Yara - Mehmet Rauf Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Yara kimin eseri? Yara kitabının yazarı kimdir? Yara konusu ve anafikri nedir? Yara kitabı ne anlatıyor? Yara kitabının yazarı Mehmet Rauf kimdir? İşte Yara kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mehmet Rauf
Yayın Evi: Sıradışı Yayınları
İSBN: 9789944238526
Sayfa Sayısı: 92
Yara Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yara Alıntıları - Sözleri
- "İzler kalır, İzler kalırsın..."
- İnsan kendisi mutluyken herkesi de mutlu görmek istiyor…
- Artık kazaya uğramış bir gemi bozuntusu gibi rüzgârın önünde dalgaların keyfine, amaçsız, isteksiz, senelerce, senelerce süründüm.
- İzler kalır, izler kalırsın...
- Bazı defa bir tek çiçek, en kuvvetli ilaçlardan daha etkilidir.
- "Çiçeklerin hastalar,hele genç kızlar üzerinde ne iyileştirici bir etkisi olduğunu pek bilmezsiniz... Bazen tek bir çiçek,en kuvvetli ilaçlardan daha etkilidir."
- "...şiir dolu, aynı zamanda derin bakışlarında küskünlük dalgaları dalgalanip duran bir kadındı."
- "İnsan kendisi mutluyken herkesi de mutlu görmek istiyor."
- "Bu sefer bu hastalıkta şunu öğrendim ki bir insan her sabah yatağından uyanıp da vücudunu sağlam bulunca, ilk işi hemen Allah 'a şükretmek olmalı..."
- "...şiir dolu, aynı zamanda derin bakışlarında küskünlük dalgaları dalgalanip duran bir kadındı."
- Bazen tek bir çiçek, en kuvvetli ilaçlardan daha etkilidir.
- Borcun niçin kötü olduğunu ben hiç anlamıyorum. Para bulmak mutlaka ticaretle yahut maaşla mı olur? Tüccar mal satar para kazanır, memur işe gider maaş alır... Tüccar veya memur olmadığım için ben de borç yapıyorum... Borç etmek, para bulmanın başka bir yoludur.
- İnsan için vücudu sağlam olarak bir nefes almak bile ne derin bir mutluluk!
- "İnsan kendisi mutluyken herkesi de mutlu görmek istiyor..."
Yara İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yara, Mehmet Rauf'un tiyatro tekniğiyle yazdığı, yer yer dramatik unsurların yer aldığı öyküsüdür. Mehmet Rauf bu eserinde "fedakârlık" temasını işlemiştir. Ağır bir hastalığa yakalanmış genç ve şımarık bir kızın annesinin, kızına karşı yaptığı fedakarlığın, genç kız tarafından anlaşılamaması konu edinilmektedir. Mehmet Rauf bu eserinde, karakterlerin iç dünyalarını başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Eserde trajedi ağırlıklı olaylar öykünün genelinde ağırlığını hissettirmektedir. (Avare)
Kitap; Yara, Bir Hayat, Hep Onlar İçin, Bir Yiğit başlıkları altında toplam dört hikâyeden oluşuyor. Kitabın adını alan Yara isimli hikâye en uzun olanı. Eşini genç yaşta kaybeden, kızı için tüm fedakârlıkları yapan bir anne, histerik ve şımarık genç bir kız, her şeyi önceden görebilen fakat söz geçiremeyen büyük teyze, hayat felsefesi başkalarının sırtından geçinmek olan serseri bir yeğen ve temiz bir kalbe sahip, aşık bir doktor. Bir annenin hayatını, kızının şımarıklığı yüzünden nasıl kararttığına şahitlik ediyoruz. Bir Hayat, okulunu bırakıp baba mesleği olan hamamcılığa heves eden ve zengin bir adam olan Hüseyin beyin hayat hikâyesi. Kendi hayatını, başkaları uğruna nasıl yaşayamadığını ve kendisini nasıl yalnızlığa mahkûm ettiğini çok güzel işlemiş. Sanırım benim en çok etkilendiğim bölümdü. Yara daha çok sinir bozucuydu. Hep Onlar İçin bölümünde çektiği tüm maddi sıkıntılara rağmen, kızlarına asla hayır diyemeyen bir babanın kısacık bir öyküsüne yer verilmiş. Bir Yiğit hikâyesinde, genç bir teğmenin komutanının şahsi görevlendirmesiyle düşman hattına girmesi ve görevini yerine getirmek için cesurca çabalaması anlatılıyor. Bende Mehmet Rauf'un Eylül kitabının yeri bambaşkadır. Ona rağmen bu kitapta gayet güzel ama sanki başks kalemden çıkmış gibi. Eylül'ü okuduktan sonra, bu kitabı Mehmet Rauf'un yazdığına inanmak biraz güç. (Kapalı Mavi)
Kitabın Yazarı Mehmet Rauf Kimdir?
Mehmed Rauf Servetifünun romancılarından, 1875 yılında doğdu, 1931 yılında İstanbul'da öldü. Bahriye Mektebi'ni bitirdi (1893), deniz subayı oldu, staj için Girit'e (1894), Kiel kanalının açılış töreninde bulunmak üzere Almanya'ya (1895) gönderildi, dönüşte İstanbul'da Tarabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı. 1908'den sonra bahriye'den ayrıldı, hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı. Cumhuriyet devrinde kadın dergileri çıkardı, ticaretli uğraştı. On altı yaşındayken yazdığı Düşmüş adlı hikayesini İzmir'e, Halit Ziya'ya göndermiş, Halit Ziya da Hizmet gazetesinde basmıştı, daha sonra İstanbul'da Mektep dergisinde yazıları çıktı. Halit Ziya, Cenap Şehabettin, Hüseyin Cahit'le böylece önceden tanışan Mehmed Rauf, sanatının en başarılı eserini Eylül romanıyla verdi; psikolojik roman örneği olan Eylül'de olduğu gibi öteki eserlerinde de özellikle aşk maceralarını konu yaptı. Romanları: Eylül (1901), Genç Kız Kalbi (1925), Böğütlen (1926), Define (1927), Son Yıldız (1927), Kan Damlası (1928), Halâs (1929) Hikâye Kitapları: İhtizar (Cançekişme, 1909), Âşıknâme (1909), Son Emel (1913), Hanımlar Arasında (1914), Bir Aşkın Tarihi (1915), Üç Hikâye (1919), İlk Temas İlk Zevk (1923), Aşk Kadını (1923), Eski Aşk Geceeri (1924) Mensur Şiir: Siyah İnciler (1901, 1925) Oyunlar: Ferdi ve Şürekâsı (1909, filme de alındı: 1917), Cidal (Kavga, 1911), Sansar (1920), Ceriha (Yara, 1927)
Mehmet Rauf Kitapları - Eserleri
- Eylül
- Genç Kız Kalbi
- Böğürtlen
- Ferdâ-yı Garâm
- Define
- Kan Damlası
- Halas
- Eski Aşk Geceleri
- Bir Aşkın Tarihi
- Define ve Kan Damlası
- Bir Hastalığın İlacı
- Yara
- Uzaktan
- Bir Zambak Hikayesi
- Üç Hikaye
- Karanfil ve Yasemin
- Siyah İnciler
- Kabus
- Serap
- Menekşe
- İsyanlar, Direnişler, Zaferler
- Âşıkane
- Edebi Hatıralar
- Son Emel
- İhtizar
- Eylül
- Eylül
- Sansar
- Son Yıldız
- Yağmurdan Doluya - Cidal - Sansar
- Seçme Hikayeler
- Harabeler
- Menekşe
Mehmet Rauf Alıntıları - Sözleri
- Yani hayale, yani şiire, yani aşka aşıktım. Aşkı evrenle hayatın tek varlık sebebi sayacak kadar deli bir aşık. (Eski Aşk Geceleri)
- Sende bir şey var, öyle bir şey ki hiçbirinde rastgelmiyorum. (Eylül)
- "Ah bu eksiklik duygusu.. İnsan değilim sanki bir denklemim.." (Eylül)
- O anda kapıdan genç bir hanım girdi. Fakat bu tam manasıyla bir güneşin doğuşu gibiydi. (Define ve Kan Damlası)
- "Ah insan denen mahlukat ne kadar zayıf ve alçak birşey (Üç Hikaye)
- “Günlerce ev bir hastane gibi, delirmiş genç kadına gelen giden hocalarla, hekimlerle dolar. (…) genç kadın bir deri bir kemik kalmıştır. (…) Hastalık geçer, fakat bu yara, bu valide yarası geçmez, aylarca kadını inletir.” (İhtizar)
- Biliyor musunuz, kadın olmasaydım belki Mesut olurdum. Zira kadın olmak, kadınlar arasında çirkin olmak gibi bir şey. (Ferdâ-yı Garâm)
- Zaten hayatımız âdet ile tesadüfün elinde zalim ve yırtıcı bir pençe içinde dayanıklılık ve katlanabilme yetisini kaybetmiş sefil bir hastalıktan başka bir şey miydi? (Serap)
- “Nedir bu insanın içten içe çürüyüşü...” (Eylül)
- Ah niçin bütün aşklar böyleydi? Niçin birbirlerini bugün sevenler hayattaki mutlulukları birbirlerinden bekler ve mutluluğu bulmakla bahtiyar ve zevk dolu olurken, iki gün sonra, birbirlerine iki amansız düşman oluyorlar, dişleri, tırnakları, pençeleri kan içinde, birbirini didiklemekten, mahvetmekten, helak etmekten başka bir şey istemiyorlardı? Buna nasıl razı oluyor, nasıl dayanıyorlardı? (Menekşe)
- Hayat böyle vesveselere değer mi? (Bir Hastalığın İlacı)
- Gök, yaldız içinde, aynı zamanda berrak, hayran hayran sevdiğine bakan bir genç kız gözü gibi saf ve berraktı (Karanfil ve Yasemin)
- "İnsanın içtenliğine inanmıyorum!" (Böğürtlen)
- “Ah, kim bilir ne nefis bir ruhu vardır.." (Menekşe)
- Dünyada şefkat, af, insanlık gibi güzel şeyler varken neydi bu insanlardaki vahşilik ki hâla birbirlerini yiyorlar, hâla birbirlerini yemekten zevk alıyorlardı ? (Kabus)
- ''Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan, kalpleri birbirine bağlayan bu bağları o zaman anlar.'' (Eylül)
- “Zavallı hiç! Bazen ne etkili olarak zıddını ifade etmek ve anlatmak için kullanılır ve bir bakış açısına göre ne büyük, ne kahredici bir heptir!” (Serap)
- "Yaşamda o denli kötülük gördüm ki kimden olursa olsun, iyilik beklemiyorum." (Böğürtlen)
- Zaten hayatımız tamamen zannetmekten ibaret değil midir ? (Bir Aşkın Tarihi)
- Gün oluyor ki hiçbir şey görmemek için gözlerimi kapayarak oturmak istiyorum. (Ferdâ-yı Garâm)