tatlidede

Tanrısız Ahlak? - Walter Sinnott Armstrong Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Tanrısız Ahlak? kimin eseri? Tanrısız Ahlak? kitabının yazarı kimdir? Tanrısız Ahlak? konusu ve anafikri nedir? Tanrısız Ahlak? kitabı ne anlatıyor? Tanrısız Ahlak? PDF indirme linki var mı? Tanrısız Ahlak? kitabının yazarı Walter Sinnott Armstrong kimdir? İşte Tanrısız Ahlak? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 24.01.2023 01:00
Tanrısız Ahlak? - Walter Sinnott Armstrong Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Walter Sinnott Armstrong

Çevirmen: Attila Tuygan

Orijinal Adı: Morality Without God?

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755396361

Sayfa Sayısı: 128

Tanrısız Ahlak? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kitabın başlığı ne anlama geliyor? İlk sözcüğün üstü niye çizili? Çünkü bu kitabın hedefi, gerçekte Tanrısız ahlak konusunda bir sorun olmadığını göstermektir. Sadece yalın ahlak vardır.

Bu nokta tartışmaya açık olmamalı; fakat öyle. Teistler esasen, hangi nedenle olursa olsun, ahlakın dine bağlı olduğuna inandıkları için teisttirler. Bazıları ahlakı dinden ayırmazlar bile. Kitab-ı Mukaddes sadakati sevgiden ayırır (1 Korintoslular, 13:13); fakat Kitab-ı Mukaddes'i izlediğini söyleyen pek çok kişi dini sadakati ve ahlakı ayrılmaz görmektedir.

Ne yazık ki öbür taraf bu hatayı tekrarlamaktadır. Çoğu ateist ve agnostik de ahlakla dini özdeşleştirir. Dini terk ettiklerinde, ahlakı da veya en azından nesnel ahlakı da terk ederler. Örneğin Richard Taylor, "Ahlaki yükümlülük kavramı Tanrı fikrinden ayrı tutulduğunda muğlaktır" diye yazar. Bu tür önermeler dinin korkularını teyit eder; fakat ahlakı dinden ayırmayı reddetmekle neredeyse aynıdır.

Bu yanılsama tehlikelidir. Hükümetimizin Kilise ile devlet arasında bir ayrıma ihtiyacı vardır; ama bu ayrım ahlakla devlet arasında değildir. Hepimiz herhangi bir tanrıya ya da dine inanmayan birilerini tanırız ve eğer ahlaka inanmadıklarını düşünüyorsak onlarla bir araya gelmek çok güç olacaktır. Bu ayrımı iyice kavramazsak, teorilerimiz arapsaçına döner ve hayatlarımız sıkıntılı bir hal alır.

Tanrısız Ahlak? Alıntıları - Sözleri

  • Nedenleri ne olursa olsun ve bu nedenler ister iyi, ister kötü olsun; çoğu Evangelik Hıristiyan, ateistlerin ahlaken matah insanlar olmadık­larını düşünüyor gibidir. Çoğu ateist hakkında haklı da olabilirler. Gü­venilmez pek çok ateist vardır. Pek çok ateist korkunç suçlar işler. Pek çok teist gibi pek çok ateist de kötüdür. Fakat bu, onların ateist olmala­rından ileri gelmez; insan olduklarından dolayıdır. Herhangi bir insan grubunda hem iyi üyeler hem de kötü üyeler vardır. Bu, Hıristiyanlar için de böyledir, başka din mensupları için de; elbette ateist ve agnostik­ler için de böyledir.
  • Din, insanları dürüst kılıyor diye bir şey yok.
  • Eğer Tanrı tecavüz etmemizi em­retmiş olsaydı, tecavüz yine de ahlaken yanlış olurdu. Ve eğer Tanrı tecavüz etmememizi emretmemiş olsaydı, tecavüz yine de ahlaken yanlış olurdu,
  • vatandaşların hükümete güvenmemeleri konusunda yeterince sağlam nedenleri varsa ve itaatin fazlasıyla zarar­lı olacağına inanmak için de yeterince sağlam gerekçeleri bulunuyorsa, itaatsizlik gerçek vatanseverlik bile olabilir.
  • "Din insanları daha az dolandırıcı yapmaz. Sadece dolandırıcıları daha az dindar yapar."
  • "Din, insanları dürüst kılıyor diye bir şey yok."
  • Ahlakın dinle ya da Tanrıyla ilgisi yoktur, dolayısıyla ateistler her halükârda ahlaksız demek değildir. Herkese bunu anlatabilirsek, her şey daha iyi olacak.
  • Neyin doğru, neyin yan­lış olduğunu zaten bilmeden Tanrı' nın neyi emrettiğini bilmemizin bir yolu yoktur.

Tanrısız Ahlak? İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"Öğrencilerimin çoğu, Nietzsche'ye ve Dostoyevski'nin roman kahramanı İvan Karamazov'a atfen "Tanrı öl­düyse, her şey mubahtır" diyerek çıkıyor karşıma. Bu dogmayı kabul eden ateistler, ahlakın sübjektif olduğuna hükmederler. Bu dogmayı kabul eden teistlerse, ateistlerin tehlikeli olduklarına inanır. Bu çekişmede her iki tara­fın da hatalı olduğunu ve gaflarının, "Tanrı öldüyse, her şey mubahtır" biçiminde müştereken yaptıkları yanlış varsayımlarından kaynaklandığını gös­termek istiyorum. Bu kitap, o popüler slogana yönelik uzunca bir tekziptir." diyerek başlıyor kitaba yazarımız. Birçok teist, ateistlerin ahlaksız, kötü insanlar olduklarını düşünür. Çünkü ateistlerin Tanrısı yoktur. E Tanrıları yoksa nereden ahlakı öğrenecekler ama değil mi? Teistlerin rehber olarak aldıkları bir kutsal kitabı var. Ama bu kitaplar ne kadar doğru, ne kadar ahlaka uygun? Yazarımız din olarak sadece Evangelist Hıristiyanlığı baz almış, kitap olarak da Kitab-ı Mukaddes'i. Gerçekten onların kutsal kitabında o kadar akıldışı şeyler var ki ahlaka asla uygun değil. Bunları gördükten sonra Kur'an da neler yazıyor acaba diye merak ettim. Kur'anın mealini de okumayı planlıyorum bu kitabın üstüne. Gerçekten inançlı olduğum dönemlerde okumaya başlamıştım ama pek fazla yol katedemedim. "Ahlakın dine ve Tanrı'ya bağ­lı olduğu iddiasının beş ayrı iddiaya bölünmesi gerekiyor. İlk iddia, tüm ateistlerin (ve belki de tüm agnostiklerin) ahlaken kötü olduklarıdır. İkinci iddia, -ateist ve agnostiklerle dolu-seküler toplumların yoz ve ahlaksız olmaya sürüklendiğidir. Üçüncü iddia, nesnel ah­lakın bir mantığı yoktur, sağlam hiçbir temeli yoktur veya Tanrısız var olamaz biçimindedir. Dördüncü iddia, ateistlerin (ve yine belki de agnostiklerin) ahlaklı olacak kadar akıllı olmadıklarıdır. Beşinci iddia, ateistlerin (ve de agnostiklerin) Tanrı'nın, kutsal kitapların veya dini kurumların rehberliği olmadan ahlaken neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemeyecek olmalarıdır." diyerek de kitap boyunca hangi yöntemi ve hangi sorunları işleyeceğini anlatıyor. Yazarımıza göre ahlaklı olmak için, neyin iyi ve ahlaka uygun olduğunu, neyin kötü ve ahlaka uygun olmadığını bilebilmemiz için o eylemin sonucunda oluşan zarara bakmamız gerektiğini ileri sürüyor. Böylelikle dine ihtiyaç yoktur. Ben de ahlakın dine bağlı olmadığını savunanlardanım. Fakat yazarımızın teorisinde eksik bir yan varmış gibime geliyor. Tatmin etmedi beni yeterince. Fakat teistler ve ateistler arasındaki sorunların çözümleri için birkaç öneride bulunmuş, onlara katılıyorum. Genelde konuyla ilgili Kitab-ı Mukaddes'ten örnek veriyor ama ateistler zaten bunun varlığına inanmadığı için sorun yok vs deyip bitiriyor. Bu yüzden tatmin etmedi beni. Biraz da dindarların topuna tutulmamak için kaçamak cevap veriyor gibi. Kitabın vardığı sonucu da bölüm bölüm kısa olarak kitabın sonunda şöyle özetliyor: "İkinci Bölüm: Bir bireyin ahlaken iyi olması için Tanrı'ya iman şart değildir. Üçüncü Bölüm: Bir toplumun ahlaksızlık ve yozlaşmadan kaçınması için Tanrı'ya iman şart değildir. Dördüncü ve Beşinci Bölümler: Belli eylemlerin nesnel anlamda ahlaken yanlış ol­ması için Tanrı şart değildir. Altıncı Bölüm: Ahlaklı olmanın nedenine sahip olmamız için Tanrı'ya iman şart değildir. Yedinci Bölüm: Ahlaken neyin yanlış olduğunu öğrenmemiz için Tanrı'ya iman şart değildir." (Büş)

NE MÜNASEBET! Bir internet sitesinde "yazar derdi olan, sözü olan, itirazı olan kişidir" diye bir cümle okumuştum. Bizim yazarımız Walter Sinnott-Armstrong da söyleyecek pek çok şeyi, yapacak yığınla itirazı olan bir yazar. Kendisi yıllarca evangelist bir Hristiyan olarak yaşadıktan sonra ateizmi seçmiş olan bir felsefe profesörü. Benimsemiş olduğu ahlâki anlayış dahilinde, oldukça uzlaşmacı ve naif bir üslup ile kaleme almış bu kitabı. Bu yüzden okurken ön yargı ve öfke ile yaklaşılmadığı taktirde kendisinden öğrenecek pek çok şeyimiz olacaktır. Öncelikle kitabın biçiminden kısaca bahsetmek istiyorum. Genelde dümdüz yazılan kitaplar belirli bir süre sonra okuyucuda zihinsel kopmalara neden olur. Bu sebeple bölümlere ayrılmış olan kitaplarda, benim 'nefes alma payı' olarak adlandırdığım duraklamalar olması, kitaba hakimiyeti artırır. Elimizdeki kitap da bu yapıya sahip olduğu için okumayı kolaylaştırıp, sağladığımız faydayı artırıyor diyebilirim. Ki zaten araştırma, inceleme, deneme tarzı eserler genelde bu yöntemi benimser. Şimdi biraz da kitabın yazılma amacından bahsetmek istiyorum. Armstrong'un kitabı yazmasındaki temel sebep adından da anlaşıldığı üzere, ahlâk kavramının Tanrı ya da din olgularından bağımsız olduğunu ispatlamak. Fakat yazarımızın yapmak istediği şey bir de, teist bireylerden almış olduğu olumsuz tepkilerden, hakaretlerden, yaftalamalardan vs bıkmış ve biraz da incinmiş olması sebebiyle itirazlarını dile getirmek. Gelelim kitabımızın en önemli kısmına, yani içeriğe. Ahlâk kavramı üzerine pek çok fikir ortaya atılmıştır. Ben bunlar arasında ahlâki kuralların tarihsel süreç içerisinde ve toplumdan topluma değiştiğine inanırım. Fakat Armstrong bu konuda şöyle bir yorum yapıyor. Ona göre ahlâki yanlışlar ve doğrular tüm zamanlarda, tüm toplumlar için aynıydı fakat bunların ahlâklı ya da ahlâksız şeklindeki yorumları farklıydı. Aslında düşündüğümüz zaman ikisi de birbirine yakın teoriler gibi geliyor. Yazar eleştiri ve karşılaştırma yaparken Hristiyanlığı ve Kitab-ı Mukaddes'i baz alıyor. Bu bağlamda diğer dinler ile alakalı bir yorum yapmıyor. Okurken benzerlikleri keşfetmek ve sorgulamak da bize kalıyor. Armstrong'a göre ateistler zarar esaslı ahlâk anlayışını benimsiyor. Buna göre, bir eylem sergilendiği taktirde zarar yaratıyorsa ahlâksızdır. Bunu belirlemek için de Tanrı ya da dini öğretilere gerek duymuyor. Kişiler bunu vicdani ve zihinsel olarak algılayabiliyor. Fakat teistlere göre, bir eylemin ahlâksız olması için kutsal öğretilerce yasaklanmış olması yeterlidir diyor. Özellikle cennet müjdesi ve cehennem tehdidi yazarın en çok üzerinde durduğu konu. Teistlerin sergilemiş olduğu ahlâki davranışların cennete ulaşma amacıyla olduğunu, ateistlerin ise böyle bir niyetten uzak olduğu için tamamen zarar yaratmamak için ahlaksızlıktan uzak durduğunu iddia ediyor. Nitekim düşündüğümüz zaman, yüce bir yaratıcının insanların yaptığı hiçbir ibadete, yardıma vs ihtiyacı olmadığı; yapılan tüm iyi şeylerin kişinin kendi çıkarına olduğu akla geliyor. Bir diğer konu ise, suç ve suç oranları hakkında. Armstrong kitapta, bazı suçların teist ve ateist gruplar içindeki dağılımlarını inceleyen bir takım deneylere ve sonuçlarına yer vermiş. Bu bağlamda yorumlar ve çıkarımlar yaparak ahlâk kavramından doğan suçların, Tanrı ve din olgusuna dayanmadığını ispatlamaya çalışmış. En önemli kıyaslardan biri ise seküler toplumlar ve dindar toplumlar arasındaki karşılaştırmadır. Örneğin seküler anlayışa göre toplumlar zarar esaslı ahlakı benimseyerek bireyler arası dışlamayı ortadan kaldırabilirken, dindar topluluklarda bu pek de mümkün olmuyor. Haliyle ahlâklı olalım derken bireyler birbirlerine zarar verebiliyorlar. Bunun en güzel örneği de homoseksüellere, ateistlere, agnostiklere, hatta bazı toplumlarda kadınlara yapılan ötekileştirme ve uzaklaştırma politikaları. Kitapta, sunulan fikirlerin anlaşılması adına pek çok örnek verilmiş fakat bazı noktalarda bu örneklerin uzatılmış olması bende olumsuz bir algı yarattı, yalnız bu her okuyucuda aynı etkiyi yaratmayabilir elbette. Son olarak kitapta ve yazarda en çok sevdiğim öğreti şuydu. Gerek teistler gerekse ateistler kendi inançları ve fikirleri doğrultusunda, karşılıklı nezaket çerçevesinde konuşmayı başaramazlar ise ne gelişim sağlanabilir ne de bu savaş sona erer. Böyle bir durumda oluşacak kaos kar topu etkisi ile günden güne daha çok büyür ve her iki taraf da çığ altında kalarak büyük zarar görür. En önemli soru, bu kitap bana ne kazandırdı? Her ne olursa olsun, tüm fikir sahiplerinin birbirlerinden öğrenecek mutlaka bir şeyleri vardır ve var olmaya da devam edecektir. Bu anlayışa göre; Bana "Tanrısız ahlâk mümkün değildir" diyen birine söyleyeceğim tek bir şey var. "Ne Münasebet :)" (Ecem)

Herkese merhaba,Walter Sinnott Armstrong’un Tanrısız Ahlak isimli kitabından söz etmek istiyorum. Yazar, düşüncelerini iki ayrım üzerine bina ediyor: Kutsal emir teorisi ve seküler ahlak teorisi.Seküler ahlak yerine yazarın sıklıkla tercih ettiği gibi “zarar eksenli ahlak”da diyebiliriz. Yazara göre kutsal emir teorisi ahlakın kaynağı olarak Tanrı buyruklarını içerir ve sadece bununla sınırlıdır. Bir şey tanrının buyruğu olmasına binaen ahlakidir ya da değildir. Seküler ahlak ise nesneldir, doğal bir şekilde insanın özünde mevcuttur ve insan bunu doğal olarak bilir. Bahsedildiği üzere, seküler ahlaka dair en merkezi ve belirgin özellik, başkasına zarar vermemek. Bu büyük ölçüde anlaşılabilir geliyor. Ancak kişinin salt kendine yönelik zararı ile ilgili görüşler, hiç de ikna edici değil. Örneğin, kimsesi olmayan, geride üzülecek, kalbi kırık kimseye bırakmayacak bir kimsesizin intihar etmesi, seküler ahlaka göre kabul edilebilir bir şey midir? Yazara göre kişinin kendisine zarar vermesi ahlak dışı değil, akıl dışıdır. Akıl dışı nedir sorusunun ise zarar nedir sorusunda olduğu gibi, yazara göre net bir cevabı yok…  Bir başka örnekle devam edelim: Komşudan para çalmanın ahlaken yanlış oluşu, onun satın alma imkânını azaltarak zarar veriyor olmaktır. Peki çok zengin birinden çok küçük miktarda bir şey çalmak gibi bir durum için ne söyleyebiliriz, küçük bir ahlaksızlık olduğunu mu? Armstrong, zaman zaman tereddüde düşürse de objektif olmaya çalıştığı izlenimi veriyor. Teistlerin de ateistlerin de kendince güçlü ve zayıf gördüğü yönlerini açıkça ifade ediyor. İlginç olan bir durum ise aslında bir apateist olduğunu söylemesi... Çünkü bir felsefe profesörü olarak ya da bu konuyu ele alan müstakil bir kitabın yazarı olarak kendisi için böyle bir tanım yapması çok tutarlı durmuyor..Objektif olarak karşılaştırma istiyorsanız tavsiye ederim. (Dark Reader)

Tanrısız Ahlak? PDF indirme linki var mı?

Walter Sinnott Armstrong - Tanrısız Ahlak? kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Tanrısız Ahlak? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Walter Sinnott Armstrong Kimdir?

Dartmouth Fakültesi’nde (ABD) felsefe profesörüdür. Yazdığı kitaplardan bazıları şunlardır: God? A Debate between a Christian and an Atheist (William Lane Craig’le birlikte), Moral Skepticisms Understanding Arguments. Oxford Üniversity Press’te yayımlanan Philosophy in Action dizisinin editörlüğünü yapmaktadır. Elinizdeki Tanrısız Ahlak? kitabı bu dizi içinde yayımlanmıştır.

Walter Sinnott Armstrong Kitapları - Eserleri

  • Tanrısız Ahlak?
  • Understanding Arguments

Walter Sinnott Armstrong Alıntıları - Sözleri

  • This is a case of damning with faint praise. Faint praise can be damning because, under the first part of the rule of Quantity, it conversationally implies that no stronger praise is warranted. (Understanding Arguments)
  • Neyin doğru, neyin yan­lış olduğunu zaten bilmeden Tanrı' nın neyi emrettiğini bilmemizin bir yolu yoktur. (Tanrısız Ahlak?)
  • Several explicit performatives play important roles in constructing arguments. These include sentences of the following kind: I conclude that this bill should be voted down. I base my conclusion on the assumption that we do not want to hurt the poor. Speech Acts I stipulate that anyone who earns less than $10,000 is poor. I assure you that this bill will hurt the poor. I concede that I am not absolutely certain. I admit that there is much to be said on both sides of this issue. I give my support to the alternative measure. I deny that this alternative will hurt the economy. I grant for the sake of argument that some poor people are lazy. I reply that most poor people contribute to the economy. I reserve comment on other issues raised by this bill. We will call this kind of performative an argumentative performative. (Understanding Arguments)
  • "Din, insanları dürüst kılıyor diye bir şey yok." (Tanrısız Ahlak?)
  • Both justifications and explanations try to provide reasons, but reasons of different kinds. Justifications are supposed to give reasons to believe their conclusions, whereas explanations are supposed to give reasons why their conclu- sions are true we can say that the argument is used for impersonal normative justification. The justification is normative because the goal is to find a reason that is a good reason. It is impersonal because what is sought is a reason that is or should be accepted as a good reason by everyone ca- pable of grasping this argument, regardless of who they are. (Understanding Arguments)
  • Grammarians, for example, have divided sentences into various moods, among which are: Indicative: Barry Bonds hit a home run. Imperative: Get in there and hit a home run, Barry! Interrogative: Did Barry Bonds hit a home run? Expressive: Hurray for Barry Bonds! The first sentence states a fact. We can use it to communicate information about something that Barry Bonds did. If we use it in this way, then what we say will be either true or false. Notice that none of the other sentences can be called either true or false even though they are all meaningful. (Understanding Arguments)
  • Eğer Tanrı tecavüz etmemizi em­retmiş olsaydı, tecavüz yine de ahlaken yanlış olurdu. Ve eğer Tanrı tecavüz etmememizi emretmemiş olsaydı, tecavüz yine de ahlaken yanlış olurdu, (Tanrısız Ahlak?)
  • I agree with you. (This describes one’s thoughts or beliefs, so, unlike a performative, it can be false.) I am sorry for being late. (This describes one’s feelings and could be false.) Yesterday I bid sixty dollars. (This is a statement about a past act and might be false.) I’ll meet you tomorrow. (This utterance may only be a prediction that can turn out to be false.) Questions, imperatives, and exclamations are not explicit performatives, because they cannot sensibly be plugged into the thereby test at all. They do not have the right form, since they are not in the first-person singular indica- tive noncontinuous present. (Understanding Arguments)
  • We will call them speech acts.4 They in- clude such acts as stating, promising, swearing, and refusing. A speech act is the conventional move that a remark makes in a language exchange. It is what is done in saying something. (Understanding Arguments)
  • Famous example is “Buffalo buffalo buffalo.” Again, this seems like nonsense at first, but then someone points out that “buffalo” can be a verb meaning “to confuse.” The sentence “Buffalo buffalo buffalo” then means “North American bison confuse North American bison.” Indeed, we can even make sense out of “Buffalo buffalo Buffalo buffalo buffalo buffalo Buffalo buffalo Buffalo buffalo buffalo.” This means “North American bison from Buffalo, New York, that North American bison from Buffalo, New York, confuse also confuse North American bison from Buffalo, New York, that North American bison from Buffalo, New York, confuse." (Understanding Arguments)
  • vatandaşların hükümete güvenmemeleri konusunda yeterince sağlam nedenleri varsa ve itaatin fazlasıyla zarar­lı olacağına inanmak için de yeterince sağlam gerekçeleri bulunuyorsa, itaatsizlik gerçek vatanseverlik bile olabilir. (Tanrısız Ahlak?)
  • "Din insanları daha az dolandırıcı yapmaz. Sadece dolandırıcıları daha az dindar yapar." (Tanrısız Ahlak?)
  • Once we know the cause of a phenomenon, we can cite this cause in a premise of an argument whose purpose is to explain the phenomenon (as we saw in Chapter 1). Explanation and causation are also related in a different way, for explanations can be used to pick out the cause from among various conditions correlated with the phe- nomenon (a problem faced at the end of Chapter 9). The general strategy is then to cite the explanatory value of a causal hypothesis as evidence for that hypothesis. This form of argument, which is described as an inference to the best explanation, is the first topic in this chapter. It requires us to determine which explanation is best, so we will investigate common standards for assessing explanations, including falsifia- bility, conservativeness, modesty, simplicity, power, and depth. (Understanding Arguments)
  • Nedenleri ne olursa olsun ve bu nedenler ister iyi, ister kötü olsun; çoğu Evangelik Hıristiyan, ateistlerin ahlaken matah insanlar olmadık­larını düşünüyor gibidir. Çoğu ateist hakkında haklı da olabilirler. Gü­venilmez pek çok ateist vardır. Pek çok ateist korkunç suçlar işler. Pek çok teist gibi pek çok ateist de kötüdür. Fakat bu, onların ateist olmala­rından ileri gelmez; insan olduklarından dolayıdır. Herhangi bir insan grubunda hem iyi üyeler hem de kötü üyeler vardır. Bu, Hıristiyanlar için de böyledir, başka din mensupları için de; elbette ateist ve agnostik­ler için de böyledir. (Tanrısız Ahlak?)
  • Ahlakın dinle ya da Tanrıyla ilgisi yoktur, dolayısıyla ateistler her halükârda ahlaksız demek değildir. Herkese bunu anlatabilirsek, her şey daha iyi olacak. (Tanrısız Ahlak?)
  • The purpose of explanations is not to prove that some- thing happened, but to make sense of things. (Understanding Arguments)
  • Assuming an appropriate context, all of the following sentences meet the thereby test: I promise to meet you tomorrow. I bid sixty-six dollars. (said at an auction) I bid one club. (said in a bridge game) I resign from this club. I apologize for being late. Notice that it doesn’t make sense to deny any of these performatives. (Understanding Arguments)
  • Din, insanları dürüst kılıyor diye bir şey yok. (Tanrısız Ahlak?)

Yorum Yaz