Allah'ın Fırkası Olanlar, Hoşnutluk İçindedir

Dünya hayatında sahip olduklarını kaybetme ya da yeni değerler kazanma endişesi olanlar, Allah’ı takdir edemeyenlerdir. Yüce Allah’ın hükümleri yerine şeytanın sözcüsü olan nefsin isteklerini yerine getirerek, kendilerince din ahlakını yaşamaya çalışırlar. Yaşamlarında dünyevi çıkarlar ve dünyevi istekler ön plandadır. Sahip olduğu mallarını ve canlarını hiç kuşku duymadan Allah yolunda feda eden samimi iman sahipleri ise, Allah Katında bulunanları dünyadaki değerlere asla değişmezler.

Rabbimiz kimlerin daha güzel davranışta bulunacağını, kimlerin sadakat gösterip, kararlılıkla Kendisi’ne itaat edeceğini ve kimlerin Kendisi’nden korkup sakınacağını ya da ayetlerine yüz çevirerek nankörlükte bulunacağını ayırt etmek için dünya hayatını yaratmıştır. Geçici olarak bulunduğumuz bu imtihan yeri iyilikle birlikte kötülüğün, kusursuzlukla birlikte eksikliğin bir arada bulunduğu bir sitemle kurulmuştur. Ve insanlar son nefesine kadar imanlarında samimi olup olmadığının açığa çıkması için türlü olaylarla denenmektedir.

“İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.” (Ankebut Suresi, 2-3)

Her insan Allah’ın kendisine özel olarak yarattığı kader ile muhataptır. İnsanın, kendine zorluk ve sıkıntı getireceğini düşündüğü olaylar karşısındaki tevekkülsüz davranışları, “kaderini beğenmediği” anlamına gelir ki bu büyük bir yanlıştır. Oysa kişi, başına gelen her olay ve koşula kader gözüyle bakmalı ve hepsinin Allah’ın dilemesi ile geliştiğinden şüphe duymayarak gönülden razı olmalıdır:

“Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır.” (Hadid Suresi,  22)

Rabbimiz’in deneme için izlettiği her görüntü müminler için batınında hayır ve hikmetler ile yaratılmıştır. Ancak Allah’ı inkar, edenler olayların bu yönünü kavrayamayarak yüzeysel bakarlar. Oysa Allah imtihanı, insanların imanlarını olgunlaştırmak ve nefislerin var gücüyle kötülüğü emreden yönünü temizlemek için bir lütufta bulunmuştur.

Allah samimi kullarına eşi benzeri bulunmayan güzellikte bir hayat yaşatacağını vaat eder. Bu hayat, cahiliye toplumunun sahte mutluluklarla yaşamaya çalıştığı hayattan çok farklıdır. İnsan Allah’ı andığında, O’nun hoşnutluğu için çalıştığında hem dünyada hem de ahirette mutluluğa kavuşur. Gerilim ve stresten uzaktırlar. Üzüntü, sıkıntı, şevksiz olmaktan Allah’a sığınır, O’nun hoşnutluğunu kaybetmekten korkarlar.

Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.” (Mücadele Suresi, 22)

Samimi inananların hayatında ‘hem Allah hoşnutluğu için, hem de kendi nefsinin hoşnutluğu için’ gibi bir mantık asla söz konusu değildir. Diğer yandan işlerini Allah’ın rızasının en çoğunu amaçlayarak yaparlar. Olaylar karşısındaki düşünceleri “Ben bunu düşünürsem sonsuz cenneti kazanabilirim” değil “Ben bu düşüncemle Allah’a ne kadar daha yakınlaşabilirim” dir. Ayrıca cennetin azına da kanaat etmek akılcı bir davranış değildir.

Her işlerinde Allah’ın rızasını ve sonsuz cennetini kazanma gayesi içindeki insanların bu özellikleri, “Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah'a ve İslam'a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Cum'a Suresi, 11) ayetiyle bildirilir. Allah’ı gereği gibi takdir edemeyen kişiler, Allah’ın kendisi için her olayı hayırla yarattığına kanaat getirirlerse, yanlış bakış açılarından kurtulur ve imanın huzurunu yaşarlar.