tatlidede

Barışa Bomba

Barışa Bomba

Yer Hatay Reyhanlı, Tarih 11.05.2013, bombalı saldırı 52 ölü, 146 yaralı,

Yer Çoğu Doğu/Güneydoğuda farlı yerleşim birimleri, Tarih 6/8.10.2014, çeşitli eylemler 50 ölü,

Yer Diyarbakır, Tarih 05.06.2015, bombalı saldırı, 4 ölü, 100 yaralı,

Yer Suruç, Tarih 20.07.2015, bombalı saldırı, 32 ölü 40 yaralı,

Yer Ankara, Tarih 10.10.2015, bombalı saldırı, 95 ölü 245 yaralı.

Türkiye’nin milli projesi olan çözüm sürecinde başta Doğu ve Güneydoğu olmak üzere bütün halkımız barışın tadını aldı. Ancak Suriye bağlamında gelişmeler ve küresel aktörlerin bölgemiz üzerindeki hesaplarının devreye girdiğini görüyoruz.

Seküler örgütlerin yanı sıra din tandanslı olduğunu söyleyen örgütlerin, eşzamanlı olarak Türkiye’yi hedef almaları anlamlıdır. Tarihleri ile birlikte yukarıda belirttiğim olaylar, belli bir merkezin terör örgütleri üzerenden harekete geçtiğini göstermektedir.

Ortadoğu yeniden dizayn edilirken, Amerika, Avrupa ve Rusya Küresel güçler olarak aktif rol oynamaktadırlar. Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak etkili olacağını gören çevreler, terör örgütleri aracılığı ile Türkiye’ye mesaj verdikleri aşikârdır.

IMF’ye borcunu ödemiş, İstanbul’a yapılacak üçüncü hava alanı, Kanal İstanbul, nükleer santraller ve haberleşme uydusu gibi dev projelerinin gündemde olduğunu hatırlatmakta fayda var.

İç barışını sağlamış ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmiş, vatandaşların refahını sağlamış bir Türkiye’yi birçok merkezin dikkatle izlediğini bilmek gerekmektedir. On üç yıllık siyasi istikrar ve beraberinde getirdiği ekonomik dinamizmin bölge üzerinde emelleri olanların bir takım operasyonlara geçtiğini görüyoruz. Günümüzde vekâlet savaşları devletler adına ancak örgütler üzerinden yürütülmektedir. Bu terör saldırılarının arka planını anlamak için bu perspektiften bakmak gerekmektedir.

Bize düşen; başta siyasi partiler olmak üzere sorumluluk sahibi aydın, akademisyen, kurum ve toplum önderleri teröre karşı tavır takınmalıdır. Kimden gelip kime yöneldiğine bakılmaksızın;  varlığımızı, birliğimizi, itibarımızı ve geleceğimizi hedef alan teröre karşı ortak tavır alınmalıdır. Kaotik ortamdan medet uman, toplumun moral değerlerini çökertmek isteyen, umutsuzluk bezginlik oluşturmak isteyen terörizmin hedefine ulaşmaması için olmazsa olmaz ortak zemini oluşturmalıyız.

Bu saldırılar sıradan saldırılar değildir. Arkasında kurmay aklı olan, strateji, plan ve kalıcı sonuçları olan saldırılardır. Ortak yaşama irademiz, ulusal saygınlığımız, tarihi birikimimiz ve gelecek tasavvurumuzun ağır saldırı altında olduğunu bilelim.

Suriye ve Irak’ta olduğu gibi her gün bombaların patladığı savaş ortamını ülkemize taşıma çabaları olduğunu unutmayalım. Milyonlarca insanın göç ettiği, denizlerde boğulduğu, perişanlık yaşadığı gerçeği acı bir tablo olarak önümüzde durmaktadır.

Dünya’da egemen olan emperyalist iradenin Müslümanlara layık gördüğü manzara ne acıdır ki görünen bu savrulmuşluktur. Herkese silah temin eden batı, mültecilere çelme atmaktan geri durmamaktadır.

Bugün ortak bir irade ortaya koymazsak yarın geç olabilir. Yetmiş sekiz milyon insanımızın ortak kaybı gündemdir. Farklı şehirlerinde bomba patlatılan, güvenlik riski olan ve devlet ciddiyeti sorgulanan bir ülke imajı oluşturulmak isteniyor. Seçimleri yaptırmamak, sorun çözme kapasitemizi felç etmek istemektedirler.

Barışın egemen olduğu ve kardeşlik ikliminin umutlarımızla beraber yeşerdiği bir Türkiye tüm halkımızın ve bölgemizde ki herkesin yararınadır. Sorunlarımızı demokratik olgunluk içerisinde hukuki zeminde çözebilmeliyiz. Bunun yolu ve yöntemini bulmak yöneticilerin sorumluluğundadır. İki buçuk yıllık çözüm süreci ve hatta son üç aylık çatışma döneminde, halkın çatışma istemediğini herkes görmüştür. Halkın barıştan yana tutumu en güçlü tarafımız ve değerli bir imkânımızdır.

Diyalog kanallarının açık olduğu, görüşmelerin yürütüldüğü, seçimler sonucu siyasi temsiliyetin sağlandığı bir ortamda tekrar silaha başvurulmasının ne gereği vardı? Türkiye’nin red ve inkarın paradigmasını terk ettiği bir atmosferde silahlı mücadele anlamını kaybetmiştir. PKK’nın silahlı elemanları biran önce Türkiye’yi terk etmeli ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını deklere etmelidir. Halkın büyük çoğunluğunun talebi budur. 1 Kasım’da oluşacak yeni Meclis eşit ve onurlu vatandaşlık temelinde yeni bir toplumsal sözleşme, Anayasa yapmalıdır.

Türkler ve Kürtler tarihte olduğu gibi geleceği birlikte inşa etmenin arayışı içinde olmalıdır. Tarihin ve mazlumların bizden beklentisi budur.

Yorum Yaz