Elveda Alyoşa - Oya Baydar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Elveda Alyoşa kimin eseri? Elveda Alyoşa kitabının yazarı kimdir? Elveda Alyoşa konusu ve anafikri nedir? Elveda Alyoşa kitabı ne anlatıyor? Elveda Alyoşa kitabının yazarı Oya Baydar kimdir? İşte Elveda Alyoşa kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Oya Baydar
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789755103181
Sayfa Sayısı: 171
Elveda Alyoşa Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Oya Baydar, 12 Eylül Askerî Darbesi’nden birkaç gün önce yurtdışına çıkmıştı. Dönemedi. On bir yıl Federal Almanya’da siyasal göçmen olarak yaşadı. Bu dönem içinde Doğu Avrupa’daki siyasal çalkantıları, dönüşümleri çok yakından, kimi zaman içinden yaşadı. Sosyalizm uygulamasının “bir modelinin” çöküşünün yakından tanığı oldu. Berlin Duvarı’nın önce delinip sonra yıkılışını, Alman toplumunun her iki yakasındaki gelişmeleri ve sonuçlarını “tarafsız” değil, hem de “taraflı” bir gözlemci olarak izledi. Elveda Alyoşa 1989 sonbaharında doruğa ulaşan çalkantıların yaşanması sırasında edinilmiş izlenimlerden, gözlemlerden yola çıkılarak yazılmış öykülerden oluşuyor. 1991 Sait Faik Hikâye Armağanı’yla ödüllendirilen bu kitabında Oya Baydar keder, öfke, inanç ve umutlardan örülmüş öyküleriyle, bu büyük dönüşümünün yalnızca politik boyutları olmadığını da kanıtlıyor gibidir.
Elveda Alyoşa Alıntıları - Sözleri
- "Zamanı öldürmeye sabah 8 ' de başlıyoruz.Önce saniye saniye sonra dakika dakika sonra saat saat işkenceyle ölüyor zaman ..."
- "Ben seni; duvarın öte yanından, kurtarılacak dünyadan gelen umutsun diye; inançlarımın, kimliğimin, doğrularımın, dev aynalarında tasdikisin diye sevdim."
- Bir duraktır Frankfurt. Baharda çiçekli, rengarenk cıvıl cıvıl bir durak. Bin duraktır dünya. Kaldırım taşları arasında inatçı, inançlı çiçeklerin tutunmaya, açmaya, solmamaya çabaladıkları..
- "Bugün aynada kendimi gördüm. Ne kadar yaşlanmışım." Sen "yaşlanmak" diyorsun, "yabancılaşmak" diyorum ben.
- Hangi masalın hangi faslındayız biz?
- Yalnızdım, özgürdüm, mutluydum.
- Çevremizin isyan ettirici zenginliğine, budalaca düzenliliğine, itici bakımlılığına ve yapay mutluluk görüntüsüne inat, yaşlanmış yüzün, şişman gövden, özensiz giysilerinle sanki bir direniş Anıtı gibisin.
- Çocukluğumun tren düdükleri, fayton çıngırakları, gece garları, mutlu kavuşmaları, çaresiz ayrılıkları dışında, Gül fidanlarının dibine kuruluveren üç gözlü evcikler, içine saklanan bir küçük Kürk parçası, ucuza dikilen dikişlere damladığında İnciye dönüşen gözyaşları, elin değince havai fişekler gibi patlayan saksı çiçekleri dışında, doksan Yıl dur durak bilmeden, başını koyup dinleneceğin bir limana varmadan sürmüş bu uzun yolculuğun getirdiği gitme, kaçma isteği dışında, içimdeki bu geç kalmış sevgi, bu Kurşuni keder dışında, gerçekten yaşadın mı sen?
- Bir gün, yanlışlar suç, yanılgılar günah olmaktan çıktığı zaman her şey daha açık, daha duru görülecek, demiştin. Gerçek özgürlüğün Duvarlarla korunamayacağının anlaşıldığı gün ve hiçbir duvara ihtiyaç kalmayacak kadar özgür olunduğu gün, artık mal hırsı ve mülkiyet şehvetinin adına 'özgürlük' deme ayıbı bir daha işlenmeyecek.
- Zamanı öldürmeye sabah 8'de başlıyoruz. Önce saniye saniye, sonra dakika dakika, sonra saat saat işkenceyle ölüyor zaman
- Merhaba yeni dünya... Elveda Alyoşa!..
- Hepimiz kendi yalnızlığımızı, kendi sıkıntılarımızı, kendi acılarımızı ellerinden tutup yine sokaklara çıkıyoruz.
- Bir yanım minarelere tırmanmış çoktan, bir yanım cıvıl cıvıl Eminönü Meydanı..
- Acıları masala, pişmanlıkları şakaya, eziklikleri sabra, özlemleri sevgiye dönüştürmenin sırlarını bilir miydin gerçekten? Issız ve karanlık yollarda tek başına söylenen bir türkü gibi yaşamanın, çiçekleri okşayarak baştan çıkarmanın, gerçekle Hayal arasındaki Keskin ve belirsiz çizgiyi aşabilmenin büyülü anahtarına sahip miydin?
Elveda Alyoşa İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Taraflı belki ama çok samimi ve derin sorgular zinciri: 1980 darbesinden önce gidip 1992'ye kadar dönememiş sosyalist bir sürgün o. Yaşamı boyunca sosyalizme nasıl geçileceğini düşünüp, 1989 Berlin duvarının yıkılışına yani Doğu Almanya'da sosyalizmden kapitalizme geçiş acılarına şahit olmuş bir aydın. Duraklar, Vedalar, Anımsamalar, Brandenburg Kapısında Ölüm bölümlerinden oluşan ve 1991 #saitfaikarmağanı sahibi bu öykü seçkisinde, Almanya'da yaşayan bir Türk sürgünün acılarına eşlik ediyoruz. İlk hikayede; gurbet özlemiyle yoğrulmuş ve değişmeyen sistem eleştirisi altında her gün Türkiye'den gelen ölüm haberleriyle dolu gazete ile dergileri taşıyan ağır yüküyle Postacı'yı, Vedalar bölümünden; çocuksu iyimserliğin, saflığın, gözü karalı aceleciliğin simgesi olarak nitelenen Karamazov'un Alyoşa karakterinden devşirme ve yıkılan duvar ölçeğinde sisteme vedayı anlatan Elveda Alyoşa'yı, son öykü; Berlin duvarının yıkılışı esnasında gelişen aşk, korku, hüzün duyguları altında derin sorguları barındıran Brandenburg çok iyiydi. Diğer hikayelerde dillendirilen, İspanya ve İsviçre'deki hatıralar ile 6-7 eylül olaylarının anlatıldığı Eski Ev de. En beğendiğim ise; harika doğa ve insan betimlemeleriyle dolu ve derin anlamlar içeren, 'Bir güneş, bir kar sayıklamaları' oldu. #tezerözlü 'yü andıran tekrarlayan söz öbeklerine (!) örülü yazı stili, özlem ve tutkuyu içeren Sincap metaforları, iskambil oynayan çiftin oyunlarıyla özdeş sevişme benzetmeleriyle yazar ilgiyi hak ediyor doğrusu. Hayatı boyunca savunduğu değerlerin kapitalizme kurban edilişini, geçmişinden başlayarak yaşadıklarıyla, bazen serinkanlı bazen hüzünle karışık coşkuyla, tarihten gelen Doğu&Batı paradoksu dahilinde öyle yazmış ki, ödülü almasına şaşmak bir yana edebiyatımızdaki yerini sorgular buluyorsunuz kendinizi. O; Nobel bekleyen Sovyet karşıtı bir Kundera değil belki, kapitalizme hiç bir zaman teslim olmamış ve hümanist sistemler arayışında, başta kadın ve barış hakları peşinde GERÇEK bir aydın: Okurken taraflı fakat samimi bir sorgular zincirine hazırlıklı olun... (Hayat Bu)
İnsanlar, İnançlar ve Yıkılan Bir Duvar: Sıkı sıkıya bağlı olduğunuz bir inanç, temelinden sarsılır ve yıkılırsa ne olur? Oya Baydar bu kitabında 1989 yılını, duvarın yıkıldığı yılı bir nevi "hüzün yılı" olarak ele almış. Tarafı olduğu inanca duyduğu naif duygular, öykülerinde kendini belli ediyor. Kendi adıma, Oya Baydar ile "tanışma" kitabı olarak çok iyi bir kitap. Tabi olarak bunda Baydar'ın gözlem gücü ve etkili anlatımı da büyük pay sahibi. Sanırım, bir Oya Baydar külliyatı edineceğim. (Burhanettin Şimşek)
Umuda cok fazla ihtiyacımızın olduğu şu günlerde bana hiç iyi gelmedi Elveda Alyoşa.Darbeyle birlikte solun yaşadığı sürgün ve yılgınlığı kendi yaşadıklarıyla anlatmış.Edebiyatsa evet edebiyat var.Yalın bir dili yok.Kelmilerde boğuldum diyebilirim.Yazıldığı dönemle değerlendirildiğinde evet sitemin ödüllendireceği bir kitap olduğu kesin.Siz kaçıp yılgınlik edebiyatı yaparken kalıp döğüsenler vardı hala inandıkları uğruna Oya Baydar.Sevmedim. (dilek çağlayık)
Kitabın Yazarı Oya Baydar Kimdir?
Oya Bardar (1940, İstanbul), Türk yazar, sosyolog. Uzun zaman sosyalist siyasetin içerisinde yer almıştır. T24 internet gazetesinde yazarlık yapmaktadır.
Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'nde okudu. Lise öğrencisi iken Fransız yazar Françoise Sagan’dan etkilenerek ilk romanını yayımladı. Lise son sınıfta iken yazdığı Allah Çocukları Unuttu adlı gençlik romanını hem Hürriyet gazetesinde tefrika oldu hem de kitap olarak yayımlandı. Bu roman yüzünden neredeyse okuldan atılıyordu. Lise yıllarında yazdığı ilk romanlarından sonra yazmaya ara verdi, uzun zaman siyasetle uğraştı, olgunluk çağında yeniden edebiyata döndü.
1964'te İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü bitirdi ve bu bölüme asistan olarak girdi. "Türkiye’de İşçi Sınıfı’nın Doğuşu ve Yapısı" konulu doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler olayı protesto için üniversiteyi işgal ettiler. Bu olay ilk üniversite işgali eylemi oldu. Baydar, daha sonra Ankara Hacettepe Üniversitesi'nde asistanlık yaptı.
1971'deki 12 Mart Darbesi sırasında, Türkiye İşçi Partisi ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) üyesi olarak, sosyalist kimliği nedeniyle tutuklandı ve üniversiteden ayrıldı. 1972-1974 arasında Yeni Ortam, 1976-1979 arasında Politika gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Eşi Aydın Engin ve Yusuf Ziya Bahadınlı ile birlikte İlke dergisini kurdu. Sosyalist yazar, araştırmacı ve eylem kadını olarak tanındı.
12 Eylül Darbesi sırasında yurtdışına çıktı ve 12 yıl boyunca Almanya'da sürgünde kaldı. Burada, sosyalist sistemin çöküş sürecini yakından yaşadı. Bu süreci 1991’de yayımladığı Elveda Alyoşa adlı öykü kitabında anlattı.
1992’de Türkiye’ye döndü. Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı'nın ortak yayınları olan İstanbul Ansiklopedis'nde redaktör ve Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi'nde genel yayın yönetmeni olarak çalıştı. Türkiye’ye döndükten sonra ardı ardına yayınladığı öykü ve romanları ile çok sayıda ödül kazandı ve sevilen bir yazar oldu.
Ödülleri
Elveda Alyoşa ile 1991 Sait Faik Hikaye Armağanı
Kedi Mektupları ile 1992 Yunus Nadi Roman Ödülü
Sıcak Külleri Kaldı ile 2001 Orhan Kemal Roman Ödülü
Erguvan Kapısı ile 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü
Hiçbir Yere Dönüş ile 2011 Akdeniz Kültür Ödülü
Oya Baydar Kitapları - Eserleri
- Sıcak Külleri Kaldı
- O Muhteşem Hayatınız
- Erguvan Kapısı
- Köpekli Çocuklar Gecesi
- Çöplüğün Generali
- Kedi Mektupları
- Kayıp Söz
- Elveda Alyoşa
- Yolun Sonundaki Ev
- Hiçbiryer'e Dönüş
- Yetim Kalacak Küçük Şeyler
- Surönü Diyalogları
- Bir Dönem İki Kadın
- 80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri
- Savaş Çağı Umut Çağı
- Allah Çocukları Unuttu
- Erguvan Kapısı
- Madrit'te Ölmek
Oya Baydar Alıntıları - Sözleri
- “İnsanın içindeki ses susunca mı yitiyor söz, yoksa anlamsızlık duygusu yazarı sözün bittiği yere götürdüğünde mi?” (Kayıp Söz)
- “Anneni hep sevmiştim, seni doğurduğu için bir kat daha sevdim.” (Kayıp Söz)
- "Zamanı öldürmeye sabah 8 ' de başlıyoruz.Önce saniye saniye sonra dakika dakika sonra saat saat işkenceyle ölüyor zaman ..." (Elveda Alyoşa)
- "... Yaşama ölümle varılmıyor, ölümden yaşam doğmuyor." (Erguvan Kapısı)
- Özgürlüğü kullanabilmenin de kazanabilmek kadar güç olduğunu düşünüyorum. Özgürlüğü ne yapacağını bilemediğinde ona ihtiyacın da olmuyor. Bir de tutsağın özgürlük korkusu var. (80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri)
- Bir gün "Biz ayrı gayrı bilmezdik. Nereden çıktı bu düşmanlıklar, nasıl bu hale geldik," diye konuşurken, bir Ermeni arkadaşımız, içime çok oturan, vicdanımı sızlatan bir söz söyledi: "Evet siz bilmezdiniz ama biz bilirdik," dedi. (Bir Dönem İki Kadın)
- İnsan aşkın nesnesini kendisi mi yaratır? Aslolan, âşık olunan kişi ya da nesne değil de duygunun kendisi midir? Sevdiğimizi değil de içimizde büyütüp beslediğimiz duyguyu yitirmekten mi korkarız? (O Muhteşem Hayatınız)
- "Ben seni; duvarın öte yanından, kurtarılacak dünyadan gelen umutsun diye; inançlarımın, kimliğimin, doğrularımın, dev aynalarında tasdikisin diye sevdim." (Elveda Alyoşa)
- Kendi sözleri kendine anlamsız geliyor. Anbean tükenirken bunca söze ne gerek var! Kendi içine dönmeli, susmalı insan. Yenilgiyi sindirmeli, bir kez daha yenilmeye hazırlanmalı. (Köpekli Çocuklar Gecesi)
- Kusursuzu, güzeli, doğruyu aramak bütün hayatlarını doldurmuş; hayatlarının anlamı, yaşamlarının nedeni olmuş. Sonra tam bulduklarını sandıkları anda bir de bakmışlar ki, doğru sandıkları yanlış, kusursuz sandıkları eksik, güzel sandıkları çirkinmiş. (Kedi Mektupları)
- Ömür boyu yaşanan, biriktirilen yüzbinlerce, milyonlarca ânın toplamıdır insan. (Yetim Kalacak Küçük Şeyler)
- Neden çevremdeki her şey bu kadar hüzünlü ve bu kadar kısa? (Allah Çocukları Unuttu)
- "Bırakırsam/ diye sürdürdü kadın, "kendimden de bir parça bırakıyorum geride. Ve bıraka bıraka o kadar azaldım ki artık, bir daha ne bağlanmaya, ne de bırakmaya gücüm yok." (Kedi Mektupları)
- Yaşıyorum, ne fevkalade ve ne korkunç birşey bu! Hayatı bütün kuvvetiyle içimde hissediyorum. Korkuyorum. Tam aksini iddia etmeme rağmen hayata fazla bağlıyım. (Allah Çocukları Unuttu)
- Başka bir kader, başka bir zafer için kuşatılmış şu yenik askerlere benziyor hayat! (Kedi Mektupları)
- Ve adlar, adlar, adlar... Kimlerin adları? Ölenlerin, öldürülenlerin; nerede, neden? Unutulmaz mı, bitmez mi? İnsanlara destanlar gerektiği için mi çağlar boyunca diri tutulur acılar? Ya da destanlar, acılar küllenip de intikam ateşi hiç sönmesin, diye mi aktarılır kuşaktan kuşağa? Hatırlamak mı, unutmak mı rahatlatır insanı? (O Muhteşem Hayatınız)
- Yürüyüşün kendisi bile umut vericiydi. Sonra yürüyüş hedefin yerine geçti.Yolda olmanın sağladığı tatmin,varış noktasını bulanıklaştırdı.Yolumuzu şaşırdık, yanlış adımlar attık. Hedeften uzaklaştık bazen hedefe yürüyüşün sağladığı tatminin aldatıcı bir umut olduğunu düşünüyorum. (Surönü Diyalogları)
- Birinin bana ihtiyacı olduğunu, benim için yaşadığını bilmeğe dayanamıyordum. Böyle olduğu müddetçe hür değildim. (Allah Çocukları Unuttu)
- Bir söz arıyordum, bir ses duydum Bir çığlığın peşine takılıp uzaklara gittim Duyduğum sesin şiddetten doğan acının sesi olduğunu bilmiyordum, öğrendim O sesi izledim, sözü buldum Söylecek bir sözüm var artık... (Kayıp Söz)
- “Bölünme korkusu kitlelere öğretilmiş bir korku. O korkuyu taşıyan saf, masum, sıradan insanlar buraları tanımazlar bile. Çatışmalar, ölümler, şehitler olmasa, muktedirler bıkmadan usanmadan şeytanlaştırmasalar, televizyonlardan duymasalar Cizre nerede, Şırnak nerede, Sur neresidir, oralarda nasıl insanlar yaşar, bilmezler. Bölüneceğinden,ayrılacağından korktukları toprakların rengini, kokusunu, dağlarındaki çiçekleri, karın lekesiz beyazını,ormanlarındaki ağaçları tanımazlar. Yolları geçmişse buralardan, askerlik yaparken geçmiştir. O zaman da buraları arkadaşlarının şehit düştüğü düşman toprakları, tekinsiz yerler olarak bellemişlerdir zaten. Haritada yerlerini gösteremeyecekleri bu tuhaf adlı toprakların ellerinden gitmesinden ödleri kopar; ama kendi yaşadıkları toprakların ne kadar kendilerinin olduğunu sorgulamak akıllarına gelmez.” (Surönü Diyalogları)
Editör: Nasrettin Güneş