matesis
dedas

Son Mutluluk - Knut Hamsun Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Son Mutluluk kimin eseri? Son Mutluluk kitabının yazarı kimdir? Son Mutluluk konusu ve anafikri nedir? Son Mutluluk kitabı ne anlatıyor? Son Mutluluk kitabının yazarı Knut Hamsun kimdir? İşte Son Mutluluk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 05.02.2022 00:37
Son Mutluluk - Knut Hamsun Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Knut Hamsun

Çevirmen: Behçet Necatigil

Yayın Evi: Antik Yayınları

İSBN: 9753626582

Sayfa Sayısı: 208

Son Mutluluk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Göçebe, üç bölümlük büyük romana yazarın verdiği genel isimdir. Sonbahar Yıldızlan Altında 1906 da. Hüzünlü Havalar 1909'da, Son Mutluluk 1912'de yazıldı. Hamsun'un asıl adı olan Knud Pedersen'in ağzından anlatılır olaylar. Artık büyük şehirlerden bezmiş: iç sıkıntılarını kırlarda, ormanlarda, şehirden uzak yerlerde dağıtmaya çalışan, kayıp gençliği peşinde avare, orta yaşlı bir hülya adamıdır kahraman. Şehir gürültüsü ve uygarlığından kaçarak tabiatın bağrında, yıldızların altında ruhuna sükûn ve şifa arayan, kanının çağıltısını kırların soluğunda yatıştırmak isteyen, şair ruhlu birisi...

Son Mutluluk Alıntıları - Sözleri

  • İnsanoğlu, ah ey insanoğlu, sen bir fareden daha biçaresin!
  • Ama işte şimdi yanıldın! Senin anlamadığın bir yaşamak bu! Yerin yurdun şehirde senin, evet ve sen onu biblolarla, resimler ve kitaplarla donatmışsın; senin karın, hizmetçilerin, yüz türlü masrafın var ve uyanıkken ve uykuda eşyalarla, olaylarla cenkleşmektesin, hiçbir zaman senin başın dinç değil. Benimki dinç! Fikir ve zekâ ürünlerin, kitaplar, sanat eserleri, gazeteler senin olsun! Kahveler, gazinolar ve her zaman bana dokunan viskin senin olsun! Ben burada ormanları dolanıyorum ve çok iyiyim. Zekice sorular sormaya kalkar da beni çıkmaza sokmak istersen vereceğim cevap belki ancak şu olur: "Her şeyin başı Allah ve insanlar bu sonsuz evrende yalnız ve yalnız noktacıklar ve lifçiklerdir, buna emin ol!" Hoş, sen de o kadar ileri gitmedin ya; gitsen de sorsan: "Nedir sonsuzluk?" ben de aynı yere erişir ve cevap verirdim: "Sonsuzluk, sadece yaratılmamış zamandır, yaratılmamış zaman tamamen!" Küçük dost! Gel buraya, gelirsen cebimden bir ayna çıkarır, yüzüne bir gün ışığı düşürür ve aydınlatırım seni, küçük dost!
  • "Beni götür daha iyi!" demişti Matmazel Torsen ve gitmişlerdi. Simdi yandaki binaların arkasında, şimdi o kocaman iki hatmi ağacının gerisindedirler. Bayan Brede görmesin diye hızlı hızlı yürümektedirler, şimdi görünmez olmuşlardır. Bir kapı, ardına kadar açık, ama nereye gidiliyordu bu kapıdan? Ben Matmazel Torsen'de hiçbir hoş taraf görmüyordum, yalnız heyecan. Gramer öğrenmişti, ama içi boş bir zarftı işte. Varlığı tam beslenememiş, cılız kalmıştı. Bir kız evlenmeliydi, bir erkeğin karısı olmalıydı. Ana olmalıydı; nimetlerin, mutluluğun kendisi olmalıydı. Sırf bir başkasının olmasın diye bir hazzı çekip kendine almak neye yarar, o haz ki çok büyük ve güzeldir! Bir köpek, gözleri bir kemikte bekler. Bir başka köpek yaklaştı mi ansızın açlığı deşilir sanki; kemiği yakalar, un ufak eder, sırf öteki geldi diye.
  • Dünyanın şiire ihtiyacı yok, dünya henüz söylenmemiş şiirlere muhtaç.
  • Bilseydi ki ben, torbaların üstüne onu da yükleyebilirdim! Ben de olmayan şey güç değil! Ama ben gece gündüz hastaların en kepazesini taşıyorum sırtımda; kurşun gibi ağır bu hastalık. Eh, bazıları da aptallığın yükü altında inler, o daha mı iyi sanki? Herkesin derdi ayrı...
  • Faziletler gibi rezaletler de bir çember çizer adeta, diye düşünmeye başlıyorum ansızın. Eski tas, eski hamam. Her şey dönüp dönüp geliyor, tekrarlanıyor. Romalılar dünyaya hükmettiler, evet, öyle güçlü, öyle yenilmezdiler! Bir iki kötü huyları vardı, istediklerini yapabiliyorlardı; oğlanlarla, hayvanlarla zevk etmeye kalktılar, sonra bir gün bunun cezasını çektiler, torunları orada burada savaşlar kaybettiler. Bunların torunları tekrar oturdular ve geriye baktılar. Çemberin iki ucu birleşmişti. Kimse dünyaya Romalılardan daha az hükmetmemiştir.
  • Evet, kendime özgü bir yazarlığım oldu; çoğundan daha iyi bir yazarlık; bunu iyi biliyorum. Ama bunda benim fazla bir başarım yok, çünkü ben doğuştan yetenekliyim bu işe. Böyle bu. Aksini de denedim fark etmedi; kendi kendime düşündüm yani: Bunu bir başkası söylemiş olsaydı! Eh, başkaları da zaman zaman herhalde söylediler bunu, ama bana bir etkisi olmadı. Ben daha ileri gittim, kendimi başkalarının edebî küçültmelerine, bile bile hedef ettim, ama bunun bana bir zararı olmadı. Şu halde yaptığımdan eminim ben. Buna karşılık, yaşayışım, bana önemli bir őz kazandırdı. Bu öze saygı gösterilmesini istemek hakkım şüphesiz, çünkü onun elde edilmesine benim de epey emeğim geçti. Beni değersiz bir adam yapıp çıkmalarında sahtekârlık var tabii. Ama bizde bir öz bulunuyorsa bu yutturmacaya da katlanabiliriz.
  • Gelişme çağında bu dört duvar arasındaki okul hayatı bizi birçok bakımdan bozmuştu ama yine de cesaretimizi kaybetmek, hiçbir tecrübeden yılmak istemedik. Birkaçımız perişan oldu, birçoğumuz evlendi, fakat bu şartlar altında tabii, yuvalarını çekip çeviremediler, hüsrana uğradılar; bir kısmı Amerikalarda heder oldu. Ama şüphesiz hepsi hâlâ gururludur; öğrendikleri dilbilgileri, verdikleri imtihanlarla böbürlenirler. Ellerinde bir bu kalmıştır. Ne sevinç, ne sağlık, ne iffet, fakat olgunluk imtihanı... Allah’ım!"
  • Gün bitti. Her şey iyiydi, canımı sıkacak hiçbir şey olmadı.Çevremdeki büyük sessizlikte. yetişkin, göçebe tek insanım ben. Bununla büyüyor, daha bir önem kazanıyor, gittikçe yaklaşıyorum Allah’a. İçimde tavlanan demirlerin de rahatı, sanırım iyidir; çünkü Tanrı, kendine yakın olanlara inayetini ihsan eder.
  • Belli bir yeri özlemişliğim yok, işte yalnız bir özlem var içimde.
  • İnsanların aptallıklarını işittikçe başka bir şey yapamıyor, başımı sallayıp gidiyorum sadece. Ayağım hep doğruluk; hakkaniyet zemini üzerinde olsun istiyordum.
  • Çünkü Tanrı, kendine yakın olanlara inayetini ihsan eder.

Son Mutluluk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Son mutluluk, yazarın bir nevi hayat ve kadın hakkındaki düşünceleriyle ilintili olarak ele alınmış önemli bulduğu yerleri aktarmıştır. Bu kitabın genel konusu insanların ne kadar eğitim alırsa alsın, kendilerini insan olarak yetiştirmesi gerektiğini ve bu okumadan da anlaşılacağı üzere hayatı yaşamak İçin hayatı okumanın gerekliliğini ve hatanın tecrübe edilmesine gerek olmadığını belirtmek istemesidir. (ByMurad)

İşte öyle bir şey işte böyle bir huzur işte öyle bir mutluluk gidiyorum gündüz gece tadında. İhtiyarlayinca okuyun. Belki bir anlam ifade eder. Yada ruhunuz huzur bulmak istiyorsa... Yoksa fevkalade bir sanat eseri değil. Eh işte (Ali Osman Sarı)

"Sen, bunları okuyan sen, bir şey duymuyorsun herhalde ama şuracığa oturmuş, bunları yazan ben, ormanda bir patikayı hatırlarken bir çeşit mutluluk duyuyorum. Bir çocuğa rastlamışım sanki. " (kitaplıkta hayat)

Kitabın Yazarı Knut Hamsun Kimdir?

Norveçli yazar ve 1920 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi.

Knud Pedersen (sonradan Knut Hamsun adını almıştır), Norveç'in kuzeyinde Gudbrandsdal sınırları içinde Lom kasabasında doğmuştur. Bir terzi olan babası, kalabalık ailesini alarak, daha kuzeye, Hamsund, Hamaröy kasabasına göç etti. Yazarlıkta kullandığı Hamsun adını, babasının 1863’te yerleştiği Hamsund köyünden aldı. Çocukluğu ve genç­liği kır­­sal bölgede geçti. Hemen hemen hiç resmî eğitim gör­medi.

Sekiz yaşında iken dayısının isteği üzerine annesiyle babası onu bir rahibin eğitimine verdiler. On dört yaşında, doğduğu kasabaya gidip orada bir tüccar yanında tezgahtarlık yaptı. Bir yıl sonra da Tranöy`de daha büyük bir tüccar yanında kalfalığa başladı. Tüccarın kızına aşık oldu fakat tüccar iflas edince ayrılmak zorunda kaldı. Bu sıralarda "Esrarengiz Adam" adında küçük bir aşk romanı yazdı. Bu roman, gezginlik yıllarında tanıştığı bir kitapçı tarafından bastırıldı. Buradan ayrılınca bir iki arkadaşıyla birlikte ucuz eşyalar satmaya başladılar. Kibrit, mum gibi şeyler satıyorlardı. Daha sonra ayrıldılar. Arkadaşı güneye, Knut kuzeye gitti.

İş bulamayınca zanaat öğrenmek amacıyla bir ayakkabıcının yanına gitti.

Bir yıl sonra daha büyük, epik bir eser kaleme aldı. Henrik Ibsen'i okumuştu, onun etkisi altında bulunuyordu. "Bir Karşılaşma" adındaki bu kitabını da, Bodö'de bir kitapçı yayımladı. Daha sonra bir aşk hikâyesi daha yazdı.

Kitaplarını okuyan ailesi artık bir iş bulmanın zamanı geldi diyerek onu bir bucak müdürünün yanına yardımcı olarak verdi. Bu bucak müdürünün pek çok kitabı vardı. Björnson'un toplu eserlerini okumasına izin verilmişti. Knut bu heyecanla kitaplara sarıldı ve gözlerini bozana kadar okudu.

Bu kitapların etkisiyle Knut bir kitap daha yazdı fakat yayıncılar basmaya yanaşmadılar. Knut'un bu kitapları bir yayınevinin desteği olmadan basabilmesi için bir zenginin desteği gerekiyordu.

Aradığı kişiyi buldu. Erasmus Zahl adında bir tüccardı bu. Çok gence yardım etmişti. Knut ona yazar olmak istediğini söyledi. Son yazdığım hikâye diye başka bir yazarı verdi. Tüccar kâğıtlara değil yüzüne baktı Knut'un. Genç Hamsun tüccardan çıkarken cebine bin kron indirmişti bile.

"Frida" adında bir köy hikâyesi ve şiirler yazmaya başladı.

Hikayesini tamamlayınca bir vapur bileti alarak Kopenhaga gitti. Bir kitapçıya, sonra da Norveçli bir şaire eserlerini kabul ettirme çabaları boşa çıkınca Oslo'ya döndü. Sonra göçebe olarak uzun bir yolculuğa çıktı.

Parası tükenen Hamsun tekrar aynı tüccarın yolunu tuttu. Tüccar yardımını esirgemedi. Makaleler, hikâyeler yazıyor bunları satmaya çalışıyordu. Parası tekrar tükenince aç kaldı ve bunu romanlaştırdı. Açlık romanı şöhretinin ilk basamağı oldu.

Bu sıkıntılar içerisindeyken, yol yapımında iş buldu. Kum ocağında kâtiplik edecek, çekilen kumların hesabını tutacaktı. Zor değildi bu iş. Çalışma ve dinlenme saatlerinde bol bol kitap okuyordu. Müsveddelere şiirler, makaleler karalıyordu. Zamanla bir hatip gibi konuşabildiğini keşfetti işçilerle sohbet ederken. Tanıştığı bir rahip ona konferans vermesini tavsiye etti. Bunun üzerine Gjövik şehrinde bir salon kiralandı. Konferans edebiyat alanında olacaktı.

Konferansı dinlemeye sadece altı kişi geldi. Altı kişiden biri olan bir yazı işleri müdürü konferansı beğendi. Çevreye konferansı övdü. Bir sonraki konferansına da sayıları artmıştı. Bu sefer yedi kişiydiler. Anlaşılan bu yörenin edebiyatla ilgilendiği yoktu. Knut evine geri döndü.

Yirmi bir yaşındaydı ama çalışmaktan ziyade yazmak istiyordu. Noelde bir arkadaşı onu çiftliğine davet etti. Arkadaşının annesi Knut'u çok sevdi ve ona bir rahip olmasını öğütledi. Ama Knut'un Amerika'ya gitmek istediğini öğrenince bu aile, Knut'a yol parası dört yüz kron ödünç verdi. O da, hemen İngilizce öğrenmeye koyuldu. Ünlü yazar Björnson'a gidip ondan bir tavsiye mektubu aldı. 1882'de Knut Amerika'ya gitmişti.

Amerika'da Björson'un mektubu bir işe yaramamıştı. Burada kimse onu tanımıyordu. Henry Johnson adında bir öğretmenle ahbap olup ondan İngilizce dersleri aldı. Onun kütüphanesini taradı. Özellikle Mark Twain onu etkilemişti.

Önce Norveççe daha sonra da, İngilizce konferanslar hazırladı. Geceli gündüzlü çalışmalardan sonra Minesota'ya geçti ve orada muhasebe işine başladı.

Arkadaşı Johnson karısıyla bir Avrupa gezisine çıkınca işler Knut'a kaldı. 1884 yazı ile güzü bu şekilde geçti. Bir açık arttırmada yüksek sesle konuşurken göğsünde bir sancı duydu. Öksürük nöbetiyle yere yığıldı. Doktor hızlı ilerleyen verem teşhisi koydu ve ona birkaç aylık ömrü kaldığını söyledi.

Knut birkaç ay hasta yattı. Ölürsem Norveç'te gömüleyim diyerek Norveç'e doğru yolculuğa çıktı. Ne kendisinin ne de dostlarının anlayamadıkları bir şekilde yol süresince kendiliğinden iyileşti. Deniz havası iyi gelmişti.

Norveç'e döndüğünde bir gazete ile anlaştı. Oraya makaleler yollayacak hiç değilse böylece dinlenecekti. Çalışıyor ve yazıyordu. 1885'de Mark Twain ile ilgili bir yazısında imzası Knut Hamsund, bir matbaa hatası yüzünden Knut Hamsun şeklinde basıldı. O da düzeltmeye yanaşmadı. O tarihten itibaren ismi böyle kaldı.

Norveç'te işinden ayrılınca tekrar aç kaldı. Bu açlığa bir yıl katlandı. Daha sonra bir zenginin yardımıyla tekrar Amerika'ya döndü.

Amerika'da tramvaylarda biletçilik yaptı. Biletçilik işini becerememişti. Çünkü durakları aklında tutamıyordu. Kitap okumaya daldığı için yolculara haber vermiyordu. Bu yüzden işinden ayrılıp Kuzey Dakota'ya gidip tarlalarda çalıştı.

1887 sonbaharını kapsayan bu çalışmalarda cebinde biraz parayla Amerika'ya ilk geldiğinde kaldığı yerlere döndü. Artık yazmaya başlayabilirdi.

Bu sürede Danimarka'ya gitti. Yazmaya azimle başladı.

"Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir, Kristiania'da aç gezdiğim günlerdeydi. Tavan arasında uyanık yatıyordum. Alt katta bir saatin altıya vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık; insanlar merdivenleri inip çıkmaya başlamışlardı..." diyordu büyülenmişliğiyle.

Kağıtları üst üste yığıyor sürekli yazıyordu. Ne yazdığını iyi biliyordu. Açlık romanıydı bunlar. Yazdığı kısımları Politiken gazetesi yazı işleri müdürlerinden Edvard Brandes'e götürdü. Brandes bu karşılamayı daha sonra şöyle anlatıyordu: "Ondan daha düşkün bir başka insan pek az görmüşümdür. Düşkünlüğü elbisesinin yırtık pırtık olduğundan değildi. Ya o yüzü!. Çok uzundu müsveddeler. Kendisine geri veriyordum ki, birdenbire kelebek gözlüğü gerisinde gözlerindeki ifadeyi gördüm."

Behçet Necatigil tarafından dilimize çevrilen "Göçebe" adlı kitabını ise elli yaşlarında tamamlamıştır. Üç bölümlük büyük romana yazarın verdiği genel isimdir. İlk kitap "Sonbahar Yıldızları" altında 1906'da, "Hüzünlü Havalar" 1909'da, "Son Mutluluk" 1912'de Göçebe'de toplanmıştır ve yazarın ağzından anlatılmıştır. Bu defa kitabında evliliğin zor temasını işlemeye yönelir.

Hamsun, Göçebe adlı romanıyla 1920’de No­bel Edebiyat Ödülü'nü aldı. 1930’larda ülkesindeki faşist partiye katıldı. İkinci Dünya Sava­­şı’nda Norveç’in işgali sırasında Almanları destek­ledi. Ülkesi Norveç'in işgalinden önce başladığı Nazi taraftarlığını ülkesinin işgali sırasında da devam ettirmesiyle ünü ciddi şekilde lekelenmiştir. 1943 yılında aldığı Nobel ödülünü Goebbels'e göndermiştir. Sa­­­­­­vaştan sonra Nazi taraftarlığı nedeniyle tutuklandı, ancak ileri yaşı do­­layısıyla yalnızca para cezasına çarptırıldı.

Hamsun’un yalın ve çocuksu üslubu incelikle örülmüş bir düzyazı şiirini andırır. Ya­pıtlarında Rus yazarlarının, özel­lik­le de Dostoyevski’nin ruh­­sal yaklaşımı ile Amerikan ede­­biyatının etkilerini taşıyan kara mizahı birleştirmiştir. Ro­­­manlarındaki neşeli hava, in­­­­­sanın çevresini saran boşlu­ğu gizlemekten uzaktır. 20. yüz­­­­yıl ba­şında gelişen yeni-romantizmin edebiyattaki öncüsü olmuş ve romanı aşırı bir doğalcılığa kaymaktan kurtarmıştır. Ya­­­­­­­pıtları ancak ölümünden sonra ilgi görmüştür. Göçebe, Vik­­­­­tor­ya, Pan, Hüzünlü Ha­valar, İstanbul’da İki İskandinav Sey­­yah, Son Mutluluk başlıca yapıtlarıdır.

19 Şubat 1952 yılında doksan iki yaşında banyoda ölü bulundu. Cenazesi yakılmıştır.

Knut Hamsun Kitapları - Eserleri

  • Açlık
  • Dünya Nimeti
  • Pan
  • Rosa
  • Uçarı
  • Victoria

  • Göçebe
  • Hüzünlü Havalar
  • Son Mutluluk
  • Sonbahar Yıldızları Altında
  • İstanbul'da İki İskandinav Seyyah
  • Benoni
  • Gizemler

  • Son Bölüm
  • Nağıllar Diyarında
  • Oğlum Oğlum & Victoria
  • Dünya Nimeti 2. Cilt

Knut Hamsun Alıntıları - Sözleri

  • Böyledir bu: Yaşamak bile başlı başına bir nimettir; hayatın ayrı ayrı bütün mahrumiyetlerini karşılayan, peşin ve bol bir ödemedir yaşamak nimeti. (Göçebe)
  • Üff çekingen insanlar ne zor! Onların yanında her şeyi bizim yapmamız, bizim söylememiz gerek; hiç de yardım etmezler bize. (Açlık)
  • Hakikatı bilmek güç. Bunun nedeni belki de bize hakikatı anlatacak olan Avrupa basınının tek sesliliğidir. İnsan biraz şüpheleniyor doğrusu. Sesini duyurması lazım gelen taraf ta­mamiyle dilsiz. (İstanbul'da İki İskandinav Seyyah)
  • Tatlı sarhoşluğum hala devam ediyordu, dünyanın en kıymetli mektubunu almıştım, onu şuracıkta iç cebimde taşıyordum , o bana yazılmışa. Yazmayınız. Hayır, yazmam, pekala, ama kalkıp gelebilirim. Ve cümlenin sonunda üç nokta bulunuyordu. (Sonbahar Yıldızları Altında)
  • Hayat zevk almaktır! (İstanbul'da İki İskandinav Seyyah)
  • "Mesele ne harflerde, ne de kelimelerde!" "Ya neyde?" "Manasında!" (Benoni)

  • Hayatından hep memnun olabilmesi; üstelik yeni yeni mutluluklar besleyebilmesi için, insanın az çok basit olması gerekir. (Göçebe)
  • " Öyle, şu yeryüzünde avare kimseleriz. Yollar çöller aşar, kâh sürünür kâh yürür ve çiğner geçeriz birbirimizi. Daniel gibi, o da çiğnedi ve çiğnendi." (Son Bölüm)
  • İnsanlar hep aynı telden çalamazlar, bazı teller kopar. Ara sıra sonuncu teli tıngırdatmak gerek. (Son Bölüm)
  • Buğdaysa ekmek demekti; buğday veya buğdaysızlık, hayat veya ölüm demekti. (Dünya Nimeti)
  • Ölüm, hayatta bata çıka yürür çamurlu bir batakta gibi... (Son Bölüm)
  • Bu yeryüzünde tek başıma ve meçhul dolaşıyorum. Benim kaderim de böyleymiş. İçimde neler olduğundan kimsenin haberi yok; benim de bir şeyler mırıldandığımı kimse duymadı. (Victoria)
  • Dünyalığa gelince, her çeşit dünyalıktan nefret etmen gerekir. (Açlık)

  • "Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu tekrar ayağa kaldırabilir, onu yeniden rezil edebilirdi... Ve aşk; dünyanın kaynağı, dünyanın sultanı oldu ama aşkın yolları çiçek ve kanla doldu, çiçek ve kanla." (Victoria)
  • Gün bitti. Her şey iyiydi, canımı sıkacak hiçbir şey olmadı.Çevremdeki büyük sessizlikte. yetişkin, göçebe tek insanım ben. Bununla büyüyor, daha bir önem kazanıyor, gittikçe yaklaşıyorum Allah’a. İçimde tavlanan demirlerin de rahatı, sanırım iyidir; çünkü Tanrı, kendine yakın olanlara inayetini ihsan eder. (Son Mutluluk)
  • Tanrı insanın gönlüne göre verir. (Pan)
  • Gençlikten kalma bir sevginin böyle yer etmesi, arada bir kendini göstermesi tuhaf. (Gizemler)
  • Aşk akıllıyı aptal eder... (Dünya Nimeti)
  • Ölüm için hayat ucuz bir eşyadır. (Son Bölüm)
  • Sevda da cinayet kadar tehlikelidir. (Göçebe)

Yorum Yaz