matesis
dedas

Kojin Karatani kimdir? Kojin Karatani kitapları ve sözleri

Japon Düşünür, Edebiyat Eleştirmeni ve Felsefeci. Kojin Karatani hayatı araştırılıyor. Peki Kojin Karatani kimdir? Kojin Karatani aslen nerelidir? Kojin Karatani ne zaman, nerede doğdu? Kojin Karatani hayatta mı? İşte Kojin Karatani hayatı...
  • 06.05.2022 10:00
Kojin Karatani kimdir? Kojin Karatani kitapları ve sözleri
Japon Düşünür, Edebiyat Eleştirmeni ve Felsefeci. Kojin Karatani edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Kojin Karatani hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Kojin Karatani hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Kojin Karatani hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1941

Doğum Yeri: Japonya

Kojin Karatani kimdir?

Düşünür, edebiyat eleştirmeni ve felsefeci. 1941'de Japonya, Amagasaki'de doğdu. Karatani, düşünür kimliğinin yanı sıra Japonya'da siyasi eylemci kimliğiyle de öne çıkan bir isim.

Kojin Karatani Kitapları - Eserleri

  • İzonomi ve Felsefenin Kökenleri
  • Metafor Olarak Mimari
  • Dünya Tarihinin Yapısı
  • Derinliğin Keşfi
  • Transkritik
  • Tarih ve Tekerrür

Kojin Karatani Alıntıları - Sözleri

  • Fiilen ya­zarlığa başladığında Soseki, Bendeniz Kedidir ( 1905-6) ve Ottan Yas­tık'ta (Kusamakura, 1906) da görüldüğü gibi Swift ve Sterne'e benze­yen bir biçemle yazdı. (Derinliğin Keşfi)
  • Meta ancak bir diğer metayla eşitlendiğinde bir değere kavuşur. (Dünya Tarihinin Yapısı)
  • Sözgelimi Oyalanmalar (Miçikusa, 1915) adlı romanında yaz­mış olduğu gibi, Soseki bebek yaşta evlatlık verilmiş, bir yaşa ka­dar kendisine bakan karıkocayı gerçek anne-babası sanarak büyü­müştü (Derinliğin Keşfi)
  • "...Otsu, 'unutamadığım kişiler unutmama imkân olmayan kişiler olmak zorunda değil.' başlayan müsveddesini gösterip bunu şöyle açıklar: Unutmama imkân olmayan kişiler ' arkadaşlar, tanıdıklar ve bana emeği geçen ögretmen ve büyüklerim gibi kişilerdir.'Unutamadığım kişiler' ise normalde unutmuş olmamda bir sakınca olmamasına rağmen unutamadığım kişilerdir." (Derinliğin Keşfi)
  • Soseki, Ma­saoka Şiki, Futabatei Şimei, Tokoku Kitamura, Kitaro Nişida gibi çağdaşları ile aynı şekilde Meiji devletinin dayattığı modernleşme­den farklı bir gelecek idealini benimsediği gibi, bunun başarısızlığa uğramasının acısını da tatmıştır. Ancak Soseki onlar gibi aktüaliteyle derin bir bağlanma içine girmemişti. Tokoku Kitamura'nın intihar et­tiği, Masaoka Şiki'nin veremden öldüğü, Futabatei Şimei'in de ro­man yazmayı bıraktığı bu dönemde, Soseki, kendi deyimiyle "Batı ilmi taburunun komutanı" olarak yol almış, bununla birlikte her za­man oradan kaçma dürtüsünü de hissetmişti. (Derinliğin Keşfi)
  • Benzer şekilde Konfüçyüs'ün Konuşmalar'ında "Kehanet ler, mucizeler ve ilahi varlıklar konusunda Usta sessiz kalıyor" ve "Daha hayatı bilmeden, insan nasıl ölümü bilmeye çalışır?" gibi ifadeler buluruz. Fakat Konfüçyüs ne bir ateist ne de bir kuşkucuydu. O yalnızca tanrıların bir şeylere zorlanmasını içeren büyüsel tavrı reddediyordu. Konfüçyüs aşkın bir cennete inanıyordu, ama bu inanç onu daha ziyade felsefesinin odağını bu dünyadaki kişiler arasındaki ilişkiye taşımaya sevk etmişti. (İzonomi ve Felsefenin Kökenleri)
  • Gelgelelim, izonominin Atina'da tutmamasının nedeni İyonya'daki toplumsal koşulların orada bulunmamasıydı. Atina'da toprak sahibi soylularla sıradan yurttaşlar arasın da büyük bir uçurum vardı. Ekonomik eşitlik olmadan izonominin siyasi eşitliği ölü bir fikir olarak kalır. Eşitlik sadece toprağın istimlaki ve yeniden bölüşümüyle gerçekleştirilebilir. Aslında kitlelerin istediği de buydu ve bu isteği karşılayan (MÖ 560-527 arasında hüküm süren) tiran Peisistratos oldu. (İzonomi ve Felsefenin Kökenleri)
  • Atina'da tiranlık MÖ 51O'a kadar sürdü; genelde demokrasinin ancak bu tarihten sonra gerçek anlamda başladığı düşünülür. Bu görüş yanlış sayılmaz. Fakat tiranlık ile demokrasi birbirinden göründüğü kadar farklı değildir. Solon, tiran Peisistratos'u izonomiye karşı olduğu için eleştirmişti. Bununla birlikte Peisistratos'un görüşüne göre Solon'un aldığı önlemler izonomiyi gerçekleştirmek için yetersizdi ve izonomiyi güvenceye almak için toprağın yeniden bölüşümünü mümkün kılacak bir diktatör otoritesi gerekliydi. Hegel'e göre Solon bir politikacı olarak ferasetten yoksundu ve Solon ile Peisistratos'a iki farklı görev üstlenerek işbirliği yapan bir ikili olarak bakmak lazımdı: (İzonomi ve Felsefenin Kökenleri)
  • Eve kapandım. Bütün edebiyat eserlerini bir sandığa kaldırdım. Çünkü edebiyat eserlerini okuyarak edebiyatın ne olduğunu anlamaya çalışmanın kanı kan ile yıkamak gibi bir yöntem olacağına inanıyordum. Psikolojik ba­kımdan edebiyatın ne gibi bir gereklilik dolayısıyla dünyaya geldiğini, ge­liştiğini, sonlandığını anlamaya ant içtim. Toplumsal bakımdan edebiyatın ne gibi bir gereklilik dolayısıyla var olduğunu, yükseldiğini, zayıfladığını kavramaya ant içtim. -Natsume Sõseki- (Derinliğin Keşfi)
  • Bu çalışmaya başladığım sı­rada, Natsume Soseki'nin bir zamanlar Londra'da Edebiyat Kuramı'nı yazmaya başladığı yaşta (34 yaşında) olduğumu fark ettiğimde gizli bir heyecan duyduğumu anımsıyorum. Soseki'nin neden o ça­lışmayı yapmak zorunda kaldığını çok iyi anlayabilmiştim. (Derinliğin Keşfi)
  • Bugünün aksiyomculugu, Descartes'tan çok Platon üzerine temellenmiştir. (Metafor Olarak Mimari)
  • Başta Mitsuo Nakamura olmak üzere Japon eleştirmenler sürekli "ben-romanı"nı (şi-şosetsu) hedef almışlardır. "Ben-romanı"nda ese­rin kahramanı ile yazarın aynı kişi oldukları varsayılır. Eleştirmen­ler, hep bir ağızdan, bu durumun eserin başlı başına bir dünya olma­sını engellediğini söylerler. Bu duruma yol açanın ise, Katai Taya­ma'nın Döşek'i (Futon, 1907) olduğu yaygın kanıdır. Onlara göre, Tayama'nın Döşek isimli romanıyla sert bir etki yaratmış olması, evli ve çocuklu orta yaşlı bir yazarın genç kız çırağına karşı aşk arzusu içinde kıvranışını sanki kendi deneyimiymiş gibi yazma­sından ileri gelir. (Derinliğin Keşfi)
  • …bir eşitsizlik ve hükmeden-hükmedilen ilişkisi İyonya’da ortaya çıkmadı; yani izonomi elde edildi. Belli bir polis’te böyle bir eşitsizlik ve hükmeden-hükmedilen ilişkisinin ortaya çıkması halinde insanlar rahatlıkla başka bir yere taşınabiliyordu. Bu anlamda taşınma olanağı, izonominin temel bir önkoşuludur. (İzonomi ve Felsefenin Kökenleri)
  • ... Aksiyomlar bir dizi apaçık hakikat ya da ampirik olgu değil, diyaloğun var olabilmesi için gerekli olan kurallar dizisidir. (Metafor Olarak Mimari)
  • Bergson'a göre, kapalı bir toplumdaki din statikken, açık bir toplumdaki dinamiktir. Statik dinden dinamik dine sıçrayışa ise imtiyazlı birey sebep olur. Bergson evrimsel dönüşümlerin temelinde aşkın itici gücünün (elan d'amour) yattığı ve bu gücün söz konusu imtiyazlı bireylerin eylemleri aracılığıyla kendini gösterdiğini ileri sürer. (İzonomi ve Felsefenin Kökenleri)
  • İyonya şehirlerinin gerçekte neye benzediğine dair bir fikir verebilecek neredeyse hiçbir tarihi veya arkeolojik malzeme bulunmuyor. Çıkarım yapmamızı sağlayacak iki olası yaklaşım var. Birincisi, İyonyalı düşünürlerin çalışmalarını okuyabiliriz. Günümüze kalan fragmanlar açıkça siyasal değilse de, bu çalışmalarda İyonya şehirlerine özgü toplumsal sistem olmadan imkansız olacak bir şeyler görebilirsek bunlar dolaylı bir delil oluşturacaktır. İkinci yöntemse, dünya tarihinde İyonya'ya benzeyen vakalardan çıkarımlar yapmak. (İzonomi ve Felsefenin Kökenleri)
  • Şiirin entelektüel zırhı, kıtaları yalıtan uzamda ve kağıdın kenarlarının ortasında gizlenir ve kalır - gerçekleşir: Bu öyle önemli bir sessizliktir ki onu meydana getirmek dizeleri meydana getirmekten önemsiz değildir. (Metafor Olarak Mimari)
  • Bir puta genellikle aşkın bir varlığın cisimleştirilmesi olarak bakılır. Ancak Tanrıyı bir tür kişilik olarak görmek de aynı şekilde bir cisimleştirilme, keza bir tür putlaştırmadır. Bu nedenle Budizmde aşkın olmak, mu olmak kabul edilir: hiçlik. Aşkın olan ne içeride ne de dışarıda vardır, o hiçbir şeydir. (Dünya Tarihinin Yapısı)
  • Descartes Yöntem Üzerine Konuşma´da (1637) bütün o şüpheciliğinin ardında yatak saikleri kendi hayat hikayesiyle bağlayarak anlatır: Eski kitapları okuyarak hakikat üzerine söylemlerin farkli tarihsel bağlamara göre cesitlilik gösterdiğini, seyahat ederek ise bizatihi hakikatlerin topluluklarin sahip olduğu gramer ve göreneklerin kurguları olduğunu öğrenmişti. s.112 (Transkritik)
  • ... işçiler genelde tüketim mallarını satın alırlar, üretim mallarını değil. Bunları sermaye satın alır. Yine de süreç bir bütün olarak ele alındığında, sermayenin kendisini yeniden üretmesi, işçileri istihdam edip yine işçiler tarafından üretilmiş şeyleri satın almalarını sağlamaktan ibarettir. (Dünya Tarihinin Yapısı)

Yorum Yaz