matesis
dedas

Yaşamın Anlam ve Amacı - Alfred Adler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yaşamın Anlam ve Amacı kimin eseri? Yaşamın Anlam ve Amacı kitabının yazarı kimdir? Yaşamın Anlam ve Amacı konusu ve anafikri nedir? Yaşamın Anlam ve Amacı kitabı ne anlatıyor? Yaşamın Anlam ve Amacı PDF indirme linki var mı? Yaşamın Anlam ve Amacı kitabının yazarı Alfred Adler kimdir? İşte Yaşamın Anlam ve Amacı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 21.06.2022 21:00
Yaşamın Anlam ve Amacı - Alfred Adler Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Alfred Adler

Çevirmen: Kamuran Şipal

Orijinal Adı: Wozu Leben Wir?

Yayın Evi: Say Yayınları

İSBN: 9789754680515

Sayfa Sayısı: 328

Yaşamın Anlam ve Amacı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yaşamın Anlam ve Amacı, Alfred Adler'in İnsanı Tanıma Sanatı ve Yaşama Sanatı'ndan sonra “Bireysel Psikoloji Kuramı” üzerine üçüncü önemli yapıtı.

Yalnızca psikolojiyi uğraş edinenlerin değil, herkesin kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir dille kaleme alınan yapıt, bireysel ve toplumsal sorunları irdeleyerek günlük yaşamda karşılaşılan sorunlara çözüm önerileri sunuyor.

Çocuklukta yaşanan olayların yetişkinlikteki rolü, kompleksler, korkular, aile ve okulun çocuk üzerindeki etkisi, çocuğa ilk cinsel bilginin veriliş biçimi ve yetişkinliğe etkisi, kadın-erkek ilişkileri, evlilik gibi pek çok konuyu ele alan Yaşamın Anlam ve Amacı, kendisiyle ve sevdikleriyle daha iyi ilişkiler kurmak isteyenler için önemli bir yol gösterici.

Yaşamın Anlam ve Amacı Alıntıları - Sözleri

  • "Kendi yaşamlarımızı kendimiz yaratmalıyız. Bu bizim kendi görevimizdir ve bunu gerçekleştirme gücüne sahibiz. Kendi eylemlerimizin efendisiyiz. Eğer yeni bir şey yapılması ya da eskisinin değiştirilmesi gerekiyorsa bunun için kendimizden başkasına ihtiyacımız yok."
  • Bizler düşlerde şiir yazan şairleriz.
  • Her insan önemli biri sayılmak için uğraşır; ama bizim bütün önemimizin başkaları için yaptığımız yararlı işlerden oluştuğunu görmemek yanılgıdan başka bir şey değildir.
  • İnsanlar sağ ile solun, aynı şekilde erkekle dişinin, sıcakla soğuğun birbirine karşıt şeyler olduğuna inanırlar çoğu zaman. Ne var ki bunlar, bilimsel açıdan birbirinin karşıtı değil çeşitlemeleridir yalnızca.
  • Kendi yaşamlarımızı kendimiz yaratmalıyız. Bu bizim kendi görevimizdir ve bunu gerçekleştirme gücüne sahibiz. Kendi eylemlerimizin efendisiyiz. Eğer yeni bir şey yapılması ya da eskisinin değiştirilmesi gerekiyorsa bunun için kendimizden başkasına ihtiyacımız yok.
  • Yaşamak demek, kendimi incinmelerden esirgemek, kendi kabuğuma çekilmek, sağ salim işin içinden sıyrılmaktır.
  • Sevmek bizi yumuşatır çaresiz, bir başkasına duyacağımız sevgi dolu yakınlık bizi acı dolu ruhsal karmaşalara sürüklenmeye yatkın duruma sokar.
  • Anlamlı ilişkilerden oluşan dünyamız, hata ve yanılgılarla dolup taşan bir dünyadır.
  • Başkalarından üstünmüş gibi davranan kişilerde bir aşağılık kompleksinin olabileceğini ve kompleksin pek büyük çabalarla gizli tutulmaya çalışıldığını düşünebiliriz.
  • İntihara kalkışan kişi şöyle söylemek ister adeta: Ben insanlar arasında en ince duygulu, en hassas biriydim ama sen alabildiğine zalim davrandın bana.
  • Dinsel buyruklardan en önemlisi şu olmuştur her zaman: "İnsanları sev."
  • Yaşam adaletsiz.
  • Ancak, bir kimsenin kendi kendini suçlaması işin yalnızca dış yüzüdür; gerçekte suçladığı kimse başkalarıdır.
  • Çocuğu anlamadınız mı erişkini de anlayamazsınız.
  • Çocuğun içinde yaşadığı ilk toplum anne ve babasından oluşur; bu toplum içinde uygun bir atmosfer egemen değilse, anne ve baba çocuklarında bir toplumsal bilincin gelişmesini bekleyemez.

Yaşamın Anlam ve Amacı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yalnızlık: toplumla birlikte ya da toplumdan ayrı: Yaşamın Anlam ve Amacı, Alfred Adler'in toplumsallığın önemini vurguladığı ve toplumsallık duygusunu benimsemiş bireyler yetiştirilmesi gerektiğini savunduğu kitabıdır. Yazara göre Yaşamın Anlam ve Amacı insan neslinin devamlılığının sağlanmasıdır. Yazar kitabı 12 başlık altında toplamış ve tüm başlıklar her insanın hayatını etkileyen kritik konulara değinmektedir. Kitapta toplumsallık duygusu gelişmiş bir birey olmak için bireye düşen 3 temel ödev olduğundan bahsedilmiş. Bunlar: iş-güç, toplumsallık ve cinsellik. Sağlıklı bir topluma sahip olunabilmesi için bu 3 temel ödev tüm bireyler tarafından yerine getirilmeli. Herhangi birisinde eksiklik olması durumunda da bireyde çeşitli nevrozların oluşacağı savunuluyor. Veya geçmişten gelen problemleri olan nevrozlu bireylerin bu temel görevleri yerine getiremeyeceğinden bahsediliyor. Psikolojik problemleri olan bireyler topluma uyum sağlayamayarak yalnızlaşıyor, diğer bireyleri/toplumu etkileyecek tavır ve davranışlarda bulunuyor veya toplumdan soyutlanarak kötü alışkanlıklara/intihara başvuruyorlar. Peki bu 3 temel ödev neden her insan tarafından yeterli seviyede gerçekleştirilemiyor? Ya da soruyu şöyle sormak lazım, insanların neden psikolojik sorunları var? Şimdiye kadar okuduğum çoğu psikoloji kitabında belirtildiği gibi, bu kitapta da çocuk gelişiminin önemli olduğundan ve 0-6 yaş arası çocukluğun nasıl geçtiğinin çok kritik olduğundan bahsedilmiş. Doğuştan gelen organ eksikliği gibi durumlar bir tarafa bırakıldığında, bir insanın sağlıklı, topluma faydalı bir birey haline gelme süreci gerçekten de çok zor ve detaylı bir süreç. Doğal olarak en büyük sorumluluk da anne-babaya düşmekte. Yine de yazarın insanların gözünü korkutmak yerine çocuk sahibi olmaya özendirmeye çalıştığı söylenebilir. Aileden sonra da en büyük sorumluluğun okullarda, dolayısıyla öğretmenlerde olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Kitapta, psikolojik sorunların insanda nasıl baş gösterdiği ve bu sorunların kök nedenlerine nasıl inildiğini okura göstermek için çeşitli deneyimlerden faydalanılmış. Yazar tedaviye gelen bazı hastalarının hikayelerinden bahsederek biz okurları olayı anlamaya itiyor. Tek çocuk olmak, küçük çocuk olmak, sevgisiz büyümek, aşırı ilgi ile el bebek gül bebek büyütülmek, kontrolcü anne-babaya sahip olmak gibi birçok örnekte görüyoruz ki psikolojik sorunların bir sürü farklı sebebi var. Bireye düşen 3 temel ödeve geri dönecek olursak, iş-güç sahibi olmak insanın hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için önemli, aynı zamanda bir uğraş içerisinde bulunmanın psikolojiye de olumlu etkileri var. Evlilik ve topluma fayda için de olmazsa olmaz bir görev olarak açıklanıyor. Cinsellik kısmında ise yazar tek eşliliği savunuyor. Yazarın hastalarından bahsettiği kısımda en çok dikkat çeken şey psikolojik problemlerin üstesinden gelinebileceği fikri. Yazara göre nevrozların gerçek sebepleri ortaya çıkarılabilirse üstesinden gelinebilir ve hasta psikolojik problemlerinden tamamen kurtulabilir. Yine de vurgulanmadan geçilmeyen kısım, temel sebeplere ulaşmanın gerçekten zor olması. Sonuç olarak Alfred Adler'den okuduğum ilk kitap olan Yaşamın Anlam ve Amacı kitabı benim hoşuma gitti. Yavaş, anlayarak ve sindirerek okumak gerektiğini düşünüyorum. Psikoloji üzerine okumalar yapmak isteyenler için faydalı bir kitap olacağını düşünüyorum. Yazarın Freud ile ilişkileri ve bireysel psikolojideki yerinden çok bahsedildiği için o kısımlara tekrar değinmek istemedim. İlk fırsatta diğer kitaplarını da okumayı planlıyorum. (Semih)

Yaşamın Anlamı: Alfred adler okuma listeme almıştım ama ne zaman okuyacağım belli değildi. Markette kitabın sayfalarına göz gezdirirken, yaşam üzerine düşünceleri ilgimi çekti ve 3 kitabınıda aldım. Kitap benim için çok etkileyici ve verimliydi. Yazar özellikle işbirliği kavramı üzerinde duruyor. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu ve sadece kendimiz için değil tanıyıp tanımadığımız her insan için faydalı olmamız gerektiği üzerine açıklamalarda bulunuyor. Genel olarak bu düşünceyi destekledim ama biraz açmak istiyorum kendimce, önceliği insanın kendini anlamaya, kendi benliğini çiğnemeden ilişkilerdeki dengeyi kurmaya ve topluma faydalı olması gerektiğine inanıyorum. Ne yazıkki toplumlarda kendini ailesi için feda eden kendi ihtiyaçlarını görmeyen, fedakar kendinden ödün veren insanlar tanıyorum. Çocukluktan itibaren hep insanlara fayda sağlamaya çalışmışlar.Çünkü onlara, insanlardan yardım almak ya da konuşarak " bu yükün paylaşılması gerekiyor" cümlesi kurularak sorumluluğun paylaşılması öğretilmemiş . Kimsede senin yükünü hafifleteyim dememiş. Herkesin işine gelmiş. Çıkarlar çatışmış. Bu fedakar insanlar mutsuz olduklarını bile inkar ederler. Kendilerine sürekli yalan söylerler ve kendilerini kandırdıklarının farkında bile olmadan. Kendini yok sayan insanlar, kendi hakkını gasp edip kendi hakkını korumayan insanlar. Dışarıdan böyle insan görse acır, akıl verir ama kendisini görmez. Görmekte kolay değildir. İnsan yakından bakınca kör oluyor çünkü. Bu yüzden gezmeli, görmeli, okumalı,anlamlı arkadaşlıklar edinmeli, düşünen insanlarla. Hayata katılmalı. Hayata ufak yenilikler katmanlı. Bilmediğin merak ettiğin, ilgi duyduğun şeyin peşinden gitmeli insan. Kendine yeni yollar yapmalı eskisinden farklı. Beğendiği özellikleri kendine katmalı insan ve mutluluğu için emek vermeli. Kendi mutluysa kendi mutluluğunu sağlığını bozmadan diğer insanlara doğaya yardım edebilir bence. Merde okuduğumu hatırlamıyorum ama sağlıklı toplum için bireylerin mutlu olması gerekiyor diye. Çok ince çizgilerle ayrılıyor sınırlar. Nüansları atlamamak lazım. Kitap ideal bir toplumun nasıl inşa edebileceğini, aile kurumu, iş, aşk, evlilik arkadaşların ne kadar önemli olduğunu vurgulamış ve çok da güzel çözümler ürettiğini Düşünüyorum. Öğretmenlerin aslında ne kadar önemli olduklarını ve her birisinin psikolojide eğitimli olmaları gerektiğini vurguluyor. Evliliğin yoldaşlık olduğunu ve eşitliği barındırması gerektiğini, 2 kişininde karşı tarafa ilgili davranırsa vb. Mutluluk, toplum refahı oluşur diye düşüncesini belirtiyor. Kesinlikle katılıyorum. Evlilikte özellikle sorumluluk almak gerektiği düşüncesini de vurguluyor. Kitap üzerine bayağı konuşulur. Çok akıcıydı. Basit bir dille, sohbet havasında anlatılmış bana göre. Alfred Adler ile neredeyse 100 yıl fark var günümüzle ama düşünceler çok sade ve yalın ne söylemek istiyorsa direk bilgiyi vermiş. Okumak zevkti. (Ada)

Yaşamın anlamına, ne olup ne olmadığına dair… Yaşamın anlamını bizler belirlemeyiz; kişisel değildir, herkese göre değişen bir anlamı yoktur Adler’e göre. Tüm insanlar üç temel ödev doğrultusunda karşılarına çıkan sorulara çözüm bulmaya çalışırlar; bu çözümler yaşamın anlamından ne anladığımızı ortaya koyar. Bu üç temel ödev; toplumsallaşma, çalışma ve sevme/evlenme/çoğalmadır. Çok yalın bir dille, oldukça anlaşılır yazılmış. Bazı görüşlerine katılamasam da sevdim. Babaları okumak her zaman enteresan ve heyecan verici geliyor… “Bu üç ödev üç ayrı sorun çıkarır karşımıza: Bu yeryüzündeki doğal koşullarda hayatta kalmamı sağlayacak nasıl bir uğraş bulabilirim kendime? İnsanlar arasında kendime nasıl bir yer belirlemeliyim ki onlarla birlikte çalışıp toplumsal yaşamın nimetlerinden onlarla birlikte yararlanabileyim? İnsanların iki ayrı cinsiyet olduğu, insanlığın yarınının ve ayakta kalmasının cinsel yaşama bağlı bulunduğu gerçeğini dikkate alarak davranabilmek için ne yapmalıyım?” ““Yaşam demek, insanlara ilgi göstermek, bütünün bir parçası olmak, elden geldiğince insanlığın esenliğine katkıda bulunmaktır. Yaşamın anlamı"na ilişkin görüşlerin yetersizliğini ya da doğruluğunu belirlemede başvurulacak genel ölçüt, böylece karşımıza çıkıyor.” (Seda kendir)

Yaşamın Anlam ve Amacı PDF indirme linki var mı?

Alfred Adler - Yaşamın Anlam ve Amacı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yaşamın Anlam ve Amacı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Alfred Adler Kimdir?

Alfred Adler (d. 7 Şubat 1870 - ö. 28 Mayıs 1937) Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatrist. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir. (diğerleri: Freud, Jung)

Avusturya Penzing'de doğdu ve Viyana'da büyüdü. Viyana Üniversitesi Tıp Okulunda doktorluk eğitimi aldı ve 1895'te mezun oldu. Pratisyen hekim olarak çalıştığı ilk doktorluk yıllarından başlayarak hastayı çevresiyle ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini vurguladı ve bireyle ilgili sorunlara yönelik insancıl, bütünselci ve organik bir yaklaşım geliştirdi. Bedensel düzensizliklerle ilişkili olarak psikoloji ile ilgilenmeye başladı. 1902'de Sigmund Freud ile tanıştı, öğrencisi oldu ve birlikte Adler'in başkanlığında Viyana Psikanaliz Topluluğu'nu kurdular. Bir süre sonra Freud ile fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Adler'in Organların Yetersizliği kitabından sonra tamamen uzlaşılmaz bir hale geldi ve 1911'de, Adler, izleyicileriyle beraber Freud'u açıkca eleştirerek bireysel psikolojiyi geliştirmeye başladı.

Hans Vaihinger'in ruhsal inşa fikirlerinden etkilendi ve erkek egemen toplumda doğal bir sonuç olarak "Erkeksi Başkaldırı" ile organik aşağılık ve telafiteorisini geliştirdi (bkz. Aşağılık kompleksi). Adler, Freud'un teorileri ile karşı görüşe geldi, fikir ayrılığı 1911'deki Weimar Psikanaliz Kongresi'nde aleni oldu. Adler, Freud'un inandığı seks içgüdüsünün baskınlığı ve ego dürtüsünün libidinal(?) olup olmadığı ile çekişiyordu, Freud'un bilinç altına atma üzerine fikirlerini de eleştirmişti. Adler bilinç altına atma teorisinin, erkeksi başkaldırının aşırı telafisi ve aşağılık hislerinden türetilmiş sinirsel bir durum olan ego -savunma eğilimleri- konsepti ile değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu, Oedipal Kompleksleri önemsizdi. Adler Viyana Topluluğundan ayrıldı ve1912'de Bireysel Psikoloji Topluluğu adını alan, Özgür Analitik Araştırmalar Topluluğu'nu kurdu.

1912'de ana fikirlerini tanımladığı Über den Nervösen Charakter kitabını yazdı. Kişinin bilinçsiz öz ereğinin temel amaçlarının baskıladığı ayrı aşamaların aşağılık hislerini üstünlüğe (veya bilakis yeterliliğe) dönüştürdüğü ifade ederek insan kişiliğinin erek bilimsel açıklanabileceğini iddia etti. Adler'e göre öz erek arzularına, toplumsal ve etnik gereksinimler karşı koyar, düzeltici etkenler umursanmaz ve kişi aşırı telafi ederse aşağılık kompleksi oluşabilir, kişi benmerkezci, güç düşkünü ve saldırgan veya daha kötüsü olabilirdi. Üstünlük çabası ve anne baba baskısı önemli.

I. Dünya Savaşı ile çalışmaları durdu, bu sırada Avusturya Ordusunda doktorluk görevi yaptı. Savaş sonrası 1930'lara olan etkisi adamakıllı arttı, 1921'den itibaren bir takım çocuk rehberliği kliniklerikurdu ve Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sık sık okutman, 1927'de Kolombiya Üniversitesi'nde misafir profesör oldu. Tedavi edici yöntemlerinde sosyal ilgiyi cesaretlendirip ve ödüllendirip fakat şımartma ve ihmalden kaçınarak sorunları çocukta önceden tutup, yetişkin ruha yoğunlaşmaktan kaçındı. Yetişkinlerde tedavi, suçlama veya üstünlük taslama tutumlarının tedavi edilen kimse tarafından dışarıda bırakılmasına dayanmaktaydı, kişisel davranışın farkına varılmasının artışı ile karşı koymanın azaldığını ve reddetmenin terse döndüğünü ifade etti. Yaygın tedavi araçları mizah kullanımı, tarihi anları ve mantığa aykırı emirleri içermekteydi. Adler'in popüleritesi görece optivizmi ve fikirlerinin Freud ve Jung'unkilerle karşılaştırıldığında anlaşılabilir olması ile ilişkiliydi. Adler sıklıkla, Kişinin davranış şablonu analizi, toplumla ilişkili, işi ilişkili ve cinsiyeti ile ilişkilidir, savını vurgulamıştı.

1934'te Avusturya Hükümeti, Yahudi olduğu için Adler'in kliniklerinin çoğunu kapattı. Adler 1935'te Long Island Tıp Kolej'ine Profesör olarak Avusturya'dan ayrıldı. 28 Mayıs 1937'de, İskoçya'nın üniversite kenti Aberdeen'de, yolda giderken ansızın yere yığılıp kalmış, hemen sonrasında da kalp sektesine uğrayarak yaşama gözlerini yummuştur.

Kişilik Gelişiminde Anne ve Baba Etkisi

Adler, çocuğun ileriki yıllarında kişilik sorunu yaşamasına neden olacak iki tür anne baba davranışı belirlemiştir. Bunlardan birincisi çocuklarına özen gösteren ve aşırı koruma sağlayan, sonuç olarak çocukta şımarma tehlikesi yaratan anne baba davranışıdır. Adler'e göre böyle bir anne baba tutumu yanlıştır. Bunun yerine çocuklar hata yapsalar bile kendi sorunlarını çözmelerine ve bazı kararları kendilerinin almalarına izin vermek uzun vadede onların iyiliğine olacaktır.

Alfred Adler Kitapları - Eserleri

  • İnsanı Tanıma Sanatı
  • Yaşama Sanatı
  • Yaşamın Anlam ve Amacı
  • İnsan Doğasını Anlamak
  • İnsan Tabiatını Tanıma
  • Yaşam Bilgisi
  • Ne İçin Yaşıyoruz
  • Bireysel Psikoloji
  • Yaşamla İlgili Sorunlar
  • İnsan Psikolojisi
  • Güç Eğitilebilir Çocuklar
  • Çocukta Yaşamsal Sorunlar
  • Nevroz Sorunları
  • Sorunlu Okul Çocuğu
  • Modern Psikoloji
  • Çocuk Eğitimi
  • İnsan Doğası
  • Psikolojik Aktivite
  • Eşcinsellik Üzerine
  • Çocuk Eğitimi
  • Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği
  • Yaşama Sanatı
  • Bir Yaşamöyküsünü Okuma Sanatı
  • Cinsiyetler Arasında İşbirliği
  • Eğitimi Zor Çocukların Psikolojisi
  • Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme
  • Sosyal İlgi
  • İnsan Cinsiyeti
  • İnsan Çaresizliği
  • Agresif Karakterler
  • İnsan Hafızası

Alfred Adler Alıntıları - Sözleri

  • Sevmek bizi yumuşatır çaresiz, bir başkasına duyacağımız sevgi dolu yakınlık bizi acı dolu ruhsal karmaşalara sürüklenmeye yatkın duruma sokar. (Yaşamın Anlam ve Amacı)
  • Çocuğun yaşamında amaç yönünde seyretmeyen hiçbir devinim yoktur. (Çocuk Eğitimi)
  • İnsanın kaderi ruhunda saklıdır. (İnsan Tabiatını Tanıma)
  • Eğitimde ana amaç, çocukta da toplum idealine varma eğilimini uyandırmaktır. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
  • hayat kötü bir öğretmendir insan için, çünkü hoşgörü nedir bilmez, bizi önceden uyarmaz, bize doğru yolu göstermez, elinin tersiyle geriye iter bizi ve sınıfta bırakır (İnsanı Tanıma Sanatı)
  • İnsan ruhunu anlamanın en iyi yolu insanın onun tutkularını kendi başına yaşamasıdır. (İnsan Doğası)
  • Sert annelerce baskı altında tutulan oğlanlar, ilerde kadınlara yer vermeyen yaşam idealleri kurarlar. (Yaşama Sanatı)
  • "Aşağılık kompleksinin nedenlerini araştırdık mı bunun doğumsal nitelik taşıdığı görüşüyle sık sık karşılaşırız. Ne denli cesur sayılırsa sayılsın her çocuğun bazen korkuya kapılması , böyle bir görüşün yanlışlığını ortaya koyar. Anne ve babası korkak çocuğun kendisi de belki korkak olacaktır ; ancak bunun nedeni , korkaklığı çocuğun kalıtım yoluyla anne ve babasından devralması değil , korkunun kol gezdiği bir çevrede büyümüş olmasıdır. Evdeki atmosferle anne ve babanın karakter özelikleri , çocuğun gelişimi için son derece önemlidir." (Çocuk Eğitimi)
  • Kendi hırslarını, gururlarını tatmin etmek imkanını bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatlarını engellemeye çalışırlar. (Modern Psikoloji)
  • Kızların birbirleriyle konuşma ihtiyacı fazladır. Bunun nedeni, kızların yaşamları boyunca, gerek evde gerekse okulda istedikleri zaman rahat bir şekilde konuşamamaları, daima susma zorunluluğu duymuş olmalarıdır. (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
  • Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
  • Çocuk, toplumun ilk üyesi olarak annesini görür karşısında, ancak annesinin aracılığıyla toplumun öbür üyelerine ilgi duymaya başlar. Bu ilk yaşantı, çocuk için hayli önemlidir; dolayısıyla çocukla anne arasındaki ilişkinin niteliği çok büyük önem taşır. (Sorunlu Okul Çocuğu)
  • Bunu, zihnimizde bazı resimler oluşturarak elde ederiz. O resimlere bağlı bazı duygular bizi kuvvetle etkiler ve belirli bir yöne doğru iter. (Psikolojik Aktivite)
  • Sağır ve dilsiz bir karı kocanın bir oğlu vardı, iyi konuşur ve kulakları iyi işitirdi. Bir yeri incindi mi ağlar ama bunu ses çıkarmadan yapardı. Yaşlar yüzünden aşağı yuvarlanır ama gık demezdi. Bize göre anlaşılmayacak bir yanı yoktu bunun, çünkü çıkaracağı sesin anne ve babasının üzerinde herhangi bir etki yapmayacağını bilmekteydi. Her şeyde çevrenin damgasıyla karşılaştığımızı görüyorsunuz. (Sorunlu Okul Çocuğu)
  • “Ergenliği gerektiği gibi yaşayamayan, başka bir deyişle, ergenlikle ilgili problemleri gerektiği gibi çözemeyen genç kız yetişkinlikte çocukluğunu devam ettirir.” (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
  • Buluğ döneminde kendini açığa vuran belirtiler, çocukta daha önceden varolan şeylerdir yalnız. (Sorunlu Okul Çocuğu)
  • Belirtiler bir yığın çöptür . Sinirce hastası bunları, arkasına saklamak için yığar. Hayali üstünlük, şımartıldığı günlerden kaynaklanmaktadır. Kendini bundan kurtaramaz. Başkalarına karşı kullandığı güç, onların kendisine bakma­sını, kendisiyle ilgilenmesini sağlamak içindir. Bunun da kökü, hayali üstünlüğün bir kavram olarak oluşmadığı zaman­lara dayanmaktadır. Bu nedenle bu konuda bol bol konuş­malıyız ki, durum mantık yoluyla anlaşılabilsin. Hastayı günahlarının arasına sokabilirsiniz. Ona, «Dün­ya paylaşılırken sen neredeydin? diye sorduğunuz za­man, size o önündeki çöp yığınını gösterecek, başarı kazan­masına onların engel olduğunu söyleyecektir . Biz onun ne yapmakta olduğunu açıkça görebilmekteyiz ama, o yine bilmeyerek büyük bir çalışkanlıkla engelleri üstüste yığmak­tadır. Pişkin bir suçlu gibi kendini temize çıkaracak tanık­lar aramaktadır. Ama sinirceli hastayla kriminal tipi bir­ birine karıştırmak benden uzak olsun. Sinircelinin bulduğu tanıklar aşağıdaki gibi olacaktır: «Uyuyamıyorum - bir uyu­yabilsem, en büyük ben olurdum.» «Bütün gün durmadan ellerimi yıkamak zorundayım. «Bu yüzden büyük bir amaca ulaşamıyorum.» O bir noktaya bakarken, biz başka bir nok­taya bakmalıyız. O engellere bakıyordur. Biz ise, onun ha­yali üstünlüğünü nasıl korumaya çalıştığına, ihti r ası n ı nasıl kurtarmaya çalıştığına bakmalıyız. Dipnot: Adler'in pek sık kullandığı bu söz, Schlller'ln «Die Tel l unı r der Erde» adlı şiirinden alınmadır. Tanrı dünyayı insan­ oğluna sunar ve herkes payını alır _ köylü de, soylu da, din adamı da, tüccar da, kral da. Paylaşma bittikten son­ra şair çıkagelir ve geriye hiçbirr şey kalmadığını görür. Tanrı ona, Dünya paylaşılırken sen neredeydin?> diye sorar, şair de, Senin yanındaydım,> der. Gözüm sende, kulağım senin cennetinln ahenglndeydl. Senln ışığınla gö­zü kamaştığı için dünyayı göremeyen kulunu affet.> O za­man Tanrı ona şöyle der, Ne yapalım? Dünyayı verdim gittl. Ama sen de istediğin zaman benimle cennette kala­bilirsin.> (Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme)
  • Acısını kişisel gururunun incinmesine tercih eder. (İnsan Psikolojisi)
  • Genellikle hiçbir çocuk yoktur ki, gerek gözleri ve kulakları, gerek devinim organlarıyla yaşam karşısına çıkarak, edineceği izlenim ve ele geçireceği olanaklardan kendi dünya görüşünü kurmaya çalışmasın. Dolayısıyla, bir insanı anlamak istiyorsak, onun yaşamla ilişkisini en çok hangi organa dayanarak kurduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü ilişkilerin tümü önem taşır bu konuda ve dünya görüşünün oluşumunda, dolayısıyla çocuğun ilerideki gelişiminde rol oynar. (İnsanı Tanıma Sanatı)
  • Transandantalizm, türkçede “deneyüstücülük” anlamına gelen, 19 yüzyılın başlarında Ralph Waldo Emerson öncülüğünde başlayan Amerikan edebi, politik ve felsefe akımıdır. Transandantalizme göre kadın ve erkek eşittir. Dünyada en önemli şey bireyin kendisidir. Transandantal akım, o dönemin düşünce akımına ve insanlarının Tanrı’ya olan körü körüne bağlılığına tepki sonucu ortaya çıkmış ve insanın doğaya yönelmesini anlatan bir düşünce akımıdır. Transandantalistler’e göre “doğa” her şeyden üstündür. İnsan eğer tam anlamıyla doğa ile birlikte hareket ederse inancın, tanrının ya da gerçek kabul ettiği ne var ise onun üstüne çıkabilceğini savunmaktadırlar. Transandantalizm der ki; Şu ana kadar kabul ettiğimiz hiç bir gerçek, gerçek değildir. William Blake bu durumu bir şiirinde şöyle açıklamaktadır; Şöyle demektedir; Dünya’yı bir kum tanesinde, Ve bir cennet yaban çiçeğinde görmek, tutmak sonsuzluğu avucunun içinde, Ve bir saat içindeki sonsuzluğu.. Transandantalizm’in Doğuş Süreci Akımın kurucusu olan Emerson, 1834 yılında Boston’a yakın olan Concord körfez bölgesinde arkadaşına ait bir kulübede doğa ile baş başa kalması ile başlamıştır. Concord, tamamen orman ile çevrili huzur dolu bir kasabaydı. Concord bölgesinin bazı özel durumları vardır. Concord körfez sömürgesindeki denizden uzak bir yerleşkeydi. Concord, Amerikan Devrimi’nin ilk muharebesinin olduğu yerdir. Burası Amerikan materyalizmine hem kültürel hem de manevi bir seçenek öneren ilk yerdir. Transandantal Kulübü 1836’da ciddiyetsiz bir şekilde kuruldu ve değişik zamanlarda Emerson, Thoreau, Fuller, Channing, Bronson Alcott, bir papaz olan Orestes Browson, Theodore Parker (kölelik karşıtı ve papaz) ve diğer bazı üyeleri vardı. Sonrasında yayın hayatı 40 yıl süren The Dial dergisini yayımladır. Edebiyat ile ilgili çalışmalarının yanı sıra Reform ile ilgili de çalışma yapmaktaydılar. Transandantalislerin belli bir kısmı kölelik karşıtıydı ve Brook Çiftliği ya da Fruitlands gibi deneysel ütüpyacı topluluklarını da katıldılar. Transandantalislerin en önemli yanlarından bir tanesi de diğer grupların aksine manifesto çıkarmadılar. Bireyin özgün bakış açısı ve bireysel farklıların üstüne düştüler. Kendilerini çoğu zaman toplumun ve alışılmış kalıpların dışında yalnız kaşifler olarak gördüler. Transandantalizm sayesinde Amerikan edebiyatı günümüzde çok özel eserlere sahiptir. Amerikan kahramanı – Herman Melville’in Kaptan Ahab’ı, ya da Mark Twain’in Huck Finn’i, ya da Edgar Allen Poe’nun Arthur Gordon Pym’i gibi. Ralph Waldo Emerson (1803-1882) Transandantalism akımının kurucu babası olarak da nitelendirilen Emerson, dini duygulara fazlası ile sahip bir papazdı. Döneminde Hristiyanlığı çarpıtmak gibi bazı şeyler ile suçlansada kendini şu cümle ile savunmuştur” İyi bir papaz olmak için kliseyi bırakmak gerekir”. Mezun olduğu Harvard İlahiyat Okulun’da 1838 yılında yaptığı bir konuşmada Emerson şöyle bir cümle kurmuştur “ Klise adeta Tanrı ölmüş gibi davranmaktadır”. Emerson “Romantik” akımının sağlam bir üyesiydi ve bu yüzden entellektüel bir sistem kurmaktan bilinçli olarak kaçınmıştır. (Psikolojik Aktivite)

Yorum Yaz