diorex
life

Japon Gülü - İlhan Selçuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Japon Gülü kimin eseri? Japon Gülü kitabının yazarı kimdir? Japon Gülü konusu ve anafikri nedir? Japon Gülü kitabı ne anlatıyor? Japon Gülü kitabının yazarı İlhan Selçuk kimdir? İşte Japon Gülü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.03.2022 00:00
Japon Gülü - İlhan Selçuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İlhan Selçuk

Yayın Evi: Cumhuriyet Kitapları

İSBN: 9789944150002

Sayfa Sayısı: 320

Japon Gülü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İlhan Selçuk'un özgün deneme yazıları. Özgür aklın ve pozitif bilimin çağımıza katkılarının insana yakışır duyarlılıkla birleşime ulaşmasından oluşan denemeler. Yarım yüzyılı aşan yazın ve düşün yaşamının süzgecinden geçen aydınlık düşünceler demeti.

(Arka Kapak)

Japon Gülü Alıntıları - Sözleri

  • "Sabır, zamanın efendisidir."
  • "Kimi zaman hüzün ve mutluluk aynı anlama gelebilir."
  • Paylaşma ile bölme arasındaki anlam inceliği mutluluğun ta kendisidir.
  • "Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?"
  • "Sevgi ille de sahip olmak duygusundan kaynaklanmaz."
  • Aynaya baktığında kaç sen görüyorsun? Dünkü sen, bugünkü sen, yarinki sen... Yüzlerce sen,binlerce sen, on binlerce sen. Her sabah dünkü ve yarınki senden değişik bir sen. Çocuktun, genç oldun; yaşlanacaksın; sırma saçların beyazlașacak, seyrelecek, yüzün kırışıp gölgelenecek; diri etin pörsüyecek... Değişeceksin!.. Aynaya günden güne baktığında değişmediğini mi sanıyorsun? Duru bir su gibi mi tenin? Görünmez bir el duru suya küçücük bir taş atacak; suyun titreşimleri yüzeyine yansıyacak... Doğa, toplum ve insanın evrimiyle birlikte değişip dönüşeceksin; her kim ki dünyayı değișmez sanır, aklı ortaçağın karanlıklarına takılıp kalmıştır; değişmeyi doğal saymayan, mutsuzluğun en siyah çukuruna yuvarlanır. Değişeceksin!..
  • Koparılmamış bir çiçeğin yaşamı, kurutulmuş bir çiçeğin ömründen daha kısadır.
  • Eğer mutluluğu tanımıyorsan, sana merhaba demez; hayatın çileli yollarında bin kez karşılaşsan bile ne sen onu tanırsın; ne de o sana selam verir. Mutluluğu tanıyacaksın.
  • SENCİL SEVGİ Sevgi, aşk, tutku üzerine nice fıkra, masal, öykü binlerce yıldan beri kuşaktan kuşağa, dilden dile aktarılmıştır; ama, hiç biri Elzübeyr’ inkine benzemez. Elzübeyr, arap illerinde acemistan’ a doğru uzanan çöllerde yaşayan bir bedeviydi. Her gün çölde Allahın güneşi doğar, şeytanın alacası her akşam çadırların üstüne iner, gece ve gündüz birbiri ardı sıra gökte nöbet tutardı. Elzübeyr’in gözü Şebdiz adlı kısrağından gayrı hiç kimseyi görmüyordu. Şebdiz kır bir Arap kısrağıydı; yelesinin ve kuyruğunun tüyleri Çin ipeklisi gibi ince ve parlaktı, ayak bilekleri bir gazalınkinden daha narindi; toynakları sedeften parlaktı; gözleri Hintli bir güzelinki kadar siyah ve süzgündü; rüzgarla yarışırdı. Mağrıptan maşrıka kadar ünü yayılmıştı . Şebdiz’in, geçilemez bir kısrak olduğunu dost düşman teslim etmişti. Elzübeyr’in yaşamdaki tek mutluluğuydu. Bedevi, kıl çadırını Saray, kendisini sultan, şebdiz’i de gökten inmiş armağan sayardı. Öteki hayvanlarından ayırırdı kısrağını; başka atları da vardı, ama Elzübeyr, Şebdiz’ e gözü gibi bakardı, onunla sayrılanır, onunla yer, onunla içerdi. Şebdiz’in sırtında Elzübeyr bambaşka bir adam olurdu. Çevrede Şebdiz ‘e göz dikenler elbette az değildi. Ne yapıp edip bu eşsiz kısrağa sahip olmak isteyen nice zengin, şeyh, aşiret reisi, Elzübeyr’e avuç dolusu altın vermişler, ancak bedevi atını satmaya yanaşmamıştı. Gün geçtikçe bir yandan Şebdiz’in ünü, öte yandan kıskanç gözlerde hırs büyüyordu. Bir gece, epey şarap içen Elzübeyr, derin uykuya dalmışken kişneme sesiyle uyandı. Çadırından kendisini dışarı attığında, bir hırsızın şebdiz’i kaçırdığını hayal meyal görebildi. Hemen bir başka hayvana atlayarak kaçanın ardına düştü. O güne kadar Şebdiz’e hiçbir at yetişememişti; hiç geçilmemişti kısrak; ama hırsız kötü bir binicydi, Elzübeyr ise tam bir ustaydı. Biniciler arasındaki eşitsizlik bir zaman sonra etkisini gösterdi; ayışığının aydınlattığı çölde hırsıza yaklaşmaya başladı. Ancak yüreğinde bir ikilem çatallaşıyordu: Eğer hırsıza yetişirse Şebdiz’ e kavuşacak, ne var ki kısrağın adı iki paralık olacaktı. Sabahla birlikte bütün çöl olayı duyacak; olan bitenleri öğrenenler, gözü gibi sevdiği şebdiz’i azımsayacaklardı. Kim bilir neler söylenecek, ne alaylar edilecek, ne yergiler türetilecekti. Birden kararını verdi Elzübeyr ve hırsıza bağırdı: – Hayvanın boynuna sarıl ve sol kulağını ısır! Hırsız kısrağın sahibinin dediğini yaptı; Elzübeyr, Şebdiz’i tanıyordu. Ok gibi fırladı Şebdiz… Karanlıkta kayboldu. Elzübeyr mutlu muydu? Belki hüzünlü bir mutluluktu bu; Şebdiz onurunu korumuştu, geçilememişti. Ama Elzübeyr, Şebdiz’ i yitirmişti. Ardından yetişse, yine yitirmeyecek miydi? Üstüne gölge düşecekti kısrağın; bu ayıp bedeviye bir ömür yeter de artardı. Şebdiz için avuç dolusu altın öneren nice şeyhi geri çevirmişti de gözbebeğini kendi elleriyle bir uğursuza armağan etmişti. Sevgi ille de sahip olmak duygusundan kaynaklanmaz.
  • Hiç umulmadık yerde rastladığın çiçek, zindanın dibinde bembeyaz dişleriyle gülümseyen umut gibidir...
  • İnsanın kişiliği hayatın örsünde olayların çekici ile dövülür, biçimlenir.
  • Kimi insan Japon gülü gibidir. En zor günleri bekler açmak için. Karanlık, soğuk, fırtına, tipi vız gelir. O kişiyi ne kışın geri dönmesi korkutur, Ne kırağı çalması,ne don tutması... Heeeey! Yurdumun Japon gülleri... Hepinize merhaba!
  • Bilim ve kültürü dışlayarak, insanlığın binlerce yılda ulaştığı değerleri yadsıyarak, aklın egemenliğini hiçe sayarak, aldım sattım kafasıyla yükselebilen bir toplumu ne tarih yazıyor ne de güncel dünyada böyle bir örnek var.
  • Çoğu baharda doğa aldanır,ağaçlar erken çiçeklenir, ortalık donansa da insanın yüreğine kuşku düşer; çünkü kış, kar, don, soğuk geri dönerse vurgunu yiyen sapır sapır dökülecek, renkli cümbüş düş kırıklığı yaratacaktır. Japon gülünün böyle bir aldanışı yok; çünkü kış kıyamette gülümsüyor. Japon gülünün açması için ne ağaçların dallarına su yürümesine ne toprağın buram buram bahar kokmasına ne doğanın içten içe kıpırdanmasına gerek var. Kimi insan Japon gülü gibidir. En zor günleri bekler açmak için. O kişiyi ne kışın geri dönmesi korkutur ne kırağı çalması.

Japon Gülü İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İlhan Selçuk'un kaleminden bir Türkiye özetini okumuş oldum. Ilk baskısı 1989 yılında yapılmış. Yıl 2021 ve neye değinmişse aman demişse yaşadık ve yaşıyoruz. Ne acı... Aziz Nesin okurken de aynı şeyi hissediyorsunuz dönemlerindeki baskıyı ve yozlaşmayı yazan farklı kalemler ama ne yazık ki bugün bile geçerli söylemler... Umarım bir gün gerçekten aydınlanma çağını yaşarız da bu kalemleri okuyan yeni nesiller benim gibi hissetmezler... Bu yazılanlara yabancı kalırlar temennim bu yönde... (Arzu Onuklu)

Kitabın Yazarı İlhan Selçuk Kimdir?

İlhan Selçuk, (d. 11 Mart 1925, İstanbul – ö. 21 Haziran 2010, İstanbul) Türk gazeteci, yazar. Düzenli gazetecilik kariyerine 1961'de Akşam'da başladı; aynı yıl Tanin'e oradan Vatan'a geçti; ertesi yıl Nadir Nadi'nin çağrısı üzerine Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı.

İlhan Selçuk, 12 Mart Muhtırası'ndan sonra "9 Mart Cuntası" içerisinde yer almak savıyla tutuklandı ve Ziverbey Köşkü'nde işkence gördü.

21 Mart 2008 tarihinde saat sabah 04:30 sıralarında Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alındı ve iki gün sorgulandıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 21 Haziran 2010 tarihinde ölen yazar, Hacıbektaş ilçesindeki "Yıldızlar Mezarlığı"na defnedildi.

İlhan Selçuk Kitapları - Eserleri

  • Düşünüyorum Öyleyse Vurun
  • Ziverbey Köşkü
  • Yüzbaşı Selahattin'in Romanı
  • Japon Gülü
  • Ağlamak ve Gülmek
  • Görülmüştür

  • Enel Hakk'ın Hakkı
  • Duvarın Üstündeki Tilki
  • Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 1. Kitap
  • İskele Sancak
  • Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 2. Kitap
  • Ergenekon Mergenekon
  • Atatürkçülüğün Alfabesi

  • R T E 14. Louis Mi
  • Eyvah Yine Biz Haklı Çıktık
  • Görülmüştür
  • Sovyetler - İran Amerika İzlenimleri
  • Mustafa Kemal'in Saati

İlhan Selçuk Alıntıları - Sözleri

  • "Yeryüzünde gün ışığına lâyık olmayan nice insan var, ama güneş her gün doğar." (Ziverbey Köşkü)
  • (...) insan utanır; zenginliğinden utanır, sofrasından utanır, giyiminden kuşamından utanır, lüks yaşamından utanır, yurttaşlığından utanır, insanlığından utanır... (Görülmüştür)
  • Ayna yoktu. Kendimi goremiyordum; görmek isterdim; gözlerimle karşılaşmak için... (Ziverbey Köşkü)
  • Halil Bey: - Bence en cesur adam, ölen adamdır. Öldüğünü görmek isterim Selahattin... Bu sözlerin damarlarıma kadar işlediğini hissettim. (Yüzbaşı Selahattin'in Romanı)
  • Eğer Atatürk olmasaydı, Müslümanlar minare dikmek için Türkiye'de Konya Ovası'ndan başka il bulamayacaklardı. (Duvarın Üstündeki Tilki)
  • "Ne gariptir! İnsanoğlu sahip olduğu şeylerin değerini yitirdiği zaman anlar." (Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 2. Kitap)

  • Ne yapalım? Biz böyleyiz. (Düşünüyorum Öyleyse Vurun)
  • Türkiye, koskoca 20'nci yüzyılı Nazım Hikmet'le uğraşarak geçirdi. En büyük Türk şairini, edebiyatımızdan, tarihimizden, belleğimizden, bilincimiz den, estetiğimizden silmek için çabalayıp durduk. Çılgınlık bu... (Duvarın Üstündeki Tilki)
  • Yazık ki, pişmiş ekmek çiğ adamların elinde kalmıştır. (Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 2. Kitap)
  • Bizim önümüzdeki sınıftan Elmalılı Cemal diye bir çocuk vardı. 1908 devriminden önce okulda sınıf subayla­rına casusluk ederdi. Sınıf çavuşuydu. 1908 devriminde «hafiye» dir diye az kalsın okuldan kovuluyordu. Zeki bir çocuktu. Büyük Savaşta levazım subayı olmuş, dört yüz bin liraya yakın servet yapmıştı. Mütarekede istifa etti. Avrupa'yla ticarî işlere girişti. Özel otomobili, özel moto­ru vardı. Birkaç defa karşılaştık. Bana sözde iltifat edip demişti ki: — Başın sıkılırsa gel, sana bugün aldığın maaşın bir­ kaç mislini veririm, ben seni severim. Bir Rum kadın almıştı, kadın esasen zengindi, bu ka­ dının erkek kardeşiyle birlikte hükümeti soyarak daha da zenginleştiler... (Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 2. Kitap)
  • Göz yaşlarına gök kapalıdır; mezar ise hiç doymaz. (Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 2. Kitap)
  • Edirne'ye ilk telefon bu yıl (1910) geldi. Şehirde herkes bu gavur icadinin harikuladeliginden söz ediyor, kimse bu işin sırrına akıl erdiremiyordu. (Yüzbaşı Selahattin'in Romanı)
  • Sevdiğini kaybedince, insanın yüreğinde kırk mum yanarmış. Sonra her geçen günde mumlardan biri sönermiş. En sonunda geriye bir mum kalırmış. O tek mum, yaşam boyu sönmezmiş, insan ölünceye dek içinde yanarmış… … İnsan sevdiklerini yitire yitire yaşar; yıllar geçtikçe, yanan ve sönen mumlar birbirine karışır… Öyle ki gönlünde hangi mum kimin için yanıyor bilemezsin; mumun alevinde sevdiğinin kimliğini göremezsin, yalnız belli belirsiz bir acının dumanı titreşir… … Zaman geçtikçe acı uslanır, akıllanır, bilgeleşir; hüzne dönüşür; yara kapanmıştır; ama, inceden inceye sızlar. İlhan Selçuk (Duvarın Üstündeki Tilki) (Duvarın Üstündeki Tilki)

  • Ölümün tarlasında Tırpan yasası egemen. Tahsin Saraç (Duvarın Üstündeki Tilki)
  • Atatürk, 'Akıl inançtan, bilim dinden bağımsızdır' demiş. A benim canım Mustafa Kemal'im, uygarlığın ışığına neden yüzünü dönersin ? İran'a, Suudi Arabistan'a bak! Bırakaydın, bağnazlığın dipsiz kuyusunun bostan dolabında dönüp dursaydık. En büyük suçunu 'Gerçek yol gösterici bilimdir' diyerek işledin. İlhan Selçuk - Cumhuriyet.. (Mustafa Kemal'in Saati)
  • Barika-i hakikat,müsademe-i efkârdan doğar.(Gerçeğin ışığı fikirlerin çatışmasından çıkar.) (Ağlamak ve Gülmek)
  • Türkiye’de Atatürk çok sevilir. Öylesine sevilir ki birisi çıkıp; Atatürk’te böyle isterdi dedi mi, akan sular durur. (Atatürkçülüğün Alfabesi)
  • Elbisesi yamadan görünmüyordu. Sordular: - Bu ne biçim giysi? - Bizim demokrasi gibi bir giysi... - Niçin ? - Çünkü yamalar kumaşı örtse bile adı gene elbisedir. (Ağlamak ve Gülmek)
  • “Kendi kendisini sorgulamasını bilen insan olmak, insanlaşmakla eş anlamlıdır.” (Görülmüştür)
  • “Zaman geçiyor ve ancak ölüler değişmiyorlar. Yaşayanları ise yılların sert elleri yuğuruyor, yeniden biçimlendiriyor.” (Görülmüştür)

Yorum Yaz