Kovulmuşların Evi - Ali Ayçil Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kovulmuşların Evi kimin eseri? Kovulmuşların Evi kitabının yazarı kimdir? Kovulmuşların Evi konusu ve anafikri nedir? Kovulmuşların Evi kitabı ne anlatıyor? Kovulmuşların Evi kitabının yazarı Ali Ayçil kimdir? İşte Kovulmuşların Evi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ali Ayçil
Yayın Evi: Timaş Yayınları
İSBN: 9789752636606
Sayfa Sayısı: 108
Kovulmuşların Evi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Koltuğuma yaslanırken, 'şimdi ben bu otobüste, yirmi bir numaralı kendimin kâşifiyim,' diye geçirdim içimden. 'Bilet kesen kadın, on iki saat boyunca uzaktaki bir şehre değil de, yalnızca uzaktaki kendime seyahat edeceğimi bilmiyor. Şu hiçbir yere kaydedilmemiş günlüğün yaprakları aralandıkça, bir kez daha, kurumuş bir çiçek gibi uyandığım, ruhumu insan içine çıkmaya ikna edemediğim sabahları hatırlayacağım. Anneme iyi bir oğul olup olamadığımı düşüneceğim sık sık; hiç fark etmeden ona nasıl da yabancılaştığımı" Küçük bir odada, her seferinde suretimi huzuruna çağıran bir aynanın, beni defalarca kandırdığını anımsamak asabımı bozacak. Bütün o yıllar boyunca kendime ettiğim kötülükler gelecek aklıma; sıkça, güneş ruhumda kimi arıyordu, diye soracağım.
İyi biliyorum ki, bu, yalnızca kendime yoğunlaştığım bir yolculuk olmayacak. Yol boyunca, aradığı sorunun cevabını bulamamış başka başka insanlar da, bende bir cevap olup olmadığını anlamak için gelip kapımı çalacak. Bazen, vazosuna her gün yeni bir çiçek koyan orta yaşlı bir kadın olacak bu misafir, bazen bir dilenci, bazen bir gardiyan... Bazen de, insanların kapısını çalan ben olacağım: Kimi vakit merakla, oturdukları masaya kulak kabartacağım, kimi vakit indikleri kıyılarda dalgalarla konuşurken ya da büyük bir felakete arsızca sevinirken yakalayacağım onları. Kapısını çaldıklarım arasında, her uyandığında kızlarıyla baş başa verip, rüyalarını yorumlayan kadınlar da olacak, kendini burcunun kaderine teslim edenler de...'
Otobüs, şehrin çıkışındaki gişelere yanaşırken, "bana yirmi bir numaralı koltuğu veren, ojelerinin yarısı silinmiş, yüzü hayattan şikâyetçi kadın da artık hafızamın bir parçası sayılır," diye geçirdim içimden. "Tozlu kasabaların, herkesin ölümünün anons edildiği taşra şehirlerinin, ficek atmaya giden kızların, ansızın boşalan yağmur yüzünden oraya buraya kaçışanların, ilk sayıda batacağını bile bile dergi çıkarmaktan vazgeçmeyen genç edebiyatçıların ve bir yazarın yazgısının hatırlanacağı bu arızalı yolculukta onun da bir payı var. Kuşkusuz beni bitkin düşüren bir yolculuk olacak bu; aralarında hiçbir insicam bulunmayan bir sürü hatıradan sonra yeniden dünyaya, o kovulmuşların evine geri döndüğümde, bir kez daha, "hatırlamak da bir ihanettir" diye söyleneceğim."
(Tanıtım Yazısından)
Kovulmuşların Evi Alıntıları - Sözleri
- Biliyorum ki insan, ölünceye kadar kendi cevapsız sorusunun çengelinde asılır, ölünceye kadar kendine mağlup olur.
- “Kimi vakitler, ruhumda hissettiklerim dünyaya çıkacak bir kelime bulamaz. Böyle zamanlarda hayat, dört bir tarafıma asılmış donuk bir resim gibi durur. Kalkıp insanların içine karışmak istemem, elimi raftaki bir kitaba atmak istemem, sevdiğim insaları aramak istemem; bitkinlikle kendimi kendi içime uzatırım. Oysa bilirim ki o ağır ve gamlı yurtta, anılarımın çölünden başka bir bekleyen yoktur beni. Orada, söylenip bitmiş şarkıların nakaratları, geri çevrilmiş çiçekler, karşılıksız kalmış cümleler ve ne aradığını bilmeyen bir göçmenin izleri birbirine karışmıştır artık. Hangi şarkı niçin söylenmiştir hatırlamam bile; hatırlamam kim, niçin geri çevirmiştir o çiçekleri; o cümleler neden karşılıksız kalmıştır. Böyle anlarda, beni dünyanın aklında tutacak hiçbir iz bulamam içimde; günler perdelerini çoktan çekmiş, mevsimler çoktan kaldırmıştır sofralarını...”
- " Ey Rahmet İyi ki geldin."
- “Gözlerimi yumduğumda, ‘sınırdasın’ diye geçirdim içimden. ‘Karşıya geçip en büyük kötülüğü yapma kendine..’”
- Kimi vakitler, ruhumda hissettiklerim dünyaya çıkacak bir kelime bulamaz.
- Herkes gibi benim içimde de hiçbir yere kaydedilmemiş bir günlük var.
- “İnsan daha başlangıçtan itibaren,kendinde durmayı bilmeli” diye geçirdim içimden.
- Kimse ne düşündüğümü, baktığım yerde neyi gördüğümü anlayamıyor.
- İnsan mutsuzken hep tanınmadığı bir yer arar kendisine.
- Belki de dünya, içine konuk olduğum bir anlık gafletten ibarettir. belki de ben, bir anlığına gaflete düşmüş bir başka ruhun dalgınlığından ibaretim burada.
- Bir insan nefesi almak için duraklayanı çiğneyip geçiyoruz; çünkü durmak yasak.
- Bütün bitkinlikler, bütün meraklar, bütün aşklar, bütün kentler ve tarih, o su damlasının içinde saklı. Orada geçmiş de yok gelecek de. Bir tek an'ın iniltisi koca bir tarih tutuyor işte...
- Yeşermiş ekinlerden, yıkılıp kurulan kentlerden ve kopmuş onca takvim yaprağından sonra bile, hâlâ şaşırabilir insan.
- Sükûnetini koruyabildiğimiz tek yer mezarlıklar.Artık dinlenmek için oraya gidebiliriz!
- Biliyorum ki insan, kendi cevapsız sorusunun çengelinde asılır, ölünceye kadar kendine mağlup olur.
Kovulmuşların Evi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Sayfaları çevirdikçe çeviresiniz gelir, okudukça okuyasınız... Kovulmuşların evinde ne var ne yok, hangi odada neler bulunur, çıkış ne zamandır, neredendir, hangi göz yaşı hangi perdenin ardındadır... Bu sorular geçer aklınızdan Kovulmuşların Evi'nde gezinirken. Ali Ayçil kelime ustası, cümle oynatıcısı, zihin deryası... Tavsiyedir vesselâm... (Sedabayrakdurgut)
Çok başarılı bir kitaptı. Çoğu denemede beni farklı duygulara ve düşüncelere daldırıp çıkardı. Ara ara gelip buradan alıntıları okurum. Bu kitabın uzun zamana yayılıp yavaş yavaş tüketilmesi gerektiğini düşünüyorum. (zafer511)
Yazarın "hep düşünüp de adını bir türlü koyamadığımız bir varoluş sancısına bıçak gibi dokunması; ya da hiç beklemediğimiz bir yerde, saçlarımızı diken diken eden cüretkâr bir hükme varması, bizi fazlasıyla şaşkına çevirir."(sayfa 96) Ali Ayçil bu kitabında da kaleminin gücünü bize göstermiş.Eserinde hayatın içinden olan konuları bu kadar güzelleştirip okuyucularını olumlu anlamda sarsması, düşündürmesi inanılmaz bir durum. Evet, hayatın içinden dediğimiz bazen üzerine fazla düşünmediğimiz konuların bu kadar ince süslenip bize sunulması, bizim zaten düşünüyor olduğumuz durumlara başka bakış açısı sunuyor olması bir okur olarak beni çok heyecanlandırıyor. Anlaşılır, akıcı, sade ama bir o kadar süslü olan Kovulmuşların Evi'ni okuyan herkesin satırların arasında kendinden bir şey bulacağına eminim. Satırlar siz farkında olmadan düşüncelere dalmanızı sağlayacak ve sizi bambaşka yerlere götürecek. Bu kitap sayesinde bir süreliğine de olsa kendinize, evinize döneceğinize eminim. İyi okumalar :) (Be.)
Kitabın Yazarı Ali Ayçil Kimdir?
1969 tarihinde Erzincan'da doğdu. İlk ve örta öğrenimini Erzincan'da tamamladı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Tarih Bölümünü bitirdi. İstanbul'da gazetecilik ve öğretmenlik yaptı.
Dergâh dergisinde şiirleri, Merdiven dergisinde ve Akit gazetesinde poetik yazıları yayınlandı.
Ali Ayçil Kitapları - Eserleri
- Sur Kenti Hikayeleri
- Kovulmuşların Evi
- Yenilgiden Dönerken
- Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları
- Bir Japon Nasıl Ölür
- Usta Konuşmak İstiyor
- Naz Bitti
- Arastanın Son Çırağı
- Arastanın Son Çırağı
Ali Ayçil Alıntıları - Sözleri
- sanıldığı gibi insanı yıkan çektiği acılar değildir. insan, çektiklerini paylaşamadığı için kendi acısıyla söyleşmeye başladığında yıkılır. (Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları)
- Benim davudi bir sesim yok Lidyalı kardeşlerim Herkes birbirini üzüyor burada çok üzüyor (Bir Japon Nasıl Ölür)
- döndüm uzun uzun kırlara baktım, şuramda büyürken hasar (Bir Japon Nasıl Ölür)
- “şimdi bana efendim yeni bir hayat gerek göğüs kafesim için Dede’den birkaç nağme eşiğinizde bitti sürdüğüm belirsiz iz teli kopuk bu çalgı ne söylese beyhude...” (Naz Bitti)
- “tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrettikçe seyrelttim. kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım…” (Yenilgiden Dönerken)
- Unutma ey kurumuş köklerimde diri duran kalleşlik çünkü senle çok eski bir kovukta kardeştik. (Arastanın Son Çırağı)
- kırıldı kuş sesinden direkleri dünyanın kaldım eşikte sübyan (Bir Japon Nasıl Ölür)
- Kalkılması gerektiği için kalkıyor, yenilmesi gerektiği için besleniyor, konuşması gerektiği için bir şeyler söylüyor ve bütün bunları yeni baştan tekrar edebilmek için uyuyup dinleniyor. Bu büyük çöle bir günde gelmedi elbette; bütün dişler bir günde sökülmedi. Belki de bu yüzden nihai çöle vardığını kimse göremedi. İşte bir akşamüzeri daha, telefonundaki rehberi karıştırırken kendi kendine söyleniyor adam: Dünya bende iflas etti, bu da bir zaferdir… (Usta Konuşmak İstiyor)
- Üstelik gizli bir anlaşma var hepimizin arasında: En çok ezmek için eşitiz. (Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları)
- Sınırlarım uzadıkça uzuyor bir kıyıda alnımı buluyorum ötekinde alnımın izlerini (Bir Japon Nasıl Ölür)
- “insanları hiç anlamıyorum; yaz geldiğinde sıcaktan, kışa vardıklarında soğuktan yakınıyorlar. oğullarından ve kızlarından, ülkelerinden ve dünyadan yakınıyorlar. yürümekten ve oturmaktan yakınıyorlar. işten ve işsizlikten yakınıyorlar. hiç mi yaşamadılar, hiç mi yaşatılmadılar? yılların bir yerlerine gizlenmiş bir mutluluğu alıp bugüne getirmek çok mu zor? onlar için duvarları şikayet taşlarından örülmüş bir hapishaneye benziyor mevsimler.” (Usta Konuşmak İstiyor)
- "Gündelik hayat", sanki şehrin üzerine serilmiş bol desenli bir telaş kilimidir. (Usta Konuşmak İstiyor)
- Çünkü yalnızlık tedavisi zor bir hastalıktır… (Usta Konuşmak İstiyor)
- Burada bir boşluğa kapı yaptılar beni kansız düşmüş yapraklarla desteklendi eşiğim. Bu kırık buğdayların, bu sararmış otların arasında kıpırdasam hemen anlaşılıyor, kaç uçurum çıktığım ve kaç gökten indiğim. (Naz Bitti)
- Öğretmen, pencereden bakarken gözüne göçmen kuşlar takılan bir öğrencinin hayretini dikkat dağınıklığı saydığı gün kaybetti. (Usta Konuşmak İstiyor)
- Henüz ufak bir çocukken tozlu köy yolunda düşlerime üşümesinler diye sardığım atlasta senin gözlerin ışıldıyor aliya (Arastanın Son Çırağı)
- Kabul edelim ki insan, ölünceye kadar hep içindeki bazı başlıklara çalışan bir psikoloji öğrencisidir… (Usta Konuşmak İstiyor)
- Biliyorum ki insan, kendi cevapsız sorusunun çengelinde asılır, ölünceye kadar kendine mağlup olur. (Kovulmuşların Evi)
- Dokundukça dağılan bir hatırayım, al ipekte besmele (Bir Japon Nasıl Ölür)
- “ruhun rahat uyusun ya kapı açılacak ya kilit kırılacak” (Naz Bitti)