Kısa özgeçmişi:
1980 yılında Diyarbakır’ın Ofis semtindeki yüksek güvenlikli malikanemizde Bozarslan hanedanının veliaht prensi olarak hayata gözlerimi açtım. J İlk, Orta ve Lise eğitimimi tamamlamayı düşünürken sokaklarda boş boş gezmemek adına 1996 yılında Sabah Gazetesi’nde tanıdık torpili kontenjanından işe alındım. O gün bu gündür gazetecilik yapmaya çalışırım.
Sırasıyla Sabah Gazetesi ve İhlas Haber Ajansı’nda çalıştım. Halen Doğan Haber Ajansı Diyarbakır Ofisi’nde muhabirlik yapmaktayım.
Meslek hayatımın 7 yılını İstanbul’da DHA İstihbarat Servisinde geçirdim. 7 yılın ardından İstanbul’dan sıkıldım ve “Her insan kendi toprağına yakışır” diyerek ait olduğum yere dönmeye karar verdim. İleriki dönemlerde buradan da sıkılırsam nereye gidebilirim diye düşünmüyor da değilim. Meslek hayatım boyunca Irak, Suriye, Libya, Yunanistan, Makedonya, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi ülkelerde çalıştım. Irak savaşı başta olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan birçok önemli gelişmeyi yerinde takip ettim. Yunanistan’da bulunduğum dönemde askeri bir darbeye şahit olmak üzereydim ki; olaylar yatıştı ve askerler darbe yapmaktan vazgeçti. Dış politika ve sıkı bir tarih meraklısıyım.
Türkiye’de yayınlanan tüm aktüel tarih dergilerini mutlaka alır, okur ve arşivlerim. Müzik kulağım iyi olmamakla birlikte yabancı müzik, rock müziği ve protest tarzı müzik dinlemekten hoşlanırım. Araba kullanmak ve arabalar en büyük ilgi alanımdır. Bu vesileyle gençlere trafik kurallarına uymalarını önemli tavsiye etmekteyim. Hayatta korktuğum tek şey insanları kırmak ve bir gün yüce mahkemenin önüne kul hakkıyla çıkmaktır. Maya takvimindeki 21 Aralık tezine inanmamakla birlikte hafif tırsmıyor da değilim aslında.
MARDİN : Bir zamanlar zorunlu ikamete tabi tutulduğum yer. Eskiler gündüz al, gece sat derdi. Ancak bana göre hiçbir koşulda satılmaması, özenle korunması gereken muhteşem bir şehir. İmkanım olsa Mardin’i cam bir fanusla kapatır rüzgarın bile o güzelim şehri ve insanlarını etkilemesine engel olurdum.
CANAN :Ofisimizdeki mesai arkadaşım. Başarılı haberlere imza atmış başarılı bir muhabirdir kendisi. İkinci aklıma gelen Canan’ın soyadı Arıtman’dır ki hiç iyi şeylerle yad edemeyeceğim bir şahıstır.
İNTERNET : İnterneti su gibi görüyorum ben. Gerçekten de dünya dengeleri internet üzerinden yürüyor. O nedenle internet yoksa hayat da yok. İnternetin çöktüğü bir dünyada tüm dengelerin alt üst olacağını ve muazzam bir kargaşanın çıkacağı filmlere bile konu olmuştur.
SİYASET : Mümkün mertebe uzak durmaya çalıştığım, ancak her defasında kendimi içinde bulduğum kurumun adıdır. Dünyanın hiçbir coğrafyasında bu kadar politize olmuş insanlar göremezsiniz.
SABIR : Sabır suskunluk değil işitilmeyen bir feryattır.
DOĞU : Tercihen güneşin doğduğu yer olarak düşünmek isterim. Fakat dünyayı tanıdığımızdan beri kan, gözyaşı ve kaosun eksik olmadığı yön.
ANNE : Allah’ın cennetini ayakları altına serdiği dünyanın en kutsal varlığı.
ÖLÜM : Aslında gerçek yaşamın başladığı noktadır.
NEFRET : Hiçbir insanın içinde barındırmaması gereken his olarak tanımlanabilir. Böyle bir şey mümkün değildir ama en azından söyleyip safımızı belli edebiliriz.
SUSMAK : Edebiyle konuşmayanlara verilebilecek en güzel cevaptır. Bazen milyonlarca kelime sarf etmekten daha etkili bir cevaptır. Susmak kabullenmek değildir her zaman. Bazen bir edepsizi konuşturmamanın en iyi yoludur.
SURİYE : Aklımızda hep katliamlarla, ölümlerle, bombalarla kalan ülkedir Suriye. Uzak değildir ama elimizi uzatamayacağımız kadar da bir alev topudur Suriye. Halbuki ne güzel olurdu sabahın serinliğinde Halep’in Şam’ın sokaklarında kardeşçe gezebilseydik.
DİN :Din’in ne olduğunu anlamak için Mekke’ye gidilmeli. Mescid-i Haram’ın avlusundan başınızı yere eğip o muhteşem yapıyı, Kabe’yi görene kadar yürünmeli. Kabe’yi gördüğünüz anda yaşadığınız ve bitmesini istemediğiniz o huzur dindir. O atmosferi gören en radikal ateist bile Kelime-i Şehadet getirebilir bence.
KÜRTLER : Mezopotamya’nın en eski halklarındandır. Yıllarca planlı bir oyun yüzünden kanaat önderleri, dini liderleri, aydınları yok edilmiş mazlum bir halktır. Halen nereye gittiği belli olmayan dümeni kırılmış bir gemide okyanusun ortasında seyir halinde olan halktır.
MUTLULUK : “Yaşam bir mutluluk yolculuğudur, yaşamasını bilene” demiştir bir hanımefendi. İnsan yaşamı mutluluğu kendi elleriyle oluşturup kendi elleriyle yıkabilecek bir çok enstrümanla doludur. Doğru yolu seçip mutlu olmak veya yanlış yolu seçip mutsuz olmak bizim elimizdi. Ama bence her şey insanı sevmekle başlar. Önyargılarımızdan kurtulduğumuz zaman mutluluğu elde etmiş oluruz.
FUTBOL :Hiçbir şekilde anlamadığım, sevmediğim spor dalıdır. Kaldı ki onca insanın bir saha içinde ne yapmaya çalıştığını bile anlamış değilim.
TELEVİZYON : 2012 yılında bile halen toplulukları etkileyebilen ve yönlendirebilen iletişim aracıdır. İcad oldu olalı ne huzur bıraktı ne mutluluk. Eski sohbetler, muhabbetlerin birinci dereceden katil zanlısıdır.
MÜZİK / SANAT : Yıl 2003 Irak savaşı sırasında Musul’da saldırıya uğradık. Kaldığımız otele sığındık ama silahlarla odalarımıza kadar saldırıya uğruyoruz. O zamanki ekibimiz ve Anadolu Ajansı’ndan foto muhabiri Erhan Sevenler bir odaya sıkıştık. Artık sona yaklaşıyoruz, kurtuluşumuz kalmadı düşüncesindeyiz. Erhan Sevenler Türkiye’den Şebnem Ferah’ın yeni albümünü getirmiş. Ben de Erhan da Şebnem Ferah hastasıyız.Hepimizde öleceğiz korkusu varken o esnada Erhan konuşmaya başladı, “Felat bak zaten birazdan hepimiz ölüp gideceğiz. Gel Şebnem’in CD’sini laptopa takıp dinleyelim. En azından ölene kadar dinleriz ve öyle ölürüz.”dedi. İşte müzik budur. Gerçekten orada Şebnem’i dinledik. Ancak daha alacak nefesimiz varmış ki ölmedik.
EĞİTİM :Hayatımda en yüksek not aldığım sınav ehliyet sınavı olmuştu. Eğitim hayatıyla aram çok iyi olmazsa da kişisel gelişime önem veririm.
FELAT BOZARSLAN: Hayatı boyunca özendiğim, Kudüs Fatihi Sultan Selahaddin Eyyubi’yi örnek alan.
