tatlidede

Emanet Hikayeler - Necip Tosun Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Emanet Hikayeler kimin eseri? Emanet Hikayeler kitabının yazarı kimdir? Emanet Hikayeler konusu ve anafikri nedir? Emanet Hikayeler kitabı ne anlatıyor? Emanet Hikayeler PDF indirme linki var mı? Emanet Hikayeler kitabının yazarı Necip Tosun kimdir? İşte Emanet Hikayeler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 05.02.2023 04:00
Emanet Hikayeler - Necip Tosun Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Necip Tosun

Yayın Evi: Dedalus Yayınevi

İSBN: 9786059203487

Sayfa Sayısı: 176

Emanet Hikayeler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Emanet Hikâyeler, her biri öykücülüğümüzün önemli durakları olan öykücülerin sembolik olarak emanet ettiği hikâyelerin, Necip Tosun’un yorumu, üslubu ve bakış açısıyla yazdığı öykülerden oluşuyor. Öyküler bu yanıyla hikâyelerin, konuların, durumların her anlatıcıyla birlikte değişeceğini, bir nakşa şeye dönüşebileceğini örnekler. Yazmanın başlı başına büyülü bir yolculuk, yaratma coşkusu ve şaşırtıcı keşifler olduğuna işaret eden öyküler her karakterin, yeni ve biricik olacağını ortaya koyuyor. Necip Tosun’un öykülerinde, her şeye bir “hikâye” olarak bakan durmaksızın hikayeler devşirip kurgulamaya çalışan bir anlatıcı etrafında oluşturulan, yazıyı hayatla yüzleşmenin bir aracı yapan güç var. Edebiyatı hayatın içine sokup kurgu ve gerçeği karşılaştırarak, hayatı yazınsal düzlemle, edebiyatı yaşamsal alanlarla test ediyor ve gerçeğin yazıya aktarılırken nasıl doğal halinden kopup başka bir biçime dönüştüğünü gündeme getiriyor. Bu öyküler, insanın asıl anlatıcısını bulmadan hikâyesinin de bir anlamı olmayacağı gerçeğinden hareketle, hikâyelerini akışkanlık, şiirsellik ve yoğunlukla dile getirirken, gerçek anlatıcısının kendisinin olduğunun da bir ispatı.

(Tanıtım Bülteninden)

Emanet Hikayeler Alıntıları - Sözleri

  • Susan her insan mutlaka müthiş bir konuşma isteği ile doludur sadece muhatabını bulamamıştır.
  • Oysa insan bir hayat boyu biriktirdiklerini döke döke ölür.
  • Beklentilerle geçen ömür ne kadar uzun sürüyordu Albayım
  • Hayatta her şey cesurluk, erdem, zarafet kantarına vuracak sandım. Aldandım
  • Şehir zaten nedir ki, insanın keşfettiği en büyük, en kalabalık yalnızlık.
  • İnsan işte, bu delik deşik olmuş hayatta sanki hiç yokmuş gibi yeni, daha ağır bir dert edinir.
  • İnsan sadece kendine çarpınca uyanır
  • Her hayat eklenecek hiçbir şeyin kalmayacağı temiz bir son ister.
  • Meğerse sesim boşluğun sesiymiş...
  • Biz yazdıktan sonra işe yarayacak bu yaralar...

Emanet Hikayeler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Necip Tosun'dan Okurlarına Emanet Hikâyeler.: Selamaleyküm, dostlar. Necip Tosun’dan Okurlara Emanet Hikâyeler var. Türk öykülerinden 13 hikayenin farklı bir yorumu ve hikayesini yazmış. Emanet Hikâyeler, öykücü, eleştirmen; Necip Tosun’un kaleminden çıkan on üç hikâyeden oluşan bir kitaptır. Aslında on üç durak desek, yeridir. Tosun; güneşin ışığından, yağmurun ıslaklığından, rüzgârın serinliğinden, kışın soğuğundan aldığı havasıyla Anadolu’ya farklı zamanlarda rotasını çizer. Bu rotada Tosun’un on üç hikâyeciden aldığı, on üç hikâyeyi emanet alır. Kendisinden emanet hikâyelere; biçim, kuram tane tane işledi. Bilinmişin ötesine gitmeye çalışıldı. Böylece farklılığı yakaladı, desek yerinde olacak bir cümle olur. Güçlü bir niyetle yola çıkan Tosun, okurlarını bu yolculukta yoldaş olmalarını istemektedir. Keza okur bu yolculukta on üç durağı gezecekler. On Üç Durak Birinci durak, iki yüreğin bir ses olup muhabbetle cay içtikleri bir tablodur. “Dağların Çağrısı” başlığıyla selamlar. Tosun, okura Tanpınar’dan; zaman, müzik ve rüya ile bütünleşen udi karakterinin hikâyesini hatırlatır. İki kişinin konuşmasıyla başlayan, ikisinin iç âlemlerinde hemhal oldukları şöyle: “İnsanın kendinden kaçarken öteki kendine çarpması ve kendine çarpınca uyanması.” Diye açıklar. İki kişinin bir birine nasıl gönül aynası olduğunu, eminim bunu okur da fark edecektir. Gönüldaşlığın, dostluğun hikâyesidir. İkinci durak, “Yorgun Irmak” Mustafa Kutlu’yu bize hatırlatır. Dahası ailesini yıllardır ihmal eden, bütün dünyasını evindeki bir bahçeden, ağaçlardan ibaret gören yaşlı bir adamla ve babasına sitem eden bir oğlun hikâyesidir. Bahçede ırmak olan ve tamamlanmış bir ömrün yorgunluğunun resmedilmiş halidir, Kutlu’nun kaleminden doğa aşığı olan, o yaşlı adam. Üçüncü durak, “Boşluğun Sesi” ile Oğuz Atay’ın araftaki derin sesidir. Atay, hep Albayım, diye seslendi. Yani bize seslendi. Kaleme aldığı sesini, herkese ulaşacak, kalplere değecek zannetti. Sesini okullarda, evlerde, otobüslerde Doğu’da ve Batı’da yankılanacağını zannetti. Acılara, haksızlıklara, kaoslara çare olacak, yaraları saracak, âşıklara dil, yoksullara ekmek, zenginlere merhamet olacak, zalimleri utandıracak, ezilenlere güç vereceğini zannetti. Atay bu beklentilerle yıllarca yazdı yazdı. Ama olmadı. Atay’ın sesini kimse duymadı. Tosun, bu hikâyesiyle bir dirhem Atay’ın sesi olmaya çalıştığını, okurlar bu kitapta görecekler. Dördüncü durak, Tosun “Körebe” hikâyesiyle Adalet Ağaoğlu’nun hikâyesini farklı bir boyuta taşır. Dayı ile yeğenin konuşmaları vardır. Yeğen yani genç bir kız taşrada yalnız, hayatın kıyısında dayısının onun duygularına tercüman olduğunu göreceğiz. Beşinci durak, Hulki Aktunç’un “Hayata Düşmek” hikâyesidir. İntiharın eşiğine gelmiş, bir işçinin hikâyesi anlatılır. Altıncı durak, sokaklarda alışık olduğunuz yoksul, kimsesiz iki gözyaşı damlası akıtan bir çocuğun hikâyesidir. Orhan Kemal’in “İki Damla” hikâyesinin farklı bir üslubudur. Yedinci durak, Bilge Karasu’nun “Teneffüs” hikâyesidir. “Bir, iki, üç, dört...” diye başlayan ve devam eden kelimelerle Karasu’nun kendi hayat hikâyesini anlattığı bir hikâyedir. Sekizinci durak, Rasim Özdenören’in “Sur Nefesi” hikâyesidir. Kaybolmuş, bastırılmış, her şeyi çözecek kurtuluş sesi bekleyen bir kahramanı anlatır. Bu ses, kıyametin sesidir yani sur nefesidir. Hikâyede kıyamet korkusuyla yaşayan ve bu korkuyla ölen bir kahraman anlatılır. Dokuzuncu durak, “Şehrin Sesleri” hikâyesinde İstanbul’un sesi anlatılır. İstanbul’un bir gezginin bakış acısıyla anlatılır. Sait Faik’in bu hikâyesi ile İstanbul’u okura resmeder. İstanbul gezilir, görülür ve yazılır. Onuncu durak, bir tatil kasabasında Küçük Berivan adında, altı yaşında yüzünün yarısı yanık bir kız çocuğunun varlığından haberdar eder, bu hikâyesinde Ferit Edgü. Koca bir adam ile küçük bir kızın yarım günlük bir vakitte yaşadıklarını anlatır. Yoksul ama yüreği zengin, babasız ama onurlu, yüzünde tatlı bir gülümseme ile Küçük Berivan’ın hikâyesi anlatılır. On birinci durak, Kemal Tahir durağıdır. Hikâyenin sayfalarında Cem Sultan’ın hikâyesi vardır. Cem Sultan’a zehir verilmiş, bu kâfir ilinde... Bana hekim değil, dua lazım diyen inancın ülkesinde bir sultan. Osmanlı ülkesinde sultan olmayacak ama kalbin/inancın ülkesinde bir sultan olacaktır. “Cem Zehiri” hikâyesini bir zamanlar yazan Kemal Tahir, Necip Tosun’un kaleminden tekrardan farklı bir rota ile yazıldı. Bir inançlı sultana vefa olacak. On ikinci durak, “Bahar ve Kelebekler” hikâyesidir. Balkan Savaşları’nın akabinde yaşanan büyük göç ve seferberliğin hikâyesidir. Ömer Seyfettin; Balkan Savaşları’nda savaşan, Yunan’lara esir olan, bir Balkan gazisidir. İlk hikâyelerini Selanik’te sürgün hayatında yazmaya başladı. “Bahar ve Kelebekler” hikâyesin de Balkanları kaybetme acısını yaşayan, bir seyyahın gözüyle yaşadıklarını anlatır. Son durak, on üçüncü duraktır. “Bir Hikâye Kalır Geriye Her Şeyden” sonların, ayrılıkların, biten dostlukların hikâyesini anlatır, Selim İleri. Geriye kalan; biriktirerek değil, silerek yol alıyordu insan, diye yazar kitapta. Okurun merakına bir veciz çiziyor, Selim İleri. Sonra her şey kendi mazeretini üreterek bitiyor, bir hayat bir kadere düşüyor ve kendi acısıyla kardeş oluyordu. Sonra bir hikâye kalıyordu geriye her şeyden. Diye biter, “Emanet Hikâyeler”. Uzun bir yolculuktan sonra tamamlanan on üç duraktan sonra emanet alınan hikâyeler, emanetçilere verilir. Yani heybesinden okura; gönül zenginliklerine güzellik, ağız tatlarına dil tatlılığı vererek, emanet edilmiş hikâyeler verir, Necip Tosun. Necip TOSUN, Emanet Hikayeler, Dedalus Yay., İstanbul, Mart. Yunus ÖZDEMİR. Saygılar... (Yunus Özdemir)

Emanet Hikayeleri - Necip Tosun: . . . Hayatta kaybedenlerin, hür iradesini kullanarak kaybedenlerin Necip Tosun'a emanet ettiği hikayeleri yine Necip Tosun'un o akıcı, boğmayan duru anlatımıyla okumak için buyrun efendim size "EMANET HİKAYELER". Kim bu seçerek kaybedenler derseniz işte şunlar: Bir Cem Sultan, saniyelerin farkına varmış yüzen bir adam, Taşra'da bir memur, Ümitsizliğe düşmüş bir yeğen hem de öykücünün yeğeni, Dünyaya bir meyve bahçesiyle eser vermiş yine bu bahçede düşüp yaralanan bir baba, Engelli olup simit satarak zar zor geçinen ve kızı da engelli doğduğu için kızını Çocuk Esirgeme'ye vermeye çalışan bir Baba. Aklıma şimdilik bunlar geldi. Bu kitaptan kaybedenlerin hikayelerini öğrendiğimiz kadar başka başka hikayecileri ve onların hikaye eserlerini de öğreniyoruz. İsmet Özel' den mi duymuştum ne şöyle bir söz vardı: "İyi kitap başka kitaplara kapı aralar." Hah tam olarak öyle bir kitap. Fazla uzatmadan kitapta kaybedenlerin en afillisinden, Cem Sultan'ın hikayesinden bir paragraf alıntı yapayım. "Ben firari Cem, vatanından kovulmuş, kan kokusu, ağabey katli korkusu hep peşimden geldi, gece uykularımda, gündüz namazda, yolculukta ve hastalıkta, yemekte zehir, yolda ok olarak geldi, güneş çarpması, yağlı urgan, yıldız düşmesi, çadır yakması olarak geldi, yemekte zehir, çadırda karaltı, hançer de ışıltı olarak peşimdeydi, casuslar, mektupçular, kılıcımı getiren hizmetçiler, lalam, kalleşliğin sonu yok... Ah Bayezid benden sultanlığı çaldın, babam Sultan Mehmet Han'ın vasiyetine ihanet ettin. Ben yaşadıkça huzur bulamadım ama sen de benden daha mutsuz oldun..." Kitaptan birkaç güzel söz de yazayım ve bitireyim "İyi dinlerseniz, şehir, derinden derine kendi hikayesini anlatır" "Sessizlikte herkes aynı anda konuşabilir" "Kader budur, insanın kendi hikayesinin dinleyicisi olması..." Dahası için keyif verici okumalar dilerim (Yakup Tamavcı)

Necip Tosun emanetçi olduğumuz bu fani dünya da bize Emanet Hikayeler’ini sundu. Mütevazi bir halde kendini ve hikayelerini kenara koyan Tosun,çeşitli yazarların hikayelerini,kitaplarını,eserlerini satır aralarına nakış gibi işleyip bizlere sunuyor. Özellikle yazmak isteyenler için yardımcı olabilecek yol gösterici mükemmel bir eser. Teşekkürler Necip TOSUN (Miraç Şentürk)

Emanet Hikayeler PDF indirme linki var mı?

Necip Tosun - Emanet Hikayeler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Emanet Hikayeler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Necip Tosun Kimdir?

Necip Tosun, 1960 Kırıkkale doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini Kırıkkale’de tamamladı. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesini bitirdi. 1988 yılından beri bir kamu kurumunda görev yapıyor. Ankara’da yaşıyor, evli ve iki çocuk babası. İlk öyküsü “Yangın” 1983 yılında Aylık Dergi’de yayımlandı. Öykü, eleştiri ve sinema yazıları, Mavera, Dergâh, Eşik Cini, Hece, Heceöykü, Karagöz ve Kitap-lık dergilerinde yayımlandı. Otuzüçüncü Peron adlı öykü kitabıyla 2005 Türkiye Yazarlar Birliği “hikâye”, Modern Öykü Kuramı kitabıyla 2011 yılı “edebî eleştiri” ödülünü aldı. Hâlen Hece ve Heceöykü dergilerinde yazmayı sürdürüyor. Yapıtları: Öykü: Küller ve Uçurumlar (Hece, Ankara, 1998); Otuzüçüncü Peron (Hece, Ankara, 2005); Ansızın Hayat (Hece, Ankara, 2014); Deneme: Hayat ve Öykü (Hece, Ankara, 1999); İnceleme: Türk Öykücülüğünde Rasim Özdenören (İz Yayıncılık, İstanbul, 1996); Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu (Dergâh Yayınları, İstanbul, 2004); Film Defteri (Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005), Modern Öykü Kuramı (Hece, Ankara, 2011), Öykümüzün Kırk Kapısı (Hece, Ankara, 2013).

Necip Tosun Kitapları - Eserleri

  • Emanet Hikayeler
  • Otuzüçüncü Peron
  • Ansızın Hayat
  • Küller ve Uçurumlar
  • Edebiyat Atlası
  • Modern Öykü Kuramı
  • Doğu'nun Hikaye Kuramı
  • Öykümüzün Sınır Taşları
  • Günümüz Öyküsü
  • Gidilmemiş Yerlerin Türküsü
  • Öyküyü Sanat Yapanlar
  • Öykümüzün Kırk Kapısı
  • Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu
  • Türk Öykücülüğünde Rasim Özdenören
  • Hayat ve Öykü
  • Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu
  • Film Defteri

Necip Tosun Alıntıları - Sözleri

  • "Hikaye sonunu size bırakıyor, Sonra, diyorsunuz, Peki sonra ne oldu? Ne yapacaksın sonra ne olduğunu? Sana ne! Diye tersliyor hikaye; hatta belki, Sonunu ben bilmiyorum, ya sen biliyor musun? Diye dalgasını geçiyor. Ya da; Peki, sence ne oldu sonra? Diye bir karşısoru soruyor. Ya da omuz silkerek: Hepsi bu kadar, diyor. Kusura bakma ama, hepsi bu kadar! Tıpkı hayat gibi! Hayatta da daha fazlası yok ki!" (Hayat ve Öykü)
  • "İyi öyküler daha girişte atmosferini kurar, okurun ruhunu yakalar. Okur ilk cümlelerde öyküyü okuma gerekçesini bulur " (Modern Öykü Kuramı)
  • Son bir gayretle, "Niçin?" diye sordu "Ne oldu şehre?" Gözlüklü adam devam etti: "Çünkü rüyalarını yitirdi insanlar. Onlar da rüyası bedenleri terk ettiler." (Otuzüçüncü Peron)
  • Mustafa Kutlu iyilik, güzellik, merhamet peşinde bir öykü dünyası yaratırken hakikati en duru, en yalın, en sade hâliyle öyküde görünür kılmaya çalışmıştır. Dünyayı güzelleştirmek için iyilikleri yaygınlaştırmaya çalışan derviş bir hikâyecidir o. (Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu)
  • Hayat böyle işte; birden hiç beklemediğin bir anda elin yaranın kabuğuna değer, kanar, kanarsın.. (Ansızın Hayat)
  • "Bekliyor, ama neyi beklediğini bilmiyordu. Yalnızca yalnızlığını, bir de içine işleyen soğuğu ve yüreğin olduğu yerde daha büyük bir ağırlığı duyuyordu." (Öyküyü Sanat Yapanlar)
  • Yaralayan, ömür boyu yaralanmıştır.. (Gidilmemiş Yerlerin Türküsü)
  • Gitmek bir anlamda tükenmek, yok olmaktır. (Günümüz Öyküsü)
  • "Yaşamaktan zevk alanları severim ben. Yaşamalı bu dünyada." (Öykümüzün Kırk Kapısı)
  • "Kahrolsun edebiyata kıymet vermeyenler ! Yaşasın onu kendine meslek edinenler." (Doğu'nun Hikaye Kuramı)
  • Yazar, karakterinin gerçek olmasını istiyorsa kendi planlarından vazgeçip onun özerkliğine saygı duymalıdır. (Modern Öykü Kuramı)
  • Gece kalkmalıyım, örtmeliyim üstünü şehrin. Uyanıyorum, ölü taşlar akıyor içime. (Küller ve Uçurumlar)
  • "Hikayenizi beğendik, ama ne demek istediniz bu hikayeyle? diye soruyorlar. Cevap şu: Hiçbir şey demek istemedim. Anlatmak istediğim, sadece hikayenin kendisiydi." (Hayat ve Öykü)
  • Burada bütün mevsimler aynıydı; elleri üşütürdü. (Ansızın Hayat)
  • "Ben o odada bir türlü sesimi bulamadım." (Öykümüzün Kırk Kapısı)
  • Şehir zaten nedir ki, insanın keşfettiği en büyük, en kalabalık yalnızlık. (Emanet Hikayeler)
  • Ama dünyanın düzeni böyle kurulmuş, hikâyeyi yaşayan başka, anlatan başka. (Ansızın Hayat)
  • Her şey geçip gidiyor, insan yaşadığı her şeyi bir gün kaybediyorsa, o vakit tüm bu anların yaşanmış ya da yaşanmamış olmasının, gerçek ya da hayal olmasının ne önemi var? (Öykümüzün Sınır Taşları)
  • Meğerse sesim boşluğun sesiymiş... (Emanet Hikayeler)
  • "Yaşanmadan da ölünmez ki! " (Öykümüzün Sınır Taşları)

Yorum Yaz