matesis
dedas

Osmanlı

Osmanlı

yazı dizisi

Osmanlı

Bu gün size birkaç gün sürecek Osmanlı ile ilgili bir yazının ilkini yazacağım.

Ben Osmanlı’yı merak edenlerdenim.

600 yıl dünyanın en büyük hükümdarlığını yaşamış olan bu imparatorluk nasıl bu kadar güçlüydü. Nasıl bu kadar büyüyebilmişti.

Bunların sırrı neydi. İdare şekilleri nasıldı?

Yaşamları, hayat görüşleri, düşünceleri neydi?

En önemlisi nasıl bu kadar başarılı olmuşlardı.

Uçakla, trenle, otobüsle ya da özel araçlarla bile bir yerden bir yere gitmek bu kadar problem iken onlar bilmedikleri yerlere at üstünde aylarca belkide yıllarca sefere çıkmışlar ve fethetmişler. Bu nasıl mümkün olabilmiş!

Hep merak ettiğim, üstünde durduğum bir konu.

Bugün başlayacağım yazı dizimde onlarla ilgili birçok şeyi bende öğrenmek istiyorum. Birçok kitapları araştırdım, yazımızda birçok yerlerden alıntılar yaptım. Osmanlı hakkında hemen – hemen hepimiz bazı bilgilere sahibiz zaten.

Hele tarihi sevenler için yazdıklarımın büyük çoğunluğu zaten bilinmekte.

Benim yaptığım onları toparlamak, biraraya getirmek ve siz okurlar için hazırlamak…

Geçmişimizi bilmeden geleceğimizden umutlu olamayız…

Osmanlı İmparatorluğu veya Osmanlı Devleti

(Osmanlı Türkçesi: دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه - Devlet-i Aliyye-yi Osmâniyye)

· 1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş Türk-İslam devleti.

· Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır.

· Devlet, Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuştur.

 · Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması 1289 yılında olmuştur.

Devlet altıyüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman - zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hâkimiyeti altında tutmayı başarmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.

 İlk önce Osmanlı’nın yönetim şeklini inceleyelim;

 Osmanlı merkez teşkilatı Kuruluş dönemi;

 Osmanlı Devleti'nde yönetim, eski Türk töresindeki aşiret usullerine göre tatbik ediliyordu. Bu manada memleket, ailenin müşterek malı sayılıyordu. Bununla beraber hükümdar, önemli konularda tek başına karar vermeyerek bir kısım devlet adamının fikrinde müracaat ediyordu. Bu fonksiyon, daha sonra adına ‘Divan’ denecek meclis (bir çeşit bakanlar kurulu) tarafından yerine getiriliyordu. Başlangıçta vezir-i azam ve vezirler, hükümdarın birinci derecede yardımcıları idi. Her şey belli kanun ve nizamlar çerçevesinde yürütülüyordu.

 Fatih dönemine kadar örfe dayalı olan bu sistem, Fatih’le birlikte yazılı kanun haline getirilmiştir. Bununla beraber, devletin genel kanunları dışında, her kaza ve sancağın ekonomik ve sosyal durumuna göre özel kanunları vardı. İdarede bütün yetki padişahîn ve onu temsilen divanin elinde toplanmıştı. Bu durum, mutlak bir merkezî otoriteyi ön plâna çıkarmış oluyordu. Bu da devlete merkeziyetçi bir karakter kazandırıyordu. Çünkü daha kuruluştan itibaren hükümdarlar, merkeziyetçiliğe giden bir yol tutmuşlardı. Bu bakımdan bütün tayin ve aziller, merkezin bilgisi altında yapılıyordu. Merkezin en önemli karar organı da ‘Divan-i Hümayun’ denilen müessese idi.

 

·         Kuruluş dönemi Osmanlı divani, her gün sabah namazından sonra Padişahın huzuru ile toplanarak görevinin gerektirdiği işleri yapardı. Divan toplantılarında üyelerden her birinin kendisini ilgilendiren vazifeleri vardı. Her üye kendini ilgilendiren vazifeleri ile meşgul olurdu. Padişahı bir tarafa bırakacak olursak kuruluş döneminde divanda vezir-i a’zam, kadıasker, defterdar ve nişancı gibi asil üyeler bulunuyordu.

Babasının yerine geçip Bey unvanını alan Orhan döneminde, divanin varlığı artık kesinlik kazanmış görünmektedir. Hatta Asık paşazade’nin, bu bey zamanında, divana gelmek zorunda olan devlet adamlarının (divan üyeleri) burmalı tülbent, yani bir çeşit sarık sarmalarını emrettiğini söylemesi, onun divan erkânı için bir kıyafet tespit ettiğini göstermektedir. Osmanlı divani, daha sonra gelen hükümdarlar vasıtasıyla bir hayli geliştirilerek devletin en önemli organları arasında yer alacaktır. İlk dönem Osmanlı divanının çok sade ve basit olduğu tahmin edilebilir. Öyle anlaşılıyor ki bu ilk divan, uç beyliği zamanındaki seklini az çok muhafaza etmişti. Divan heyetinde, Osmanlı beyinin kendisinden başka bir veziri, muhtemelen hükümet merkezi olan şehrin kadısı, beyliğin malî işlerini idare eden nâib veya defterdar gibi az sayıda üye vardı. Zaman - zaman, bey yerine icabında orduya kumanda eden şahıs olarak sahnede Osmanlı beyinin oğlu görülmektedir ki, bu vaziyet, divan kuruluşunun uç beyliği divanının modeline göre olduğu hakkında bir kanaat vermektedir.

  Fakat Selçuklu Devleti tamamen yıkılıp Moğol nüfuzu da sarsılmaya başlayınca müstakil bir devlet olma yolunu tutan Osmanlı Beyliği’nde, divanın gittikçe Selçuklu divanı modeline benzer bir mahiyet kazandığı görülür. Orhan Bey zamanında müesseseleştiği görülen divanın üyeleri için, artik resmî bir kıyafetin tespit edildiği görülür. Divan toplantıları, Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Sultan Mehmed ve II. Murad devirlerinde de devam etmişti. Yıldırım Bayezid, halkın şikâyetlerini dinlemek üzere her sabah yüksek bir yere çıkardı. Herhangi bir derdi ve sıkıntısı olanlar orada kendisine şikâyette bulunurlardı. O da bunların problemlerini derhal çözerdi. 

 Divan, Orhan Bey zamanından, Fatih’in ilk devirlerine kadar her gün toplanırdı. Toplantılar sabah namazından sonra baslar ve öğleye kadar devam ederdi. XV. asrın ortalarından sonra (Fatih dönemi) toplantılar haftada dört güne (Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Salı) inmiş, Pazar ve Salı günleri de arz günleri olarak tespit edilmişti. Divan, hangi din ve millete mensup olursa olsun, hangi sınıf ve tabakadan bulunursa bulunsun, kadın erkek herkese açıktı. İdarî, siyasî ve örfî işler re'sen, diğerleri de müracaat, şikâyet veya görülen lüzum üzerine veya itiraz sebebiyle temyiz suretiyle tetkik edilirdi. Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahalli kadılarca haklarında yanlış hüküm verilmiş olanlar, vali ve askerî sınıftan şikâyeti bulunanlar, vakıf mütevellilerinin haksız muamelelerine uğrayanlar vs. gibi davacılar için divan kapısı daima açıktı. Divanda önce halkın dilek ve şikâyetleri dinlenir, ondan sonra devlet işleri görüşülüp karara bağlanırdı.

Yorum Yaz