matesis
dedas

Devrimler Çağı - Taner Timur Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Devrimler Çağı kimin eseri? Devrimler Çağı kitabının yazarı kimdir? Devrimler Çağı konusu ve anafikri nedir? Devrimler Çağı kitabı ne anlatıyor? Devrimler Çağı PDF indirme linki var mı? Devrimler Çağı kitabının yazarı Taner Timur kimdir? İşte Devrimler Çağı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 11.07.2023 17:00
Devrimler Çağı - Taner Timur Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Taner Timur

Yayın Evi: Yordam Kitap

İSBN: 9786051722337

Sayfa Sayısı: 142

Devrimler Çağı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tarih, siyaset ve felsefenin kesişim noktalarında ufkumuzu genişleten yeni çalışmalara imza atan Taner Timur, şimdi de Devrimler Çağı’na bakıyor. Timur, 19 ve 20. yüzyılın üç önemli devrimci kalkışmasında, 1848, 1871 ve 1917 yıllarında yaşananları dört ayrı bölümde ele alıyor.

Kitabın ilk iki bölümünde hem 1848 Şubatının şanlı devrim günlerini, hem de aynı yılın Haziran ayındaki karşı-devrim dönemini inceleyen Taner Timur, birçok yönüyle bugünleri de anlamamıza yardımcı olan bu olayları, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto ve Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i eserlerinin rehberliğinde aydınlatmaya çalışıyor. “Paris Komünü ve Marx” başlığını taşıyan üçüncü bölümde, 1871 Komün deneyiminin doğuşu, güçler arasındaki oransızlığa rağmen savaşın göze alınması, I. Enternasyonal’in konumu gibi konular ele alınıyor.

Son bölüm, “Doğu Sorunu, Paylaşım Savaşı ve 1917 Devrimi” başlığını taşıyor. Bu bölümde 1917 Sovyet Devrimi’ni ana hatlarıyla inceleyen Taner Timur şunları söylüyor: “Bu yıl 100. yıldönümünü andığımız bu

büyük devrim, milyonlarca insanın öldüğü korkunç bir savaşın sonlarında tüm insanlığa büyük umutlar saçmıştı. Oysa uluslararası kapitalizm, daha ilk günden itibaren onu kuşattı; emekçi yönetimine karşı faşist barajlar kurdu; yeni ve daha korkunç savaşlar çıkardı ve sonunda da sistemi ‘demir perde’ kıskacı altında nefessiz kılarak bir çeşit ölüme mahkûm etti.”

Devrimci kalkışmaları ve karşı-devrimci manevralarıyla bugünümüze ışık tutan üç önemli tarihsel kesiti anlatan Devrimler Çağı, her kütüphanede bulunması gereken bir eser.

Devrimler Çağı Alıntıları - Sözleri

  • Eğer bugün Marx, Engels ve eserleri unutulmamış, hatta bazı Marksist kavramlar burjuva yazının da benimsediği kavramlar hâline gelmişlerse, bunu emekçi sınıfın iki yüz yıllık kavgasına borçluyuz.
  • Burjuvazinin feodalizmi yere çalarken kullandığı silahlar, şimdi burjuvaziye çevrilmişti. Ama burjuvazi kendisine ölüm getiren silahları geliştirmekle kalmamış, aynı zamanda bu silahları kullanacak insanları, modern işçileri, proleterleri yaratmıştı.
  • Kapitalizmin, insanı insana, tekniğe ve sermayeye köle yapan acımasız kanunları yürürlükte olduğu sürece bu umut ve özlemler de hep canlı kalacak, kuşkusuz yeni devrim dalgaları yaşanacaktır.
  • Paris emekçileri, bu hareketle, toprak ve sermaye sahiplerinin düşmanla işbirliğine karşı ayaklanmış ve kapitalizmle birlikte ortaya çıkan modern “sınıf devleti”nin antitezi sayılabilecek bir devlet şekli kurma kavgasına girişmişlerdi. Kapitalist devlet tipi, 1848 Devrimi’nden sonra kendisine “sosyal devlet”, “parlamenter cumhuriyet” gibi adlar vermiş olsa da, aslında azınlığın çoğunluğa, varsılların yoksullara diktatörlüğünden başka bir şey değildi.
  • Manifesto’nun daha ilk cümlesinde söylendiği gibi, “komünizm heyulası’nın Avrupa’yı taciz ettiği bir ortamda her şey -saray, yargı, basın, üniversite- kendilerine karşı idi. 1840 yılında Prusya’da, en gerici sınıfları temsil eden IV. Wilhelm tahta çıkmış, Marx üniversitede kariyer yapma hayallerinden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Muhafazakâr bir aileden gelen Engels ize zaten üniversiteye gönderilmemiş, babası tarafından önce Bremen’e, oradan da Mancherster’a, hisse sahibi oldukları bir tekstil fabrikasında çalışmaya yolllanmıştı. Yine de iki genç deha bu engelleri fırsata çevirmeyi bildiler.
  • Tarihi maddecilik belki de en özgün ifadesini, iki düşünürün “eski dünya görüşleri ile hesaplaşmak” ve genç Hegelcilerden kopuşlarını ortaya koymak üzere birlikte kaleme aldıkları Alman İdeolojisi’nde bulmuştu. Ne var ki genç düşünürler bu eseri basacak bir yayınevi dahi bulamadılar. Eser ilk kez 1932’de Marx-Engels-Lenin Enstitüsü tarafından Moskova’da yayımlandığı zaman, her iki düşünür de çoktan bu dünyadan göçmüşlerdi.
  • Sermaye birikimi süreci, mülksüzleşme, yoksul köylü ve esnaf tabakalarında proleterleşme, Louis Bonaparte’ın “10 Aralık Derneği”ni oluşturan lümpen tabakaları vb. kapitalizmin eşit olmayan gelişme koşulları içinde hâlâ birçok toplumda yaşanan durumlardır. Sınıf kavgasının siyasal boyutunu ise, anayasa ve seçim kanunun tartışmaları, “referandum” adı altında yapılan plebisit oylamaları, dinin siyasete alet edilmesi, darbe girişimi vb. başlıklar altında biz de yaşıyoruz.
  • Kapitalist üretim biçimi, daha önceki üretim biçimlerinden temel bir farkla ayrılıyordu. O da şuydu: Kapitalizm, sadece feodalizmin dar kalıplarını kırarak “ulus-devlet”leri yaratmakla kalmıyor, ulusal sınırları da aşarak insanlığı küresel bağlantılar içinde birleştiriyordu.
  • Tarih 18 Mart’ı gösteriyordu ve o sabah Parisliler top sesleriyle uyandı. Komün Merkez Komitesi’nin ilan ettiği Manifesto, “Başkent proletaryası,” diyordu, “yönetici sınıfların yetersizlikleri ve ihanetleri karşısında durumu kurtarmak için kamu işlerinin yönetimini ele alma zamanının geldiğini anlamıştır”. Paris sokaklarında “Yaşasın Komün!” nidaları çınlıyordu.
  • Ütopyacı sosyalistler egemen toplumun gizlediği “sınıf karşıtlığını ve çözücü unsurların etkinliğini” görseler bile, tarihte özerk hiçbir proletarya hareketi olmadığı kanısındaydılar. Proletaryayı kurtaracak maddi koşulları ve sınıf çelişkilerini çözümlemek yerine, kendilerini sınıf kavgasının üstünde görüyor, yeni bir “toplum bilimi” yeni “toplumsal İncil”ler yaratmaya çalışıyorlardı. Bunlara dayanan önlemlerle de işçi sınıfını kurtarma düşleri kuruyorlardı. Yine de eleştirileri yararlı oldu. Ütopyacı sosyalistler “toplumun tüm temellerine” saldırarak “işçilerin aydınlanmasında son derece önemli bir malzeme” sağladılar.

Devrimler Çağı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tarih , siyaset ve felsefenin kesişim noktalarında ufkumuzu genişleten yeni çalışmalara imza atan Taner Timur, şimdi de Devrimler Çağı'na bakıyor. Devrimci kalkışmaları ve karşı- devrim manevralarıyla bugunumuze ışık tutan üç önemli tarihsel kesiti anlatan Devrimler Çağı, her kütüphanede bulunması gereken bir eser. (Semih özgün cankurt)

Devrimler Çağı: Herkese selamlar… Taner Timur, dört başlıkta 1848’deki Şubat Devrimi ve Kanlı Haziran Günleri’ni, Louis Bonaparte’ın darbesini, tarihin ilk işçi sınıfı iktidarı deneyimi olan Paris Komünü’nü ve şanlı Ekim Devrimi’ni tarihsel materyalist bir bağlamda ele almaktadır. Dili ağır değil, oldukça sade. Okuyan kişiyi sıkmıyor. Bu ana başlıkların altında: Manifesto’nun hâlâ geçerliliğini koruyor oluşunun nedenleri, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı (günümüzü anlamak için en önemli bölümlerden biri olduğunu düşünüyorum), Doğu Sorunu ile Birinci Yeniden Paylaşım Savaşı gibi birçok konu üzerinde durulmuştur. Taner Timur, tarihi salt yorumlamakla kalmayıp, günümüzün toplumsal mücadelelerinde bu olayların ne gibi bir önem taşıdıklarını da göstermektedir. Bu da, tarihten ders alıp yarınları bu ders ışığında kurmamız için mühim yer teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra kitapta Paris Komünü’nde kadınların rolüne de dikkat çekilmiştir. Özellikle, komün vahşice bastırıldıktan sonra kadın bir devrimcinin askeri mahkeme karşısındaki sözleri beni çok etkiledi. Günümüzde de demokratik haklar için verilen mücadeleler sonuna kadar sürdürülmelidir ancak şu da unutulmamalıdır: Kadınların kurtuluşu ne bir ‘’feminist devrim’’le ne de reformlarla gerçekleşecektir. Kurtuluş ancak kapitalizmin yıkılmasıyla, sosyalizmle mümkündür. Bunun içinse tüm ezilenler, tüm proleterler birleşmelidir. Kitap, Taner Timur’un, kapitalizmin insanı insana köleleştiren kanunları sürdükçe yeni devrimlerin yaşanacağını söylemesiyle bitmektedir. Özellikle sondaki bu vurgu hoşuma gitti. Umudumuzu kaybetmemeliyiz. Karanlık bir dönemden geçsek de bu her zaman böyle sürmeyecektir. Yüzyıllar boyu ne diktatörler gelip geçmiş… Hepsinin sonu da halkın elinden olmamış mıdır? Fakat unutulmasın ki kurtuluşumuz bizlere bir lütuf gibi sunulmayacaktır. Gün gelir, emekçiler günden güne sefalete sürükleniyorken bin odalı sarayında refah süren diktatörlerin saltanatı yıkılır. Ne zulüm kalır, ne de sarayları... Çünkü en büyük güç halkındır. Kapitalizm, yüzyıllardır çeşitli biçimlerde maskeler taksa dahi özü değişmemektedir. İnsanlığın kurtuluşu ancak sosyalizm ile mümkündür. Kimileri sosyalizmin geçmişte kaldığını, düzenin "böyle gelip böyle gideceğini" söylüyor. Fakat bu yanlış, hatta dar bir düşünce. Burjuva medyasının yalanlarından biri. Hangi üretim biçimi ebediyen sürmüştür ki? İlkel komünal köleciye, köleci feodalizme, feodalizm de kapitalizme dönüşmemiş midir? Sonlarını getiren kendi içsel çelişkileri olmamış mıdır? Marksizm dogmatik bir öğreti değildir, dinamiktir. Bu koşullarda, her devrimci örgüt ve parti, somut durumları somut tahlil ederek disiplinle, özveriyle yılmadan çalışmalı ve devrimci mücadeleyi örgütlemelidir. Ki zaten çalışmakta ve örgütlemektedirler. Dilerseniz Marksizm-Leninizm üzerine konuşabilir, birbirimize kitap önerebilir, tartışabiliriz. İster yorumdan ister mesajdan bana ulaşabilirsiniz… Sözlerimi Enternasyonal Marşı’ndan birkaç söz ile bitirmek istiyorum… ‘’Cellatların döktükleri kan, Bir gün onları boğacak. Bu kan denizinin ufkunda Kızıl bir güneş doğacak. Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık Enternasyonalle kurtulur insanlık.’’ Sağlıcakla kalın.. (Cemre N. Karain)

Devrimler Çağı PDF indirme linki var mı?

Taner Timur - Devrimler Çağı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Devrimler Çağı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Taner Timur Kimdir?

1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Anayasa Hukuku kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik hayatına başladığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1968 yılında doçentliğe, 1979 yılında ise profesörlüğe yükseldi. Akademisyenlik yıllarının başlarında bir süre Yön dergisinde yazıları yayınlandı. 1962-1964 yılları arasında Rockefeller bursuyla gittiği Paris'te çalışmalarına devam etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki atmosferin yetişmesinde önemli payı olduğunu vurgulamış ve o dönemde takip ettiği Forum dergisinden dolayı kendisini "Forumcu" olarak nitelemiştir. 12 Eylül Darbesinden sonra görevinden istifa ettikten sonra çalışmalarını Fransa'da sürdürdü. 1992 yılında eski görevine dönen Timur, 2002 yılına emekli olana kadar buradaki görevini sür­dürdü.

Taner Timur, 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı olarak belirlenmiştir.

Taner Timur Kitapları - Eserleri

  • Türk Devrimi Ve Sonrası
  • Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi
  • Devrimler Çağı
  • AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi
  • Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş
  • Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu
  • Türkler ve Ermeniler
  • Felsefi İzlenimler
  • İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı
  • Marksizm, İnsan ve Toplum
  • Osmanlı Toplumsal Düzeni
  • Osmanlı Kimliği
  • Habermas'ı Okumak
  • Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi
  • Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası
  • Türkiye, Ortadoğu ve Mezhep Savaşı
  • Osmanlı Çalışmaları
  • Osmanlı Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik
  • Sürüden Ayrılanlar
  • Türkiye Nasıl Küreselleşti?
  • Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler
  • İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı
  • Küreselleşme Ve Demokrasi Krizi
  • Gezi'yi Soldan Kavramak 18 Brumaire'den Taksim Direnişi'ne
  • Toplumsal Değişmeler ve Üniversiteler

Taner Timur Alıntıları - Sözleri

  • ''Herkesin kendine göre bir 'gerçek İslam'ı' var. Ve kimilerinin de eli çabuk; hemen silahına gidiyor. Ölen ölüyor ve bizler de meydanlarda toplanıyor, slogan atıyoruz...'' (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • Bilim, kesin ve yerleşmiş bir öneriler sistemi ya da son bir duruma doğru düzenli şekilde ilerleyen bir sistem değildi. (Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi)
  • Ermeni prensi Senekerim XI. yüzyılın başlarinda Türklerle ilk defa karşılaşınca korku ile Incile sarılmiş ve kendini teselli edecek cümleler aramıştı. Malazgirt savaşından birkaç yıl önce görülen bir kuyruklu yıldız da Bizans'lar tarafından kötüye yorulmuştu: Türkler geliyorlardi. (Osmanlı Toplumsal Düzeni)
  • Türkiye'de gerçek lâikliğin hukuki temelleri, Türk Devrimi bağlamında, 1923-1926 yılları arasında saltanat ve hilafetin kaldırılması, eğitimin birleştirilmesi ve Medeni Hukuk'un kabulü ile atılacaktır. Bununla beraber, Batı'da lâiklik yüzyıllar süren sınıfsal ve ideolojik kavgaların ürünü olmuştu. Bu temellerden yeterince beslenmeyen lâiklik tecrübeleri -son yıllarda Türkiye'de yaşanan krizin de gösterdiği gibi- sağlam temellere oturmuş sayılamaz. Aynı şekilde, sosyal ve felsefi plandaki kazanımlar da pozitif hukukla garanti altına alınmadığı sürece bir ülkede lâikliğin gerçekleştirildiği iddia edilemez. (İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı)
  • Adına ne denilirse densin, tüm savaşlar para ile, üstelik giderek artan para ile yürütülür ve bu paralar da vergiyle ve verginin artık toplanamadığı durumlarda da borçlanma ile sağlanır. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • ''AKP mutlaka bir gün Gezi cinayetlerinin ve 17 Aralık yolsuzluklarının hesabını verecek. Ve sonunda da dağılıp tarihe karışacak...'' (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • Magna Carta, suçlanan bireylerin mutlaka hakim huzuruna çıkarılarak yargılanmaları gerektiğini söylüyordu ve bu yapılmadan kimsenin hiçbir keyfi muameleye uğramayacağını kural haline getiriyordu... Ne var ki Magna Carta bu kuralla sadece "özgür insanları" dikkate almış, milyonlarca serfi bu korumanın dışında tutmuştu. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • Çobanlık deyip hafife almayın; çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
  • Osmanlı yenileşme hareketlerinin başını çekenler, Batı'da olduğu gibi burjuva sivil toplumunda ya da Habermas'ın daha özgül bir alan olarak betimlediği özerk kamusal alanda yer almıyorlardı. Bunlar genellikle devlet memuru statüsünde olan kimselerdi ve temel kaygıları da "Devlet'i kurtarmak" idi. Oysa "Devleti kurtarma" gibi bir ön-kabul Aydınlanma düşüncesine tamamen yabancıydı. (Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu)
  • İslamcı şair koyu bir Yahudi düşmanıydı; Yahudileri Kanuni’den itibaren Osmanlı çöküşünün başlıca aktörleri arasında görüyordu ve Hitler’i Abdülhamit ve Menderes gibi en sevdiği şahsiyetlerle birlikte anmakta bir sakınca görmüyordu. Gerçekten de N. Fazıl’a göre Yahudilerin en çok korktukları şahıslar “Abdülhamit ve Hitler’den ibaret kalmıştı” (Başmakalelerim, 3; s. 214). Aynı şekilde, 1954 seçimlerinden sonra da DP’nin gurura kapıldığını söylüyor ve “gururu olmasa ve hadiselerin iç mimarisi içinde kendi zaafını seçebilecek bir duygusu olsaydı, Hitler’in batmasına imkân var mıydı?” diye soruyordu. (Başmakalelerim, 1; s. 256). (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • Orleans Dükü bu toplantının legal olmadığını söyledi. Fakat kralın yanıtı kısa ve kesin oldu: "Legaldir; çünkü ben öyle istiyorum!" (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • Protestan hareketi aslında dinden uzaklaşma değil, tam aksine insanları dine daha içten bağlarla bağlama hareketi olarak doğdu. Bunun yolu da Luther'e göre, insan ile Tanrı arasındaki yozlaşmış aracıları devreden çıkarmak, herkesin Kutsal Kitap 'ı doğrudan okumasını sağlamaktı. Böylece kolektif otoriteye yani Kilise' ye olan inanç kırılacak, buna karşılık kişisel inancın otoritesi yeniden kurulacaktı. (Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi)
  • Faşist rejimler, ulusal kültür ve gelişme düzeylerine göre değişen renklere bürünseler de bazı genel özellikler taşır. En genel hatlarıyla, faşizm, demagog ve karizmatik liderlerle sürü psikolojisi içindeki yığınların bulaşmasına dayanır. Faşizmin tutarlı bir dünya görüşüne ihtiyacı yoktur; onun sadece düşmanları bulunur ve en büyük silahı yalandır. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
  • "O sayede bir insana dünyaya göre vatan, oturduğu şehre göre kendi evi hükmünde görünür. " (İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı)
  • "İlim ve bilhassa içtimai ilim sahasına dahil işlerde ben kumanda vermem, bu vadide isterim ki beni alimler irşad etsinler." Atatürk (Türk Devrimi Ve Sonrası)
  • ''... seksen yılı aşan bir süre önce Anadolu'da verilen bu kavganın siyasal, toplumsal ve kültürel sonuçlarını günümüzde de yaşıyoruz. Yaşıyoruz, çünkü o sırada söz konusu olan şey, siyasal planla sınırlı bir iktidar devir teslimi olmanın çok ötesinde bir olguydu. Gelenek zoruyla toplumun geri, tutucu ve ruhsuz tüm ögelerini hâlâ temsil edebilen; fakat çağdaş hayat açısından anlamını tamamen yitirmiş bir sultanla; aynı toplumun ileriye dönük, zinde ve açık fikirli bütün unsurlarını temsil eden bir devrimci lider karşı karşıyaydı.'' (Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu)
  • Tarih 18 Mart’ı gösteriyordu ve o sabah Parisliler top sesleriyle uyandı. Komün Merkez Komitesi’nin ilan ettiği Manifesto, “Başkent proletaryası,” diyordu, “yönetici sınıfların yetersizlikleri ve ihanetleri karşısında durumu kurtarmak için kamu işlerinin yönetimini ele alma zamanının geldiğini anlamıştır”. Paris sokaklarında “Yaşasın Komün!” nidaları çınlıyordu. (Devrimler Çağı)
  • Türkiye, tarihin hiçbir döneminde islam alemine önderlik edecek yorumcular, müçrehitler, yetiştirmedi. Kanuni zamanında bile medreselerde Arap ve İranlı alimlerin yorumları esas alınıyordu. İslamiyetten sonra Ortadoğu’daki tüm devlet yapılanmaları da ideal tiplerini İran Sasaniler modelinde buldular. Şu anda yaşadığımız toplumsal kriz bile, Arap devletlerinden çok İran İslami Cumhuriyetinde yaşananlara benzerlikler gösteriyor. (Popülizm Dalgası Sivil Darbeler ve Osmanlı Hülyası)
  • 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri aslında iktidara ve parlamenter muhalefete karşı yapılmadı; esas itibariyle “parlamento dışı muhalefete”, sol-devrimci güçlere karşı yapıldı; bu arada silahlı kavgaya girmiş, adam öldürmüş ülkücüler da tutuklandı ve yargılandı. Ülkücüler kendilerini devlete yardımcı, paramiliter güçler olarak gördükleri için bunu hâlâ affetmiyorlar, hatta bu yüzden ikiye bölündü ve İslamcılığa kaydılar. (AKP'nin Önlenebilir Karşı - Devrimi)
  • ...artık vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor. (Türk Devrimi Ve Sonrası)

Yorum Yaz