tatlidede

Ödlekler Cesurdur - William Saroyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ödlekler Cesurdur kimin eseri? Ödlekler Cesurdur kitabının yazarı kimdir? Ödlekler Cesurdur konusu ve anafikri nedir? Ödlekler Cesurdur kitabı ne anlatıyor? Ödlekler Cesurdur PDF indirme linki var mı? Ödlekler Cesurdur kitabının yazarı William Saroyan kimdir? İşte Ödlekler Cesurdur kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 17.06.2022 23:00
Ödlekler Cesurdur - William Saroyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: William Saroyan

Çevirmen: Ohannes Kılıçdağı

Yayın Evi: Aras Yayıncılık

İSBN: 9789757265357

Sayfa Sayısı: 144

Ödlekler Cesurdur Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ödlekler Cesurdur, yüreği Bitlisli ninelerinden, dedelerinden dinleyerek öğrendiği Anadolu toprağında, Bitlis'te kalmış bir Amerikalı Ermeni'nin dünyasını merak edenlere eşsiz bir fırsat... Bu öykülerde kendilerini yaşadıkları yere ait hissetmeyenlerin dramı anlatılıyor. Bir solukta okuyacağınız 14 öyküden oluşan William Saroyan'ın bu kitabı, sizi yüzyılın başından alıp Bitlis, Erzurum, Trabzon, Marsilya, New York, Fresno yolunda yaşanan açlık, yoksulluk ve güvensizlik içinde bile yaşama sevinçlerini kaybetmeyen küçük insanların dramı ile günümüze taşıyacak.

Ödlekler Cesurdur Alıntıları - Sözleri

  • “Bazı insanlar bir şey anlatmak istediklerinde konuşurlar, bazılarının bir şey anlatmak için konuşmaya ihtiyaçları yoktur.” dedi annem. “Hiçbir şey söylemezsen nasıl konuşursun ki?” diye merakla sordum. “Sözsüz konuşursun. Biz daima sözsüz konuşuyoruz.” “Öyleyse kelimeler ne işe yarıyor?” “Çoğu zaman hiçbir şeye. Çoğu zaman da asıl söylemek istediklerini gizlemeye ya da bilinmesini istemediklerini saklamaya yararlar.”
  • “Daima Tolstoyvari derin bir toplumcu gerçeklik ve insancıl güzellik düzleminde yaşayalım.” Lafın kısası, eğer az buçuk kafadan çatlak değilseniz hissiyatınıza fazla güvenmeyin.
  • “Biliyoruz ki içimizde bizimle alay eden, çabalarımızı küçümseyen, hatta bize aptal diyen burnu büyükler var. Uğraşımızın bedeli bu! Nasıl ki yüce kurtarıcımıza, çarmıha gerilmeden önce haçı taşıttılarsa, biz de bu bedeli hep ödedik, hep ödeyeceğiz.”
  • O din senin bu din benim dolanıp durdum, nihayetinde bunun hiçbir zararını görmedim.Şimdi ben de çoğu Amerikalı gibi, her dine inanıyorum, benimki de dahil. Ama neye inanırsa inansın, isterse hiçbir şeye inanmasın, kimseye karşı bir önyargım veya kötü niyetim yok. Yeter ki adam olsun.
  • Farklı olmak, insan olmanın getirdiği cazibeden başka bir şey değildir.Bir halkı insanlaştıran, gelişmesini, sürekliliğini sağlayan şey de nihayetinde içinde barındırdığı o kendine has özelliktir.
  • Neden, birçoğumuz bir arada olduğumuz anlarda bile, bu kadar yalnızdık?
  • Seni bu kadar yalnız kılan şey neydi? Neden, birçoğumuz bir arada olduğumuz anlarda bile, bu kadar yalnızdık?
  • “Sağır numarası yap” diye tekrarlamış yaşlı adam. “Tek kaçış yolu budur.” “Nereden?” “Bütün bir günah yığınından.”
  • "Daima Tolstoyvari derin bir toplumcu gerçeklik ve insancıl güzellik düzleminde yaşayalım."
  • “Bazı insanlar bir şey anlatmak istediklerinde konuşurlar, bazılarının bir şey anlatmak için konuşmaya ihtiyaçları yoktur.” dedi annem. “Hiçbir şey söylemezsen nasıl konuşursun ki?” diye merakla sordum. “Sözsüz konuşursun. Biz daima sözsüz konuşuyoruz.” “Öyleyse kelimeler ne işe yarıyor?” “Çoğu zaman hiçbir şeye. Çoğu zaman da asıl söylemek istediklerini gizlemeye ya da bilinmesini istemediklerini saklamaya yararlar.”
  • Eminim şimdi daha iyi hissediyorsunuzdur. Kötü arkadaşlar sizi içki içmeye çağırırsa sirtınızı dönün ve hemen oradan uzaklaşın.” dedi.

Ödlekler Cesurdur İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ödlekler Cesurdur: Kitap hakkındaki şahsi fikirlerimi belirtmeden önce, yazarın kökeni ve dünyaya bakışı hakkında internetten derlediğim ansiklopedik bilgileri vermeyi uygun buluyorum, buyrun efendim: William Saroyan, Bitlis’ten Amerika'ya göç etmiş Ermeni bir ailenin, 1908 yılında Kaliforniya- Fresno kasabasında dünyaya gelen oğlu... Aram Karaoğlanyan olan asıl adı, babasının isteği üzerine, Amerika’ya gelişlerinde kendilerine yardım eden bir doktorun anısına “William” olarak değişir. Bir Presbiteryen rahibi olan babası, William üç yaşındayken ölünce, annesi, William ve üç kardeşini yetimhaneye vermek zorunda kalır. Saroyan "Benim işim yazmak, yazmak yaşamak demektir" kuralına sıkı sıkıya bağlı kalır. Kendisini edebiyata sürükleyen isim Guy de Maupassant olur. Yazarken hızlı ve verimli olabilmek için daktilo dersleri aldığı Fresno’daki teknik okulda, henüz 14 yaşındayken okul kütüphanesindeki öyküler antolojisinden Guy de Maupassant’ın “Çan” öyküsünü okur. William Saroyan'ın yazar oluşunda , o öykünün etkisi büyük olmuştur. Guy de Maupassant, “Kendi öykünü anlat ve taraf tutma” demişti. Daha sonra kendi kendisine şöyle der; "Taşlara kazınmış çiviyazılarını, Rosetta Taşını hatırla. Yazdığın zaman, onların taşlara geçmesi gerektiğini düşün, öyle yaz." Bitlis hakkında yazmak acı ve kayıplarla dolu bir geçmişin izlerinden dolayı zor bir çalışmaydı. Bitlis her şeyden önce, Saroyan henüz üç yaşında iken ölen, 36 yaşında şansız bir çiftçi, papaz ve şair olan babası Armenak’ın memleketiydi. Bitlis’i hiç görmediği halde, annesinin, dayılarının, özellikle de anneannesi Lusıntak’ın sürekli tekrarladığı ayrıntılı tasvirler sayesinde, şehrin, zihninde daima canlı tutmayı başarır. 1942 yılında yazdığı Babamın Bitlis’teki Çocukluğunu Bilen Adam öyküsü, civardaki Gultik köyü, Dzabırgor’daki çeşme gibi öyküde belirtilen yerler, sonraki eserlerinde de yer alır... 1939 yılında "Hayatının Zamanı" adlı eseri ile Pulitzer Ödülüne layık görülen yazar, bütün eserlerinin iyi olduğunu, birinin diğerinden üstün tutulamayacağını savunarak ödülü reddetmiştir. Yazarın ön dört adet öyküsünün toplandığı bu kitabın ismi neden ''Ödlekler Cesurdur" olmuş derseniz... Çünkü en iyi insanlar ödleklerdir, asla bir bankayı soymayı düşünmezler. Akıllarından bir suikast düzenlemek gibi bir şey geçmez. Ödlekler iyidirler, ilginçtirler; bir kuleden insanların üzerine ateş etmeyi asla düşünmezler. yaşamayı arzularlar. Böylece de çocuk sahibi olacak kadar uzun yaşayabilirler. Ödlekler cesurdurlar.' Saroyan, kendi memleketi olmayan bir ülkede yaşayan mültecilerin, göçmenlerin, hayatta kalabilme çabalarını, dışlanmalarını, aşağılanmalarını kısaca dramlarını trajikomik bir dille ele almış öykülerinde.Bitlisten başlayıp Erzurum, Trabzon, Marsilya, Newyork, Fresno dolaylarına uzandığımız bu yolculuk, bizi bir nevi yüzleşmeye davet ediyor da diyebiliriz. Ben Amerika vatandaşıyım ama bir Bitlisli olduğumu asla unutmadım, diyor Saroyan ve ekliyor "Ben Bitlis’i sevmeyi ve bizim olduğuna inanmayı seçiyorum. Bunu seçiyorum çünkü başka seçeneğim yok, gerçek şu ki Bitlis’i seviyorum, bizim olduğuna, benim olduğuna inanıyorum. Bırakın böyle düşünmek isteyen ya da benim gibi, böyle düşünmek zorunda hisseden herkes Bitlis’in bana değil, kendisine ait olduğunu düşünsün; öyle de olur." Sürgün edebiyatı sınıfına dahil edilen Saroyan, hiçbir öyküde politik bir güdü amaçlamamış, bu şekilde bir söyleme de girişmemiş. İnsanların ayrıştırılmaması, ayrıştırılmış olanların ezilmemesi, ezilmiş olanlara el uzatılması ve savaşların olmaması, bağlamında, bu kitaba çok şey sığdırmış. "Her şeyden önce neden silahları icat ettiler acaba? Birbirlerini nasıl öldüreceklerini öğretmekten başka silahların dünya insanlarına ne faydası vardı ki? İlk önce vahşi hayvanlardan tedirgin oldular, sonra kızılderililerden, sonra da birbirlerinden korkmaya başladılar." Çoban Kızı adlı öykü, özlem ve ötekilik içeren diğer öykülere nazaran, gerek format gerekse içerik olarak diğer öykülerden biraz ayrıksı duruyor. Bu öyküde büyükannesinin kendisine anlattığı bir hikayeyi bizlere aktaran Saroyan, bir zanaat sahibi olmanın insan hayatındaki önemi üzerinde duruyor. "Büyükannem hikayesini bitirdikten sonra, 'Şimdi anladın mı, niye her erkek şerefli bir zanaat sahibi olmalı?' diye sordu bana. 'Çok iyi anladım.' dedim. 'Bir testere, bir çekiç, biraz da ke­reste alacak parayı kazanır kazanmaz bir iskemle veya kitaplık ya­pacağım, hem de elimden gelenin en iyisini.' " Kuru kuru okuyup geçemiyorsunuz hiçbir öyküyü, zira her biri sizi düşünmeye, sorgulamaya sevk ediyor. Öykülerin sıcaklığı, güzelliği ve sadeliği, okuru sarıp sarmalayacak cinsten. Bence her okurun muhakkak tanışması gereken bi yazar kendisi.Ve iddia ederek söylüyorum ki değeri bilinmemiş, bilinememiş bir isim...Eseri okurken bir yandan hüzüne boğuldum, bir yandan da umut dolu tebessümler ettim. En koyusundan Tolstoy aşığı bir okur olarak, Saroyan'ın Tolstoy felsefesini benimsemiş olmasının da, kendisine olan beğenimin katlanmasında payı olduğunu itiraf etmeliyim. “Daima "Tolstoyvari" derin bir toplumcu gerçeklik ve insancıl güzellik düzleminde yaşayalım.” Saroyan, etnik kimlik farkı gözetmeksizin her insanı sevgiyle saygıyla kucaklamaya davet ediyor okurunu. "Ama neye inanırsa inansın, isterse hiçbir şeye inanmasın, kimseye karşı bir önyargım veya kötü niyetim yok. Yeter ki adam olsun." Yazarın memleket hasretinden bahsetmeye ise hiç lüzum görmüyorum, çünkü her satırda, zaten bilahare gözümüze sokuyor bu olguyu. Anavatan özlemi öyle doruk noktalara ulaşmış ki Saroyan'da, bakın bunu baba özlemiyle harmanlayarak dizelere nasıl dökmüş: Yanıyor gözleri babamın, bakışı buğulu; Geride kalıyor Van Gölü. Ey keder küpü iç deniz, Babadan oğula yüreğimiz, dualarımız seninle şimdi. Sert, hoyrat bir veda ile koparıldığı vatanın Kıyısından batıya doğru yüzünü çevirdiğinde babamın Duyduğu dehşet, benim içimde yaşıyor şimdi. Bizi rahat bırakmayan acıların simgesi, Doldukça dolan keder küpü, ey Van Gölü... Son olarak ironik ve acı bir dipnot düşmek istiyorum, Sevgili Saroyan, ölünce küllerinin üçe bölünüp birazının Fresna, birazının Erivan, birazının da Bitlis'e gömülmesini vasiyet etmiş. 1981 Mayısında vefat eden Saroyan'ın ailesi bu vasiyeti gerçekleştirmek için çok mücadele etmiş lakin dönemin malum kasap cumhurbaşkanı buna müsaade etmemiş. Bedeni şu anda Ermenistan ve Kaliforniya topraklarında olsa da ben inanıyorum ki yüreği hâlâ Anadolu'da. Huzurla Uyu pos bıyıklı Aram William Amca... (Seda Bera)

Ödlekler iyidirler , ilginçtirler,kibardırlar, bir kuleden insanların üzerine ateş etmeyi asla düşünmezler.Yaşamayı arzularlar, böylece de çocuk sahibi olacak kadar uzun yaşayabilirler. Ödlekler cesurdur. (Hikmet Tunceli)

Ödlekler Cesurdur PDF indirme linki var mı?

William Saroyan - Ödlekler Cesurdur kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ödlekler Cesurdur PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı William Saroyan Kimdir?

Bitlis'ten Amerika'ya göç etmiş Ermeni bir ailenin, orada doğan ilk ferdi olarak 31 Ağustos 1908'de 'de Kaliforniya eyaletinin Fresno kasabasında dünyaya geldi. Bir Presbiteryen rahibi olan babası, Saroyan üç yaşındayken ölünce, annesi Saroyan'ı ve üç kardeşini yetimhaneye vermek zorunda kaldı. Yetimhanede geçirilen beş yıldan sonra çocuklar annelerine kavuşarak Fresno'da bir araya geldiler. Resmi eğitimle bir türlü yıldızı barışmayan Saroyan on beş yaşında okulu terk etti. Çeşitli işlerde çalıştı. Asıl hedefi yazar olmaktı. Bunun için bir yandan da öyküler yazmayı sürdürüyordu. İlk öyküsü Story dergisinde 1933 yılında yayınlandı. 1934 yılında ise Randon House yayınevi tarafından The Daring Young Man on the Flying Trapeze and Other Stories isimli kitabı yayınlandı ve o yılın en çok satan öykü kitabı oldu. Bundan sonra artık hep yazdı. Yazmaktan ve gezmekten başka bir iş yapmadı. İçki ve kumar alışkanlığı yüzünden inişli çıkışlı bir grafik gösterse de elli seneyi aşan başarılı ve üretken bir kariyer ortaya koydu. 1939 yılında The Time of Your Life oyunuyla Pulitzer Ödülü'nü kazandı, ödülü reddetti. Saroyan hayatı boyunca altmışı aşkın kitap -öykü, oyun ve roman yazdı. Düzyazıda kendine özgü bir tarz yarattı. Akıcı, konuşur gibi, coşku dolu bu tarz kendi adıyla "Saroyanesque" olarak anılır oldu. Kendisinin de söylediği gibi, Saroyan, öykülerinde tek bir şeyi anlatır: insanı. Yazarken içten ve yalındır. Onun eserlerinde süslü tabirler, söz oyunları aramak boşunadır. Öykünün bütünü ve konu esastır. William Saroyan, klasik tabirle hızlı bir hayat yaşadı, dünyayı ve bu arada ata yurdu Bitlis'i gezdi, evlendi, boşandı, sonra aynı kadınla tekrar evlendi, sonra yine boşandı. 18 Mayıs 1981 tarihinde doğduğu yerde öldüğü zaman adı amerikan edebiyatının en iyi kısa öykü yazarları arasına çoktan yazılmıştı bile. UNESCO 2008 yılını Saroyan Yılı ilan etmiştir. Köklerine ve atalarının kültürüne bağlılığıyla, Saroyan, daha 1935'te Avrupa gezisinin bir durağı olarak Sovyet Ermenistanı'nı ziyaret eder. Üçüncü ve 1978'deki son ziyaretinde, yetmişinci yaş gününü de dostlarıyla birlikte orada kutlar. Vasiyeti üzerine, naaşının bir bölümü Ermenistan'a götürülerek Erivan'daki ünlüler panteonuna gömülür.

Kısa öykü ve oyunları ile tanınmıştır. Özellikle Ermeni göçmen çocuklarının yaşadıkları zorluklar ile ilgili yazmıştır.

William Saroyan Kitapları - Eserleri

  • Ödlekler Cesurdur
  • İnsanlık Komedisi
  • Yetmiş Bin Süryani
  • Aram Derler Adıma
  • Yoksul İnsanlar
  • Ben Annemi Seviyorum
  • Yüreğim Dağlardadır
  • Tracy'nin Kaplanı
  • Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış
  • Dünyanın Bir Öğle Sonrası
  • Altın Çağ
  • Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam
  • En Güzel Günlerin
  • İstiridye ile İnci
  • Plays
  • Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam

William Saroyan Alıntıları - Sözleri

  • Bundan kırk yıl önce San Francisco’dayken, sanki asıl mesleğimmiş gibi kumara dadanmıştım, başka hiçbir şekilde ulaşamayacağım bana özel bir cennette yaşıyordum sanki. (Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış)
  • " Çocuklar,nasıl çocuk olunur bilmezler ki. " (Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • " Bir yazarın karısı olmak,göründüğü kadar kolay değildir. " (Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • Eğlence eğlencedir, ama insana yarayan, sağlığını geliştiren bir eğlence ile aşkın ayrılığını da bilirim, hani aşk bana, benim gibilere göre değil. Fazla güzel bir şey bizim için. Uçamam, şarkı söyleyemem, üstelik mideme de pek düşkünümdür. Hiç değilse günde bir kere, şöyle az kızarmış, kanlı kanlı bir biftek yemeliyim; oysa aşık olunca hiçbir şey koyamıyorum ağzıma. (Yoksul İnsanlar)
  • ara sıra onu ne kadar çok sevdiğimi unutuyorum, sonra birden hatırlayıveriyorum. bu beni şaşırtıyor bir o kadar da mutlu ediyor. (Ben Annemi Seviyorum)
  • " Samimiyet,kırgınlıktan,kızgınlıktan her zaman daha iyidir. " (Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • Yeni bir ev yaptırdı, elektrik getirtti, bir gramofon aldı, bir de otomobil: Karısını, çocuklarını içine doldurduğu gibi şehre dondurma yemeğe, soğuk bir şey içmeye, ya da sinemaya gidiyorlardı. Yıllar akıp gitti böylece. Büyük oğlu liseyi bitirdi, diploma töreninde bulundu Serkis, yaşlı gözlerle oğlunu seyretti. Her şey iyiydi, güzeldi, hoştu. Yine büyük oğlu California'da doğmuş bir Ermeni kızıyla evlendi, düğünde Ermeni, Türk, Kürt havaları çalındı, şarkılar söylendi, danslar edildi; oğlu bir küçük bağ edindi, çiftine çubuğuna dört elle sarıldı. Bu da güzeldi, hoştu, iyiydi. İkinci oğlan birinciden daha yaman çıktı, liseyi bitirmekle kalmadı, Berkeley'e gitti, ordan da diploma aldı. Bu da çok iyiydi tabii. Her şey, her şey olağanüstüydü. Dünya, gözleri önünde durmaksızın değişiyor, yenileniyordu. Telefon. Otomobil. Traktör. Biçerdöver. Aspiratör. Buzdolabı. Radyo. Oğulları, kızları çatır çatır İngilizce konuşuyorlar, İngilizce yazıp çiziyorlardı, daha da bir yığın şey öğrenmişlerdi. Zamanlar değişmişti artık, çağ başka bir çağdı. Hâlâ yaslıydı Serkis, üzgündü. Niye, bunu bilmi yordu. Gultik'te de burdaki gibi her şey iyiydi, güzeldi, hoştu. Tek tek insanları tanırdı, ayrı ayrı dillerini konuşurdu onlarla. Arapla Arapça, Türkle Türkçe, Kürtle Kürtçe. Her birini yüzüyle gözüyle kaşıyla, huyuyla suyuyla bilirdi. Babaocağıydı orası, herkes lâfını anlardı; o onların dediğinden, onlar onun dediğinden. Amerika neydi ki? Amerika, dünya bir araya gelse Gultik'i unutturamazdı ona, hiç bir şeyi unutturamazlardı. (Altın Çağ)
  • "Hiçbir şey söylemedik, çünkü söylenecek o kadar çok şey vardı ki, hiçbir dil buna yeterli gelmezdi." (Aram Derler Adıma)
  • Bundan yüz yıl önce olmuş olayların aynıları yaşanıyor gene: insanlar böyle. Her zaman olanlar bundan ibaret. (Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış)
  • Neden nefret ettiğimi bilmiyorum ama nefret ettiğim bir şey olduğunu biliyorum. (Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam)
  • Sabahları o soğukta yataktan kalkmak canıma okuyordu. (Altın Çağ)
  • Annemin elini sıktım, baktı: "Ne o Kurbağacık?" "Arıkuşu. Bak!" "Nerde?" "Na, şurda, sarı zambakların yaprakları arasında." Annem de baktı, gördü arıkuşunu: "Ay, ne güzel şey değil mi? Bayıldım doğrusu." "Biraz kafadan kontak galiba..." "Ne demekmiş o?" "Baksana, hiçbir yerde, hiçbir çiçekte durduğu yok. Pırrr diye fırlıyor, sonra iniyor, azcık durup kokusunu alıyor çiçeğin, sonra yine pırr diye uçuyor. Gören de; ürktü, kaçtı sanacak, oysa değil. Bir o çiçeğe konuyor, bir bu çiçeğe. Ne diye birinde karar kılıp yapacağını yapmaz?" "Onun huyu böyledir de ondan." dedi annem. Uzun uzun arıkuşunu seyretti: "Onun huyu böyle, n'apsın!" dedi yeniden. "Çok mu üzgünsün, anne'cim?" "Yok, hayır, değilim Kurbağacık. Hem böyle bir anda üzgün olmak çok ayıp bir şey. Ya sen?" "Ben de değilim." "Güzel! Üzgün değil, mutlu, neşeli olmanı istiyorum senin. Söyle bakalım, şimdi istediğin nedir?" "Üzgün olmak." (Ben Annemi Seviyorum)
  • Ölüm her insan için kişisel bir zafer olurken eder mantık ve anlamı gibi nedenler başarısızlığın kalıplar haline geliyor. Boşverin başarıya... (Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış)
  • Dünya, masumların faziletini, huzurunu ve parasını çalmak için planlar yapan kafalarla doluydu. (Yetmiş Bin Süryani)
  • - Konuşmak için mutlaka kelimelere ihtiyaç yoktur. Çok defa kelime kullanmadan konuşuruz. - Öyleyse kelimelerin ne lüzumu var? - Çok kere yoktur. Umumiyetle asıl söylemek istediğin şeyleri veya açığa vurmak istediklerini saklamaya yarıyor. (Aram Derler Adıma)
  • ...Gerçekten insan olmaya ancak, birbirinize beslediğiniz doğal nefrete rağmen, birbirinize saygı gösterdiğiniz zaman başlayacağınızı bilmenizi isterim. (İnsanlık Komedisi)
  • Kendi kafanda kurduğun şeylere kendin inanıyorsun sonunda. (Yoksul İnsanlar)
  • <Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • "... Düş nedir anneciğim?" "Oo, bu anlatamayacağım bir şey, Kurbağacık. İnsan düş görmeye başladığından bu yana hep bu sorunun karşılığını bulmaya çalışmıştır." "Ne zaman düş görmeye başlamışlar?" "Pek emin değilim, fakat her şeyi daha değişik ya da daha iyi olarak görmeyi istediklerinden bu yana." (Ben Annemi Seviyorum)
  • Ben hayallere istatistikten daha çok inanı­yorum. (En Güzel Günlerin)

Yorum Yaz