matesis
dedas

Ateşi Çalmak 1 - Galina Serebryakova Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ateşi Çalmak 1 kimin eseri? Ateşi Çalmak 1 kitabının yazarı kimdir? Ateşi Çalmak 1 konusu ve anafikri nedir? Ateşi Çalmak 1 kitabı ne anlatıyor? Ateşi Çalmak 1 PDF indirme linki var mı? Ateşi Çalmak 1 kitabının yazarı Galina Serebryakova kimdir? İşte Ateşi Çalmak 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 14.05.2022 09:00
Ateşi Çalmak 1 - Galina Serebryakova Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Galina Serebryakova

Çevirmen: Nurşen Kocamaz

Yayın Evi: Evrensel Basım Yayın

İSBN: 9789757837312

Sayfa Sayısı: 640

Ateşi Çalmak 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ateşi Çalmak, Karl Marx ve döneminin belgesel romanıdır.

Tamamı dört cilt halinde yayına hazırlanan bu büyük eser, biyografik bir romanın alışılmış sınırlarını aşan bir konu ve ayrıntı zenginliğine sahiptir.

...

Eserin ilk cildinde, Karl Marx'ın çocukluk ve gençlik yılları anlatılmaktadır.Ve aynı dönemin , büyük mücadeleleri: "Çalışarak yaşamak, ya da savaşarak ölmek" sloganıyla barikatlar kuran işçilerin ve zanaatçıların, proleteryanın bağımsız bir sınıf olarak ortaya çıkışını temsil eden, 1831 Lyon Ayaklanması...

Ateşi Çalmak 1 Alıntıları - Sözleri

  • Onların suskunluğu, bir çığlıktan daha anlamlıydı.
  • “Eskiden Tanrı’yı insanlaştırmaya çalışıyorlardı, şimdi insanı Tanrılaştırıyorlar.”
  • “Mesleğiniz?” [...] “Proleter.” “Bu bir meslek değil.” “Bu en faziletli meslektir. Bu meslekte milyonlarca insan çalışıyor. Bu insanlar kendi alınterleriyle yaşıyorlar ve tüm haklardan yoksunlar.”
  • Bakın bu kan, sözcüklerden çok daha iyi konuşuyor.
  • “Arkadaşlar, sizin aranızda olmamın nedeni, ortak inancımızdır. Hedefimiz düşmanı yok etmek. Dinimiz ise eşitlik..."
  • "Burjuvazi bizi kullandı. Kendi çıkarları için bize devrim yaptırdı. Ama buraya kadar! Şimdi biz kendi devrimimizi yapacağız!"
  • Dürüst bir ticaret yasası , iyi bir gazete veya kaliteli bir demiryolu yapıp insanlığı mutlu edeceğini düşünen kişi aptaldır .
  • Beynini temizlemen ve eski çöplüğünü arıtman için sana kitaplar getireceğim.
  • “Beynini temizlemen ve eski çöplüğünü arıtman için sana kitaplar getireceğim.”
  • Özgürlük; Tanrının göğün altında yaşayan herkese verdiği bir nimettir.
  • “Dinle!” dedi Stock, “sen de benim gibi yoksulsun. Biz, yoksullukta ve sömürülmede kardeşiz.”
  • Sefillik içindeydi. Sefillik her yerdeydi. (...) O yüzden her yerde kendisini evindeymiş gibi hissediyordu.
  • “Toplum içerisindeki konumumuz, biz ayırdına varmadan çok önce belirlenir.”
  • “[...] benim bu lanet ruhum rahat durmak nedir bilmiyor. Eşeliyor, kovalıyor; beni kitaptan kitaba, düşünceden düşünceye sürüklüyor.”
  • “Aristokrasi yapmacık bir harmoniden başka bir şey değildir. Tarih de bu yeraltı zenginliğine sırt çevirmiştir. Bu, gömülmesi unutulmuş bir cesettir. Bu ceset de havayı zehirliyor.”

Ateşi Çalmak 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir kitabı elimize ilk aldığımızda nasıl bir emeğin ürünü olarak ortaya çıktığını pek de düşünmeyiz. Ne kadar çok işçinin ellerinin hüneri ve gözlerinin nuruyla gelip konuk oluvermiştir dünyamıza, merak etmeyiz çok kez. Buram buram kâğıt kokusunu içimize çektiğimizde dünyamıza neler sunacak, neler katacak bilmeyiz henüz. Kitapların hepsi benzer bir emeğin ürünüdür aslında. Ama ilk sayfaları çevirip de yolculuk başladığında anlarız ki kitapların her biri çok farklıdır. Bazısı zehir saçar. Zehirli bir yılan gibi tıslayarak bilincimizi ele geçirmeye çalışır. Kör tanrıların emrinde yazılmıştır her bir satırı. Bazısı öğretir. Bazı kitaplar hayallere dalmamızı ister ya da yalana gerçek dememizi. Ama bazı kitaplar vardır ki, bilincimizi bir dağ doruğundan diğerine çıkarır. Onları okudukça kendimizi yerçekimsiz bir yaşamdan kurtulmuş, ayaklarımız yere basmış gibi hissederiz. Kendimize bir yer buluruz. İnsan toplumunun tarihinde bir yer. Dünyada bir yer. Boşlukta salınıp durmaktan kurtarır, örgütler bizi böyle kitaplar. Yön duygusunu kaybetmiş sandığımız insanlığın nereden gelip nereye gittiğini gösterirler, bize emek verirler. Galina Serebryakova’nın kaleme aldığı “Ateşi Çalmak” işte böyle bir kitaptır. Çünkü aslında kitabın anlattığı konu, işçi sınıfının Prometheus’u olan Karl Marx’ın hayatı ve mücadelesidir. Prometheus, tanrılardan ateşi çalıp insanlığa vermiştir. İnsanlık için ateş aydınlık demektir. Karanlıkta önünü görmek ve tüm zorluklara göğüs gerebilmek demektir. Çözümdür ateş. Marx da, tıpkı Prometheus gibi, kurtuluş ateşini işçi sınıfının eline vermiştir. Marx işçi sınıfı için ışık demektir. İşçi sınıfının kurtuluşu Marx’ın öğretisindedir. Marksizmin ışığında yürümektedir. Anlatılan Marx olunca, Marx’ın hayatı olunca, kitap artık bir biyografi değildir. Belgesel değildir. Tarih kitabı değildir. Anlatılan Marx’ın hayatı olunca o kitap artık bir nehirdir. Yaşamın ve doğanın tüm labirentlerinden geçtiğimiz bir akıntıya katılırız önce. Karmaşık olan sadeleşir. İmkânsız olan yakınlaşır. Bilinmez olan anlaşılır. Tarihe karıştığını düşündüklerimiz yanımıza gelip hayatımızın gerçeği olur. Marksizm daha da kuvvetli bir biçimde ete kemiğe bürünür. Galina Serebryakova 1905 yılında Rusya’da doğmuştur. Henüz çocukken, ailesiyle beraber gericiliği ve devrimi yaşar. 1917 Ekim Devrimini yaşatmak için ön saflarda çarpışmaya başladığında daha sadece 12 yaşındadır. Marx gibi bir devrimciyi bu kadar içtenlikle ancak bir devrimci anlatabilir. Belki de bu nedenle Ateşi Çalmak, devrimcilerin yüreğine doğru bu denli güçlü akar. Kitabın beş cildi de sonsuz kollarıyla birleşen ve yüreğinize doğru akan bir nehrin ışıldayan suları gibidir. Kitap ilerledikçe değişik insanlarla tanışmaya başlarız. Kimisi Marx’ın amansız bir mücadeleyle ezdiği karşıtlarıdır. Kimisi mücadeledeki sadık yoldaşıdır. Hiçbirine karşı bir yabancılık duymamız mümkün olmaz. Marx’la kol kola girerek düşmanlara karşı mücadele etmek ya da dostlarıyla yoldaşlaşmak kaçınılmazdır. Dühring, Lassalle ya da Bonaparte ile amansız bir savaşın içinde buluruz kendimizi. Paris Komünarları ile aynı duvar diplerinde kurşuna dizilirken “Yaşasın Komün” diye haykırmak onurunu paylaşırız. Ama nasıl olduğunu anlamadan bir bakarız ki biz geçmişe gittiğimiz gibi, Marx da bugüne gelmiş ve yanı başımızda, bizimle omuz omuza savaşıyor. İşçi sınıfının düşmanlarına bizimle beraber saldırıyor, bizimle beraber onları yere seriyor. Bu nasıl oluyor anlamak mümkün olamadan biz geçmişe gidiyoruz, Marx bugüne geliyor. Bu muazzam duyguyu başka bir kitapla yaşamak nasıl mümkün olabilir ki? Üstelik zamanın bu muhteşem eşleşmesinin hiçbir mistik yanı yok. İnsanlığın ortak hafızası, işçi sınıfının mücadelesinin büyüklüğü, işçi sınıfının gerçek önderlerinin gücü aramızdaki zaman ve mekân farkını büyük ölçüde anlamsız kılıveriyor. Sayfaları çevirdikçe şöyle düşünüyoruz: “Ben Marx’ı tanıdığım ve onun öğrencisi olduğum için mutluyum. Eğer bu böyle olmasaydı düşman cephesine silahsız, zırhsız ve yalnız çıkmış bir asker gibi olmaktan kurtulamazdım.” Nehirdeki yolculuk devam ederken tarihin sırları açığa çıkmaya devam eder. İşçi sınıfının ilk isyanları, Avrupa’yı boydan boya bir devrim kıtası haline getiren 1848 devrimleri, Birinci Enternasyonal’in kurulması, Kapital’in yazılışı, Paris Komünü şahit olduğumuz olaylardır. Yazar bunları anlatırken, bir resme bakar gibi edilgen kalmamıza engel olur. Anlamaya zorlar bizi. Hissetmeye. Savaşmaya. Yenilmeye ve zaferle çıkmaya zorlar. Marx’la yoldaşlaşmaya zorlar. Ama bu zorunluluklara öylesine gönüllü boyun eğeriz ki, daha fazlası için tarihi zorlamak isteğine engel olamayız. Marx’ın eşi ve birer yetişkin olacak kadar yaşama şansına sahip olan üç kızı da onun yoldaşlarıydılar. Kitapta onların mücadeleleri de anlatılıyor. Tüm dünya işçilerinin öğretmeni olan Marx, aynı zamanda Marx ailesinin de öğretmeni ve önderidir. O ne Almandır, ne Fransız, ne de İngilizdir. Onun vatanı tıpkı her işçi gibi bütün dünyadır. Burjuvaların onu kovduğu toprakların işçileri ona kucak açmıştır. Onun yolunda yürümüştür. Onun çocuklarının mücadelesi aynı zamanda çocukların tüm dünyadaki kuşağının, yaşıtlarının büyüyen mücadelesidir. O artık “Marx Baba”dır. Engels… Dost, insan, general, savaşçı, komünist, yoldaş. Her zerresiyle bilinç ve adanmışlık. Yeryüzünün gördüğü en sade, en fedakâr kahraman. Kendi deyimiyle “İkinci Keman”… Marx gibi bir yoldaşa sahip olmak ve onun en iyi yoldaşı olmak onurunu taşımış bir insan kolay anlatılamaz. Ancak böyle bir insan, Marx’ı herkesten daha iyi anlatabilir. Marx’ın ölümünün ardından bir yoldaşına gönderdiği mektupta şöyle der Engels: “partimizin en güçlü beyni artık düşünmez oldu, bugüne kadar tanıdığım en güçlü yürek artık çarpmıyor…” O en güçlü beyin ve en güçlü yüreğin yokluğunu telafi etmenin tek yolu vardır Engels için: Onun yapıtına gömülmek. Onun yarım kalmış eserini tamamlamak. Bir ömür boyunca süren dostluk ve yoldaşlık, ölümün soğukluğuna yenik düşmedi. Halkalar halkalara eklendi. O eser, yani Kapital tamamlandı. İşçi sınıfının patronlar sınıfına karşı verdiği mücadele gelişti, güçlendi. Son cildin son yapraklarını çevirirken nehrin akmaya devam ettiği bir anda, bir cümlede Lenin’le karşılaşıyoruz. Henüz çok genç bir devrimci. Ama bugünden geriye baktığımızda bizler onun eserlerinin o günün büyüyen halkası olduğunu biliyoruz. Kitabın son sayfasını çevirip de yüreğimizi dinlemeye başladığımızda, halkalara yeni halkalar eklemek, taş üstüne taş koymak için bir okyanus gibi kabaran umut ve azim benliğimizi saracak. Bugünün karanlığına bakıp Marksizmin aydınlığı söndü zannedenler varsın gerçeklerin nostalji olduğunu iddia etsinler. Biz gerçeklerin ne kadar direngen olduğunu biliyoruz. Gerçeğe ihtiyacı olanlar onu nerede bulacaklarını biliyorlar. Işığa ihtiyacı olanlar nereye bakmaları gerektiğini biliyorlar. Biz nereye bakacağımızı biliyoruz. Marksizmin ışığında ilerliyoruz. Marx’ın deyimiyle “tarihin dalgaları bazen yumurta kabuklarını ve hatta gübre artıklarını bile üste çıkarabilir.” Tarih bazen hiç aydınlanmayacak bir karanlık vaat ediyormuş gibi görünebilir. Ancak Marx ailesinin sadık dostu Helene Demuth’un dediği gibi, “en kara bulutun bile daima gümüşten bir astarı vardır. Kara bulutlar geçtikten sonra, gökyüzü öyle temiz görünür ki”! Marx’ın dostlarının ve ailesinin yaşamında boşluğun, ne yapacağını bilememenin, kararsızlık ve yüreksizliğin yeri yoktur. İşçi sınıfına duyulan güven, onun gücüne beslenen umut Marx’ın yaşamının merkezidir ve o merkez yılgınlığa fersah fersah uzaktır. Gelin son sözü Marx’a, Marksizmin yüklü olduğu umuda verelim: “Burjuva devrimleri, 18. yüzyılın devrimleri olarak hızla başarıdan başarıya koşuyorlar; onların dramatik etkileri birbirini aşıyor, insanlar ve nesneler, sanki mücevher parıltılarının çekiciliğine kapılmış gibidir; her gün mest olmak toplumun sürekli hali olmuştur, ama bu devrimler kısa sürelidir; çabucak doruğa ulaşıyorlar ve devrimin fırtınalı döneminin sonuçlarını soğukkanlılıkla ve ağır başlılıkla kendine maletmeyi öğreninceye dek topluma uzun bir huzursuzluk musallat oluyor. Buna karşılık proletarya devrimleri, 19. yüzyılın devrimleri olarak, durmadan kendi kendini eleştirirler, her an kendi akışlarını durdururlar, yeniden başlamak üzere, daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönerler, kendi ilk girişimlerinin kararsızlıkları, zaafları ve zavallılığı ile alay ederler; hasımlarını, salt, topraktan yeniden güç almasına ve yeniden korkunç bir güçle karşılarına dikilmesine meydan vermek için yere serermiş gibi görünürler, kendi amaçlarının muazzam sonsuzluğu karşısında boyuna sürekli yeniden gerilerler, ta ki her türlü geri çekilişi olanaksız kılıncaya kadar…” (Sadocan)

Ateşi Çalmak 1- Marx’ın Gençliği: Tartışmasız Karl Marx dünyayı sarsan, burjuvaziye bile kendini sorgulatan bir isimdir. Yaşadığı 1818-1883 yılları arasındaki 65 yıllık hayatında oluşturduğu teoriler birden aklına esmemiştir. Yaşadığı çağ, devrimler çağıdır. Her yıl bir yerlerde ayaklanma, isyan olmuş; bunlar askerlerin, polislerin bölgeye gönderilip halka ateş açmasıyla son bulmuştur. Burjuvazi, bir devrimden öylesine korkmaktadır ki 60 milyonluk Paris bütçesinin 12 milyonunu polislere ayırmıştır. İşte böyle bir çağda yetişen Marx, bu devrimlerden, devrimcilerden öylesine etkilenmiştir ki bunun için mesleğinden vazgeçmiştir. Anne-babasının sürekli “düzenin adamı ol.” söylemlerine karşın, kendi bildiği yoldan yürümüştür. Üniversite yıllarında, başka bir şehre geçince daha rahat olmuş, kendi fikirlerini oluşturmaya başlamıştır. Hegel’in fikirlerine ilgi duymuş, onu anlamak için çaba sarf etmiştir. Felsefi açıdan okumalar yaptığı kadar da, sürekli bir tartışma ortamına katılmıştır. Bu ortamlarda her zaman ilgi çekmiş, ön plana çıkmıştır. Etrafındakiler Marx’ı sürekli dizginlemek istemiştir, fakat aksine Marx daha da devrimci olmuştur. Gelelim aşk hayatına. Lise sıralarında beraber oturduğu Edgar von Westphalen’in ablası Jenny’e karşı ilgi duymuştur. Jenny, Karl’dan 4 yaş büyük olmasına rağmen bu, aralarındaki aşka engel olmamıştır. Uzun ayrılıklar yaşamış, farklı şehirlerde bulunmuş olmalarına rağmen birbirlerinden kopmamış, aksine daha çok bağlanmışlardır. Öyle ki; Jenny, Karl’ı daha iyi anlamak için Hegel bile okumaya başlamıştır. Engels, bir burjuva çocuğudur. İngiltere’ye giderken, ilgisini çeken Marx ismini ziyaret etmek istemiştir. Fikirleri uçuk olan bu gazeteciyi merak ediyordur. Fakat, onun fikirlerini dinlediği zaman sinirlenmiştir. Marx’ın alttan almasıyla yumuşamış olmasına rağmen, Marx’ın yanından ayrılırken kendi kendine şöyle demiştir: "Demek böyle biriymiş çılgın Trierli. Kendini beğenmiş ve acımasız. Hayır, bizim yollarımız farklı, ayrı.." Buna rağmen ileride yolları birleşmiştir. Bu kitabın sadece Marx’ı anlattığını söylersek çok büyük bir haksızlık etmiş oluruz. 632 sayfanın yaklaşık yarısı Marx’a ayrılmış. Geri kalan kısmı Johann Stock adlı devrimci kurgusal karakterin, önemli karakter gelişimi ve ihtiyar John Smith’in hayatını anlatıyor. John Smith’in küçüklüğünün anlatıldığı sırada bahsedilen küçük Peggy’nin hayatını kısaca anlatmak istiyorum. Peggy’i anlatmadan önce kısaca John’dan bahsetmek gerekir. Küçük bir köy kulübesinde doğan John’un 4 yaşını doldurduğu yıl toprak ürün vermedi. Anne ve babası, hayvanlarını satmak zorunda kaldılar. Çiftliğin hanımı, vergi ödeme tarihlerini uzatmayı reddedince satılma sırası John’a geldi. Annesi şehre inip, “Sör”lere yalvararak, zorla da olsa çocuğunu sattı. John ondan sonra asla köye dönmedi. Peggy’le bir furgonda* tanışmıştı. İndikten sonra bir binada, içlerinde Peggy’nin de bulunduğu 15 çocukla birlikte bir fabrikatöre satıldı. Buradaki yaşamına kısa sürede alışan John, bir süre sonra hastalandı. Ateşler içerisinde kıvranıyor, dişleri takırdıyordu. Peggy, molalarda gizlice John’a yemeğini yediriyor, onu yıkıyordu. John için yiyecek çalıyordu, ona tapıyordu. Peggy, daha 10 yaşında bile değildi. 8 yaşındayken çocuk esirgeme yurdundan, dayak yediği için kaçmıştı. 1,5 yıl polisten saklanıp, meyhane kapılarında dilendi. Bir toprak ağasının uşağı, Peggy’yi almış, bir ormanda ona tecavüz etmişti. Ama çok dindar biri olan uşak, Peggy’yi polise teslim etti. Peggy’yi dövüp, yurda gönderdikten kısa bir süre sonra fabrikaya sattılar. En sonunda John’un da aralarında bulunduğu bu fabrikatörün emrine girdi. John için çaldığı yemekler John’un hayatını kurtarmasına rağmen yöneticiler malzemelerde bir eksiklik fark etmiş, Peggy’yi kilere tıkmıştı. Bu işin zararlarına olduğunu fark ettiklerinde ise onu tekrar çalışması için saldılar. Öyle ağır şartlarda çalışıyordu ki, soğuktan titrediği bir gün ısınmak için bir kazana girdi. Isınma sorunu ile ilgilenen işçi, kazanın içine bakmadan kazanı yakınca “Yanan bir çocuğun, benzeri olmayan, korkunç çığlığı her tarafa yayıldı.” Çıkarıldıktan kısa bir süre sonra Peggy öldü. Öldükten sonra ise “iyi yürekli” fabrikatör mezarına şu tahtayı koydurdu: FABRİKATÖR GEORGE B. STRAYS'IN, MERHAMETLE HİMAYESİNE ALDIĞI SOKAĞA BIRAKILMIŞ PEGGY, HIRİSTİYAN İNSANSEVERLİĞİYLE KORUNDU. TANRIM, ONUN GÜNAHKAR RUHUNU AFFET! *Furgon: Genellikle yük taşımada kullanılan, atla ya da motorlu taşıtlara çekilen bir taşıma aracı. Belki biraz uzun oldu ama kitabın beni en etkileyen yerlerinden biri olan Peggy’nin hayatını anlatmadan geçemezdim. Burada da görüldüğü gibi patronlar böyledir. Bugün kısmen daha iyi koşullardaysak, bunun bedelini Peggy gibi çocuklar, haklarını ararken öldürülen devrimciler ödemiştir. Ölenlerin ardından da sanki sorumlular kendileri değilmiş, kendileri barış yanlısıymış, haklarını arayan insanlar teröristmiş gibi propaganda yapmayı da çok severler. Halkın önünde hepsi birer iyilik meleğidir. Ama günümüzde dahi, sırf onlar ceplerine 3 kuruş fazla koysunlar diye çocuklar doğru dürüst dondurma bile yiyemeden büyümektedirler. Marx’ın hayatını anlatmayı amaçlayan 5 ciltlik serinin ilk kitabı olan bu kitapta 1831-1845 yılları arası anlatılıyor. Kitabın yazarı Galina Serebryakova, bu kitabı yazmak için Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsveç'e giderek uzun araştırmalarda bulunmuş ve çalışmaları için materyal toplamıştır. Çok büyük bir emeğin sonucunda oluşan bu seriyi okumak; Marx’ın hayatını okumak, anlamak bir komünist için çok önem taşır. Marx, nasıl Marx olmuştur, fikirleri neyin sonucunda oluşmuştur, kimden etkilenmiştir? Bunları bilmek, Marx’ı anlamakta önemli bir adımdır. Bunu ise bir roman tarzında okumak çok daha keyif vericidir. Bir sonraki ciltte 1845-1849 yılları arası anlatılıyor. 1848 yılında Komünist Manifesto yazıldığı için, 2.cilt merakla okuyacağım bir kitap olacak. İyi okumalar. (Emir)

Ateşi Çalmak, sosyalizmin iki kurucusu Karl Marx ve Friedrich Engels’in yaşadıkları dönemin belgesel romanı. Tamamı beş cilt olan bu nehir roman, aynı zamanda dönemin Avrupa’sının sosyal ve ekonomik tarihine de ışık tutuyor. Birinci cilt, Karl Marx’ın Gençliği alt başlığıyla verilmiş. 1800’lerin ilk yarısında ve Manifesto öncesinde yaşananlar anlatılıyor. (Hüsamettin Çalışkan)

Ateşi Çalmak 1 PDF indirme linki var mı?

Galina Serebryakova - Ateşi Çalmak 1 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ateşi Çalmak 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Galina Serebryakova Kimdir?

Profesyonel devrimci bir ailede dünyaya geldi. 1917-23 yılları arasındaki İç Savaş’ta ön saflarda çarpıştı. Savaştan sonra Moskova Üniversitesi İşçi ve Köylü Fakültesi’nde öğrenim gördü. Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsveç’e giderek uzun araştırmalarda bulundu ve yapacağı çalışmalar için materyal topladı. Eserleri, büyük ölçüde bu araştırma ve gözlemlerin ürünüdür. İlk eseri Fransız Devriminde Kadınlar’dan başlayarak tarihsel konulara yöneldi. Yazarın, tarihsel olayları edebi bir tarzda işleme çabası, Karl Marx’ın hayatını tarihsel gerçeklğe sadık kalarak ve edebi düzeyi yüksek bir tarzda anlattığı destansı nehir romanı Ateşi Çalmak ile doruk noktasına vardı.

Galina Serebryakova Kitapları - Eserleri

  • Ateşi Çalmak 1
  • Ateşi Çalmak 2
  • Ateşi Çalmak 3
  • Ateşi Çalmak 4
  • Ateşi Çalmak 5
  • Fransız Devriminde Kadınlar

Galina Serebryakova Alıntıları - Sözleri

  • "Emekçileri seviyorum, ne demek? Siz onları lahanayı, jambonu sever gibi çok mu seviyorsunuz, az mı? Neden bize sevgiyi yorumluyorsunuz? Lütfen, bırakın bu duygulu ifadeleri! Kendinizi, karınızı,çocuklarınızı sevin, tüm bunlar çok güzel, fakat işçilerin sizden ve sizin gibilerden talep ettiği nedir? Yalnızca gerekli olanı, belki de daha azını. Onların emeği sayesinde zenginleşirken, en azından onları kendi merhametinizden kurtarın." (Ateşi Çalmak 4)
  • Mahkemeler, bir toplumsal düzenin en gerçekçi aynalarıdır. (Ateşi Çalmak 4)
  • "Burjuvazi bizi kullandı. Kendi çıkarları için bize devrim yaptırdı. Ama buraya kadar! Şimdi biz kendi devrimimizi yapacağız!" (Ateşi Çalmak 1)
  • ''..'Kapital'in ilk cildi insanlarda büyük hayretler uyandırmış, okuyanı adeta fethederek kendi yolunu açmıştı. Bir devir başlatan, bir çığır açan tüm kitapların, yazgıları karmaşık ve alışılmadıktır. Yakılsalar, yok edilseler bile onlar küllerinden yeniden doğmuşlar ve yüzyıllar sonra kendi zafer yürüyüşlerini gerçekleştirmişlerdir. Bunları yazanlar afaroz edildiler, haksız yere yerildiler, ancak bu kitaplar insanları mutlu ederek ve onların ruhunu zenginleştirerek yazarlarını yeniden dirilttiler ve yeni bir yaşama başladılar. Görmezden gelindiler ve suskunlukla yok edilmeye çalışıldılar. Ama onlar bir fırtına gibi daha da güçlü bir şekilde tüm yeryüzüne yayıldılar, her eve girdiler. Dahice düşünceler ve duyguların ifadesi olan bu kitaplar hiç değişmeksizin er ya da geç gereksinim duyanlara ulaştı ve insanların mutluluğu ve iyiliği için hizmet ettiler. Hiç kimse 'Kapital'i zafere giden yoldan alıkoyamazdı, çünkü dahice olan, ölümsüzdür.'' (Ateşi Çalmak 4)
  • “Toplum içerisindeki konumumuz, biz ayırdına varmadan çok önce belirlenir.” (Ateşi Çalmak 1)
  • "Tek yaşamsal doğrunun sadece bir avuç insanın değil bütün insanların mutluluğu olduğu tartışılmaz gerçeğini ne zaman ve nasıl anlayacaklar? (Ateşi Çalmak 2)
  • Maddi hayatın üretim tarzı genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlıklarını belirleyen, bilinçleri değildir; tam tersine bilinçlerini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır. (Ateşi Çalmak 3)
  • Aydın bir kız, şeytanın yılana dönüşmesi ve cehennem azabı gibi hikayelere kolay kolay inanmazdı.. (Fransız Devriminde Kadınlar)
  • "Kitapta da yazdığı gibi, ne verdiğin değil, nasıl verdiğin önemlidir. Bay Lasalle'nin sağ eli, sol elinin ne yaptığını çok iyi biliyor." (Ateşi Çalmak 2)
  • İradesi bazen bir yelken gibi kabarıyor, bazen de bir balon gibi sönüyordu. (Ateşi Çalmak 2)
  • (…) ama Engels yarı uyur halde bile düşünmeyi sürdürüyordu. Goethe’nin sözlerini hatırlıyordu: Zenginliğinizi yitirmekle fazla bir şey yitirmezsiniz, Şerefinizi yitirmekle çok şeyi yitirirsiniz, Cesaretinizi yitirmekle ise her şeyi yitirirsiniz, Engels tüm yaşamı boyunca cesur olmuştu ve ölümü de öyle karşıladı. (Ateşi Çalmak 5)
  • Değerli dostum, sen cehaletin ayrıcalıklı sınıfın elinde ustaca kullandığı bir silah olduğunu göz ardı ediyorsun. Prometheus için, ateşi tanrılardan çalıp insanlığa vermek o kadar da kolay olmamış. (Ateşi Çalmak 2)
  • Ölüm, bireysellikleri ortadan kaldırıyor. (Ateşi Çalmak 3)
  • Yıllar geçtikçe biriken deney ve düşüncelerin özel bir güzelliği var. Bu da bir tür sermaye. (Ateşi Çalmak 3)
  • "Erkekler, kaderimizi belirleyen sanatımızı elimizden almasın istiyoruz. Yiyeceğimizi kazanmak için iğnemizi ipliğimizi bırakın bize." (Fransız Devriminde Kadınlar)
  • Kitaplar, müzik, doğa... dü­şüncelerinin ve düşlerinin ateşinde yanmasını engelliyordu. (Ateşi Çalmak 5)
  • "Her devrim, eski toplumu yıktığı için sosyal; eski rejimi devirdiği için politik bir devrimdir," diye yazdı Marx. (Ateşi Çalmak 2)
  • Kadınların yüzleri adeta sayısız kozmetik ürünün reklam panosuydu... (Ateşi Çalmak 3)
  • "O büyük bir teorisyen" diye düşündü Bakunin; Marx'ın yüzünü gözünün önüne getirerek. (Ateşi Çalmak 2)
  • Yeniden Plutarkhos'u okuyor, Voltaire ve Rousseau'dan alıntılar yapıyor, hizmetçilere kendisine 'yurttaş' diye seslenmelerini emrediyordu. (Fransız Devriminde Kadınlar)

Yorum Yaz