tatlidede

Yukarı Mezopotamya Sempozyumu

  • 22.02.2011 10:33
Yukarı Mezopotamya Sempozyumu

 

14.07.2009 12:21:05

 

 

 

           “Mardin Belediyesi, Değişim ve gelecek arayışı: Yerel kalkınma, yerel demokrasi ve sosyal dokunun rehabilitasyonu” sloganı ile 27-28 Haziran tarihlerinde Üniversitenin konferans salonunda bir sempozyum düzenledi.   

            Konuşmacı olarak çok sayıda yerli ve yabancı bilim adamı ve gazeteci  katıldı. Dinleyici kitlesi de bayağı kalabalık ve aktifti. Kayıt alabildiğim kadar konuşmacılar şunları ifade ettiler.

Prof. Dr. Chris Game: Her yeni yapılanmanın bir itici gücü olmalıdır. Elektrik tüketimine sanayileşmenin ölçüsü olarak bakılabilir. Kalkınma kararları stratejik kararlardır. Mevcut yola üst geçit yapmak stratejik karar değildir.  Bir yerde yol yapma kararı stratejik bir karardır. Az sayıda insan çok sayıdaki insanın hayatını etkileyen kararlar alması planlı ekonomik yapılarda görülür. Sovyetlerin çökme nedeni budur. Bunu ben değil zamanın ruhu söylüyor.

Fikret Toksöz (TESEV Başkanı):  1996 yılında Mardin ekonomik kalkınmışlıkta 66. sıradaydı şimdi 72. sıradadır. Elektriğin kaçak kullanılması konusunda vatandaşı hırsız olmaktan çıkarmalıyız. Belli miktardaki (Aylık 100-300 KW arası) elektrik bedava olmalı. Sosyal yardımlar sivil toplum eliyle yapılmalıdır. Devlet sosyal yardım dağıtmaktan vazgeçmelidir. Fakir ailelere her ay yaklaşık 300 lira doğrudan para verilmelidir. Bunun için pozitif ayrımcılık uygulanarak akaryakıttan litre başına 1.5 kuruş fon ayrılmalıdır.

Dr. Akif Çukurçayır:Toplumun yeri kenttir. Kent coğrafyanın ehlileşmesidir. Merkeziyetçilik kalkınmanın önündeki engeldir. Türkiye’de 5 il üretiyor, 77 il tüketiyor. Türkiye ancak 5 milyonluk Norveç kadar üretebiliyor. Türkiye’nin üretmeyi öğrenmesi lazım.

Dr. Süleyman Yaşar(Taraf Gazetesi):  Azınlık olan seçkin bir gurup siyasette vesayet, ekonomide IMF’nın hakim olmasını istiyor. Halkın iradesinin ekonomide etkili olmasını ve bütçeyi kullanmasını istemiyorlar. Zengin gurup  İMF ile anlaşılsın ve paralar bize verilsin diyorlar. Alınan paraları yurt dışına çıkarıp kendi şirketlerine kredi olarak aktarıyorlar. Şimdiye kadar yapılan 18 anlaşmada bu yapıldı. Amaç statükoyu korumak ve Anadolu’nun güçlenmesini engellemektır.

Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbatur: Bizi kavramlar yönlendiriyor ve yönetiyor. Hakim politik sistemden ne kadar soyutlayarak kimliğimizi tanımlayabiliyoruz? İki tür eşitlik vardır: pasif eşitlik, aktif eşitlik. Aktif eşitlik: Gurupların taleplerini aktarmaları ve gerçekleştirebilmeleridir. Kişilerin, tanımlamanın dışında kendilerini tanımlama hakları olmalıdır. 

Ali Bulaç: Akraba dillerde şehrin tanımında ortak ad Medinedir. Medeni,  Medeniyet ve Medine aynı kökten gelir. Geçmişimizde evin adı konut değil meskendir. Mesken sadece oturulan yer değil, aynı zaman teskin olunan ve huzur duyulan yer anlamındadır. Farabi’nin kentleşme tipolojisine göre tarihte Tiran, Özgür ve Erdemli şehir vardır. İnsanlık tarihinde göçebelik, yerleşiklilik ve sanayileşme dönemleri bulunmaktadır. Sanayileşme ile birlikte kırsaldan ketlere göç olmuş ve bu da şiddeti doğurmuştur. Mardin’in kadim halklarından olan Süryanilerin şehre dönmeleri gerekir. Araplar da köylerden şehre gelen Kürtleri kucaklamalıdır.  Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorun çözülemez. Suriye sınırındaki mayınlar temizlenmeli, Nusaybin sınır kapısı açılmalıdır. Urfa’ya kadar gelen otoban Habur’a kadar uzatılmalıdır. Mardin, tarihte Halep ve Musul ile  ticaret yapıyordu. Şimdi  Gaziantep, İstanbul, Halep ve Musul ile ticaret yapabilmelidir. 

Gülay Göktürk: Geçmiş bize bazı bilgiler verebilir ama geleceğe model olamaz. Hoşgörü kavramı bugün bize yetmez. Bugün hoş gören yarın hoş göremeyebilir. Güç dengeleri eşit olduğunda  barış olur. Bir güç diğer güçleri bastırdığında barış ortadan kalkar. Önemli olan temel hak ve özgürlüklerin içselleştirilmesidir.

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün (Uludağ Üniversitesi): Aidiyet kavramı ve kimlik kavramı karıştırılan kavramlardır. Aidiyet dünyası mozaik dünyadır. Kimlik dünyası ebru(renk cümbüşü)dür. Bizi Mardin’de büyüleyen toprak, taş ve onların üzerinde yükselen medeniyettir.Batı kentleri pasta kentlerdir. Görgüsüzlüğün yeri bu plastik kentler Mardin’e modellik edemezler. Mardin’de turizm yapmak Mardin’in idam fermanı olur. Mardin’i nasıl ihya edebiliriz? Mardin mutluluğu düşünmeli. Bilim bir tür hikaye etmedir. Önemli olan inandırmadır.

Taha Akyol (Milliyet Gazetesi):Problem köyden şehre gelen milyonlarca insanın ihtiyaçlarının karşılanması sorunudur. Şehirlerde en büyük tehlike gettolaşmadır. Dışarıya pencere açmayan sadece kendileri gibi düşünenlerle iletişime geçince problem başlar. Doğduğum şehrin  mi, yaşadığım şehrin mi hemşehrisiyim?

Prof. Dr. Ümit Meriç(İstanbul Üniversitesi):Mardin bir dünya kenti olduğu gibi benim dünyamın da kentidir. Medeniyet laboratuarı Mardin, taşı taç eden insanların şehridir.Belleği müze olan bir şehirdir. Özel albümüme koymak üzere Bilge köyünde olayın cereyan ettiği evin fotoğrafını çektim altına ”ilmin bittiği yer” diye yazdım.

Bejan Matur (Zaman Gazetesi): Davetiyeyi aldığımda niye gideyim diye düşündüm. Konuşmacıların arasında Saliba Özmen’in adını görüce gelmeye karar verdim. Konuşmasam da onunla yan yana otursam yeter dedim kendi kendime. Mardin’i Mardin yapan Süryanilerin varlığıdır. Çocukları eğitimlerini yapabilmeli, Patrik Şam’dan Mardin’e dönmelidir. Ben Valinin halk tarafından seçilmesine taraftarım. Seçilmişler, atanmışların önünde olmalı.

Cengiz Çandar(Radikal Gazetesi):Sona kaldığım için konuşulacak bir şey kalmadı. 31 yıl önce takibattan kurtulmak üzere Suriye’ye geçmek üzere Akçakale’ye geldim. Kaçakçılar karakolun yanından beni Suriye’ye geçirdiler. Dün sınıra 3 km mesafede bir köye misafir olduk. Aşiret mensuplarının elinde iphone’ler(uzaklık ölçen alet) vardı. Türkiye’de çok şey değişti. Valiye kaleye çıkamadığımızı söyledim. Timur’un da iki defa kaleye girmek istediğini ancak başaramadığını söyledi.

Değerlendirme:

Rektörün ifadesiyle “Yukarı Mezopotamya’nın” kadim şehrinde iki gün beyin fırtınasını yaşama imkanını buldum. Zanqırt köyünde katliam bir alarm oldu. Bazen şer  işlerden hayırlı bir sonuç çıkarılabilir. Büyük olan bu acıdan küçük bir ders çıkarabilir miyiz?

Gözlemim genel hatları ile sempozyumun yararlı olduğu yönündedir. Ancak bazı eleştirilerimi/tespitlerimi sizlerle paylaşmam gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin birinci sorunu Kürt sorunudur. Genel olarak buna değinildi. Yaklaşımların tamamı etnik temeldeydi. Ama çözüm noktasında çok somut öneriler yapıldığını söylemem mümkün değil. Cehaletle mücadele ve eğitim konusu yoğun olarak gündeme geldi. Fakat bu konuda da proje olabilecek net şeyler duyamadım.

Özellikle ikinci günde Mardin’in birinci sorunu Süryani sorunu imiş gibi bir hava estirildi. Hak ve özgürlüklerde hiyerarşinin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir kişi de olsa insani ve tabii haklarının gözetilmesine taraf olduğumu söyleyeyim. Ancak milyonların inançlarını yaşama ve insani sorunlarından daha önemli olduğu havası estirilmesini doğru bulmadım. Özellikle Bejan Matur’un :”Davetiyeyi aldığımda niye gideyim diye düşündüm. Konuşmacıların arasında Saliba Özmen’nin adını görünce gelmeye karar verdim. Konuşmasam da onunla yan yana otursam yeter dedim kendi kendime...” yönündeki sözleri 800  bin Mardinliyi önemsemediği yönünde yorumlara neden oldu.

Bir deha Aydınlarımızın toplumun gerçeklerine ne kadar uzak olduklarını, bilginin statik enformasyon birikimi olmadığı gerçeğini gördüm. Değişimi ve gelişimi teknolojik cihazların kullanılmasından ibaret olduğu bir anlayışın eksik olduğu bilinmelidir. Başarıyı belirleyen etken insan kaynağının kalitesi ve ortak bilgi havuzunun doluluğudur.

 İnsanların barınma, beslenmenin yanında adalet arayışı ve özlemi özellikle işlenmeliydi. İki gün boyunca “adalet” kavramını duyma isteğime maalesef kavuşamadım. En çok hoşuma giden söz ise Sami Selçuk’un: “hukuk ahlaka aykırı olamaz” sözüydü. Prof. Süleyman Seyfi Öğün’ün “Batı kentleri pasta kentlerdir. Görgüsüzlüğün yeri bu plastik kentler Mardin’e modellik edemezler” sözüne kaydetmem gerektiğini düşünüyorum.

Genelde olduğu gibi Mardin özelinde statükonun aşılma yönünde tespitleri alkışlıyorum. Üst bürokrasinin etrafındaki çemberin ötesindeki çoğunluğa ulaşacak yönetim anlayışı geliştirmesi acil bir konudur. Başarıya kilitlenenlerin dikkate alması gereken  husus, halkın Devlet dairelerine aracısız ulaşma imkanı ve ortamı yaratılmalıdır. Toplumsal değişim ve dönüşümün sağlıklı seyretmesine öncülük edilmelidir. Özellikle Dr. Süleyman Yaşar’ın bu konuda tespiti Türkiye’nin önündeki barikatlara projeksiyon niteliğindeydi. İnsanların değişime dirençli oldukları bilinmekle beraber Türkiye’nin önemli sorunlarının başında siyasette vesayet, ekonomide halk iradesinin önündeki engellerin aşılması bir zorunluluktur.

Belediye Başkanının ifadesine göre davetli oldukları halde; dokuz ilçe ve yirmi civarındaki Belde belediyelerden kimsenin katılmamasını yadırgadım. Bilgi ve kültüre yatırım süreklilik gerektiren bir aktivitedir. Yanı başımıza gelen bu güzelliği çoğalmak herkesin görevi olduğu gerçeği göz ardı edilmemeliydi. Bu bilgi şöleninde emeği geçen herkesi kutluyorum. 

Sempozyumun yerel kalkınmaya, yerel demokrasiye ve sosyal dokunun rehabilitasyonuna etkisini ise zaman gösterecektir.

Yorum Yaz