tatlidede

Yeter ki Devlet ayakta dursun...

Yeter ki Devlet ayakta dursun...

Milliyetçilik günümüzde toplumları savaşa, kitlesel katliamlara, soykırımlara ve bin bir türlü felaketlere sürüklemiştir. Aynı zamanda İslam’ın önündeki en büyük engellerden biridir. Bu sebeple milliyetçiliğin tanımını iyi yapmak ve tarihi serüvenini iyi bilmek Müslümanlar açısından çok önemlidir. Çünkü milliyetçilik akımı sureti haktan görünebilme özelliğine sahiptir.

1789 Fransız inkılâbı ile ortaya çıkan ulusalcılık anlayışı dalga dalga tüm toplumları etkilemeye başlamıştır. Bu devrimle başlayan uluslaşma süreci kısa bir süre zarfında birçok ulus devletini ortaya çıkarmış ve birçok savaşın ana sebebi olmuştur. Sanayi devrimiyle beraber batı için yıkılması gereken yapılar vardı. Bu yapıların başında Osmanlı İmparatorluğu geliyordu. Bunun için ümmet bilincini yok etmek ve Müslümanları birbirine düşürmek gerekiyordu. Irkçılık ve kavmiyetçilik bu amacı gerçekleştirmek için eşsiz bir araç idi.

Osmanlının son demlerinde ortaya çıkan “batı” hayranlığı, imparatorluğun çöküşünü hızlandırdı. Osmanlının çöküşünden sonra yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ırkçı ve şovenistçe davranarak ümmet anlayışını kaldırıp temellerini ulusal ve ırkçı etkenler üzerinde kurdu. Cumhuriyetle beraber Kemalizm kutsandı. Kutsal devlet anlayışı benimsendi. Kutsal devlet anlayışının temelinde ise ulusalcılık vardır. Kavmiyetçilik, ulus devleti ve ona kayıtsız şartsız bağlılık anlayışını getirdi. Kutsal devlet adına yapılan tüm zulümler, talanlar, katliamlar alkışlandı. Ne de olsa insan; Rabbi, kendisi ve toplumu için değil; devleti için yaşamalıydı.

Günümüzde adına Cumhuriyet denilen devletlerin eskilerden farkı; hükümetlere verilen isimlerinin değişmesinden ibarettir. Yoksa devlet anlayışları eskinin tekrarından başka bir anlayış değildir. Devletin bekası için milli ordulara ve silahlanmaya gidildi. İnsanlar açlıktan ölmüş; kimin umurunda olacaktı. Yeter ki devlet ayakta dursun, gerisi önemli değildi. Devlet ayakta dursun denilerek bugünlere geldik. Bu günlere geldik ama çok şey değişmiş değildir. Eskiden öldürülen birçok masum insan, terörist olarak gösterilip olay kapatılıyordu. Şimdi ise öldürülen 34 masum insan için kaçakçı denilerek cüz’i bir tazminat verilerek olay kapatılmaya çalışılıyor. Kendilerini Kürt halkının hamisini olarak gösterenler de katledilen masum insanlar üzerinden kirli siyaset yaparak olaydan getirim elde etmeye çalışıyorlar.

Başta da belirttiğimiz gibi ırkçılık, milliyetçilik, ulusalcılık gibi akım ve düşüncelerin toplumlara ve milletlere savaş, kan, gözyaşı ve zarardan başka bir getirisi olmamıştır. Çözüm mü istiyoruz? Çözüm Yüce Allah’ın bizden razı olacağı Aziz İslam dinini yaşamak ile olur. Bütün sorunlarımıza çözüm getirecek ve aramızda kardeşliği tesis edecek yegâne sistem İslam’dır, Kuran’dır. İslam ırkçılığa karşı en güzel çözümdür. Hem Asr-ı Saadette hem de bugün örnekleri çoktur. Buna en güzel örnek Hz. Bilal ile Hz. Ebu Zer arasında geçen meseledir. Hz. Ebu Zer, Hz. Bilal’i renginden dolayı ayıplayınca; Hz. Peygamber Hz. Ebu Zer’i uyarmış; Hz. Ebu Zer de Hz. Bilal’in kapısının eşiğine oturup “boynuma basmadıkça ve hakkını helal etmedikçe buradan kalkmam” demiş. Ta ki Hz. Bilal ve Hz. Ebu Zer’e hakkını helal etmiş; birbirlerine sarılarak kardeşlik örneği sergilemişlerdir. Evet, İslam tüm ırkçı düşünceleri reddetmiş üstünlüğü takvaya bağlamıştır.

Milliyetçiliğin yapılmadığı herkesin kardeşçe yaşadığı bir dünya temennisi ile…

Yorum Yaz