tatlidede

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay - Alev Coşkun Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kimin eseri? Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kitabının yazarı kimdir? Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay konusu ve anafikri nedir? Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kitabı ne anlatıyor? Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay PDF indirme linki var mı? Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kitabının yazarı Alev Coşkun kimdir? İşte Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 21.06.2022 05:00
Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay - Alev Coşkun Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Alev Coşkun

Yayın Evi: Cumhuriyet Kitapları

İSBN: 9789944150866

Sayfa Sayısı: 480

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

6 Ay, karşıdevrimcilere bilimsel bir tokattır! -İlhan Selçuk- Alev Coşkun, Atatürk'ün Samsun'a çıkmadan önceki altı ayını az bilinen yanlarıyla aktarıyor. -Hasan Pulur- Alev Coşkun, 6 Ay adlı kitabıyla tarihe nasıl bakılacağının dersini veriyor. -Server Tanilli- Güzel yazılmış, güzel okunan, bizleri o günlere götüren bir başucu kitabı... -Oktay Akbal- 6 Ay, Can Dündar'ın Mustafa'sının yarattığı tartışma ortamında çıktı ve cuk oturdu. -Ali Sirmen- İşgal İstanbul'unda esaretten kurtulmak için başkaldırıya niyetli o kadar az kişi vardı ki... Alev Coşkun işte bu dönemi hayli kapsamlı bir kitap yapmış. -Melih Aşık- Titizlikle hazırlanmış, kararlı bir dâhinin Kurtuluş Savaşı'nı nasıl oya işler gibi işlediğini anlatan bir çalışma. -Emre Kongar- "Mustafa" filminin gösterime girdiği günlerde, 6 Ay'ın çıkışı bence ancak "ilahi bir rastlantı" olarak nitelendirilir. Alev Coşkun'a ne kadar teşekkür etsek azdır. -Vural Savaş İyi de Alev Coşkun bunu ilk kez yapmıyor ki... Yıllardır Atatürk ve Kurtuluş Savaşımızın "gizleri"ne ışık tutan nice araştırmalara imza attı. Dahası kitaplaştırdı. -Oktay Ekinci- (Tanıtım Bülteninden) Alev Coşkun'un titiz ve usta kaleminden Mustafa Kemal Paşa'nın Şam'dan geldiği 13 Kasım 1918'den Samsun'a hareket ettiği 16 Mayıs 1919'a kadar İstanbul'da kaldığı altı ay içinde gün be gün yaptığı çalışmalar. Bir döneme ışık tutan çarpıcı bir belgesel. 

(Arka Kapak)

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay Alıntıları - Sözleri

  • -- Paşam, milli direniş güzel ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla?.. Paşam, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız. Affınıza sığınarak arz edeyim ki artık bu kupkuru çölde hiçbir hayat emaresi (nişanı) görülmüyor. -- Öyle görünür Refi Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak, bu çöküntüden bir varlık, bir teşekkül (oluşum örgütlenme) yaratmak lazımdır. Siz başıboşluğa bakmayınız. Boş görünen o saha doludur. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, millettir; o Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da, millet de kurtulur. Bunu böyle bilesiniz Refi Cevat Beyefendi.”
  • Tarihi gerçekleri tersyüz etmek; ihanetin, terbiyesizliğin ve hainliğin en büyüğüdür.
  • Amerikalı tarihçi Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları adıyla Türkçeye kazandırılan From Paris to Sevr adlı kitabında: * “Paris’te masanın etrafı çok kalabalıktı… Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyorlardı!..” diyerek çok doğru bir yargıya varır. Yazar düşüncesini şöyle sürdürüyor: * “…Bir noktada çıkar savaşının da ötesine geçilmişti… Barbar bir ulus olan Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı.” * “Türkiye üzerinde, tüm büyük güçler için, nimetleri sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse aklınıza gelecek tüm azınlıklar için, birer ‘ülke’ planlanıyordu: Ermenistan, Kürdistan, Lazistan…” gibi… İşte Sevr’e giden yolda en önemli durak olan Paris Konferansı’nın ilginç bir tanımlaması: “Aklınıza gelecek tüm azınlıklar için birer ülke planlanıyordu.”
  • "İhtilâller kendi çocuklarını yer."
  • Yunan isteklerini Paris Konferansı'nda Yunanistan başbakanı Venizelos seslendiriyordu. Konferans'a verdiği raporda Venizelos, İstanbul dahil bütün Trakya'nın ve Bandırma'dan aşağıya çekilecek düz çizginin batısında kalan bütün toprakların Yunanlılara verilme. sini, ayrıca Karadeniz'de bir Yunan “Pontus devleti” kurulmasını istiyordu. Venizelos’un en büyük destekçisi de İngiliz başbakanı David Lloyd George'du. İngiliz başbakanına göre Venizelos, “Yunan ırkının Perikles'ten bu yana yetiştirdiği en büyük devlet adamıydı.” Zaten daha önce de İngiliz başbakanı William Glastone (18091848) “Türkler insanlığın tek insanlık dışı tipidir,” demişti, Venizelos'u kutsayan İngiliz başbakanı L. George (1863-1945) ise “Türkler, bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır,” diyecek kadar Türk düşmanıydı. Paris Barış Konferansı'ndaki toplantılara katılan ABD Başkani Woodrow Wilson'un da (1856-1924) bu konudaki düşünceleri İngiliz başbakanı L. George'dan aşağı kalır değildi. Daha savaş sürerken W. Wilson'un isteği üzerine 1917 de yayınlanan İtilaf devletleri bildirisinde Türkler hakkında şu yargıya varılıyordu: “Uygar dünya bilmelidir ki, müttefiklerin temel amacı her şeyden önce, Türklerin kanlı despotluğuna düşmüş olan halkların kurtulması ve Avrupa uygarlığına kesinlikle yabancı olan Türklerin Avrupa dışına atılmasını içerir."
  • Sorularımı bitirip veda etmek üzere ayağa kalktığımda dedi ki: -"Biraz daha oturunuz lütfen." Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda: -"Soracağınız sorular bitti mi?" -"Bitti Paşam." -"Bu vatan içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, istiklaline nasıl kavuşturulur? diye bir soru sormanızı beklerdim." - "Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlardan bu vatanın kurtulmasını en uzak ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir soru sormadım." - "Siz gene de böyle bir soru sormuş olunuz, ben de cevabımı vereyim, fakat yazmamak şartıyla." - "Zatıalinizi dinliyorum Paşa hazretleri." -"Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkânsız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır. Bugün herhangi bir teşkilatçı Anadolu’ya geçer de milleti silahlı bir direnişe hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir. Heyecanlanmıştım. Birinci Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta duracak hâlleri yoktu." -"Nasıl olur Paşa’m?" diye yerimden fırladım. Paşa sakindi: -"Hatıranızdan geçenleri tahmin ediyorum, dedi; doğrudur. Görünüş tamamen aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de iç yüzleri var." -"Nasıl Paşam?" -"Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki savaşı kazanmakla müttefikler aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi başlayacaktır. Asırlarca birbirleriyle boğuşan Fransızlarla İngilizleri ortak düşman tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet, bıraktıkları yerden tekrar başlayacaktır. İtalya’nın da başı dertte. Onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta, Anadolu’da başlayacak bir millî direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır." -"Paşam, millî direniş... Güzel, ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla,hangi parayla? Malesef Paşa’m, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız." -"Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur." Mustafa Kemal’e veda ettim; matbaaya geldim. Ne kafam almıştı ne mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada arkadaşlar anlat diyorlardı; neler söyledi? Anlattım: Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar? Bu deli değil, zırdeliymiş. O günlerde, o şartlar içinde İstiklal Mücadelesi’ne atılıp Türkiye’yi kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes benim gibi düşünürdü. O günlerde böyle düşünen tek adam oydu; tek adam!
  • Padişahla Son Buluşma “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa, üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş! Manzarayı görmek için başımızı sağa sola çevirmek kafi (yeterli) idi. Vahdettin hiç unutamayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: -Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti), tarihe geçmiştir. Bunları unuttun, dedi; asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa; devleti kurtarabilirsin!” Yukarıdaki bu paragraf Atatürk’ün kendi anlatımından aynen alınmıştır. Ne var ki, Vahdettinci yazarlar bu paragraftan büyük sonuçlar çıkarırlar. Padişahın bu sözlerini öne sürerek Mustafa Kemal’e “vatanı kurtarma” görevi verdiğini belirtirler. Bu sözleri bir belge olarak gösterirler. Ancak Mustafa Kemal’in bu sözler karşısında ne düşündüğünü ele almazlar, orasını es geçerler…Mustafa Kemal Vahdettin’in bu sözleri karşısında bir an tereddüt geçirdi. Anılarında şöyle diyor: Şaşırdım Kaldım “Bu son sözlerinden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki yabancı hükümetin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahmin ile başka bahislere girişmeyi tehlikeli saydım. Kendisine basit cevaplar verdim: – Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim (şahsıma gösterdiğiniz güvene teşekkürlerimi sunarım). Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.” Mustafa Kemal bu yanıtları verirken kafasındaki “bilmeceyi de” çözmeye çalışıyordu, şöyle diyor: “Kafamdaki muammayı da (bilmeceyi) halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini (eğilimlerini), sahtekarlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyor ki, hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul’a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı, bu siyasete karşı gelen Türkleri de yola getirirsem, Vahdettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım.” Mustafa Kemal hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde hemen yanıt verdi: “- Merak buyurmayın efendimiz, nokta-i nazar-ı şahanenizi (çok güzel görüş açınızı) anladım. İrade-i seniyeniz (pâdişah buyruğu) olursa…hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.”
  • "Bir gün Fethi Bey ve dört arkadaşla birlikte, bir hayali tartışma ve görüşmeden sonra, ihtilalci bir komite kurmaya karar verdik ve ihtilalci önlemler düşünmeye başladık... " Bu önlemler şunlardı: * Padişahı tahttan indirerek değiştirmek * Hükümeti düşürmek * Yeni bir hükümet oluşturarak daha kararlı hareketlere başvurmak
  • Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın Anadolu'ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için en müsait mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir?
  • Mustafa Kemal yaşamı boyunca tam bağımsızlıktan yana olmuştur. İtalyanlar aslında Ege bölgesini kendileri istiyordu. Yunanlılara zorluk çıkarılması için de bir taşeron arıyorlardı. Mustafa Kemal gibi karakteri bağımsızlık olan bir lider de böylesi bir taşeronluğu kabul edemezdi.
  • "... Ulusal Savaşa birlikte başlayan yolcuların kimileri, giderek ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyet yasalarına dek uzayan gelişmelerinde , kendi düşünce ve ruh yeteneklerinin kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı olmaya başlamışlardır." Kuşkusuz Atatürk'ün burada sözünü ettiği yakın arkadaşlar Orbay, Karabekir, Bele ve Cebesoy'dur. Kuşkusuz Kuvayı Milliyeciydiler ama Cumhuriyet'i özümseyemediler .
  • Mustafa Kemal, İstanbul hükümeti tarafından görevden alınınca, Karabekir rütbelerini kaybetmiş Mustafa Kemal'e,emrinde olduğunu belirtti. Karabekir'in bu kritik dönüm noktasındaki hareketi, onun üstün yurtseverliğini simgeler. Ulusal savaşımızda Karabekir'i yüceltir ve üstün derecede taçlandırır.
  • Benim ısrarla üzerinde durduğum nokta bilhassa, onun Anafartalar'da 40 ° ateşle yanarken düşman kuvvetlerini acze düşüren mukâvemetiydi.
  • Tarih kitapları ciddidir. Ne de olsa yüzleri asıktır; güleç değildirler. Belgelere dayanıyorsa dipnot zorunludur. Ama dipnotlu kitap okumak zordur, zahmetlidir.
  • "İstanbul'un ufuklarından yükselen şeyler, yalnız düşman sesleri, düşman hareketleri, düşman bayrak ve süngüleriydi."

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay İncelemesi - Şahsi Yorumlar

bir ülkenin kaderini değiştiren 6 ay...: Mustafa Kemal Paşa'nın Mondros ateşkes antlaşması ile 19 Mayıs'ta Samsun'a çıktığı tarihe kadar yaşadıklarını, düşündükleri, yaptıklarını veya yapamadıklarını belgeleri ile ortaya koyan bir çalışma. Sıkıcı tarih kitabı değil, konuyla az çok ilgili olmama rağmen çok şey öğrendim. Mustafa Kemal Paşa'nın o dönemdeki düşünce akışını anladım. Sona doğru birkaç tekrar olsa da okunması ve bilinmesi gereken bir dönemi anlatıyor. Şiddetle tavsiye ederim. (Kemal Hamamcıoğlu)

Derin bir sessizlik var ortalıkta... Anadolu yas içinde.. Birinci Dünya Savaşı bitmiş... Yenilmişlik duygusu kaplamış tüm ülkeyi. Bir imparatorluğun çöküş günleri. Sesli söyleyemiyor kimse. İçi kan ağlıyor herkesin... Güzelim Anadolu Yarımadası kurtlar sofrasında pay ediliyor... Türkleri bu güzelim yarımadadan sonsuza kadar temizlemek, kalanları da köleleştirmek için en ince planları yapıp silahlarıyla gemileriyle kapımıza dayanıyor emperyalizm... İstanbul işgal edilmiş... İzmir’e Yunan askerleri çıkmış... Manisa, Uşak, Bursa, Balıkesir... İşkence, tecavüz, aşağılama... Bir acı suskunluk... Adı konulmamış kabullenilmiş bir teslimiyet sanki... Yürekler acı içinde. Yürekler yanardağ ağzı... “Hayır!..” diyor, Ödemişli Yiğitler Ordusu ilkin, “Hayır...” Ve ilk kurşunu sıkıyor işgalci Yunan’ın askerlerini taşıyan trene... Hasan Tahsin boşa mı şehit oldu!.. Ayvalık’ta Ali Bey... İşaret fişekleri gibi tüm Anadolu’yu aydınlatan bir deli yurtseverlik... Dalga dalga yayılıyor yoksul halkın üzünçlü yüreklerinde... İstanbul hâlâ suskun... İstanbul umarsız... Ve de umutsuz... İşgali kanıksamış gibi İstanbul... İç ve dış hainler ve mandacılar korosu çığırtkan sadece... Leş kargaları sevinç içinde yarı gizlenmiş beklemedeler... Tüm İstanbul mu umutsuz? Tüm İstanbul mu umarsız ve suskun? Hayır... Deli yürekli yalınkılıç ordusu, yurtseverler, serdengeçtiler delicesine ve sabırla birini bekliyorlar... Kimi mi? Kendilerinden daha “deli” bir önderi! Ve İstanbul’dan Samsun’a bir gemi kalkıyor...Ve içinde bir“Deli”! Emperyalizmin azgın donanmasına bakıp, inançla, “Geldikleri gibi giderler!” diyen bir Mavi gözlü “Deli”... Neyin gemisi bu kalkan? Umudun... Başıdik yaşamanın... Cesaretin... İnancın... Ve de zafere iman etmişlerin gemisi... Bu kitap, bu geminin Samsun’a çıkmadan önceki “acı dolu altı ayımızı” anlatıyor. Okurken yer yer sayfalara gözyaşlarınız damlıyor... Tıpkı Anadolu toprağına damlar gibi... İyi okumalar. Okuryazar (OKURYAZAR)

Samsun'dan önceki 6 ay: Çok önemli bir kaynak kitap. Atatürk'ün hayatının her anında nasıl pilanlı ve purogramlı hareket ettiğini gösteren bilgi dolu bir kitap. Milli mücadeleye başlamayı çok önceden kafasına koyduğu ve bunun için hangi yolları takip ettiği tek tek anlatılmış. Tarihi gerçekleri milletin yüzüne tokat gibi çarpan etkileyici bir eser. Milli mücadeleyi öğrenmek isteyenlerin okuması gereken bir kitap. (Tayfun Çinka)

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay PDF indirme linki var mı?

Alev Coşkun - Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Alev Coşkun Kimdir?

Alev Coşkun 16.Mart.1936 (nüfus kağıdında doğum tarihi 1.Aralık.1935’tir.) yılında Ödemiş’in eski mahallesi, Emmioğlu mahallesi, Emmioğlu sokak’ta doğdu. Bu sokakta doğduğu ev halen İnönü ilkokulunun tam karşısındadır.

Ailesi köklü bir aile olan, Ekmekçi Hacı Abdullah sülalesi ile Kenanlar sülalesine dayanır.

Babası Emin Adnan Coşkun, Milli Mücadelede Yunan askeri güçlerinin Ödemiş’i işgal etmeleri nedeniyle ancak ilkokulu okuyabilmiştir. Terzilik öğrenmiş ve Ödemiş’te Terzi Emin adıyla tanınmış daha sonra, tütün tarımı ve ticareti ile uğraşmıştır. Babası Atatürkçü ve gerçek bir Kuvayı Milliyeciydi.

Annesi Emine Sacide (Nacide) Balkan Savaşı sırasında Rumeli’den (Pirlepe) göç eden Ali Çavuş’un kızıdır. Coşkun, annesini iki yaşında iken kaybetti, kendisini babaannesi Zehra hanım büyüttü.

Alev Coşkun öğrenimine, Ödemiş’te Cumhuriyet ilkokulunda başladı ve İnönü İlkokulunda bitirdi. 1948 yılında Ödemiş ortaokuluna başladı. İkinci sınıfta, Buca Ortaokuluna yatılı olarak geçiş yaptı. Buca ortaokulundaki eğitiminden sonra İzmir Atatürk Lisesi’ne yatılı olarak kaydı yapıldı. Liseyi 4 yıl okuyan Alev Coşkun 1955 yılında Atatürk Lisesinden diplomasını aldı.

Alev Coşkun İzmir Atatürk Lisesi yıllarında sosyal yönden çok hareketliydi. Bütün öğrencilerin katıldığı seçimle yapılan İzmir Atatürk Lisesi Öğrenci Başkanlığını, Lise III. de iken kazandı ve Lise IV. de sürdürdü.

Ayrıca o yıllarda İzmir’de kurulan Liseler Arası Kültür Faaliyetleri Başkanlığına da yine bütün liselerden seçilen öğrenci Başkanlarının oyu ile seçildi. O sırada İzmir’deki en önemli liseler, Atatürk Lisesi, İnönü Lisesi, Kız Lisesi, Karşıyaka Lisesi, Amerikan Kolejiydi.

O yıllarda (1950-1955) İzmir’de henüz Üniversite yoktu, sadece İzmir İktisadi Ticari İlimler Akademisi vardı.

Tüm liselerin katılımıyla yapılan kültür ve şiir günlerinde genç Alev Coşkun ön safta yer alıyordu.

Alev Coşkun İzmir Atatürk Lisesini 1955 yılında bitirince, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırdı, ve 1960 yılında bu fakülteyi bitirerek diplomasını aldı.

Alev Coşkun’u fakülte yıllarında özellikle 1957 seçimlerinden sonra çok aktif olarak öğrenci hareketlerinin içinde görüyoruz. 1957 seçimlerinde Ödemiş ve İzmir’de yerel seçim çalışmalarına katıldı.

1958 yılında, Fakültede okurken CHP İstanbul İl Başkanlığı Basın Bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yılın sonunda CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanlığına seçildi.

1960 öncesi öğrenci hareketleri içinde özellikle, 28.Nisan olaylarında aktif olarak yer aldı.

D.P.’nin son yıllarında TBMM’de kurulan Tahkikat Komisyonu tarafından hakkında tutuklama kararı çıkarılınca, İstanbul’dan gizlice ayrılarak doğrudan Ödemiş’e geldi. Bu dönemde yakalanmamak için Ödemiş’te Bozdağ ve Beydağ’larda dağ köylerinde gizlendi. Doğaldır ki, dağ köylerinde onu bulabilmek söz konusu olamazdı.

27.Mayıs.1960 Devriminden sonra tekrar İstanbul’a döndü ve CHP İl Gençlik Kolu Başkanlığı görevini sürdürdü.

Kurucu Meclis’e Seçilişi

1961 Anayasasını yapmak için oluşturulacak olan Kurucu Meclis seçimleri 1960 Aralık ayında yapıldı. Alev Coşkun parti içinde yapılan seçimlerde, CHP Gençlik Kollarını temsilen Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Kurucu Meclis oluşumunu sağlayan yasaya göre Kurucu Meclis’e seçilme yaşı 25 idi, ve Alev Coşkun 25 yaşında Kurucu Meclis’in seçimle gelen en genç üyesi unvanını kazandı.

1961 Anayasasını hazırlamakla görevlendirilen Kurucu Meclis 6.Ocak.1961 tarihinde açıldı, üyelerin yemin töreninden sonra yapılan Meclis Başkanlık Divanı seçimlerinde Alev Coşkun Kurucu Meclis Başkanlık Divanı Katip üyeliğine seçildi.

Kurucu Meclis Ekim 1961 tarihine kadar sürdü. Bu sırada Mecliste oluşturulan Gençlik Komisyonunda görev aldı. Kredi ve Yurtlar Kurumu Yasasının oluşmasına katkıda bulundu ve Meclis müzakerelerinde bu yasanın sözcülüğünü yaptı.

Kurucu Meclis’ten sonra, Eylül 1962’ye kadar, Alev Coşkun bir yandan Avukatlık stajını tamamladı, öte yandan da George Town Üniversitesinin Ankara’daki İngilizce okuluna devam etti. Temmuz 1962’de Ankaralı bir ailenin kızı olan Nur Gücüyener ile evlendi.

Eylül 1962 de 2 yıllık askerlik görevini yapmak üzere Yedek Subay okuluna gitti, 6 aylık dönemden sonra Askerliğini MSB’lığı Kanunlar ve Kararlar Dairesi’nde yedek subay teğmen olarak tamamladı. Bu zaman sürecinde de İngilizce çalışmalarını sürdürdü. Birleşmiş Milletlere bağlı Institute of International Education adlı kuruluştan bir burs kazanarak Eylül 1964’de Amerika’ya gitti.

ABD’de, Southeren Illinois University, Carbondale, Illinois’te ileri İngilizce kurslarına katıldı. Mart 1965’de Ohio State University’de Siyaset Bilimi lisans üstü eğitimine başladı. Aynı yılın yaz aylarında New York kentinde Fordam University yaz kurslarına devam etti. 1965 Eylül ayında New York University (NYU) de Graduate School of Public Administration okulunda Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında eğitimini yoğun olarak sürdürmeye başladı ve 1967 yılında Kamu Yönetimi Master Derecesi (MPA) aldı. Master Tezi: “Control over Administration and The Council of State in Turkey” (İdarenin Kontrolü ve Türkiye’de Danıştay) adını taşımaktadır.

1967’den sonra T.C. MEB Bursunu kazanarak Doktora çalışmalarına yine ABD’de devam etti. 1969 yılında New York Üniversitesinde tüm doktora imtihanlarını üstün başarı ile vererek doktora tezini yazmaya hak kazandı.

Bu arada New York’ta kurulan Türk Öğrenci Derneği Başkanlığına seçildi. Bu kuruluşun 1966-1969 yılları arasında başkanlığını yaptı ve New York’ta Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonun da (The Federation of Turkish – American Associations) kuruculuğunu yaptı.

Doktora tezini yazarken 1969-1972 yılları arasında üç akademik yıl ABD’de College of New Rochelle, New York’ta Siyaset Bilimi üzerinde ders vermek üzere öğretim üyesi olarak kabul edildi. Bu kolejde, siyaset bilimi, Amerikan siyaset sistemi, Ortadoğu’da politika adlı dersleri verdi.

1972 yılı ilkbaharında, N.Y.U. da Kamu Yönetimi üzerine doktorasını tamamladı, doktora tezini savundu ve doktora diplomasını aldı. (DPA)

Doktora Tezi: “Administrative Systems and Management, Performance of Selected Public Enterprises-Comparative Analysis: TVA-U.S.A.; Renault-France; I.R.I.Italy; Sümerbank-Turkey”. adını taşımaktadır. (Seçilmiş Kamu İktisadi Teşebbüslerinin idari Sistemleri ve Yönetim performansları – Mukayeseli Analiz- ABD:TVA, Fransa: Renault, İtalya: IRI, Türkiye: Sümerbank)

1972 yılının Sonbaharında Türkiye’ye döndü ve Hacettepe Üniversitesi – Ekonomi bölümüne öğretim üyesi olarak atandı.

Eylül 1972- Haziran 1973 döneminde Bülent Ecevit’in yayınladığı Özgür İnsan adlı dergide inceleme yazıları yazdı.

1973 yılı Mayıs ayında, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit tarafından 1973 seçimlerini yönetmek için CHP İzmir İl Başkanlığına getirildi. Alev Coşkun eski deneyimleri ve ABD’de edindiği bilgi ve gözlemlerle İzmir’de çok başarılı bir seçim kampanyası yönetti.

Ekim 1973 seçim sonuçlarına göre 1950 yılından beri, 1973 seçimlerinde ilk kez CHP İzmir’de birinci parti konumuna yükseldi. İzmir’den CHP 9, A.P. 8 ve D.P. 1 milletvekili çıkardı ve Alev Coşkun 37 yaşında İzmir Milletvekili olarak TBMM’ne girdi. İl Başkanlığı yerel seçimleri yönetmesi için uzatıldı. İzmir’de CHP’nin Belediye Başkanlığını kazandığı (İhsan Alyanak’ın seçilmesi) seçimleri yönetti.

1974 yılında yapılan CHP Kurultayında Alev Coşkun CHP Parti Meclisine seçildi, Parti Meclisinin yaptığı seçimler sonucunda CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyesi oldu. Ayrıca partinin genel basın sözcülüğüne seçildi.

1976 yılında yapılan CHP Tüzük Kurultayında CHP’nin “Demokratik Sol” parti programı kabul edildi.

Bu programın bütün Türkiye’deki Bölge toplantılarından sonra CHP ve Demokratik Sol adlı kitabını yayınlandı. Bu programın ayrıntılı bir biçimde yorumunun yapıldığı kitap, artık bir klasik kitaptır.

1977 yılında yapılan erken genel seçimlere giren Alev Coşkun, ön seçimle CHP İzmir Listesinin 3.sırasına geldi ve yeniden İzmir Milletvekili seçildi.

6 Ocak 1978 yılında kurulan Ecevit hükümetinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığına getirildi, Bakanlığı, Ekim 1979 tarihine kadar sürdü. Alev Coşkun’un bakanlığı sırasında Çanakkale’den Adana’ya kadar bütün kıyı şeridinin Master planı tamamlandı ve bu plan onaylandı. Eğer bugün kıyılarımızda bir Turizm düzeni varsa, bunun onaylanan bu plan sayesinde başarılı olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.

Alev Coşkun’un Turizm Bakanlığı döneminde, Güney Antalya Organize Turizm Projesi başlatıldı. Dünya Bankasından alınan kredi ile başlatılan bu proje ile Türkiye’nin yatak sayısı ikiye katlanmış oldu.

12.Eylül.1980 darbesinden sonra, Alev Coşkun yasaklı bir siyasi kişilik olarak kendisini yeniden yoğun okuma ve yazmaya verdi. 1981-1988 arası hukuk danışmanlığı yaparak, ailesini ve iki kızını yaşatmak ve okutmak yoluna gitti. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi Turizm Bölümünde Yönetim Bilimi dersleri verdi.

1989’da yapılan yerel seçimlerde CHP İstanbul Belediye Başkan adayı Prof. Dr. Nurettin Sözen’in seçim kampanyasını yönetti. Sözen’in başkanlığı kazanmasından sonra, o sırada CHP Genel olan Erdal İnönü’nün isteği ile İstanbul Belediyesi Genel Sekreterliğine atandı.

Nisan 1989 – Nisan 1991 arasında iki yıl süren bu görevinden Alev Coşkun kendi isteği ile istifa ederek ayrıldı.

1991 Ekiminde yapılan genel seçimlerde İzmir 4. Bölgeden aday oldu ve ön seçim sonucu liste ikincisi oldu. Seçim sonucunda, 22 eksik tercih oyu nedeniyle seçimi kazanamadı.

1992 yılı Nisan ayında, İlhan Selçuk’un daveti üzerine Cumhuriyet gazetesini yayınlayan Cumhuriyet Yayıncılık A.Ş.’nin Yönetim Kuruluna seçildi. Çok kısa bir süre sonra Yönetim Kurulu Başkanlığına getirildi.

Cumhuriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı olarak, gazetenin Başyazarı İlhan Selçuk’la çok yakın olarak çalıştı ve Yönetim Kurulu Başkanlığı 2006 yılına kadar kesintisiz 14 yıl sürdü. Aynı tarihte Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi olan Cumhuriyet Vakfının Başkan Vekilliğine getirildi. Bu görevi halen devam etmektedir.

1992-2002 yılları arasında ayrıca Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde ve İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsünde öğretim üyesi olarak Türkiye’nin Siyasal Gelişim Tarihi dersini verdi:

1996 yılında belgelere dayalı olarak yayınladığı, Kuvayı Milliye hareketinin başlangıcını anlatan Ege’de Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu kitabı çok büyük etki yarattı.

Alev Coşkun’un iki kızı ve iki kız torunu vardır.

Alev Coşkun Cumhuriyet gazetesi’nde ve önemli dergilerde güncel, siyasal yazılar yazmaktadır.

Alev Coşkun’un yayınlanmış kitapları, tarih sırasına göre aşağıda çıkarılmıştır:

1. CHP ve Demokratik Sol, Tekin Yayınları, 1978.

2. Birleşmiş Milletlerde Çin, (Kendi Yayını) 1979.

3. Demokrasinin ve Basın Özgürlüğünün Temel İlkeleri, (Kendi Yayını) 1988.

4. Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu, Cumhuriyet Kitapları (6.Baskı) 1996

5. Sepetteki Laleler-Siyasal ve Toplumsal Yazılar, Cumhuriyet Kitapları, 1997

6. Tarihi Unutmamak-Günceli Yakalamak, Cumhuriyet Kitapları, (3.Baskı) 2006

7. Hasan Ali Yücel-Aydınlanma Devrimcisi, Cumhuriyet Kitapları (3.Baskı) 2007

8. Samsundan Önce Bilinmeyen 6 Ay, Cumhuriyet Kitapları (20. Baskı) 2008

9. Yeni Mandacılar, Cumhuriyet Kitapları (3.Baskı) 2009

10. Anayasayla Sivil Darbe, Cumhuriyet Kitapları, 2010

11. Liberal Ekonominin Çöküşü- Küresel Kriz, (2. Baskı) Cumhuriyet Kitapları, 2011

12. Ödemiş’ten Zirveye Tırmananlar – Beş Öncünün Öyküsü (1860-1960), (2.Baskı), Ödemiş Belediyesi Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi Yayını, 2012

13. Özgürlük Mücadelesi Tarihimiz – Devrimin İlk Karşıtları (2.Baskı), Cumhuriyet Kitapları, 2012

14. Sosyal & Psikoloji Dalının Kurucusu - Dünya Ölçeğinde Bir Bilim İnsanı - Ödemişli Muzaffer Şerif (Başoğlu), 2013

Alev Coşkun, etkin bir yazar, yakın siyasi tarih uzmanı olarak D.P. dönemi hakkında bir kitap üzerinde çalışmaktadır. Ayrıca Atatürk hakkında bir araştırma yapmaktadır.

İzmir’in yetiştirdiği bir siyaset adamı, düşünür ve yazar olarak, Alev Coşkun’un kitapları İzmir Atatürk Lisesi Müzesinde ve ayrıca Ödemiş Belediyesi Yıldız Kent Arşivi Müzesinde yer almaktadır.

Alev Coşkun Kitapları - Eserleri

  • Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay
  • Hasan Ali Yücel Aydınlanma Devrimcisi
  • Asker İnönü
  • Kuvayı Milliye'nin Kuruluşu
  • Diplomat İnönü Lozan 1922-1923
  • Devrimin İlk Karşıtları
  • Kemalizm
  • Yeni Mandacılar
  • Samsundan Sonra En Zor 19 Ay
  • Tarihi Unutmamak Günceli Yakalamak
  • Anayasayla Sivil Darbe
  • Sepetteki Laleler
  • Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol
  • Küresel Kriz Liberal Ekonominin Çöküşü

Alev Coşkun Alıntıları - Sözleri

  • Yunan isteklerini Paris Konferansı'nda Yunanistan başbakanı Venizelos seslendiriyordu. Konferans'a verdiği raporda Venizelos, İstanbul dahil bütün Trakya'nın ve Bandırma'dan aşağıya çekilecek düz çizginin batısında kalan bütün toprakların Yunanlılara verilme. sini, ayrıca Karadeniz'de bir Yunan “Pontus devleti” kurulmasını istiyordu. Venizelos’un en büyük destekçisi de İngiliz başbakanı David Lloyd George'du. İngiliz başbakanına göre Venizelos, “Yunan ırkının Perikles'ten bu yana yetiştirdiği en büyük devlet adamıydı.” Zaten daha önce de İngiliz başbakanı William Glastone (18091848) “Türkler insanlığın tek insanlık dışı tipidir,” demişti, Venizelos'u kutsayan İngiliz başbakanı L. George (1863-1945) ise “Türkler, bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır,” diyecek kadar Türk düşmanıydı. Paris Barış Konferansı'ndaki toplantılara katılan ABD Başkani Woodrow Wilson'un da (1856-1924) bu konudaki düşünceleri İngiliz başbakanı L. George'dan aşağı kalır değildi. Daha savaş sürerken W. Wilson'un isteği üzerine 1917 de yayınlanan İtilaf devletleri bildirisinde Türkler hakkında şu yargıya varılıyordu: “Uygar dünya bilmelidir ki, müttefiklerin temel amacı her şeyden önce, Türklerin kanlı despotluğuna düşmüş olan halkların kurtulması ve Avrupa uygarlığına kesinlikle yabancı olan Türklerin Avrupa dışına atılmasını içerir." (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)
  • "Evet yaralıydı, yorgundu, fakirdi halk, En azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, Dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, İki kat soyulmamak için." (Kuvayı Milliye'nin Kuruluşu)
  • Ateşi ve ihaneti gördük. Ve kanlı bankerler pazarında Memleketi Alamana satanlar, Yan gelip ölülerin üzerine yatanlar Düştüler can kaygısına Ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından Karanlığa karışarak basıp gittiler. Yaralıydı yorgundu fakirdi millet, En azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, Dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat Iki kat soyulmamak için. Nazım hikmet___kuvayi milliye destanı (Kuvayı Milliye'nin Kuruluşu)
  • Amerikalı tarihçi Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları adıyla Türkçeye kazandırılan From Paris to Sevr adlı kitabında: * “Paris’te masanın etrafı çok kalabalıktı… Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyorlardı!..” diyerek çok doğru bir yargıya varır. Yazar düşüncesini şöyle sürdürüyor: * “…Bir noktada çıkar savaşının da ötesine geçilmişti… Barbar bir ulus olan Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı.” * “Türkiye üzerinde, tüm büyük güçler için, nimetleri sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse aklınıza gelecek tüm azınlıklar için, birer ‘ülke’ planlanıyordu: Ermenistan, Kürdistan, Lazistan…” gibi… İşte Sevr’e giden yolda en önemli durak olan Paris Konferansı’nın ilginç bir tanımlaması: “Aklınıza gelecek tüm azınlıklar için birer ülke planlanıyordu.” (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)
  • Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın Anadolu'ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için en müsait mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir? (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)
  • 20 Ocak 1921'de kabul edilen ilk anayasanın 1'inci maddesinin ilk cümlesi "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diyerek "ulusal egemenlik" ilkesi ilk kez Türk Anayasası'na girmiştir. (Kemalizm)
  • Bunlar, ikinci cumhuriyetçilerdir. Bunlar, Atatürk'e karşıdırlar.laiklik ilkesini beğenmeyenlerdir, dindar değil dincidirler. Din baskısı altında Türkiye'nin telef olup gitmesini isterler. (Yeni Mandacılar)
  • “Hiçbir tarihi olay, ortaya çıktığı günün koşulları bir kenara itilerek irdelenemez...” (Devrimin İlk Karşıtları)
  • Büyük Komutanlık Niteliği Savaş meydanının komutan üzerinde psikolojik baskısını tanımlayan bir öykü...Inönü anlatıyor: "Bir gün Atatürk'le konuşuyordum.Kendisine dert yandım:'Bazen muharebede bunalıyorum.O zaman canımdan beziyorum;ölmek istiyorum.Her yere atılıyorum.Her şeyi zorluyorum.Ölümü arıyorum. Ne dersin?'dedim. "Atatürk bana:'Bu senin dediğin büyük kumandalık hasletidir (niteliğidir).Bütün büyük kumandanlar ümitsizlik anında ölüme koşmuşlar ve ancak o zaman ümitsizlik anını zafere dönüştürmüşlerdir' dedi..." (Asker İnönü)
  • "...Başkomutanlık Karargâhı Harekât Şubesi Müdürü Yarbay Feldman'ın yardımcısı Binbaşı İsmet Bey'di.Savaş sürerken (1.Dünya Savaşı)Osmanlı Devleti ile Almanya'nın ilişkileri hakkında Yarbay Feldman"enge verbindug" yani "sıkı bağlılık ve dayanışma"deyimini kullanmıştı. İsmet Bey,bu manalı deyimin içeriğini anlamak istemiş,lakin Yarbay Feldman bunu açıklamaktan kaçınmıştı. İsmet Bey Almanya'nin niyetinden kuşku duyuyordu,"sıkı bağlılık ve dayanışma"ne demekti?Bu söz onu ürkütmüstü. (İsmet Inönü,yıllar sonra "büyük devletlerle çok yakın olmak ayı ile aynı yatakta yatmak gibidir.Ne zaman sizi ezeceğini bilemezsiniz"demişti.Bu "sıkı bağlılık ve dayanışma"deyimini bugünlerin çok moda olan "stratejik ortaklık"deyimi ile karşılaştırmak gerekir) ALEV COŞKUN /// ASKER İNÖNÜ (Asker İnönü)
  • Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini yoğ-imiş kurtaracak bahtı kara maderini. (Devrimin İlk Karşıtları)
  • "Kuşkusuz Atatürk çok üstün zekaya sahip bir insandı. Kendisinin asker olduğunu biliyorum ama özünde bir bilgin olduğuna inanıyorum. Çankaya ve Anıtkabir'deki kitaplığına bir bakın. Ne kadar çok okuyan bir insan olduğunu görürsünüz." (Kemalizm)
  • "İstanbul'un ufuklarından yükselen şeyler, yalnız düşman sesleri, düşman hareketleri, düşman bayrak ve süngüleriydi." (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)
  • Sorularımı bitirip veda etmek üzere ayağa kalktığımda dedi ki: -"Biraz daha oturunuz lütfen." Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda: -"Soracağınız sorular bitti mi?" -"Bitti Paşam." -"Bu vatan içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, istiklaline nasıl kavuşturulur? diye bir soru sormanızı beklerdim." - "Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlardan bu vatanın kurtulmasını en uzak ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir soru sormadım." - "Siz gene de böyle bir soru sormuş olunuz, ben de cevabımı vereyim, fakat yazmamak şartıyla." - "Zatıalinizi dinliyorum Paşa hazretleri." -"Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkânsız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır. Bugün herhangi bir teşkilatçı Anadolu’ya geçer de milleti silahlı bir direnişe hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir. Heyecanlanmıştım. Birinci Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta duracak hâlleri yoktu." -"Nasıl olur Paşa’m?" diye yerimden fırladım. Paşa sakindi: -"Hatıranızdan geçenleri tahmin ediyorum, dedi; doğrudur. Görünüş tamamen aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de iç yüzleri var." -"Nasıl Paşam?" -"Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki savaşı kazanmakla müttefikler aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi başlayacaktır. Asırlarca birbirleriyle boğuşan Fransızlarla İngilizleri ortak düşman tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet, bıraktıkları yerden tekrar başlayacaktır. İtalya’nın da başı dertte. Onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta, Anadolu’da başlayacak bir millî direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır." -"Paşam, millî direniş... Güzel, ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla,hangi parayla? Malesef Paşa’m, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız." -"Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur." Mustafa Kemal’e veda ettim; matbaaya geldim. Ne kafam almıştı ne mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada arkadaşlar anlat diyorlardı; neler söyledi? Anlattım: Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar? Bu deli değil, zırdeliymiş. O günlerde, o şartlar içinde İstiklal Mücadelesi’ne atılıp Türkiye’yi kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes benim gibi düşünürdü. O günlerde böyle düşünen tek adam oydu; tek adam! (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)
  • "...Atatürk Sivas Kongresi tarafından seçilen Temsilciler Kurulu'nun Anadolu'da tam yetkili makam olduğunu ilan etti. Istanbul'da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Robeck,İngiltere Başbakanı Lord Curzon'a gönderdiği gizli iletide "Mustafa Kemal'in etkinliği gittikçe artıyor;Mustafa Kemal'in hareketi,Anadolu'da bağımsız bir Cumhuriyet'e doğru gelişiyor"diyordu. (Asker İnönü)
  • Birinci İnönü Savaşı;İnönü savaşı şöyle degerlendiriyor: "Benim tahminime göre,düşman hakkımızda şöyle düşünmüştür:Her taraf boştur.Zaten ordu zayıf bir haldedir.Sekiz aydan beri iç isyanlarla fena halde yorumluş ve yıpranmıştır.Şimdi yeni bir isyanla(Ethem konusu)ikiye bölündükleri için Anadolu'da istediğimiz kadar ilerleyebiliriz. "Tabii böyle düşünüyorlar ve hiçbir direnç görmeden ilerleyeceklerine inanarak hazırlanıyorlar ve bu harekâta girişiyorlar.Şimdi hiç ummadıkları bir dirençle karşılaşınca,moralleri bozuldu.Bunu anlıyorum.Gerçekten son derece yorgun bir durumda cepheye yetişen kuvvetler,kendilerinden beklenilmeyecek şiddetle savasiyorlardi. "10 Ocak gün boyunca ve gece boyunca süren savaş sonrası Yunan birliklerinin direnci kırıldı...Işte Birinci İnönü Savaşı budur:Bu savaşta düşman harekatı ile Ethem harekatı birlikte olmuştur..." (Asker İnönü)
  • Türk aydınının önündeki görev, Kemalist devrimden ödün vermeden yoluna devam etmektir. (Kemalizm)
  • ... Bu toplantının başında Atatürk şöyle konuştu: Ben burda,sizin karşınızda hazırlanmış bir nutuk yapmak için bulunmuyorum... Yalnız benim değil, sizin de söyleminizi arzu ediyorum...Bu dakikadaki muhatabınız TBMM reisi değildir veya başkumandan değildir ; sadece mebus Mustafa Kemal'dir. (Hasan Ali Yücel Aydınlanma Devrimcisi)
  • Tarihi gerçekleri tersyüz etmek; ihanetin, terbiyesizliğin ve hainliğin en büyüğüdür. (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)
  • "Bir gün Fethi Bey ve dört arkadaşla birlikte, bir hayali tartışma ve görüşmeden sonra, ihtilalci bir komite kurmaya karar verdik ve ihtilalci önlemler düşünmeye başladık... " Bu önlemler şunlardı: * Padişahı tahttan indirerek değiştirmek * Hükümeti düşürmek * Yeni bir hükümet oluşturarak daha kararlı hareketlere başvurmak (Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay)

Yorum Yaz