diorex
life

Erkek Olmanın Tehlikeleri - Herb Goldberg Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Erkek Olmanın Tehlikeleri kimin eseri? Erkek Olmanın Tehlikeleri kitabının yazarı kimdir? Erkek Olmanın Tehlikeleri konusu ve anafikri nedir? Erkek Olmanın Tehlikeleri kitabı ne anlatıyor? Erkek Olmanın Tehlikeleri PDF indirme linki var mı? Erkek Olmanın Tehlikeleri kitabının yazarı Herb Goldberg kimdir? İşte Erkek Olmanın Tehlikeleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 10.07.2023 15:00
Erkek Olmanın Tehlikeleri - Herb Goldberg Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Herb Goldberg

Çevirmen: Selçuk Budak

Yayın Evi: Totem Yayınları

İSBN: 9789944330503

Sayfa Sayısı: 255

Erkek Olmanın Tehlikeleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bugün erkekle kadın arasındaki büyük bir fark, kadınların en azından baskı altında olduklarını biliyor olmalarıdır.Erkeklere küçük yaştan itibaren, dünyanın “erkeklerin dünyası” olduğu,ayrıcalıklı cins oldukları söylenip durur.Sahip oldukları “ayrıcalıklar” arasında sürekli derinleşen hayal kırıklıklarıyla, tükenmişlikle ve yalnızlıkla dolu bir hayatı yaşama ve kadın muhataplarından çok önce göçüp gitme ayrıcalığının da bulunduğunu keşfettiklerinde, çoğu kez çok geç kalmış oluyorlar.

Erkekleri ebeveynleri yetiştiriyor, toplum şartlandırıyor, annesi (bir kadın), bir aşık, koca, baba, evin ekmeğini kazanan güçlü ve sessiz adam olmaya özendiriyor. Tüm bu katı rollerin yerine getirilmesi imkansız beklentileri ise, erkeği duygusal açıdan kötürüm ediyor ve sonunda erken yaşta ölüp gitmesine neden oluyor.Erkekseniz, bu kitabı okuduğunuzda, kendinizi, içinde bulunduğunuz tehlikeleri, erkek” olmak için ödediğiniz bedeli kavrayacaksınız.

Hayatında bir erkeği seven bir kadınsanız, kitabı okuyacak ve onun da okumasını isteyeceksiniz.Erkek Olmanın Tehlikeleri“Kadın hareketine karşılık olarak erkekteki yeni bir olgunluk düzeyini yansıtmakta... Erkeğin kendi bedeniyle ve kendi duygularıyla tekrar bağ kurmasını sağlamakta ve kendi Eğilimlerine güvenini tekrar kazandırmaktadır.”

Erkek Olmanın Tehlikeleri Alıntıları - Sözleri

  • "Onu kitap gibi tanıyorum," sık sık söyledikleri bir şey. Ne var ki değişmez olarak ortaya çıkan şey, kendilerini al­dattıklarıdır.
  • […] seks terapisi kli­niklerine gidenlerin çoğunluğu erkeklerdir.
  • Yaygın bir kültürel mite göre kadın-erkek ilişkisinde kadın daha bağımlıdır. Erkeğin coşkusal açıdan sığ olduğu ve bir kadınla derin, yakın bir duygusal ilişki kuramadığı söylenir. Ne var ki klinik deneyimleri, bu “sığlığın,” erkek tarafından kendi duyarlığını ortaya vurmaktan kaçınmak için kullanılan bir özkoruyucu araç olduğunu düşündürmektedir. Yani, erkek, kadına yönelik yakınlık duygusuna ve bağımlılığa direnir, çiinkii kadtn bir kere bilinçaltı savunmasını aştığı an, erkek, derin ve neredeyse tam bağımlılık derecesinde kadına bağlanır.
  • Bazı feministler, kadınların daha çok duygusal sorunları olduğunu öne sürmekte ve buna kanıt olarak da özel psikoterapi kuruluşlarına başvuran kadınların sayısının daha fazla olmasını göstermektedir. Ama ben, özel terapiye gitmenin gerçekte kadının kendi duygularına karşı daha duyarlı olmasının, bunların farkında olmasının ve yardım istemeye, yardım almak için birisine yakınlaşmaya ve bağlanmaya daha eğilimli olmasının bir göstergesi olduğuna inanıyorum. Kadın ayrıca belki de bu amaçla kendisi için para harcama konusunda daha isteklidir ve/veya bazı durumlarda kocası, kendinden çok karısı için bu amaçla para harcamaya isteklidir. Özel psikiyatri kuruluşlarındaki kadın sayısının erkeklerden yüzde 18 daha fazla olmasına karşılık, kamu destekli genel hastanelerdeki erkek sayısının kadınlardan yüzde 20 daha fazla olması gerçeği, yukarıdaki görüşü desteklemektedir.
  • Bir insanın özü başka herkesten saklandığı zaman... kendinden de çok daha fazla gizlenmiş gözükür ve o farkında olmasa da hastalık ve ölüm içine işler. Tanınmayan ve/veya yeterince sevilmeyen insan sık sık, sanki birdenbire ve hiç bir uyarı olmaksızın hastalanır, hatta ölür...Kişinin gerçek özüne doğrudan ulaşılmış olsaydı, mevcut yaşam biçiminin hastalık yarattığını gösterir birçok erken uyarı sinyali olduğu görülürdü. —Sidney Jouard
  • Erkek, ana rahmine düştüğü andan itibaren kadına derinlemesine bağımlıdır. Bunun kökleri ve nedenleri, erken yaştaki toplumsal ve coşkusal şartlandırmada yatmaktadır. Bir embiryo ve fetüs olarak plasentaya bağımlıdır. Doğumdan sonra memeye bağımlıdır ve çocukluğunun ilk dönemlerinde temel insan ilişkisi olarak annesine derinlemesine bağlıdır. Onu kucağına alan, beşiğini sallayan, temizleyen, rahatlatan ve giydiren annedir. Onun sınırlarını belirleyen, ona doğruyu ve yanlışı öğreten, övgüyle ödüllendiren veya cezayla kontrol eden annedir. Kız çocuğu da bir kadın figürü olan anneye bağımlıdır, ancak ruhsal gıdası için ereğe yönelik kıyaslanabilir derin bir bağımlılığı yoktur. Güçlü olma ve ilişkiyi tam anlamıyla kendi kontrolünde tutma fantazisini sürdürmek için, bir kadının onu kontrol etmesine ya da ona egemen olmasına göz yummama konusundaki kabadayılığına ve yaptığı gürültü patırtıya karşın, bilinçsizce, kadını kedi cankurtaran halatı —yaşama bağı ve enerji kaynağı— olarak görmeye başlar. Birçok yetişkin erkek, bir kadınla temel bir ilişki kurduktan sonra, diğer ilişkilerinin neredeyse tamamını bırakmaktadır. Bağımlılık giderek daha bir yoğunlaşmakta ve kadın onu terkettiği taktirde yaşadığı kriz çoğu kez yaşam sarsıcı olmaktadır.
  • İş yaşamında erkekler, birbirine "top" diyerek, raki­bine "topu diktirmekten," "işini bitirmekten," "düzmekten," ya da rakip tarafından "düzülmekten" söz ederek, birbirlerini yara­lamaktadır.
  • Kültürümüzde erkek eşcinsel olmanın özel bir tehlikesi vardır. Yakın tarihli bir araştırmanın da gösterdiği gibi, "Suç konusunda temel yasama vurgusu, erkek eşcinselliğine yöneliktir, çünkü kadın eşcinselliği konusunda yasalar hemen hiç bir zaman uygulanmamıştır.”
  • Kültürel mitolojiye göre, erkek, gözde bir konuma sahiptir. Her şey bir yana, erkek, kadından daha çok seçeneğe, daha büyük bir güce ve özgürlüğe sahipmiş gibi gözükür. Bütün bunlar gerçekten doğruysa, "tepede" olmak için inanılmaz ölçüde yüksek bir bedel ödüyor demektir, çünkü erkeğin durumu gerçekten de ürkütücüdür
  • Erkeğin, bilinçaltında, kadınsız yaşayamayacağından korktuğuna inanıyorum. Kadınına karşı geliştirdiği güçlü bağlanmanın dışında çoğu kez yalıtılmış, yabancılaşmış bir insandır. Çok az yakın erkek arkadaşı vardır. Diğer kadınlara ilgisini bastırmakta ve çocuklarına pasif, katılımsız bir baba olmaktadır. Bütün ihtiyaçları kadınına yöneliktir. Buna karşılık bir kadın erkeğini kaybettiği zaman bile onu besleyecek başka yakın ilişkilere sahiptir: çocukları ve diğer kadınlar. Erkeğe daha az bağımlı olması nedeniyle, başka bir erkek olsa da olmasa da ayakta kalmayı başarabilmektedir

Erkek Olmanın Tehlikeleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

ERKEK OLMANIN BEDELİ VE TEHLİKELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME: Kadınlara özgü durumlar, yalnızca kadınların yaşadığı sıkıntılar ile ilgili pekçok kitap, makale, sinema, tiyatro oyunları olmasına rağmen, dikkat ederseniz erkeklere has zorluklarla ilgili kitap veya makale olmadığı gibi, bunları arkadaşlar arasında da konuşamazsınız. İki veya daha çok kadın bir araya gelince belki en çok konuşulan birinci konu doğumdur ama ikinci konu erkeklerdir - eşlerdir ama bir erkeğin erkek arkadaşları veya kadınlara eşinden olumlu veya olumsuz olarak bahsetmesi hiçbir şekilde hoş karşılanmaz. Kendisi de bir psikiyatrist olan Goldberg bu kitabında işte tam da bu konuyu işliyor ve diyor ki, "eşiniz sizin ananız, amiriniz, efendiniz, çavuşunuz, manga veya bölük komutanınız değil. Sizi ona köle diye satan da olmadı. Eşinizin orgazmından, kilosundan, varislerinden tutun da, mutlu veya mutsuzluğundan sizi sorumlu tutmasına izin vermeyin. Biraz da kendinize bakın. Zira evde tek otorite olan ve her vesile ile sizi aşağılayan, kendi evinizde otırmanıza bile çoğu zaman izin vermeyen kadınlar sizden daha az hastalanıyor, sizden daha uzun yaşıyor ama sürekli olarak onun hastalığından, mağduriyetinden söz ediliyor, gözü yaşlı olan da onlar" diyor. Aile çevrem ve arkadaşlarıma yıllardır bahsettiğim bu konuların, konunun uzmanı tarafından bilimsel olarak ele alınmış olması beni son derece mutlu etti. Yalnız Goldberg'in burada kaçırdığı bir şey var. Erkekler en azından son elli yıldır, zaten tam da bu kitapta önerilenleri uygulama gayretindeler. Artık her konuda emir veren, sorumluluk alan, haklı olan, son sözü söyleyen, sözünü dinletemezse şiddete başvuran biri olmak istemiyorlar. Magandalık, mahallenin delikanlısı ve baskın karakter olmak yükünü artık taşıyamadıkları için bunları bırakma eğilimindeler fakat kitapta da bahsedildiği gibi, alikıran, baş kesen, havaya ateş eden, önüne gelene korna çalan, silah, bıçak çeken, bağırıp çağıran ve çapkınlık yapmayan bir erkek değilseniz, kadın size kati surette saygı duymuyor. Ve aile içinde zaten baskın karakter olan kadın artık baskın olduğunu, magandalığını her yerde ilan ediyor. Örneğin sigara. Sanki sigara içmeyen kadın yok gibi ve kadın sokakta sigaranın dumanını adeta yüzünüze üflüyor, erkekten daha çok korna çalıyor, kavga çıkarıyor, bağırıp çağırıyor, eşinin mesajlarını, sosyal medya hesaplarını kontrol altında tutuyor, kabalık, magandalık, gürültü patırtı, bıçkınlık, pişkinlik, yüzsüzlülük yapıyor. "Eli deyneklilik erkeğe ne kazandırdı ki, bana ne kazandıracak" demiyor, eli sopalı erkekliğe, kabalığa soyunuyor ama öte yandan da bir kadın gibi saygı, sevgi, şefkat görmek istiyor, aynaya dönüp sumo güreşçisine dönmüş tipine bakmadan erkekten incelik bekliyor. İyi de sen erkek ben erkek, kim kimi sevecek, saygı gösterecek!... Eğer aşk, sevgi, evlilik, aile olacaksa herkesin doğanın ona yüklediği görevleri yeniden yüklenmesi gerekiyor galiba. Günümüz erkeği elinden sopayı, belinden tabancayı, ağzından küfürü, narayı bırakınca kadın bunlara dört elle sarıldı ama tabi bu sürdürülebilir değil. Bu sebeple de artık kadınlar da, erkekler de mutsuz. Kadın, içkisiz, kumarsız, silahsız, kadın kız peşinde koşmayı ayıp sayan, tütün, içki ve ter kokmayan, eli nasırsız, göbeksiz, saygılı, bakımlı, az konuşan, kaş göz oynatmayan, kaba saba, küfürlü konuşmayan, çıt kırıldım ve dolayısıyla da erkekten çok bir kadına benzeyen (efemine) erkeği beğenmediği, erkeksi bulmadığı için artık evlenemiyor. Feminizm denen yarı erkek yarı kadın tiplere dönüşüyor, analık duygularını ise, abartılı ve lüzumsuz kedi, köpek sevgisi gösterileri ile gidermeye çalışıyor. Binler, onbinlerce yılda oluşan kadın erkek dengesinde, erkek artık bu yükün altından kalkamıyor ve kadına "ailede baskın karakter olmasın, eşit olalım" diyor ama kadın "baskın erkek yoksa kadınlık ta yok" diyor. Tabi burada kadını da hepten haksız göremeyiz. Zira, dişi gibi davranan horoz, teke veya erkek arslana hangi dişi kendini teslim eder, altına yatar!... Bir başka husus ise kitap batı insanına hitap ettiği için olsa gerek, sünnet konusuna hiç girmemiş ki, Doğu insanı için en büyük açmaz adına "sünnet" denen o vahşi, acımasız ve insafsız uygulamadır. Kadın cinayetlerinden tututun, tecavüzlere, enseste, erken boşalma dolayısıyla da kadının orgazm olamamasına kadar pek çok konuda sünnettin etkisi olduğu aşikar olmasına, bu konuda bilimsel araştırmalar bulunmasına rağmen kadın, kadın sünnetini neredeyse ortadan kaldırdı ama biz bize en masum çağlarımızda, en sevdiklerimiz tarafından tarafından uygulanan bu insan hakları ihlaline sesimizi çıkaramıyoruz. Doğaldır ki, kendisine danışılacak yaşa bile gelmeden yalancı, sahte, kalleş gülücük ve mutluluk gösterileriyle en temel, en hayati organından, en önemli kısmının kesilip atılmasının bile hesabını soramayan, bunun bir tabu olmasına göz yuman Doğu insanı hayatta hiçbir konuda demokratik yollardan sesini çıkaramıyor, hakkını arayamıyor, pısırık, başarısız, mutsuz bir hayat sürerek, erken yaşta çöküyor ve ölüyor. İşte bu nedenden ötürü de Doğu insanı her alanda hayatı değil, ölümü kutsamaktadır. Okunacak ve kadın erkek herkese tavsiye edilecek bir kitap. Affınıza sığınarak son bir not daha: Bu kitaptan bir önce Celine'nin Gecenin Sonuna Yolculuk'unu okumuştum. Orada iki erkeğin ortaklaşa cinsel ihtiyaçlarını giderdikleri bir genç kız, artık kendisinden ayrılmak isteyen erkek arkadaşına şöyle diyordu: "Niye durup dururken mideni bulandırıyormuşum şimdide? Senin de sevişirken sikin kalkmıyor mu yani başkaları gibi, koca domuz? Sikin kalkmıyor mu yani ha?... Sıkıysa söyle burda?... Herkesin önünde söyle sikinin kalkmadığını...." (YKY-Sayfa 542) Evet, gerçek hayatta da erkeklik organının sertleşmemesi kadın için bir aşağılama, alaya alma ve hakaret aracıdır maalesef. Ülkemizde de bu tür kadın aşağılamalarına pekçok kez şahit olmuşuzdur. Oysa kadın, vajinusmustan tutun, muayyen günlerine kadar çoğu zaman ilişkiye hazır değildir veya çok istese naz, cilve olsun diye istemezmiş gibi görünmeyi tercih eder. Karşılığında da erkekten daima şevkat ve anlayış görür, görmek ister ama erkeğin sertleşmeme, hazır olmama gibi bir hakkı asla yoktur, olamaz!... Bu sadece bizim türümüzle ilgili bir durum da değildir ve diğer canlı türlerinin erkeği de daima ilişkiye hazır değilse, sürüden atılır. Sürüden atılmak ise çoğu zaman ölüm anlamına gelir. SONUÇ OLARAK: Goldberg'te işte kitabında bunu anlatmaya çalışıyor. Yani biz erkekler kadına ne kadar da yaranmaya, şirin görünmeye çalışsak ta, onlar sağlık sorunlarımızı bile bir aşağılama ve mağduriyet konusu yapmaktan geri durmayacaklardır. Öyleyse hayatınıza eşinizin - sevgilinizin isteğine göre değil, kendi istek ve arzularınıza göre yön verin. Kadın erkek hepimizin yaşanmamışlıkları var ve tabi bunlar bizi üzüyor, acı veriyor. Kadınların yaşanmamışlıklarının, mutsuzluklarının hesabını sizden sormasına, bunların intikamını almasına izin vermeyin lütfen. Zira bu hem sizin hem de onların daha çok üzülmenize sebep oluyor. (Halil Korkmaz)

Erkeklerin on yıllardır yasa önünde, 2010'dan beridir anayasal düzeyde ikinci sınıf yurttaş oldukları, son yıllarda "insan" sınıfından bile çıkarılmak üzere olan erkeklerin ülkesinde hala feminizm karşıtı doğru düzgün bir kitap yazılmamış olmasını hayret ve dehşet içinde hatırladıkça yıllar önce okuduğum bu kitap aklıma gelir. Kan fışkıran bir yaraya yara bandı olabilecekse... Matrix'ten kurtarılıp feminizmle yüzleştirilmek istenen cahil erkek/kadın için başlangıç noktası olabilir bu kitap. Konu feminizm değil. Konu, erkeğin Batılı/endüstriyel yaşam biçimini (ki sapına kadar kadınsı bir yaşam biçimidir) edinmiş bütün toplumlarda ortak olan acıları ve içine düştüğü gittikçe derinleşen ekonomik, toplumsal, ruhsal ve tıbbi çukur. Kitap Batılı kaynaklardan derlenmiş bilgilerle yazılmış ama eğer istatistiklerle aranız iyiyse, yani en azından gazete manşetlerini ciddiye almayıp gerçek istatistikleri arayıp okumayı biliyorsanız durumun Türkiye'de çok farklı olmadığını anlayabilirsiniz. Türkiye sürümü yazılana kadar en iyisi bu. İncelemeyi yazmak için kitabı raftan indirdiğimde arasına Koç Holding şirketlerinin personel yönetmeliğini sıkıştırdığımı gördüm. "Md.27: Gebe çalışana ücretsiz izin verilir. Md.29: Askere giden çalışan işten çıkarılır." İşte Goldberg'in anlatmak istediği de buydu zaten... (Gerçeğin Kitabı)

Kitap, erkeklerin yaşadığı sorunları gayet anlaşılır bir şekilde gözler önüne seriyor. Bazı kişiler tarafından neden cinsiyetçi ya da antifeminist bulunduğunu tam olarak kavrayamadım. Kadın-erkek intihar, tutuklanma ve hastalık yüzdelerini karşılaştırmak mı antifeminist oldu, emin değilim. Kitabın hiçbir yerinde "bu problemlerin suçlusu kadınlardır," gibi bir şey yazıldığını görmedim. Özellikle hükümet ve adalet sistemiyle ilgili olan kısımların kadınların suçu olduğunu söylemek absürt bir ifade olurdu, sanırım. Bazı istatistiklerin bilerek verilmediğini görebilirsiniz, fark ederseniz kitap erkeklerin problemleriyle ilgili kadınlarınkiyle değil. Bu nedenle kadına cinsiyetçiliğin kanıtı olan istatistiklerin verilmemiş olması, genel olarak kitabın "kadınlara cinsiyetçilik yapılmıyor" gibi bir teması olmadığından beni rahatsız etmedi. Bir kadın olarak okursanız çevrenizdeki erkeklerin psikolojisini anlamak açısından faydalı bilgiler edineceğinizi ve erkeklerin yüzyüze geldiği cinsiyetçiliği kavrayacağınızı düşünüyorum. Bir erkek olarak okursanız da kendi bazı hareket ve duygularınızın temelinde yatan sebepleri göreceğiniz ve bunları kontrol edebilmek için adım atacağınız fikrindeyim. Herkesin okuması gereken bir kitap olup olmadığından emin değilim. Çünkü içindeki bilgiler nereye çekerseniz oraya gidermiş gibi geliyor. Cinsiyetçilikliğin "a'ya daha çok cinsiyetçilik yapılıyor", "b daha çok öldürülüyor," yok efendim "ama c'ler Abdülhamid'i savundu," şeklinde tartışılması mide bulandırıcı geliyor bana, cinsiyetçilik her cinsiyet için çözülmesi gereken bir şey, azı çoğu neden önemli algılayamıyorum. Tarafsız ve açık fikirli bir şekilde oturup okuyabilirim, cinsiyetçiliği a, b, c'ye yapılan şeklinde bir yarışa dönüştürmem diyen insanların bu kitapla karşılaşması dileğiyle. Esen kalın, kitapla kalın... (Ceren)

Erkek Olmanın Tehlikeleri PDF indirme linki var mı?

Herb Goldberg - Erkek Olmanın Tehlikeleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Erkek Olmanın Tehlikeleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Herb Goldberg Kimdir?

Herb Goldberg Kitapları - Eserleri

  • Erkek Olmanın Tehlikeleri
  • Erkekler Gerçekten Ne İster?
  • Yeni Kadın-Erkek İlişkileri
  • Erkekler Gerçekten Ne İster?
  • Yeni Nesil Erkek
  • Aşk Kadınlar ve İlişkiler

Herb Goldberg Alıntıları - Sözleri

  • Bir erkekle gerçekçi temelde ilişki kurmak, erkeğin ilişkilere kırıcı olmak kastı veya arzusuyla girmediğini ve kırıcı davranışının bencil, yıkıcı bir erkeğin değil hasta bir ilişkinin bir belirtisi olduğunu kabul etmek anlamına gelir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Kadında sosyal fobi oranının önemli ölçüde yüksek olması, girişkenlik, saldırganlık, cinsellik ve bağımsız güç konusunda yaşadığı güçlüklerin bir sonucudur. Ne kadar kadıncaysa, insanlar ve genelde yaşam da onun için o kadar bir korku ve çekinme kaynağı olacaktır. Makine ve çocuk birer erişkin olup da çöküşler yaşamaya başlayınca, yaşantıları ayrı savunma sistemlerinin doğrudan sonuçları olarak tahmin edilebilir olacaktır. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
  • Bazı feministler, kadınların daha çok duygusal sorunları olduğunu öne sürmekte ve buna kanıt olarak da özel psikoterapi kuruluşlarına başvuran kadınların sayısının daha fazla olmasını göstermektedir. Ama ben, özel terapiye gitmenin gerçekte kadının kendi duygularına karşı daha duyarlı olmasının, bunların farkında olmasının ve yardım istemeye, yardım almak için birisine yakınlaşmaya ve bağlanmaya daha eğilimli olmasının bir göstergesi olduğuna inanıyorum. Kadın ayrıca belki de bu amaçla kendisi için para harcama konusunda daha isteklidir ve/veya bazı durumlarda kocası, kendinden çok karısı için bu amaçla para harcamaya isteklidir. Özel psikiyatri kuruluşlarındaki kadın sayısının erkeklerden yüzde 18 daha fazla olmasına karşılık, kamu destekli genel hastanelerdeki erkek sayısının kadınlardan yüzde 20 daha fazla olması gerçeği, yukarıdaki görüşü desteklemektedir. (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
  • Geleneksel ilişkilerde iyi bir seks hayatı büyük ölçüde bir kurgudan ibarettir, çünkü seks iki insan arasında gerçekleşmez, cinsiyet savunmasıyla güdülenen bir seksten ibarettir. Cinsel fonksiyon bozukluğu denen şey kaçınılmazdır, çünkü kadın karşısındakinin duyarsız olduğuna, erkek de sürekli kendini kanıtlamak zorunda olduğuna inanır. Birbirlerine yürekten evet diyemezler. Kadın cinselliği güvence ve güvenlik için kullanır ve bu amaçlar gerçekleştikten sonra cinsel motivasyonu ortadan kalkar. Erkek cinselliği kontrol, kendi erkekliğinin kanıtı ve kadının hâlâ onun mülkiyetinde olduğunun bir güvencesi olarak kullanır ve bu hedeflere ulaşıldıktan sonra cinsel motivasyonunu kaybeder. Kadın bir cinsellik nesnedir, erkekse bir güvenlik nesnesidir. Her iki cins de cinsel heyecanı savunmacı güdülerin bir yan ürünü olarak yaşar. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
  • "Erkek paradoksik bir ikilem içerisindedir. Kadının sevgisi erkeğin mutluluğu için hayati bir önem taşısa da, kadın 'onu sevdikçe' ve buna uygun davrandıkça, erkek de o kadar az heyecan hissedebilir." (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Erkeğin, bilinçaltında, kadınsız yaşayamayacağından korktuğuna inanıyorum. Kadınına karşı geliştirdiği güçlü bağlanmanın dışında çoğu kez yalıtılmış, yabancılaşmış bir insandır. Çok az yakın erkek arkadaşı vardır. Diğer kadınlara ilgisini bastırmakta ve çocuklarına pasif, katılımsız bir baba olmaktadır. Bütün ihtiyaçları kadınına yöneliktir. Buna karşılık bir kadın erkeğini kaybettiği zaman bile onu besleyecek başka yakın ilişkilere sahiptir: çocukları ve diğer kadınlar. Erkeğe daha az bağımlı olması nedeniyle, başka bir erkek olsa da olmasa da ayakta kalmayı başarabilmektedir (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
  • Erkeğin mantığı sıklıkla sadece kendisi için mantıklıdır ve ilişkide duygulardan kaçmak için kullanılan bir silah olarak algılanır. Ancak erkeğin gerçekliğini anlamak isteyen kadının, bir tartışmanın ortasında, özellikle de erkek tetiklediği duygusal tepkileri anlayamadığı zaman kadının, duygusal tepkisinin erkekte nasıl saldırganca bir umutsuzluk yarattığını kavranması gerekir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Erkek bir makineye dönüşürken, kadın da çocuksu bir durumda kalır. Kadınsı şartlanma onu öylesine köstekler ki kendi yaşamının ve deneyimlerinin doğrudan sorumluluğunu alarak özerk, kararlı bir yaşam sürmek için potansiyel gücünü kullanmaz, belki de kullanamaz. Onlarca yıl boyunca Amerikan filmleri aşk tanrıçasını çocuk kalmış kadın olarak sunmuştur. Clara Bow'dan Lillian Gish'e, Mary Pickford, Shirley Temple, Jean Harlow, Marilyn Monroe ve Brigitte Bardot'a mesaj nettir: Çocuksu konuşma, büzük dudaklar ve cilveli çaresizlik, bir seks tanrıçası yaratan tekniklerdir. Çocuksu, çaresiz, duygusal, bağımlı ve uysal oldukları için hep çocuk kalan bu aşk tanrıçalarına taparlar. Onları kurtarmak ve korumak, erkeğin “kendini erkek gibi hissetmesini" sağlar. Yazar Una Stannard bunu şöyle özetliyor: "Kadın büyüleyici, bağımlı bir çocuk olarak kalmaya zorlanır... Kadının güzellik maskesi çocuğun yüzüdür, kültürümüzdeki her iki cinsin de trajik cinsel olgunlaşmamışlığının bir göstergesi"dir. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
  • Erkek, ana rahmine düştüğü andan itibaren kadına derinlemesine bağımlıdır. Bunun kökleri ve nedenleri, erken yaştaki toplumsal ve coşkusal şartlandırmada yatmaktadır. Bir embiryo ve fetüs olarak plasentaya bağımlıdır. Doğumdan sonra memeye bağımlıdır ve çocukluğunun ilk dönemlerinde temel insan ilişkisi olarak annesine derinlemesine bağlıdır. Onu kucağına alan, beşiğini sallayan, temizleyen, rahatlatan ve giydiren annedir. Onun sınırlarını belirleyen, ona doğruyu ve yanlışı öğreten, övgüyle ödüllendiren veya cezayla kontrol eden annedir. Kız çocuğu da bir kadın figürü olan anneye bağımlıdır, ancak ruhsal gıdası için ereğe yönelik kıyaslanabilir derin bir bağımlılığı yoktur. Güçlü olma ve ilişkiyi tam anlamıyla kendi kontrolünde tutma fantazisini sürdürmek için, bir kadının onu kontrol etmesine ya da ona egemen olmasına göz yummama konusundaki kabadayılığına ve yaptığı gürültü patırtıya karşın, bilinçsizce, kadını kedi cankurtaran halatı —yaşama bağı ve enerji kaynağı— olarak görmeye başlar. Birçok yetişkin erkek, bir kadınla temel bir ilişki kurduktan sonra, diğer ilişkilerinin neredeyse tamamını bırakmaktadır. Bağımlılık giderek daha bir yoğunlaşmakta ve kadın onu terkettiği taktirde yaşadığı kriz çoğu kez yaşam sarsıcı olmaktadır. (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
  • Yaygın bir kültürel mite göre kadın-erkek ilişkisinde kadın daha bağımlıdır. Erkeğin coşkusal açıdan sığ olduğu ve bir kadınla derin, yakın bir duygusal ilişki kuramadığı söylenir. Ne var ki klinik deneyimleri, bu “sığlığın,” erkek tarafından kendi duyarlığını ortaya vurmaktan kaçınmak için kullanılan bir özkoruyucu araç olduğunu düşündürmektedir. Yani, erkek, kadına yönelik yakınlık duygusuna ve bağımlılığa direnir, çiinkii kadtn bir kere bilinçaltı savunmasını aştığı an, erkek, derin ve neredeyse tam bağımlılık derecesinde kadına bağlanır. (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
  • Sevmek ve sevilmek, olduğu haliyle tanımak ve olduğumuz halimizle tanınmak anlamına gelir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Aşkın özgürce seçildiği bir toplumda kimi seçtiğimiz ve ilişkinin nasıl geliştiği soruları, bize kim olduğumuz konusunda çok şey öğretir. Biz, cezbettiğimiz ve cazibesine kapıldığımız kişileriz. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • İlişki bittikten sonra eski aşıklar sıklıkla, "sevdikleri" insana tamamen yabancı olma duygusuna kapılırlar. Aslında değişen bir şey yoktur, çünkü zaten yabancılardı. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)
  • Soru: Babasından neden hoşlanmıyor? Cevap: Yirmi dokuz yaşında genç bir erkek şöyle dedi: "İyi bir şeyler olduğu zaman babamı aramıyorum.” “Annemi arıyorum. Babama anlatınca gerçek bir sevinç veya heyecan duyduğunu hissetmiyorum. Hatta bazen “Nihayet bir şeyi becerdin” türünden inançsız bir yorumda bulunur, ya da 'Bu harika oğlum!? der ve konuyu değiştirir.” Şiddet suçu işleyen erkek mahkumlarda ortasından ok geçen ve üzerinde MOM (Anne) yazan kalpli bir dövme sık rastlanan bir şeydir. Ağlamaklı gözlerle, annelerine yaşattıkları yürek acısından ötürü özür dilerler. Babalarından söz ettiğinizde ise nefret, hatta “onu bir daha görürsem” onu öldürme arzusu dile getirirler. Kendi maço bakış açılarından Anne bir aziz, Baba ise soğuk, aşağılık bir heriftir. Erkek çocuklar, babalarının dünyaya ilişkin olumsuz, savunmacı algılarından payına düşeni alır. Baba, oğlunu olumsuz algıladığı bir dünyaya hazırlarken, onu kendine yabancılaştırıp kendinden uzaklaştırırken, anneye daha fazla yakınlaştırır. Bu da erkek çocukta erkekliğini kanıtlama ve annesiyle olan derin özdeşimini ve ona olan güçlü bağlılığını inkar etme ihtiyacından dolayı patlamaya hazır bir maço savunmacılığı yaratır. Erkek çocuk korkup nefret ettiği, soğuk ve eleştirel bulduğu ama korku nedeniyle gönlünü hoş tutup taklit etmek zorunda kaldığı babasıyla özdeşim kurmamıştır. Çoğu erkek çocuk için Baba duygusal katılıktan ve performansa dayalı şartlı sevgiden başka bir şey ifade etmez. Oğlunu yüksek performanslı, korkusuz makinelere dönüştürme ihtiyacının baskısı altındaki baba oğlunu tanımayı başaramaz. Oğluyla konuştuğunu sanan baba çoğu kez yanılıyordur. Oğlunun, babasının eleştirel tarzından kaçınmak için iç dünyasında ördüğü duvar nedeniyle söyledikleri ona ulaşmaz. Baba ne kadar baskıcıysa, erkek çocuk da duygusal açıdan annesine o kadar fazla yönelecektir. Karşılık olarak anne de yine Babadan alamadığı yakınlık ve sevecenlik ihtiyaçlarını kısmen de olsa karşılamak için oğluyla olan ilişkisine yönelebilir. Baba ne kadar gelenekselse, erkek çocuğun yaşama yönelik tutumu da duygusal bağı ve özdeşimi nedeniyle annesininkine o kadar çok benzeyecektir. Kadın kendini yönlendirilmiş, engellenmiş, incinmiş ve babaya kızgın hissettiği için (bunu inkar etse bile), oğlu onunla empati kurmaya başlar ve bilinçaltında annesinin babayla olan ilişkide yaşadığı öfke ve hüsranı paylaşır. Annesiyle olan güçlü bağı ve babasına yabancılaşması nedeniyle erkek çocuk babayı anlamaz veya onunla empati kuramaz. Bu nedenle ailedeki sorunlardan ötürü o da babasını suçlar. Bir erişkin olarak bunu gizleyebilir, ama babasına olan aşırı uzaklığı sevgi duygularının olmadığını gösterir. Babanın “projeksiyon hatası,” oğlunu erkek olmaya ne kadar çok zorlasa, çocuğun gerçekte “tam bir erkek” olmaktan o kadar uzak düşmesidir. Aşırı kutuplaşmış evlerde yaratılan şey annesiyle özdeşimi nedeniyle patlamaya hazır, erkekliğini kanıtlama ihtiyacıyla kontrol edilemeyen, şiddete yatkın maço bir erkek çocuktur. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Görüşte mükemmel bir şekilde uyumlu gibi gözüken çiftler kendilerini kapana kısılmış, yıkılmış, kontrol edemedikleri olumsuz bir döngüye kapılmış hissediyorlarsa bilinçsiz kışkırtma, yanlış algılama ve kutuplaşmadan ibaret olan düşmanın ortak olduğu kabul edilmeli ve dönüştürülmelidir. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • …çoğu erkek tam olarak gerçekten neye ihtiyacı olduğunu tanımlamakta zorlanır. İhtiyaçlarını dile getirmeleri öğretilmemiştir, dolayısıyla ikilemlerinin yaratılmasında sorumluluk payları vardır. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • "Kadının düşük öz saygısının ve güvensizliğinin erkeğin sağlayamayacağı yollardan sürekli güvence aramasına neden olduğu ilişkilerde erkek ilgisini kaybeder. Yavaş yavaş ilişkiden uzaklaşır ve sonunda 'öz savunma' tutumuyla tamamen kapanır. Sonunda tüm erkekler 'Beni rahat bırak' tepkisiyle aynı sesi vermeye başlar." (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Erkekteki yaşlılığın bilgeliği denen şey bir fanteziden ibarettir. Gerçek bunu tam tersidir. Yaşla birlikte artan savunmacılığı onu daha katı, duygularını kontrol etme konusunda daha beceriksiz kılar. (Erkekler Gerçekten Ne İster?)
  • Bir insanın özü başka herkesten saklandığı zaman... kendinden de çok daha fazla gizlenmiş gözükür ve o farkında olmasa da hastalık ve ölüm içine işler. Tanınmayan ve/veya yeterince sevilmeyen insan sık sık, sanki birdenbire ve hiç bir uyarı olmaksızın hastalanır, hatta ölür...Kişinin gerçek özüne doğrudan ulaşılmış olsaydı, mevcut yaşam biçiminin hastalık yarattığını gösterir birçok erken uyarı sinyali olduğu görülürdü. —Sidney Jouard (Erkek Olmanın Tehlikeleri)
  • Kişi ne kadar kaybolmuş, gömülmüş veya acı çekiyorsa, o kadar az bağırabilecek veya görebilecektir, çünkü hayatta kalmak için daha fazlasını kabullenmek zorunda kalacaktır. (Yeni Kadın-Erkek İlişkileri)

Yorum Yaz