da anarşist görüşün yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.

Hayatı ve düşünceleri

Çocukluk ve gençlik dönemi

Emma Goldman 27 Haziran 1869'da, Rusya kontrolündeki Kaunas, Litvanya'da Yahudi bir ailenin kızı olarak doğdu. Emma daha 13 yaşındayken aile St. Petersburg'a taşındı. Bundan kısa süre önce 2. Alexander öldürülmüştü ve siyasi bir baskı olan ortamda Yahudiler çeşitli katliamlarla karşı karşıya kalmaktaydılar. St. Petersburg'a gelişlerinden sadece 6 ay sonra Goldman okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldı, ailesi maddi sıkıntılar yaşıyordu. Bir fabrikada çalışmaya başlayan Emma devrimci düşüncelerle ilk kez burada karşılaştı. Fabrikada eline geçirdiği Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?"[1] isimli eseri onu derinden etkiledi. Bu eser ileride filizlenecek anarşist fikirlerinin tohumlarını ekmekle kalmadı, hayatını istediği gibi özgürce yaşaması konusundaki fikirlerini de güçlendirdi. 15 yaşlarına geldiğinde babası onu evlendirmek istedi fakat o karşı çıktı ve evlenmedi. 17 yaşına geldiğinde ise, ailenin kararıyla, kız kardeşi Helene'le birlikte, diğer kardeşleri Lena ile yaşamak için Rochester, New York'a (ABD) göç etti. Burada bir tekstilfabrikasında birkaç yıl çalıştı. 1886'daki Haymarket Olayı'nın neticesinde dört anarşistin asılması Emma'nın anarşizmle ilgilenmesine yol açtı. 1887'de yine fabrika işçisi olan Jacob Kersner ile evlendi. Fakat anarşist harekete girişi ile bu evliliği kısa sürdü. Ailesi ve kocasını terk ederek önce New Haven,Connecticut'a sonra New York City'ye gitti.

New York ve tutuklanmalar

New York'ta Alexander Berkman ile tanıştı ve beraber yaşamaya başladı. Berkman o dönemlerde ABD'deki anarşist hareketin önemli figürlerindendi. 1892'de Berkman ile Henry Clay Finch'e suikast planları yaptılar, fakat bu planları başarısızlıkla sonuçlandı. Henry Clay Finch suikast girişiminden yaralanarak kurtuldu, Berkman 22 yıllık hapis cezasına mahkûm edildi. 14 yıl hapiste kaldıktan sonra 1906 yılında salıverildi. Başarısız suikast girişiminden sonra Berkman'ını savunmak için elinden geleni yaptı, fakat bu girişimleri devletin, resmi otoritelerin ona karşı cephe almasına yol açtı. Bu sıralarda Hippolyte Havel ile dostluk kurdu. 1893'de işsizleri güç kullanarak otoritelere karşı gelmeye (zor kullanarak ekmek almaya')kışkırttığı için tutuklandı. Tutuklanmasına neden olan bu söylemi "İş isteyin. Eğer iş vermezlerse, ekmek isteyin. Eğer ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın." zamanla ünlü bir söylem olmuştur. Blackwell Adası (Blackwell's Island) cezaevinde bir yıl tutuklu kaldı.

8 Eylül 1901'de, Chicago'da, dokuz kişiyle birlikte tekrar tutuklandı. Tutuklanma nedenleri Başkan McKinley'in suikasti idi. Leon Czolgosz isimli münzevi bir anarşizm sempatizanı McKinley'i birkaç gün önce vurmuştu. Aslında olaylarla ilgisi olmayan Goldman ve diğer dokuz kişinin tutuklanmasının nedeni anarşist hareketin halk nezdindeki itibarını sarsmaktı. Delil yetersizliğinden Goldman 24 Eylül'de serbest bırakılırken, olayın faili Leon Czolgosz suçlu bulundu ve idam edildi. 1910 yılında "Anarşizm ve Diğer Makaleler" isimli kitabı yayımlandı.

Emma Goldman 11 Şubat 1916'da tekrar tutuklandı. Bu sefer tutuklanma sebebi dağıttığı doğum kontrolü hakkında bilgilendirici dokümanlardı. Fakat hayatında bir dönüm noktası olan tutuklanması 1917 gerçekleşti. Berkman ve Goldman, Zorunlu Askerliğe Hayır isimli kurdukları birlik ve Birinci Dünya Savaşına karşı düzenledikleri gösteriler nedeniyle tutuklandılar. İki yıl hapsedildikten sonra Amerikan vatandaşlığından azledilerek Rusya'ya sürüldüler.

Rusya'daki günleri ve Bolşevikler

İlk enternasyonal'deki anarşist ve komünist ayrılığına rağmen, Rusya'ya vardığında Goldman Bolşeviklerin tarafında yer aldı. Fakat 1919'da Berkman ile ülkeyi gezerken tanık oldukları politik baskı, bürokrasi ve zorunlu çalışma Bolşeviklere olan sempatilerini yok etti. Hayal kırıklığı ile Aralık 1921'de Rusya'yı terk etti. Dönemin Rusya'sı ve Bolşevikler hakkındaki görüşlerini "Rusya'daki Hayal Kırıklığım" ve "Rusya'daki İlave Hayal Kırıklığım" isimli eserlerinde belirtmiştir. Ayrıca, Rusya'da tanık olduğu yoğun şiddet ve güç kullanımı onun şiddete ve güç kullanımına olan fikirlerinin farklı bir boyut kazanmasına neden oldu. Şiddetin toplumsal (sosyal) dönüşüm sürecinin (istenilmese de) zorunlu bir parçası olduğunu kabul etmekle beraber, şiddetin toplumsal mücadelenin yegane ve en önemli aracı olarak kullanmasına karşı çıktı. Ona göre şiddet "çarpışma sırasında bir savunma aracı olarak başvurulabilecek" bir şeydi. Ayrıca bu düşüncesi ilk zamanlarda savunduğu "amaç aracı haklı çıkarır" fikrinden ayrıldığının göstergesiydi.

İspanya ve ölümü

1921'de İngiltere'ye gitti. Sürgün edilebileceği haberlerini duyulunca İngiliz vatandaşlığına girebilmesi için bir maden işçisi kendisine evlenme teklif etti. İngiliz pasaportuyla birçok ülkeyi gezebilme fırsatı buldu. 1928'de Saint-Tropez'e taşındı, 1936'ya kadar burada yaşadı. Bu arada, 1931'de "Hayatımı Yaşarken" isimli otobiyografisini yayımladı. 1936'daİspanyol Devriminin başlamasından kısa bir süre önce Berkman intihar etti. Emma Goldman ise aynı yıl, 67 yaşında, İspanyol Devrimine katılmak için İspanya'ya gitti. CNT-FAI'li anarşistlerin 1937'de koalisyon hükümetine katılmalarını, giderek güçlenen komünistlere savaş faaliyetinin daha iyi yürütülebilmesi için taviz vermelerini onaylamadı. FaşizminAvrupa'daki yükselişi karşısında büyük bir üzüntü duysa da düşüncelerinden taviz vermeyi reddetti.

Emma Goldman 14 Mayıs 1940'da, Kanada'nın Toronto kentinde öldü. Chicago'da, Haymarket İsyanı sonucu asılan anarşistlerin gömüldüğü yerin yakınına gömüldü.

Emma Goldman Kitapları - Eserleri

  • Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir
  • Anarşizm Neyi Savunur?
  • Hayatımı Yaşarken 1
  • Hayatımı Yaşarken 2
  • Rus Devriminin Çöküş Nedenleri
  • Benim İnandığım
  • Bolşeviklerin Devrime İhanetinin Öyküsü
  • Anarşizm
  • Modern Tiyatronun Toplumsal Önemi
  • Rusya'daki Hayal Kırıklığım
  • Some Collected Works
  • Hristiyanlık Üzerine Bir Eleştiri
  • Modern Dramanın Toplumsal Uyumu

Emma Goldman Alıntıları - Sözleri

  • Evlilik kadını asalakça, bağımlı olarak ve çaresiz bir hizmetkarmış gibi sürdüreceği bir hayata hazırlarken, erkeğe bir insanın hayatını tapulu mülkmüş gibi sahiplenme hakkını tanır. (Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir)
  • Kadın, geleneksel annelik rolünün bir uzantısı olarak, erkek çocuğunun doğumundan yetişkinliğine kadar, onun elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayıp tüm gereksinimlerini karşılayarak, kendisine bağımlı hale getirir, demiştim. Buna rağmen oğlunu zayıf görmekten nefret eder ve onun toplumun istediği gibi bir erkek olmasını şiddetle arzu eder. Onun kadını köleleştiren özelliklerine, gücüne, bencilliğine ve abatılı kendini beğenmişliğine tapar. Hemcinsimin bu yalpalamaları zavallı erkeği, idol ve canavar, sevgili ve hayvan, çaresiz çocuk ve dünyanın fatihi olma arasında bocalar hale getirir. Erkeği canavar yapan kadının kendi kendini aşağılamasıdır. Kadın, ancak, erkek gibi kendini merkez almayı ve kararlı olmayı öğrendiği, hayata atılma ve bunun bedelini ödeme cesaretini gösterdiği zaman özgürlüğüne kavuşabilirdi ve erkeğin tamamen özgürleşmesi de buna bağlıydı. (Hayatımı Yaşarken 2)
  • Uyumsuzluk ve küçüklüklere yer vermeyen o erişilmez aşkı düşlemiştim.Ne var ki, büyüklüğün ve küçüklüğün, güzelliğin ve bayağılığın yaşamımızın bir parçası olduğunu, bunların aynı kaynaktan çıkıp ortak bir deltaya döküldüğünü görmek benim için esaslı bir ders olmuştu. (Hayatımı Yaşarken 2)
  • Din, insanın doğal fenomenlerin aslını çözmedeki zihni yetersizliğinden kaynaklanan bir hurafedir. Kilise, her zaman ilerlemenin önüne engel olarak çıkmış bir örgütlü kurumdur. (Anarşizm Neyi Savunur?)
  • "Ekim Devriminde verdiğiniz sözleri yerine getirmenizi istediğimiz için bizi hapse atıyor ve kurşuna diziyorsunuz." (Rus Devriminin Çöküş Nedenleri)
  • Herhangi bir sendikanın gerçek bir sendikacılık faaliyeti yapmaya yeltenmesi halinde, ona hemen uygun bir dille, Avrupa ve Amerika'da sendikalar ne yaparlarsa yapsınlar, komünist devlet içerisinde sendikaların yasalara uymak ve daha ötesi için ağızlarını kapatmak zorunda oldukları anlatılır. Bu konuda bir örnek: Büyük ve mücadeleci bir sendikada örgütlenmiş olan Moskova fırıncıları 1920 yazında ekmek istihkaklarının yükseltilmesini sağlamak amacıyla grev yaptılar. Hükümet sorunla fazlaca ilgilenmedi. Yerel örgütlenme dağıtıldı, yöneticiler sendikadan dışlandı ve aktif üyeler tutuklandı. Grevcilerin etkili sözcülerinin sendika toplantılarına katılmaları yasaklandı ve herhangi bir işe girme hakları ellerinden alındı. (Rus Devriminin Çöküş Nedenleri)
  • Cehalet ve ahlakçılık her zaman gelişimin ayak bağı olmuştur. (Benim İnandığım)
  • Varlığını , daha da az olarak tüm yaşamın birliğini anlamayan ilkel insan kendini, onunla alay etmeye ve her şeyi yüzüne vurmaya hazır , kör , saklı güçlere tamamen bağımlı hissetti. Bu tutumdan bir toz zerreciği gibi yalnız tam bir teslimiyetle yatışabilen, yüksek üstün güçlere bağımlı olan insanın dini kavramları gelişti. Tekrar tekrar aynı motif , İNSAN HİÇBİR ŞEYDİR , GÜÇLER HER ŞEYDİR. Devlet , toplum ve ahlak kurallarının tümü aynı nakaratı söyler: İnsan dünyanın tüm görkemlerine sahip olabilir ama kendi bilincine varmamalıdır. (Anarşizm)
  • ... kör olan, gözleri değil, vicdanıydı... Kızgın değildim, yalnızca tarif edilmez bir üzüntü içindeydim. (Hayatımı Yaşarken 2)
  • ...Gözümün önüne öğretmen olarak, Ernest Crosby'nin anlattığı Tolstoy geliyordu. Çocuklardan birisi okulda bir şey çalar. Diğer çocuklar onu hırsız olarak niteleyip, öğretmenden çocuğu cezalandırmasını isterler. Çocuklar ve öğretmen birlikte minik suçlunun boynuna "hırsız" yazılı bir yafta asılmasına karar verirler. Tolstoy yaftayı suçlanan çocuğun boynuna asmak için uzandığında, onun aşağılamayla sessiz ithamın karışımını ifade eden bakışıyla sarsılır. Hayır, suçlu olan çocuk değildir. Suçlu o, yani Tolstoy ve diğer çocuklardır -bir çocuğu hırsız olarak damgalayabilecek kadar acımasız olan toplumun tümüdür. (Rus Devriminin Çöküş Nedenleri)
  • Kadının ruhu olmadığı, onun yalnızca erkeğin bir ilavesi olduğu, çok güçlü olduğu için kendi gölgesinden bile korkan beyefendiye rahatlık olsun diye kaburgasından yaratıldığı dini efsanesinden hâlâ kurtulmuş değiliz. Belki de kadının üretildiği malzemenin kalitesizliğidir onun değersizliğinden sorumlu olan. (Benim İnandığım)
  • Aklımı herşeyden çok kurcalayan, Petrograd'dan ayrılmamdan kısa süre önce Pravda'da yayınlanmış olan bir makaleydi. Ahlaken sorunlu çocuklar hakkında bir yazıydı, yazar lafı bu çocukların hapse atılmaları gerektiğine getirmişti. (Rusya'daki Hayal Kırıklığım)
  • "Cehalet ne kadar aptal, ne kadar acımasız! Her zaman yanlış anlar, her zaman kınar." (Anarşizm)
  • Pek çok insan hayata bakar, ama onu yaşamaz. Onların gördükleri hayatın kendisi değil, sadece gölgesidir. (Anarşizm Neyi Savunur?)
  • "Anarşizm ayrıcalıklı azınlık için bir ideal değil, bütün insanlık için yeni bir dünya kurmakta tayin edici rolü olan yapıcı bir sosyal teoridir." (Hayatımı Yaşarken 2)
  • Her yeni inanç, hatta insan aklının kabul ettiği gelmiş geçmiş en barışçıl ve însancıl inanç dahi, dünyaya ilk gelişinde barış değil, kılıç getirmiştir; öğretisi şiddet içerdiği ya da toplumsal olana karşı olduğu için değil; sadece kabul ya da reddedilse de herhangi bir yeni ve yaratıcı fikrin, insanların zihinlerinde uyandırdığı heyecan yüzünden. Ve, bir yandan her tür çıkarı tehdit eden, diğer yandan halihazırdaki yanlışlara karşı yürütülecek bir mücadele aracılığıyla kazanılacak özgür ve soylu bir hayat görüşünü taşıyan bir Anarşizm anlayışı, en amansız muhalefeti yaratacak ve eski düzenin baskılayıcı gücünün karşısına yeni bir umudun coşkun ortaya çıkışını koyacaktır. (Anarşizm Neyi Savunur?)
  • Toplumdaki en affedilmez günah özgür düşüncedir. (Hayatımı Yaşarken 1)
  • "Ben bir Anarşist'im! Neden hükmedemezsem, O nedenle hükmedilemem!" (Anarşizm)
  • Aşk sınır olmadan vermeyi ve almayı bilmiyorsa, o aşk değil eksiyle artının altını çizmekten hiç geri kalmayan bir alışveriştir. (Benim İnandığım)
  • Madame de Stael'in sıklıkla alıntılanan cümlesi, "Her şeyi anlamak, her şeyi affetmek demektir," bana hiçbir zaman pek hitap etmedi; günah çıkarmaya dair bir izlenim bırakıyor sanki; kendiyle eş bir varlığı affetmek, ikiyüzlü bir üstünlük fikrini de barındırıyor. Kendine eş olan varlığı anlamak yeterli. (Benim İnandığım)

Yorum Yaz