tatlidede

Tuncer Erdem kimdir? Tuncer Erdem kitapları ve sözleri

Türk yazar Tuncer Erdem hayatı araştırılıyor. Peki Tuncer Erdem kimdir? Tuncer Erdem aslen nerelidir? Tuncer Erdem ne zaman, nerede doğdu? Tuncer Erdem hayatta mı? İşte Tuncer Erdem hayatı...
  • 27.01.2023 09:00
Tuncer Erdem kimdir? Tuncer Erdem kitapları ve sözleri
Türk yazar Tuncer Erdem edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Tuncer Erdem hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Tuncer Erdem hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Tuncer Erdem hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1962

Doğum Yeri: İstanbul

Tuncer Erdem kimdir?

1962'de İstanbul'da doğdu. İlk çizimleri Ses dergisinin Atmaca mizah ekinde çıktı. Çarşaf, Gırgır ve Limon dergilerinde çalıştı. Limon'da ilk önce yazısız çizgi öyküleri yayımlandı, sonra bu öykülerde kısa metinlere yer vermeye başladı. Nankör ve Deli dergilerinde de aynı üsluptaki çizgilerini sürdürdü. Yazı ve çizgileri Express, Öküz, Kitap-lık, Özgür Edebiyat, Roll, Kül Öykü, Bir+Bir, Notos, Tic, Levende Billede ve Frigidaire gibi dergilerde yer aldı. Yayımlanmış kitapları şunlar: Tuncer Erdem (çizgi albüm) (Joker, 1991), Şehrin Ilık Solukları (YKY, 1996), Hayalifener (YKY, 2003), Denizlerimizde Rüzgâr (YKY, 2007), Bozkır Kitabı (YKY, 2008), Sulardan Kırlara Kuşlar [Seyrin 80 Hali] (Kül Sanat, 2009), İstanbul: Zamanın Suya İzi (YKY, 2009) ve Kar, Kömür, Keder (YKY, 2011).

Tuncer Erdem Kitapları - Eserleri

  • Gece Kitabı
  • Bak Gene O Şey
  • Uzak Kış, Kayıp Güz
  • Uzak Diyarlar, Gidilmez Kentler
  • Kaz Düşü
  • Bozkır Kitabı
  • Kar, Kömür, Keder
  • Ölüm Gölgesinde Suretler
  • Şehrin Ilık Solukları
  • İstanbul Zamanın Suya İzi
  • Denizlerimizde Rüzgar
  • Güzel Eşya, Alelade Dünya
  • Gece Gelen Öyküler
  • Hayalifener

Tuncer Erdem Alıntıları - Sözleri

  • Duruma bakıp kendilerini daha az ürküten ne varsa, ona inanmak istiyor insanlar. (Gece Kitabı)
  • Ve artık kısa geziler yetmez olur... (Ölüm Gölgesinde Suretler)
  • "Doğrusunu kimse bilmiyor. Ayrıca, bilinebilecek bir doğru var mı? O bile bilinmiyor." (Gece Kitabı)
  • Uzak bir diyarda, bozkır kadar durgun, dağlar kadar suskun biri çıkarsa karşına Yeryüzünün dayanılmaz güzelliği, vadilerde kıvrılan suyun zarafeti değildir bil ki, onu savuran uzaklara. (Kar, Kömür, Keder)
  • Bazen kendini başkasının gözüyle görmek ister insan. (Güzel Eşya, Alelade Dünya)
  • Öğlen vapuruyla gelmiş ziyaretçiler, hastayı dinliyorlar, karşı adaya bakarak yüzlerinde buruk bir gülümseme, öylece oturuyorlar zamanı öldürerek termosta çay, zeytin-ekmek (İstanbul Zamanın Suya İzi)
  • Kendi varlığı da korkutabilir demek insanı; kendine yabancıysa... (Kaz Düşü)
  • Zaptedilmiş kan rengi bahçelerde hangi gün gezintiye çıkmış gül koklayan şehzade (İstanbul Zamanın Suya İzi)
  • Arada bir, inanılmaz şeyler de oluyor; olmasa, umut diye bir şey kalır mıydı zaten? (Gece Kitabı)
  • Elini teninde dolaştır ey okur, hassas parmak uçlarını göz kenarlarında, alnında gezdir, diğer elinin üzerini sıvazla. En ufak pütürleri, yara izlerini, kırışıklıkları, şişmiş damarları hisseden sinir uçların bedeninde dolaştıkça zamanın sende bıraktığı izleri bulacaksın. Oturduğun koltuğun kumaşında, ceketinin dirseklerinde, evinin duvarlarında da onun bıraktığı işaretleri göreceksin. Zaman, şeyleri hırpalayıp yıpratmaya devam ederken, bedenin giysin, kullandığın eşya, oturduğun ev, yaşadığın şehir de bu amansız saldırıdan nasibini alacak. Şehrin sokaklarına çık ey okur, ama bir yerlere yetişme telaşı olmadan. Yaşadığın şehri dinle, seyret, ona temas et, onu tanımaya çalış. Arkasında ne sakladığını bilmediğin duvarlara elini sür. Kabarmış sıvaları tırnağınla kazı, altında gizli kalmış taşları ortaya çıkar. Eski zaman insanlarının yontup dizdiği bu taşlara dokun, harçlarını yokla, eline gelen parçaları parmaklarında evir çevir, kokla. Eski ahşap evlere, taş binalara dikkatle bak, üzerlerindeki silik tarihleri, isimleri okumaya çalış. Terk edilmiş fabrikalarda dolaş, paslanmış makineleri, yıkık bacaları gör. Duvarlarından otlar fışkırmış eski hanların serin avlularında otur, bir kahve iç, sütunlarındaki solgun süslemelere dikkat et. Yolunu biraz uzatsa da, eski güzel merdivenlerden inerek git gideceğin yere. Yürüdüğün yolda taşların altındaki uygarlık katmanlarını, bindiğin metronun yeraltında hangi eski halkların kalıntılarıyla aynı seviyede hareket ettiğini düşün. Restore edilip boyanmamış, taşları parlatılmamış, renkli spotlarla aydınlatılıp turistlere sunulmamış eski binaları bul. Genellikle gri ve yosunlu, gözenekli taşları vardır onların; yüzyılların isi sinmiştir üzerlerine; çalılar, otlar arasına saklanmışlardır, isimsizdirler, kendilerini pek göstermek istemezler. Şehrin makyajlanmış tarihine değil onlara, zamanın sahici izlerine, çok geç olmadan uzun uzun bak, fotoğrafını çek ya da resmini çiz. Çünkü tarihi paraya çevirme hırsına kapılmış olanlar onları da yakında keşfedecektir. İstanbul’a bak ey okur. Zamanın taze yaralar açıp eski izleri kapattığı; yeni tüneller, çukurlar kazıp eski dehlizleri, sarnıçları doldurduğu; her geçen gün kılık değiştiren, eskinin üzerine betonlar örten, zamanın aralıksız darbeleriyle durmadan biçim değiştiren şu şehre bir bak. Bugün baktığın şehir yarın aynısı olmayacak. Senin bir rüya gibi geçip giden hayatın, sürekli değişen bu koca şehrin hayatında, topuklarının eskittiği bir merdiven basamağı, okulda sırana kazıdığın bir yazı, bir fotoğrafçının arşivindeki vesikalık bir fotoğraf olarak kalacak. Ama bu şehir senin anılarında derin izler bırakacak. Denizi, insanları, ağaçları, binaları, sokakları, merdivenleri ve mezarlıklarıyla… (İstanbul Zamanın Suya İzi)
  • Neye benzediğini tarif et deseniz yapamam. Suretimi hatırlamıyorum ki. (Güzel Eşya, Alelade Dünya)
  • Ne tuhaf! Her şeyin değişip hareket ettiğini bilmek... Öylece duruyor sandığımız, yıllardır, yüzyıllardır yerinden kımıldamadıgını bildiğimiz şeylerin, en sabit görünen maddenin bile aslında hareket halinde olduğunu düşünmek... (Güzel Eşya, Alelade Dünya)
  • Geçmişim yok, ismim yok, ailemi, dostlarımı hatırlamıyorum, yaşımı bilmiyorum. (Güzel Eşya, Alelade Dünya)
  • Onlar diyorum, kendimi hala onlardan sayamamışım demek ki. Sahiden de onlar gibi değilim ben. Pek fazla konuşmam. İçten sevinemem, neşelenemem. Birlikte eğlenirken hep bir şeyler eksik kalır içimde. O sırada bir ölümden kaçış ayinine zoraki katılıyor gibiyimdir. Aniden üzerime bir durgunluk çöker, suskunlaşırım, bir kenara çekilir onları izlemeye koyulurum. Ne çok gülerler, ne çok konuşurlar, ne güzel dans edip şarkı söylerler! (Kaz Düşü)
  • "Denizden gelen siste kaybolsak yazın Ilık rüzgarları hissetsek yüzümüzde Karaya yaklaşan kâşifler gibi durulsak İçimizdeki fırtınalar dinse..." (Uzak Diyarlar, Gidilmez Kentler)
  • Zaman geçerken, tene şöyle bir dokunur. (Ölüm Gölgesinde Suretler)
  • Soğuklar bastırır, gölgeler ormana kaçar. (Ölüm Gölgesinde Suretler)
  • Adım Heves, müzisyendim ben. Klarnet çaldım uzun yıllar. Düğünlerde, nişanlarda, şenliklerde, bayramlarda. Bazen de cenazelerde... (Kaz Düşü)
  • "Dur, hemen gitme, Evin seni özlesin..." (Uzak Diyarlar, Gidilmez Kentler)
  • Uzaklardan bahsetme...yakınında bir bakış,sıcak bir nefes olsun,yüzünü okşasın bir ses,bir gölge düşsün tenine. (Kar, Kömür, Keder)

Yorum Yaz