tatlidede

Medya, Dikenli ve Hayati Bir Mecradır

Rasih Turan, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ve Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümlerinde lisans eğitimini tamamladı. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde “Medya ve İletişim” üzerine yüksek lisans çalışmasını sürdürüyor. Üniversite yıllarında Diksiyon ve Sunuculuk dersleri aldı. Halen Erkam Radyo’da yarışma programı sunmakta, Hüdayi Vakfı Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü’nde İletişim Uzmanı olarak çalışmakta ve TRT Çocuk kanalında haber muhabiri olarak görev yapmaktadır. Kendisiyle medya sektörüne ve bu sektöre adım atarken yaşadıklarına dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
  • 28.02.2016 14:31
Medya, Dikenli ve Hayati Bir Mecradır

Medya Sektörüne nasıl adım attınız? İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat okuduğunuz halde sizi medya sektörüne çeken şey neydi?

Ailem manevi hassasiyetleri olan bir aileydi. O dönemde bazı hassasiyetlerden ötürü evde TV yoktu. Dış dünyayla evimizin bağlantısı, bizim tek arkadaşımız radyoydu. Radyo tabiri caizse 24 saat açıktı. Kardeşlerimizle beraber sabah radyoyla uyanır, akşam radyoyla yatardık. Bu sebeple radyo programları çocukluğumdan beri bende büyük bir yer teşkil etti.

Medya araçları ikiye ayrılıyor: Sıcak medya ve soğuk medya araçları. Soğuk medya araçları TV, sinema gibi medya araçlarıdır. İzlersiniz, hem ses, hem görsel hem jest ve mimikler vardır. Dolayısıyla hayal gücünüzü fazla kullanmanıza fırsat vermez. Ses ve görsel sizi doyurur ve sizin hayal dünyanızı çok zorlamadan sadece izlersiniz ve etkilenirsiniz.

Ama radyo öyle değildir, sıcak medya aracıdır. Radyoya kulağınızı adadığınız zaman gelen ses üzerinden hayal dünyanızı faal kılarsınız. Dinlediğiniz programda anlatılan olayın canlandırılması tamamen sizin hayal gücünüze kalmıştır. Dolayısıyla radyo insanlar üzerinde çok daha etkili ve insanları saran bir medya aracı. İşte o günlerde radyonun bu özelliği beni bu sürece teşvik etti. Yani geceleri uyurken mesela Hesapçı ve Doktor vardı TGRT FM`de, hep onları dinler, onlar gibi olmak isterdim. Radyo ortamı nasıl bir yer diye merak ederdim. Radyo stüdyoları nasıl yerler, sunucular heyecanlanmıyorlar mı diye merak ederdim. Ondan sonra yine uykuya yakın vakitlerde radyo tiyatroları olurdu. Radyo benim için tılsımlı bir kutuydu adeta.

Yani medyaya dair hayallerinizin tek kaynağı radyo mu?

Evet, kesinlikle radyo. Nitekim İmam Hatip’e geldim. O dönemde katsayı problemi vardı. Bundan ötürü sadece muhafazakâr aileler çocuklarını İmam Hatip’e gönderiyorlardı. Bu yüzden öğrenci sayısı azdı ve daha da az olursa kapanma riski ortaya çıkar, dolayısıyla biz gönderelim de bu kurumlar kapanmasın diyorlardı. Rahmetli dedem de çevresindekileri evlatlarını imam hatip liselerine göndermeleri için hep teşvik ederdi. Aynı zamanda Doğanhisar İmam Hatip’in de kurucusuydu kendisi. İmam Hatip dede tavsiyesi idi. Dedemizin isteği zaten başımızın tacıydı ve bu şekilde imam hatip serüveni başladı. İmam hatip lisesinde değerli bir hocam vardı. O beni çok teşvik etmişti. Evladım, yetiştirilebilecek, pişebilecek bir sesin var, bunu kullan derdi. Şiir okuturdu, sunuculuk yaptırırdı, ufak ufak beni yönlendirirdi. İmam Hatip’i okul birinciliği ile bitirdim. Üniversite seçim zamanı gelmişti. Katsayı sorunu o yıl kalkmıştı ama bir belirsizlik vardı. Sınava dört beş ay kala kalkınca çalışma imkânımız da pek olmadı. Ne yapacağımızı bilemez durumda idik. Düşündüm taşındım iyice. Hayalim Radyo-TV okumaktı. Ama ailem ve çevrem "Bu dönemde hâlâ Radyo-TV’deki ortamlar farklı ortamlar. Uyum sağlayamazsın" şeklinde görüşler belirttiler. Ben de düşündüm, üniversitede Radyo-TV okumakla radyocu olunmuyor. Radyoculuk ve televizyonculuk göre göre, duya duya olan uygulama ağırlıklı bir süreç.

Ya bir ustaya çırak olacaksın ya da bir dükkânda çalışacaksın. O şekilde öğrenilebilen bir şey. Bugün Radyo-TV mezunlarının büyük kısmı kendi alanında iş bulamıyorlar. Çünkü bu, kitap okuyarak yapılacak iş değil. Ya çırak olmalısınız ya da bir medya dükkânında çalışmalısınız. O yüzden dedim ki ben hem ilahiyat okurum, güzel insanlarla beraber olarak güzel bilgiler elde ederim, hem de medyanın merkezi olan İstanbul`da bu alana dair güzel imkânlar doğar diye düşündüm. Çok şükür Marmara İlahiyat’ı kazandım ve geldim İstanbul’a. Hem üniversite okudum hem de medyanın başkenti İstanbul’da kendimi geliştirmek adına çalışmalara başladım.



İlk nerede faaliyete başladınız?

Bu sektörde profesyonel olmak sağlam bir diksiyona sahip olmayı gerektiriyor. İlk olarak profesyonel bir diksiyon kursuna yazıldım. TRT spikerlerinden diksiyon eğitimi almaya başladım. Diksiyon öyle bir şey ki, gidersiniz, hocanız size bazı şeyler öğretir ve bu sadece yüzde 25`tir. Diğer asıl kısım bireysel çalışmalarınızla olacaktır. Egzersiz yaparsınız, sesli kitap okursunuz, ayna karşısında konuşursunuz ve bu şekilde gelişirsiniz.

Diksiyon eğitimi aldığım süreçte gece 1`e kadar odamda egzersiz yapardım, bir iki saat sesli kitap okurdum her gün. Mesela 1 saat kitap okuyordum, telefona kaydediyordum sonra bir saat de kendi kaydımı dinliyordum. Diksiyon hatası yaptıysam altını çiziyordum. Sabahları sanki kahvaltı haberleri sunar gibi gazeteleri okur, video kaydına alır ve kendime günlük program yapardım. Sonra tabii nasıl olmuş diye seyrederdim. Bu şekilde kendi kendine gayret ederek olabilen bir iş bu. Bir kursa gittiniz, hocadan eğitim aldınız bu bir yere kadar. Bundan ötesi kendiniz istemeli ve bireysel çalışmalısınız.

Eski Yunan`da yaşayan Demostenes vardır. Demostenes kekeme bir insan. Konuşma konusunda sıkıntılar çekiyor. Ailesi ise dönemin en zenginlerinden bir aile. Demostenes yaşı ilerledikçe kendini hiç ifade edemez hale geliyor, annesi babası ölünce de çevresindeki insanlar servetini bölüşüyorlar, Demostenes’e hiçbir şey koklatmıyorlar. Demostenes bir süre büyüdükten sonra bu eksikliğin, kendini ifade edemeyişinin farkına varıyor. Kendini ifade etmeye karar veriyor ve ağzına çakıl taşları dolduruyor. Bu şekilde dilini terbiye etmeye başlıyor. Dil, diş ve dudak konuşmak için gereken en önemli organlarımızdır ve bunlar terbiye edildikten sonra konuşma güzelleşir. Eğer bu organlar sağlam değilse konuşma da kamil olmaz. Dolayısıyla Demostenes buradan işe başlıyor. Daha sonra ise deniz kenarına gidip saatlerce denizle konuşuyor. Sonrasında mağaralara gidiyor, kendi kendine konuşarak yankıları dinliyor. Bu şekilde kendini geliştirdikten sonra bulunduğu toplumda kralla yarış edebilecek mertebeye kadar yükseliyor.

Diksiyon kursundan sonra spikerlik ve sunuculuk kursuna devam ettim. Kendi kendime radyo programları tasarlayıp tek başıma 40 dakikalık programlar yaptım. Kimse dinlemiyor, sadece ben konuşuyorum ve ben dinliyorum. Bu şekilde hayallerimin peşinden koşturdum. Çok şükür bu eğitimlerin ardından çocukken hayalini kurduğum TGRT FM stüdyolarında bana staj imkânı doğdu. Yaklaşık 1-2 ay hayallerimdeki insanlarla, stüdyolarla beraber oldum ve tanıştım. Bu benim için çok duygusal bir şey oldu. Demek ki isteyince oluyormuş dedim. Anadolu`nun bir köşesinde hayallerinize konuk olan yere yıllar sonra ulaşmak ancak isteyerek olabiliyor. İlk radyo tecrübem bu şekilde başlamış oldu. Erkam Radyo’ya bir yarışma programı teklif ettik. Kabul edildi ve ilk radyo programına Erkam Radyo’da başlamış olduk.

Nasıl bir program teklif ettiniz? Programın genel muhtevası nedir?

Damladan Deryaya iki yaşını doldurmayı bekleyen bir yarışma programı. Pazar akşamları saat 20.00’de Erkam Radyo’da Türkiye’nin dört bir yanındaki dinleyicilerimizle buluşuyoruz. Sorular iki bölümden oluşuyor: İlk bölümde İslami İlimler soruları, ikinci bölümde ise genel kültür soruları. Stüdyomuzda iki yarışmacımız bu sorular üzerinden kazanan olmak için çabalıyor. Sadece soru cevap bir yarışmanın ötesinde samimi muhabbetleri ve mizahı kapsayan bir sunuşla dinleyenlerimizin çehrelerini mütebessim kılarak yarışmak için gayret gösteriyoruz.

Özellikle yemek muhabbetleri programımızda kalıplaşmış olmazsa olmaz durumda. Yarışmacılarımızın memleketlerinin lezzetlerini de yarışırken dinleyicilerimize aktarıyoruz. Yarışmacılarımız genelde üniversite öğrencileri olsa da bugüne kadar 15 yaştan 55 yaşa kadar geniş bir yaş klasmanında misafir ağırladık. Kendini muhabbetle değerlendirmeyi ve stüdyonun heyecanlı mikrofonundan radyonun tılsımlı hoparlörüne sesini taşımak isteyen herkesi yarışmamıza bekleriz: www.erkamradyo.com



Ekranlardan gördüğümüz üzere TRT Çocuk kanalında haber muhabirliği de yapıyorsunuz. Çocuklarla haber yapmak nasıl bir duygu?

Türkiye’nin ilk ve tek çocuk haber bülteni olan Haberin Olsun programında çocukların ilgisini çekecek ve haberdar olduklarında onlara yeni ufuklar açacak haberler yapmak için çabalıyoruz. Diğer haber bültenlerine baktığımızda zaman kan ve gözyaşının hâkim olduğunu esefle gözlemliyoruz. Çocuklarımızın çehreleri bu bültenlere yöneldiğinde ne yazık ki masum dimağları kan ve gözyaşının muhatabı oluyor. Dolayısıyla Haberin Olsun programı çocukların haber alma hakkına güzelliklerle sahip çıkan bir program olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin en masum haber bülteni olduğumuzu da gönül rahatlığıyla söylüyorum.

Çocuklara hitap edebilmek için çocukları iyi derecede tanımak gerekiyor. Çocukları okuyabildiğimiz sürece onların gönüllerine ve dimağlarına etkili bir şekilde dokunabiliyoruz. Yani bizim çocuk haberciliğinde işimiz öncelikli olarak çocukları okumak ötesinde ise gönüllerine ve dimağlarına dokunmak.

Çocukların ruhları temiz olduğu için haber yapımında muhatap olduğumuz çocuklar bize büyük bir huzur katıyor. Onlarla röportaj yaparken masum, tertemiz bakışlarının söyleme dökülmesini gördükçe dünyanın o kadar da kötü olmadığını görüyor ve geleceğe dair ümitlerinizi daha bir kuvvetle yeşertiyorsunuz.

Günümüzde eskiye oranla imkânlar çok daha geniş. Ancak kimse çokca emek vermeye yanaşmıyor. Artık herkes kolayca meşhur olup bu sektörün içine dalabiliyor. Teknolojinin bu gidişatının medya üzerinde nasıl etkiler oluyor?

Geçenlerde usta sunucu Hüseyin Goncagül ağabeyle konuşuyorduk, 3-4 yıldır verdiğim emekler için bana "daha dur, bunlar ilk basamaklar" demişti. Televizyonculuk, radyoculuk, hele ki canlı yayında hata yaptığınızda binlerce insan sizi görüyor sizi dinliyor. Hele ki sosyal medyaya düşmeye görsün, spikerin şu hatası bu hatası her yerde videolar paylaşılıyor. Dolayısıyla bu sektörde çok geniş bir kitleye hitap ettiğiniz için çok pişerek o hata oranını en azına düşürmeniz lazım. Tecrübesiz birisinin bu sektöre adım atarak iş yapmaya başlaması sonucu birçok hata meydana gelecektir. Anında rezil olma, çıktığınız yerden düşme şansınız çok yüksek. Ama pişerek gelirseniz, her kademe bulunup çay getirmekten muhabirlik yapmaya kadar iyice pişerseniz bir yere geldiğiniz zaman hata oranınız asgariye düşer. Bu şekilde pişerek yükselen birisinin aşağı düşmesi de zor olur. Ayrıca bu pişmenin de bir sonu yoktur. Mesela yemeği koyarsınız, bir süre pişer ve tamam olur. Ama bu işte piştikçe pişmek gerekir, ucu yoktur, insanın pişmesi hiçbir zaman bitmiyor.

Medyada bir söz söylüyorsunuz, kime ulaştığını bilmiyorsunuz. Meçhule hitap ediyorsunuz. Bu nasıl bir duygu?

Bu güzel bir duygu olmasının ötesinde riskli ve özen gösterilmesi gereken bir durum. Zira kitleyi bilmiyorsunuz. Örneğin bir seminer verecek olsanız bu seminerde kimler katılımcı olarak bulunacak az çok tahmin edersiniz ve rahatça konuşabilirsiniz. Ancak radyo ve televizyonda kimin sizi dinlediğini veya izlediğini bilmiyorsunuz. Dolayısıyla herkesi, her yaşı ve kültürü kapsayacak bir dil kullanmanız lazım. Bu da büyük bir özen gerektiriyor.



Son olarak genç arkadaşlarımıza, özellikle iletişim-medya bağlamında tavsiyeleriniz nelerdir?

Medya sektörü ne yazık ki manevi hassasiyetleri olan kimselerin uzun dönem boyunca ihmal ettikleri bir sektör konumundaydı. Bu ihmal devam ettikçe medya ürünleri de dolaylı olarak manevi hassasiyetlerden yoksun olarak sunulmaya devam edegeldi. Medya araçlarına karşı ilgisizseniz, edilgenseniz etkilenirsiniz. Çünkü bu araçlar insanın en mahremine bile ulaşabilme kudretiyle insanı derinden etkiliyor. O halde edilgen olup, bizim görüşlerimize, düşüncelerimize aykırı yayınlarla muhatap olup etki altında kalmamak için medyada aktif olarak yer alarak etken konumda bulunmamız gerekmektedir. Günümüzde medyanın ne kadar büyük bir tebliğ aracı olduğu beyyin bir şekilde idrak edilmeye başlanmış ve yavaş yavaş gerek insan yatırımı gerekse maddi yatırım olarak dönüşümler başlamıştır. Arkadaşların medya üzerinde bulunan tehlikeli mecra algısını, önemli mecra algısına dönüştürerek bu sektöre yoğunlaşmaları yıllardır bu sektördeki açığı nitelikli olarak kapatmak için fırsat olacaktır.



GENÇ DERGİSİ, MUHAMMED MURAT TUTAR

Yorum Yaz